porno escort diyarbakır iskenderun escort
3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: AC/DC Röportajı

  1. #1
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart AC/DC Röportajı

    Agnus Young: Rock’n’roll dünyasına geri döndük.

    “Stiff Upper Lip”ten bu yana sekiz yıl geçti. Niye bu kadar uzun bir ara verdiniz?

    Turneyi 2002’de bitirdik. 2003’te de bir sürü konser verdik. Bir kısmı Rolling Stones’la beraber… Cliff (Williams) ağır bir kaza geçirdi, iyileşmesini bekledik basçımız olmadan stüdyoya girecek halimiz yok ya!. Ayrıca, plak şirketini değiştirdik, bu da bir sürü hukuki formalite gerektirdi. Peki aradaki boş vakitlerde ne yaptık?. Şarkı yazdık. Çalışkan adamlarız!

    Ona hiç şüphe yok. AC/DC’yi 1973’te kurdunuz, 1975’te peşpeşe iki albüm çıkardınız (“Hihg Voltage”, “T.N.T”), 1976’da üç, 1977 ve 1978’de ikişer albüm yaptınız. Sonrasında da her yıl ya da iki yılda bir albüm çıkardınız, 1990’lara kadar bu yüksek tempoda devam etteniz. Bunu nasıl becerdiniz?

    Serde gençlik vardı. İlk yıllarda albümlerin birçoğunu turnedeyken yazdık.

    1990’larda tempoyu düşürmenizin sebebi neydi? Yaşlanmak mı, heves kaybı mı?

    İkiside değil. Müzik endüstrisinin üzerimizdeki baskısına daha dayanıklı hale geldik. Şarkı yazmaya daha geniş vakit ayırmaya başladık. Yine de son yirmi yılda The Who’nun tüm kariyeri boyunca yaptığından daha fazla albüm yaptık.

    Albümleriniz 200 milyondan fazla sattı. Para ve şöhret hayat tarzınızda nasıl değişikliklere yol açtı?

    Hep sadelikten yana olmuşuzdur. Şatafatlı hayat, kocaman havuzlu devasa malikaneler bize göre şeyler değil. O yüzden böyle bir grubuz. “Bir rock starını tarif et” dediklerinde, kimse benim gibi birini tarif etmez. Hayatta en uyuz olduğum şey “celebrity”liktir.

    ACDC “rock’ın kötü çocukları” diye bilinir. İmajınızla gerçek hayatınız ne kadar örtüşüyo?

    Kötü çocuklar filan değiliz. Bir Alman gazeteci, Malcolm’a (Young, grubun gitaristi, Angus’un abisi) “şu TV’yi pencereden aşağı fırlatmak iste misin?” diye sormuştu. Malcolm’da “hayır, alıp eve götürmeye tercih ederim” demişti. (gülüyor) Sahnede okul çocuğu gibiyimdir, ama konser bitince hemen evin yolunu tutarım. İeri girmeden ine de ayakkabılarımı paspasta temizlerim. (gülüyor)

    Evde neler dinliyorsunuz?

    Çok sınırlı bir play koleksiyonum var. Sekiz tane Muddy Waters, dört tane B.B. King. (gülüyor)
    Aslında AC/DC bir blues grubu sayılabilir. Biraz sert bir blues!
    Blues’la erken rock’n’roll-yani Little Richard ve Chuck Berry- arasında bir yerdeyiz. Bize göre rock müziğinin tanımı budur zaten.

    Yetişme çağınızda sizi en çok etkileyen albüm ya da şarkı neydi?

    Little Richard’ın “Keep A Knockin”i. O şarkıyla neredeyse rap’i keşfedecektim. Pikabın iğnesini plağın hep aynı yerine getirip duruyordum, blues kısmına. Şarkının en güzel yeri oydu. Hiçbir zaman armoni meraklısı olmadım. Ban hep fazla şekerli geldi. Beach Boys’dan hiç hazzetmem mesela.

    Yeni albümüm adını “Black Ice” koymanızın arkasındaki fikir ne?

    Kışın yollar buz tuttuğunda koyu ve parlak bir renge bürünür. Ölümcül kazalara sebep olacak derecede tehlikeli bir durum oludğu için radyolarda sık sık “be careful of black ice (bu gece siyah buza dikkat edin) anonsları yapılır. Güzel bir isim olduğunu fark ettim. Albümü de cuk oturdu.

    Kayıtları nereden yaptınız?

    Kanada’da. Vancouver’da. O şehri seviyorum, Sydney gibi bir liman kenti. Atmosfer hemen hemen aynı. Gerisi, davulun tonlamasını oturtmak, gitar bölümlerini paylaşmaktan, havaya girmek…. Kayıtlar altı haftamızı aldı. Hızlı çalışırız.

    Brendan da müzisyen, bunun çok faydası oldu. Gayet iyi gitar. Bas, davul ve piyano çalıyor. Prodüktör olarak da yeteneği tartışılmaz.

