Özgür Olmak Düşüncesiz Olmak Değildir



İnsanlar genelde hayatlarının her safhasında özgür ve rahat olmak, hiçbir disipline, zorlamaya ya da sınırlamaya tabi olmadan istediği zaman istediği şeyi yapabilmek isterler. Canları istediğinde uyuyup canları istediğinde kalkıp, istediğinde işlerini yapıp istemediğinde ertelemek, konuşmak istemezlerse konuşmamak, düşünmek istemezlerse düşünmemek, irade göstermek istemezlerse göstermemek ve bunun gibi her konuda keyfi hareket edebilmek...

Oysa özgürlük de ancak belirli sınırlar içerisinde yaşandığında güzeldir. Yoksa ‘özgürlük’ demek; düşüncesiz, umursuz, lakayt ya da aksi olmak demek değildir. İşte müminlerin özgürlük anlayışı bu yönüyle din ahlakına göre yaşamayan toplumlardan tamamen ayrılır.

Müminlerin özgürlük anlayışı nasıl bir temele dayanır?

Umursamazlık ve lakaytlıkla karıştırılan yanlış özgürlük düşüncesinden kurtulmanın yolu nedir?

Bir insanın birlikte yaşadığı insanlar için fedakarlıkta bulunması, başkalarını düşünerek hareket etmesi, önceliği ihtiyaç olan konulara vermesi bu kişinin ‘özgürlüğünün kısıtlanmış olması’ demek değildir. İnsanın güzel ahlak göstermesi onu kısıtlayan değil, onu güzelleştiren, yücelten bir özelliktir. Yanında uyuyan birileri varken, “özgürlüğümü kısıtlayamam, mühim olan benim ne istediğim, benim rahat etmem” diyerek, bağırıp çağırarak konuşan, müziğin ya da televizyonun sesini sonuna kadar açan birisini düşünün. Ya da alt kattaki komşularını hiç düşünmeden geceyarısında evde gürültü yapan birilerini... Hiç kimse bu tarz düşüncesiz insanlarla muhatap olmak, onların etraflarına verdiği rahatsızlıklarla karşılaşmak istemez. Ama kimi insanlar kendileri için böyle düşündükleri halde, kendileri başkalarına aynı tavırları çok rahatlıkla uygulayabilirler. Müminler ise Kuran ahlakına sahip olduklarından, son derece kaliteli, kibar, nezih ve ince düşünceli tavırları ile daima çevrelerini koruyup kollayan derin bir düşünce ve nezaket üzerine kurulu bir özgürlük anlayışına sahiptirler.

Müminlerin Özgürlük Anlayışı İnce Düşünce ve Fedakarlık Üzerine Kuruludur:

Her isteklerinin hemen karşılanmasını isteyen ve bunu özgürlük olarak kabul eden insanların aksine müminler nefislerinin sonsuz isteklerine aldanmayarak daima vicdanlarının sesini dinler ve herkese karşı fedakar ve ince düşünceli davranırlar. Fedakarlığın kazandırdığı bu ince düşünce kendi ihtiyaçlarından önce başkalarını düşünen derin bir sevgi anlayışı ve düşkünlük şeklinde kendini gösterir. Bu düşünceye sahip olan kişiler kendilerinden önce başkalarının rahatını, huzurunu, uykusunu, yiyeceğini ve tüm ihtiyaçlarını düşünürler. Kuran’da, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte Mekke’den göç eden muhacirler ile Medine’de onlara yardım eden müminler
(ensar) arasındaki bu fedakarlık şöyle bildirilir:

“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. “ (Haşr Suresi, 9)

Ayette haber verildiği gibi ince düşünceli bir mümin kendi haklarından feragat ederek önceliği her zaman diğer kişilere verir, onların isteklerini daha önemli ve acil görür, kendininkilerden daha üstün tutar. Bir insan gerektiğinde bir başkasının ihtiyaçlarını kendininkilerden önde tutmakla kendi özgürlüğünden ödün verir belki ama, insanı asıl mutlu edecek özgürlük şekli de budur. Yoksa insan bir başkasına rahatsızlık verdiğini bilerek, kendi isteklerini elde ettiğinde mutlu olamaz. Ancak vicdanına uygun hareket ederse gerçekten özgür olur ve ancak bu onu mutlu eder. Çünkü özgürlük, yaygın olarak zannedildiği gibi, sadece insanın fiziksel olarak özgür olmasıyla yaşanabilecek bir duygu değildir. Asıl önemli olan manevi anlamda özgür olabilmektir.

