Toprak, yazılı kaynaklar gibi önce çözümlenmesi, çevirisinin yapılması ve kullanılmadan öncede değerlendirmeye tabi tutulması gereken, tarihi nitelikli belge gibidir. Ancak bunu sağlıklı ve doğru yapabilmek için belirli bir eğitim ve tecrübe gerekir. Uzmanların okuyabildiği bu belgelerin yanlış değerlendirilmesi durumunda geçmişle ilgili bilgilerimiz de yanlış olur. Bu nedenle kazı son derece sorumluluk isteyen bilimsel bir etkinliktir. Bu sorumluluğa eş olarak kazı teknikleri de her geçen gün biraz daha gelişmektedir. Kazı biliminin temel amaçlarından biri,öncelikle kazı yapılan yerin stratigrafisinin (tabakalanmasının), doğru bir şekilde açıklanmasıdır.

Stratigrafi: Jeolojide Latince stratum adı verilen, dünyayı oluşturan katmanların sıralanışını ifade eder. Dilimize tabakalanma olarak geçmiştir. Arkeolojide ise yalnızca insanoğlunun yaşadığı zaman içinde oluşmuş daha yeni tabakalar için kullanılır. Toprak üzerine yapılmış her işlemin izi vardır. Hangi amaçla olursa olsun toprak kazmak ya da bunu bir yerden bir yere taşımak, sonuçta yeni bir tabaka oluşturmak demektir. Bu kısa ya da uzun süreler sonucunda yerleşme yerinin yükselmesine sebep olan bir olgudur. İlk arkeologlar jeolojik ilkelerden yola çıkarak bir eser ne kadar derinde ise o eserin kadar eski olduğunu düşünüyorlardı. Ancak bu genel ilke her zaman doğru değildir. Çünkü arkeolojik tabakalanmadan çok daha farklı ve karmaşıktır.

İnsan elinden çıkmış tabakalar doğal bir jeolojik tabakalar gibi tamamen yatay olarak sıralanmazlar. Pek çoğu günümüze el değmeden gelmemiştir. Çoğu zaman daha geç dönem faaliyetleri alttaki erken tabakaları etkilemiştir. Bunlar anlaşıldıkça arkeologlar tüm tabakaları yatay kabul eden tekniklerden uzaklaşmış, toprak tabakalanmasını daha iyi gözlemleme imkanı veren günümüz stragrafik arkeolojinin temelini oluşturur. Arkeoloji biliminde insanoğlunun kullanımına ilişkin izler taşıyan toprak tabakaları kültür toprağı olarak tanımlanır. İnsan eli değmemiş doğal toprak ise ana toprak olarak isimlendirilir. Kültür toprağı özellikle rengi ve buluntu içermesiyle ana topraktan ayırt edilir. Arkeoloji biliminde insanoğlunun hayat mücadeleleri sonucunda oluşmuş belirli bir döneme ilişkin izlere “tabaka”, “kültür katı” ya da “yapı katı” gibi değişik adlar verilir.

Anadolu’da ana toprak üzerine inşa edilmiş herhangi bir onarım geçirmeden kısa sürede yakılıp yıkılmış ya da ıssızlaşmış ve sonra üzeri bitki ve toprakla örtülmüş küçük yapılar olduğu gibi yükseklikleri 40-50 metre, genişlikleri 1000-1500 metreye varan onlarca kültür katından ve her tabakanın kendi içerisinde çok sayıda ara evreleri olan yapı katlarından meydana gelen onlarca höyük mevcuttur. İster oldukça basit, isterse de son derece karmaşık olsun arkeologun görevi tarihi geçmişi yansıtan bu tabakaların içeriğini bilimsel yöntemlerle ortaya çıkarmak ve incelemektir. Bu bilimsel yöntemler ile kazı yöntemleridir.

Hangi döneme ait olursa olsun her arkeolojik kazıların değişmeyen ilkeleri bulunmaktadır. Kazının amacının bilinmesi gereklidir. Uygulanacak yöntemler konusunda çalışmalarda bulunulması ve ayrıntılı bir programın yapılması şarttır. Ayrıca yasal, parasal ve lojistik sorunlar çözülmeden bir kazıya başlanmaması gereklidir. Çünkü; amacı açıkça belirlenmemiş, yöntemi ve programı tespit edilememiş bir çalışmanın başarısı yoktur. Hangi döneme ait olursa olsun bir kazı ancak bütün bu değerlendirmeler yapıldıktan sonra başlanmalıdır. Bahsedilen genel ilkeler aynı kalmak üzere, kazılar sistem ve yöntem olarak farklılıklar gösterir. Günümüzde tüm dünyada uygulanabilir tek bir kazı sistemi yoktur. Yerleşim alanlarıyla ilgili arkeolojik kazılarda kullanılan belli başlı sistemler şunlardır.

