A. Yahudilik ve Hıristiyanlığın Bakış Açısı

Keruvlar, kanatlı doğaüstü varlıklar ve bunların heykellerine verilen addır.[1]

Tevrat'ta Yaratılış Kitabı'nın 3. Bölümü'nde anlatılan Adem ile Havva'nın Yasak Ağaç'ın meyvesinden yemeleri, Hıristiyanlarca İlk Günah olarak adlandırılır. Tevrat'ın ilgili ayetleri şöyledir: [2]

“RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, ‘Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?' diye sordu. Kadın, ‘Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz' diye yanıtladı, ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi. Yılan, ‘Kesinlikle ölmezsiniz' dedi, ‘Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.' Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem'e, ‘Neredesin?' diye seslendi. Adem, ‘Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim' dedi. RAB Tanrı, ‘Çıplak olduğunu sana kim söyledi?' diye sordu, ‘Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?' Adem, ‘Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim' diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, ‘Nedir bu yaptığın?' diye sordu. Kadın, ‘Yılan beni aldattı, o yüzden yedim' diye karşılık verdi. Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, ‘Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın' dedi, ‘Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.' RAB Tanrı kadına, ‘Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim' dedi, ‘Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.' RAB Tanrı Adem'e, ‘Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi' dedi, ‘Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.' Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. RAB Tanrı Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, ‘Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu' dedi, ‘Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.' Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.” [3]

Adem, ölümlülükle cezalandırılmıştır. Artık ölümlü bir canlıdır. İnsanlar günah aracılığıyla dünyaya giren ölümü miras almıştır.[4] Yaşam ağacı, bahçede mevcuttur ve Adem o ağaçtaki meyveden alarak ölümsüzlüğe ulaşabilmek için ayartılmıştır. Tanrı, bu ihtimali göz önünde bulundurarak onları Aden Bahçesi’nden kovmuştur ve yaşam ağacının yolunu denetlemeleri için Keruvlar yerleştirmiştir.[5]

Hezekel kitabının 1. ve 2. bölümlerinde "dört canlı yaratık"dan [6] Keruvlarla aynı yaratıklar olarak bahseder.[7] Bu varlıklar hakkında "Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün **** yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı." [23] ve hepsinin dört kanadı olduğu yazılıdır.

Keruvlar, görünüş olarak insan yüzüne sahiptiler.[8] Bu Keruvlar, iki kanatlarını uçmak ve kalan iki kanatlarını da vücutlarını kapatmada kullanırlardı.[9] Keruvların kanatlarının altında insan eline benzer şeyler vardı.[10]

Vahiy 4:6-9'da Keruvları şöyle tarif etmektedir:

«Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu. Birinci yaratık, aslana; ikincisi, danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü, insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık, uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı. Gece-gündüz durup dinlenmeden şöyle diyorlar: "Kutsal, kutsal, kutsaldır, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı, Var olmuş, var olan ve gelecek olan."Yaratıklar tahtta oturanı, sonsuzluklar boyunca yaşayanı yüceltip ona saygı ve şükran sundukça, yirmi dört ihtiyar tahtta oturanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın önünde yere kapanarak O'na tapınıyorlar. Taçlarını tahtın önüne koyarak şöyle diyorlar: "Rabbimiz ve Tanrımız! Yüceliği, saygıyı, gücü almaya layıksın. Çünkü her şeyi sen yarattın; Hepsi senin isteğinle yaratılıp var oldu.» [1]
Keruvların Özellikleri

A. Keruv tipik olarak kanatlarla, ayakları ve elleriyle betimlenmiştir, fakat çeşitli biçimlerde anlatılır örneğin iki tane yüze [11] ve hatta dört tane yüze sahiptirler.[12]

B. Keruvlar kutsal şeyleri koruyan melekler olarak düşünülmüştür. Yaratılış 3:24'de onların yaşam ağacını koruduğunu görebiliriz. Onlar Antlaşma Sandığı'nın üzerindeki Bağış Tahtın'daydılar.[13][14]

C. Keruvların motifleri tapınak çadırını üzerine nakış olarak işlenmişti [15] ve figürleri Kral Süleyman'ın Tapınağı'nda da bolca kullanılmıştır.[16][17]
B. İslam'ın Bakış Açısı

Mezkûr dinler, bu varlıkları büyük melekler kabul etmekle birlikte, hangi tür melek sınıfına ait gördükleri konusunda bir fikir birliği içinde değillerdir. Yahudilik ve Hıristiyanlık, Cebrâil ve Mikâîl'in kimi zaman birer “Başmelek”, kimi zaman ise birer “Keruv” olduğunu ifade etmektedir. Bu dinlerin angelojilerinde “Keruvlar” ile “Başmelekler”, birbirinden ayrı ve farklı melek türlerini teşkil ederler. Yahudi inanışında İsrafil'den de bir “Seraf” olarak bahsedilmiştir.

İslami açıdan ise bu melekler, “Mukarrebun” diye isimlendirilen, en yüksek gruba mensup olarak kabul edilmektedirler. “Kerubim” veya “Keruv” teriminin, “Mukarrebun” terimiyle örtüştüğü varsayılacak olursa, bu meleklerin en üst mertebelerdeki melaike kısımlarından olduğu konusunda fikir birliğinin olduğu söylenebilir.

Mezkûr dinlerde söz konusu meleklerin görev ve yetkileriyle ilgili olarak, bazen benzer, bazen de farklı inanışların olduğu görülmektedir. Cebrâil'in vahiy getirmesi, bazı helak olaylarında vazife alması, Mikâîl'in tabiat olaylarını ve alemin tasarrufuyla ilgili bazı isleri yönetmesi, Cebrâil ile birlikte bazı savaşlarda inananların yanında yer alması, ölüm isiyle görevli meleklerin bulunması gibi konularda mezkur dinlerin inançları arasında benzerliğin söylenebilir. Ancak konuyla ilgili olarak, Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta, İslami akideye uymayan bazı inanışların bulunduğu da bir gerçektir. Örneğin Yahudilikte Cebrâil'in, Hıristiyanlıkta iblis'in ölüm isiyle ilişkilendirilmesi, Hıristiyanlara göre Cebrâil'in kıyametten önce kutsal boynuz boruyu üfleyecek olması, Mikâîl'in İsrailoğulları'nın koruyucu meleği olması gibi.[18]

İslam alimlerine göre Cennet'teki yaşam ağacını korumak için Cennet'in kapısında bekleyen “Keruv” [19] , Mikâîl'dir. Katoliklere göre, Hıristiyan müminlerin ruhlarını alan, iyi ve kötü ruh olup olmadıklarını tartan ve iyi ruhları cennete taşıyan melek Mikâîl'dir. Ölüm saati geldiğinde Mikâîl insanın yanına gelir ve her ruha ölmeden önce kendisini kurtarmak için son bir şans verir. Böylece şeytan ve onun yardımcılarından sekerattaki kişiyi korur. Mikâîl, eski metinlerde bildirilen, seçilmiş insanların özel şefi ve kilisenin koruyucusudur. Şeytanın ve düşmüş meleklerin en büyük düşmanıdır.[20] Yahudi geleneğinde Mikâîl'in merhameti temsil ettiği kabul edilirken, Hıristiyan geleneğinde onun yargıyı temsil ettiği kabul edilir.[21] Farklı kiliseler, farklı tarihlerde onun adına yortular düzenlerler.