PEYGAMBERİMİZE "ÜMMET OLMA" ÜSTÜNLÜĞÜ HAKKINDA HADİSLER

(Kenzü’l-Ummal C. 12)
“Ümmetim merhamet olunmuş bir ümmettir. Onlara âhiret azabı yoktur. Onların azabı dünyada zelzeleler, kargaşalar ölümler ve belâlar şeklinde olacaktır.”

“Cehennemin harareti, ümmetim için ancak hamam sıcaklığı kadar olacaktır.”

“(Ey Ashab ü ümmetim!) Allahü Teâlâ sizi üç güzel halle mükâfatlandırır:

1) Sizin hep beraber helâk olmanız için peygamberiniz duâ etmeyecek.
2) Batıl ehli hiçbir zaman hak ehli üzerine gâlip gelmeyecek.
3) Siz hiçbir zaman dalâlet üzerine toplanmayacaksınız.”

“Allahü Teâlâ kıyâmet günü bütün yaratılmışları bir araya topladığında, Ümmet-i Muhammed’in secde etmesine izin verilir. Onlar secdeyi o kadar uzatırlar ki, nihâyet kendilerine: «Secdeden başınızı kaldırın, Allahü Teâlâ sizin her biriniz için bir kâfiri fidye kılmıştır» buyurulur.

“Ümmetim işlemedikçe veya söylemedikçe kalbinden geçen vesveseden sorulmayacak.”

“Ümmetimin bazısı bir bölüğe, bazısı bir kabileye, bazısı bir sülâleye, bazısı da bir kişiye şefaat ederek cennete götürecektir.”

“Biz ümmetlerin sonuncusuyuz. Ancak en önce biz hesaba çekiliriz. “Ümmî Peygamber ve onun ümmeti nerede? Denir. Evvelâ biz çağrılırız.”
“Allah’a yemin ederim ki, sizler cennet ehlinin yarısı olacaksınız. Cennete ancak Müslüman olan kişi girecektir. Sizler şirk ehli içerisinde siyah ****ün sırtındaki beyaz tüy kadar azsınız.”

“Bütün ümmetlerin bazısı cennette, bazısı cehennemdedir. Ancak ümmetimin tamamı cennete girecektir.”
“Ümmetim yağmur taneleri gibidir. Evveli mi hayırlı, âhiri mi hayırlı bilinmez.”
“Ümmetimden beni en çok seven, benden sonra gelip de beni görmek için malını ve ehlini fedâ etmeye râzı olandır” (Ahmed bin Hanbel)

“Ümmetimden bir tâife dâima Allah’ın emrini ayakta tutmaya gayret eder ve onlara muhalif olanlar onlara zarar veremez.”
“Ümmetimden bir tâife hakkı müdâfaa eder, düşmanlarına gâlip gelirler. Hatta onların sonu Deccal ile harp eder” (Ebû Nuaym)

“Allah’a yemin ederim ki, sizden bir kısmınız karanlık gecenin yeryüzünü kapladığı gibi yeryüzünü kaplayarak cennete gireceksiniz. Melekler: «Muhammed (A.S.) ile cennete girenler, diğer peygamberlerle girenlerden çoktur,» derler.”

“Cennet ehli yüz yirmi saftır. Siz seksen saf olursunuz, kalanı da diğer milletlerdir. Siz yetmiş ümmetten daha vefalı, onlardan daha hayırlı ve Allah indinde onlardan daha sevimlisiniz.”
“Ümmetimden yetmiş bin veya yedi yüz bin kişi el ele tutuşarak cennete girecektir. Öyle ki, sonuncusu girmeden evvelkisi girmez. O gün onların yüzü, mehtaplı gecedeki ay gibi parlak olur.”


“Ümmetimden dağlar kadar günahı olanlar gelir. Allahü Teâlâ onların günahını Yahûdi ve Hıristiyanlar üzerine yükler.”

“Allahü Teâlâ Musa A.S.’a: «Ümmet-i Muhammed içinde bir millet her derecede ve her yüksek yerde Kelime-i Şahâdetle kaim olacaktır. Onların ecri, peygamberlerin ecri gibi verilir» buyurdu.”

Seyyidü’l-Âlem Efendimiz: “Keşke kardeş-lerimi Havuzumun kenarında karşılayıp onlara elimle su içirsem! Temennîsinde bulundu. «Yâ Resûlallah, biz kardeşlerin değil miyiz?» suâline de: «Siz Ashâbımsınız. Ben, benden sonra gelip beni görmediği halde görmüş gibi iman edenlerin hasretini çekiyorum. Rabb’imden sizinle ve sonradan gelip beni görmediği halde, görmüş gibi iman edenlerle gözlerimin aydınlanmasını istiyorum»” buyurdu.

“Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecektir. Rabb’imden bunu artırmasını diledim. Her bin için yetmiş bin kişi ziyade etti.

“Ben girinceye kadar diğer peygamberlere, Ümmetim girinceye kadar da diğer ümmetlere cennete girmek haramdır.”(İbni Neccar)

“Benden evvelki peygamberlere verilmeyen beş şey bana verildi:

1- Düşmanlarımın kalbine uzaktan korku verilmekle yardım olundum.
2-Bana bütün yeryüzünün anahtarları verildi
3-“Ahmed” ismiyle isimlendirildim
4-Yeryüzü benim için temiz kılındı
5-Ümmetim, bütün ümmetlerin hayırlısı oldu.”

“Peygamberimizin (S.A.V.) yüce şanından dolayı cümle zaman ve mekân onu tanımış, tasdik etmiş, onunla şereflenmiştir.
Mübârek vücûtlarının Medîne’de konulduğu mübârek mekân, bütün mekânlardan, hatta Arş-ı Âlâ’dan da yüce ve şereflidir” (M. Cevâhir)

Safiye binti Abdülmuttalib R.A. buyurdu
“Peygamberimizin doğduğu gece ben yanında idim. Doğum anında bir nur zuhur etti ve o gece altı alâmet gördüm:
1.Doğduğu saatte secde etti
2.Secdeden mübârek başını kaldırınca fasih lisanla «Lâ ilâhe illallah ve innî resûlullah» buyurduBüyük bir nur görüldü.
4.Ben onu yıkamak isteyince, «Yâ Safiye, zahmet etme! Biz onu yıkadık» nidâsı işitildi.
5Sünnet olmuş ve göbeği kesilmişti.
6.Onu sarmak istediğimde omzunda , «Lâ ilâhe İllallah, Muhammedür resûlullah» yazılı nübüvvet mührünü gördüm.Sözlerine kulağımı verdim, «Ümmetî, Ümmetî» diyordu. (Mecmuatü’l-Cevâhir)

Peygamberimizin babası Abdullah R.A. buyurdu:

“Nereye otursam oturduğum yer, «Sana selâm olsun, Muhammed’in (S.A.V.) nuru sende emânettir» diye nidâ ederdi. Kuru ağaç altına otursam, o ağaç hemen yeşerip bana gölge olurdu. Ben ayrılınca yine kururdu.(Mecmuatü’l-Cevâhir.)

“Allahü Teâlâ kâinâtı yaratmadan yedi bin yıl önce Peygamberimizin nurunu yarattı. Dünyada gelmiş geçmiş enbiyâ, evliyâ, insan, cin... ne varsa hepsinin ibâdât ü tâati toplansa, Peygamberimizin ibâdât ü tâati yanında az bir şey görünür.”(Mecmuatü’l-Cevâhir)
“Semâyı ve yeryüzünü aydınlatan ancak Peygamberimizin nurudur. Bu nurdan başka yerleri ve gökleri aydınlatan bir nur mevcut değildir. Nûr-i Muhammedî nice yıllar sonra Cesed-i Pâk-i Rasûlüllah ile birleşmiş, yeryüzünü nurlandır-mıştır. Bundan dolayı semâvât, Nûr-i Muhammedî’yi istedi, ilticâ etti. Bu kabul olunca da Peygamberimiz Mî’râ’ca dâvet olundu. Bu suretle semâvât Nûr-i Cesed-i Pâk-i Nebî ile müşerref oldu. (Mecmuatü’l-Cevâhir.)

Peygamberimiz Mî’rac gecesi Burak’a bineceği zaman, Burak, Efendimizi tanımadığından biraz serkeşlik etmiş; ancak Cibrîl A.S. “Vallahi ey Burak,senin üzerine Hz. Muhammed’den daha fazîletli biri binmedi” diye yemin edince, Burak utancından terlemiştir.(Şifâ-i Şerîf C. 1/30)
Peygamberimizin (S.A.V.) bütün Arap kabîleleriyle yakınlığı ve akrabalığı vardı. (Şifâ-i Şerîf C. 1/30)
Resûlüllah S.A.V. Efendimizin âlemlere rahmet olarak gönderilişinde bütün âlemlerin nasibi vardır. Hatta Cibrîl A.S. “Yâ Resûlellah, ben artık senin rahmet oluşun sayesinde kötü âkıbetten korkmuyorum” demiştir(Şifâ-e Şerîf C. 1/14.)