1- PLAN-KARE (Grit) SİSTEMİ: 1930’larda bir İngiliz arkeologu Sir Mortimor Wheeler tarafından uygulanmış bir kazı tekniğidir. Bu teknikte ana amaç tabakalanmayı ortaya koyabilmek için yapı katlarını keserek, dikine boyutu inceleyebilmektir. Bu sisteme göre kazı alanı, aralarda 0.50 m. paylar bırakmak kaydıyla 10x10 m. veya 5x5 metrelik karelere ayrılır. Kazı bu sınırlı alan içinde sürdürülür (Daha titiz çalışma gerektirdiği durumlarda ise bu karelerin boyutları daha küçük tutulabilir). Her bir parselden birine plan-kare denir. Bu ölçülerek belirlenen noktalara çiviler çakılarak sabitlenir. Bu sabit noktalardan rölevede de faydalanılır. Bir sıfır çizgisi belirlenir. Grit noktaları da buna göre kodlanır. Elde edilen kareler harflendirilip numaralandırılır. Bu sistemin en önemli yanı buluntuların hangi seviyeden ve nereden çıktığını göstermesidir. Bu sistemdeki dezavantaj ise karelerin arasında oluşturulan payların bir duvar gibi kazılmadan bırakılmasıdır. Çünkü hem toprağı kazma ve boşaltma işlemini zorlaştırması hem de eserin bu kısım altında kalan bölümünün bulunması ihtimali bakımından böyle bir gereklilik vardır. Yine de en çok kullanılan sistemdir.

2- ÇAPRAZ AÇMA SİSTEMİ: Satranç tahtası sistemi de denilebilecek bu sistemde, grit sisteminde olduğu gibi kazı alanı plan karelere ayrılır. Grit sistemindeki işlemler (yani köşe kazıklarının çakılması, ölçü almak maksadıyla sıfır düzleminin belirlenmesi gibi işlemler), bu teknik için de geçerlidir. Grit sisteminde aralarda duvar şeklinde bırakılan paylar bu teknikte yoktur. Plan-kare grit çizgisine kadar tamamen kazılır. Ayna anda çapraz ilişkili olan bir başka plan karede kazı yapılabilir. Kazı ilk tabana (ana toprağa) ininceye kadar sürdürülür. Sonra açılan kenarların kesitleri belirlenip gerekli belgelemeler yapıldıktan sonra, pay bırakılmaksızın öteki iki karenin kazısına geçilir. Yapıların içinde de aynı teknik kullanılabilir.

3- ÇEYREK AÇMA SİSTEMİ: Özellikle küçük höyük, tümülüs gibi özgün anıtlar veya kalıntılar olan arkeolojik sahalarda kullanılır. Daire şeklindeki alan 4 eşit parçaya bölünür; çeyrek parçalardan biri kazılır. Sonra çapraz açma sisteminde olduğu gibi çaprazındaki çeyrek ve sırasıyla diğerleri açılır.

4- SERBEST ALAN SİSTEMİ veya UYGULAMASI: Bu teknik, yine höyük gibi düzgün olmayan tüm tabakaların tam olarak net devam etmediği görülen yerlerde uygulanabilir. Böyle durumlarda belli bir tabakayı tümüyle indirmek gerekebilir. Bu teknik ayrıca bir de stratigrafi bakımından tabaka vermeyen yerlerde de uygulanır. Çalışmada arazi, mimari ağırlıklı ise aynı şekilde serbest alan sistemi ile kazılabilir. Tek yapı ölçeğinde yapılan sondaj ve kazılarda serbest teknik uygulanabilir. Yapı içindeki mekanlar kodlanır; çıkan buluntular envanterlenirken bu kodlar kullanılır. Bu kazı tekniklerinin yanı sıra, dönem ne olursa olsun tüm arkeolojik kazılarda uyulması gereken en önemli kurallardan biri tabakalanmaya dikkat etmek, diğeri de ana toprak tabakasına kadar kazmaktır.

ARKEOLOJİK KAZILARDA KAYIT TEKNİĞİ

Bir kazı iyi yönetilmiş, düzenli bir çalışma olarak gerçekleştirilmiş olsa bile, uygun bir kayıt yapılmamış ve sonuçlar yayınlanmamışsa zaman yitirilmesinden başka bir şey değildir. Aslında bir yıkım olarak nitelendirilebilecek her kazının bitiminde geriye yalnızca çeşitli kayıtlardan başka bir şey kalmaz. Kazı sonrası analizler ve her tabaka için yapılacak rekonstrüksiyonlar yalnızca kazı alanında tutulmuş düzgün kayıtlarla mümkündür. Bu nedenle kayıtlar elden geldiğince tam ayrıntılı ve güvenilir olmalıdır.

20. yy. ın başlarındaki kazılarda kayıtlar yalnızca ana yapıların planı hakkında bilgi toplamayı ve buluntuların durumunu tespit etmeyi amaçlıyordu. Dikkat duvarların ya da öteki mimari özelliklerin planları yani tabakalanmadan çok, yapılar üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu nedenle kesitlerde de toprak tabakaları ve özelliklerinden çok önemli mimari elemanların gösterilmesine çalışılmıştır. Taşınabilir buluntuların hangi tabakadan geldiğinin kaydedilmesiyle yetiniliyordu. Kazı kayıtları fazla gelişmiş değildi. Günümüzde bir kazıda en önemli sırayı kayıtlar almakta ve bununla ilgili olarak da kazı ekibinin sayısı gittikçe artmaktadır. Hatta denilebilir ki, bugün neredeyse bir kazının düzeni ancak kayıt sistemlerinin düzgünlüğü ile ölçülebilmektedir.