Vicdanı Dinlemek Yanlış Özgürlük Anlayışından Kurtulmanın Yoludur

Kuran, hem insanlara aradıkları ‘özgürlüğü’ en mükemmel şekilde yaşatır, hem de bu özgürlük kimseyi rahatsız edecek boyutlara ulaşmaz. Dolayısıyla mümin, Allah’ın belirlediği ahlak sınırları içerisinde alabildiğine özgür bir hayat yaşayabilme konforuna sahiptir.

Müslüman olmak demek, vicdan kullanmak demektir. İrade kullanmak, akıl kullanmak, nefsi zorlamak, nefse karşı galip gelmek demektir. Bu nedenle mümin dünyanın en özgür, en rahat insanı olmasına rağmen, hayatı boyunca yaşadığı her an tercihlerini vicdanına göre belirler. Canı istediğinde uyuyup, canı istediğinde yemek yiyip, canı istediğinde dinlenip, canı istediğinde çalışmak gibi bir ahlak tarzı yoktur. Asıl ölçüsü, “Allah’ın rızasının en çoğunu kazanabilmek”tir. Her an aklıyla ve vicdanıyla çevresinde olup biten olayları değerlendirir ve aralarından en hayırlı, en hikmetli, en faydalı ve en aciliyetli olduğunu düşündüğü konuya yönelir.

Allah’ın emirlerini gözetmeden, yalnızca nefsinin istek ve arzuları doğrultusunda yaşayan bir kişi yanılgıya düşerek, kendisinin özgür bir insan olduğu hissine kapılabilir. Çünkü imanın ve Allah’a teslimiyetin getirdiği gerçek özgürlüğü tatmadığı için müminler gibi karşılaştırma yapma imkanı yoktur. Oysa, Kuran dışı bir hayatı benimseyerek özgürlüğüne kavuşacağını sanan kişi, aslında tâbi olduğu sistemin kendisini uymaya mecbur kıldığı birçok zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yasaklayıcı kurallarıyla zincirlenip çoktan özgürlüğünü kaybeder. Artık, bu Kuran dışı sistemde hayatını sürdürebilmesi için bu sistemin kurallarına, kişilerine, Kuran’da hiç yeri olmayan ancak toplumun zamanla oluşturduğu örf, adet ve geleneklere, sayısız sosyal yaptırımlara, Allah’ın ondan istemediği ama kendi taassubundan ötürü kendisine koyduğu prensiplere uymak zorundadır. Sonuçta Allah’ın kulu olmaktan kaçıp binlerce sahte ilahın (putun) emrine girer (Allah’ı tenzih ederiz). Ayetlerde şöyle buyrulur:

“Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri, onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.” (Yasin Suresi, 74-75)

Özgürlüğün Kaynağı Kuran ve Peygamberimiz (sav)’in Sünnet-i Seniyyesidir

Din her zaman, toplumun ve insanların kişi üzerindeki sayısız baskılarını, yaptırımlarını, yönlendirici kurallarını, dahası kişinin kendi kendisine koyduğu kuralları, prensipleri, her türlü taassubu ve olumsuz telkini kırar, yok eder. Bunu da Kuran ve onunla hükmeden elçisi vasıtasıyla gerçekleştirir:

“... (Resul) onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Araf Suresi, 157)

Diğer önemli bir nokta da özgürlük kavramının fiziksel olmanın ötesinde, gerçekte ruhsal bir kavram olmasıdır. Özgürlük asıl olarak, Allah’ın insanın ruhuna ve kalbine hissettirdiği genişlik, ferahlık, güven ve huzur duygularının bütünüdür. Bu da kişinin imanı, takvası, tevekkül ve teslimiyeti ile doğrudan bağlantılıdır. Bu mucizevi durum bir ayette şöyle bildirilmiştir:

“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.” (Enam Suresi, 125)

“İman etmeyenlerin göğsünün dar ve sıkıntılı kılınması”, onların özgürlüklerini temelinden yok eden bir durumdur. Her ne kadar görünüşte fiziksel özgürlüğe sahip olsalar da, bu haldeyken o özgürlüğün tadına varamaz, mutlu ve huzurlu yaşayamazlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde, başlangıçta nefislerine uyarak savaştan geri kalan üç Müslümanın kalplerine Allah tarafından bir uyarı olarak verilen sıkıntı ve darlık da, fiziksel özgürlüğün ruhi özgürlük olmadıkça hiçbir anlam ifade etmediğinin en güzel örneklerindendir:

“(Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O’nun dışında (yine) Allah’tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.” (Tevbe Suresi, 118)

Unutulmamalıdır ki gerçek anlamda özgürlük, insanın yalnızca Allah’a kulluk edip, O’na teslim olması, varlıklara ya da birtakım değerlere kulluk etmekten tamamen kurtulmasıyla elde edilebilir.

Sayın Adnan Oktar Kuran’ın Gerçek Özgürlüğün Kaynağı Olduğunu ve İnsanların Hz. Mehdi (a.s.) Devrinde Şimdiye Kadar Görmedikleri Bir Özgürlüğe Kavuşacaklarını Şöyle Anlatıyor

“Şimdi özetle Hz. Meh-di (a.s.) devrinde ne olacak? Onu anlatalım. Tam bir özgürlük, tam bir demokrasi, tam bir aydınlanma, tam bir barış, sevgi, muhabbet, kardeşlik, teknoloji, bilim ve sanatta en yüksek nokta, hiçbir dönemde böyle görülmemiştir. Her fikir özgür olacak. Her düşünce özgür olacak. Demokrasinin d’si yok şu anda dünyada. Gerçek demokrasinin ne olduğunu insanlar görecekler. Çünkü demokrasiyi Kuran’dan aldılar. Yani Hz. Musa (a.s.)’dan, Hz. İbrahim (a.s.)’dan almışlardır. Çok eskidir demokrasi, Hz. Adem (a.s.), Hz. Nuh (a.s.) devrine dayanır. İlk peygamberlerden gelen bir ahlak anlayışıdır. Allah’ın emrettiği bir ahlak anlayışı. Yani her fikre özgürlük tanınması. Mesela Cenab-ı Allah ne diyor?

Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizin dininiz size, benim dinim bana” (Kafirun Suresi, 6) Allah diyor ki; “dinde zorlama yoktur”. (Bakara Suresi, 256) Yani zorla ne namaz kıldırabilirsin, ne “başını ört” diyebilirsin. Hiçbir şeyine karışamazsın insanın. Din bir tekliftir. Anlatırsın o kadar. Aşkla yapılır din. Zor olduğunda münafık çıkar. Diyor ki adam, “biz zorla yaptırırız”. Sen zorla milyonlarca münafık oluşturursun. Münafık fabrikası kurarsın. Münafık da dünyanın en aşağılık mahlukudur. Öyle bir sanat düzeyine geleceğiz ki insanların nefesleri kesilecek. Peygamberimiz (s.a.v.) hadisinde diyor ki; “mezardakiler bile imrenecek”, mezardakiler bile. Öyle bir güvenlik ortamı oluyor ki mesela; “kadınlar tek başına Medine’ye, Mekke’ye, Şam’a gidiyorlar”, tek başlarına. Karanlıkta elini kolunu sallayarak.

“Hiçbir şey olmaz” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). “Yırtıcı hayvanlar bile sevecen olurlar” diyor. Uysal. Öyle bir gelişme olacak inşaAllah. Yobazlık, bağnazlık, tutuculuk, üçkağıtçılık, delilik, psikopatlık, mafya, asma, kesme, terör örgütleri bunların hiçbiri kalmıyor Hz. Mehdi (a.s.) devrinde. Mutlak barış, mutlak sevgi. Bütün silahlar kalkıyor...” (Gaziantep Olay TV, 3 Ağustos 2010)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 81. sayı (Mart 2011) 58. sayfada yayınlanmıştır.