Önce şu belirtilmelidir ki bir kazıda ana kayıt sisteminin bel kemiği, ören yerinin plan-karelere bölünerek yapılan parselasyonudur. Çünkü tüm belgeleme çalışmaları hep bu parsellerden yararlanılarak gerçekleştirilmektedir. Bu yüzden parselasyon çalışması, arkeolojik kazının başlamasından önce, bitirilmiş olmalıdır. Arkeolojik kazılarda yazılı, çizili ve fotografik olmak üzere başlıca 3 tür kayıt bulunur.

A- YAZILI KAYITLAR:

Kazının gelişmesiyle ilgili olarak kazı alanında tutulmuş veya daha genel gözlemleri içeren kayıtları kapsar. Yakın geçmişin kazılarından kayıtlar daima sert kapaklı not defterlerine her alanın sorumlusu tarafından kurşun kalemle tutulurdu. Ancak günümüzün kayıt sistemlerinde bir standardizasyona gidilebilmesi amacıyla önceden hazırlanmış ve üzerinde cevaplanması gereken yerler bulunan, soru kağıtları kullanılmaya başlanmıştır. Bu tür kağıdın en önemli yararı, soru kağıdının kaydı yapan kişinin eksik not tutmasına tümüyle engel olmasıdır. Soru kağıtları ayrıca özellikle bilgisayarlarla daha sonra yapılabilecek analizler için uygun, tek düze bilgi vermeleri açısından da oldukça önemlidir. Önceden hazırlanmış soru kağıtlarıyla yapılan kayıt, kazı sırasında karşılaşılacak tabakaları oluşturan her bir birim için ayrı ayrı tutulur. Her biri ayrı birim kodu ya da numara taşımalıdır. Kazılan alanın tabakalanması ve buluntuların ele geçirildiği yer konusunda sağlıklı bilgiler edinmemizi sağlarlar. Bu yüzden soru kağıtlarıyla yapılmış kayıtlarla çizili kayıtlar arasında devamlı bir uyum sağlanması, sıhhatli bir kazı için vazgeçilmez özellikler arasındadır.

Bundan başka kazı başkanı ve yardımcıları tarafından tutulan gözlem ve düşüncelerinin kaydedildiği not defterleri de kullanılmaktadır. Sayfalarının numaralandırılması gereken bu defterlerde, sayfalardan birinin milimetrelik düzende diğerinin de çizgili veya kareli olması uygundur. Son yıllarda boyutlarının küçülmesiyle taşınabilirlik özelliği sayesinde bilgisayar artık kazı alanına ulaşmıştır. Bu sayede yazılı kayıtlar çok daha hızlı bir biçimde gerçekleştirilebilir.

Yazılı kayıtlardan bir başkası da; taşınabilir küçük buluntularla, hayvan ve insan kemikleri, botanik kalıntıları gibi öteki bulgularla ilgili olabilir. Dönemi ne olursa olsun bir kazıda ele geçirilen tüm buluntuların kaydı bulunmalıdır. Bu kayıt işlemi sırasında buluntunun tabaka içindeki birimi ile konumunun belirlenmesi son derece büyük bir önem taşır. Her buluntu ait olduğu birimle birlikte bir anlam taşır. Söz gelimi bir tandırın açılışı sırasında, tandırın içinde ele geçirilecek olan bir çömleğin birini belirlemeksizin, bulunmuş başka bir çömlekten daha anlamlı olduğu, şüphesizdir.

Stratigrafik bir kazıda tüm buluntular ait oldukları birimlere göre kaydedilirler. Eser bulunduğunda, yerinden oynatmadan önce açma içindeki yatay konumu ile önceden belirlenmiş nirengi noktasına göre, derinliği belirlenmelidir. Ölçüler alınırken şerit metreler kullanıldığı ve daima su düzecinden (terazi) yararlanılmalıdır. Derinlik için ise nivo ya da şakül kullanılmalıdır. Buluntu yerleri belirlenen eser, gerekiyorsa çizimi yapılıp, fotoğrafları da alındıktan sonra kaldırılır. Bu işlem sırasında bütün durundaki eserler ile tipolojik açıdan bilgi veren parçalar için ayrı bir buluntu fişi doldurulmalıdır.

Parçalar halindeki buluntular ise her tabaka ve her toprak birimi için belirlenmiş ve üzeri etiketlenmiş kutulara konulmalıdır Bu kutu üzerindeki etikette yer adı, açma numarası, tarih ve birim kodu ya da numarası ile açma sorumlusunun adı ve soyadı yazılı olmalıdır.