    Bu albümdeki bazı parçalar alışılmışın dışına çıkıyor gibi. Mesela “She Likes Rock’n Roll” bayağı funky…

    Farklı şeyler deniyoruz ve hep aynı soruyu soruyoruz: “Hakiki bir AC/DC şarkısı oldu mu?” “ She Likes Rock’n Roll” için o funky ritim gerekiyordu. “Soul Stripper” için de aynı şey geçerli.

    Nispeten sade bir albüm olmuş.Upuzun gitar soloları yok…

    Onlardn yeteri kadar yptık zaten. Bugüne kadar her elden çaldık. Bol gitarlı albüm mü aradınız?. Alın. size “Let There Be Rock” (1977). “Powerage” (1978) neredeyse baştan sona doğaçlama. “Highway To Hell”de (1979) ilk defa şarkı sözlerine ihtimam gösterdik. “Back In Black”i (1980) Bon’a (Scott, grubun 1974-80 dömenimdeki solisti) ithafen, geçmişte kalmış ve bir daha geri gelmeyecek zamanların anısına yaptık. Hatta sırf tribünlerde tezahürat niyetine yazdığımız şarkılardan oluşan bir albüm bile çıkardık: “For Those About To Rock We Salute You” (1981). “Stiff Upper Lip” ise (2000) country-blues’a bir geri dönüştü. “Black Ice”ta da bambaşka bir AC/DC albümü göreceksiniz.

    Rick Rubin’in prodüktörlüğünde yaptığını “Ballbreaker” albümünü (1995) nasıl buluyorsunuz?

    Arada dinlediğimden merk ediyorm, o maskaralığı yapan hakikatten biz miyiz! (gülüyor)

    Sizce en az kadri bilinen albümünüz hangisi?

    “Powerage”. Nedense hak ettiği teveccühü görmedi.

    Yani albümeki “Rocking All The Way”, AC/DC’yle Rolling Stones buluşması gibi…

    Evet…”Stiff Upper Lip”de bir bakıma öyleydi.

    “Black Ice”ta öne çıkan parçalar dan biri “War Machine”. Onun esin kaynağı ne?

    “For Those About To Rock” albümünü yaptığımız dönemde, gladyatörlerle ilgili bir dolu kitap okumuştum. Sonra, bir gün uydu kanallarından birinde antik çağlardan kalma silahlar zerine bir belgesel rastladım. Yunanlıların, Romalarıların silahlar… Sonraki çağların toplarına denk düşen çok şaşırtıcı ilkel silahlardı: Devasa mancınıklar ve kundaklı yaylar… Koskoca bir ağaç kütüğünü füze gibi fırlatabilen araçlar! Daha o zamanlar bile savaş teknolojisi diye bir şey varmış. “ War Machine”in esin kaynağı o belgesel.

    Tarihe meraklısınız…

    Öyleyim. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’na, piramitlere ve Roma İmparatorloğuna’na meraklıyım. Geçmişte ne olduğunu bilirseniz, gelecekte ne alacağını kestirebilirsiniz. Tarih okumayı çok seviyorum. Doğru dürüst tahsilim yok. Kendi kendime okuyarak bir şeyler öğreniyorum.

    Sizi en çok etkileyen tarihi şahsiyet kimler?

    Hannibal’ın fanıyım. Birde Büyük İskender’in.
    Bu albümdeki “Stormy Rainy Day”in hikayesi ne?
    Benim uyanma anandaki halimi anlatıyor. Bazı günler gayet tatsız başlar. Yapmak gereken sevimsiz işler varsa. Hele bir de gökyüzü kara bulutlarla kaplıysa, insana sakıntı çöker. “Stormy Rainy Day”i akustik gitarla yazdım. Birçoklarına şaşırtıcı geliyor, ama Malcolm’la sık sık akustik gitar takılırız. Ama klasik folk tarzında değil, sert ve rock çalarız.

    Güne nasıl başlarsınız? Keith Richards “Steert Fighting Man” çalarak başlarmış.

    Yok artık, daha neler! Ben yüzümü yıkayıp bir şeyler atıştırarak başlarım. Sonrası şarkı yazmak için ideal vakittir. Sabahları kafan daha sakin ve dinçtir. Gün ilerledikçe araya bir sürü şey girer. Öğleden sonra çalışmak imkansızdır. Gece tekrar dönerim şarkı yazmaya ortalık sakin ve sessizken, Kısacası, sorunun cevabı hayır, güne yatakta “Highway To Hell” çalarak başlamıyorum. (gülüyor)

    Gitar kahramanlarınız kimler?

    B.B. King, Budy Guy… Elmore James’in stilini de severim, dinlerken yaptığı çok basitmiş gibi gelir ama öyle değildir. Ve tabii Chuck Berry, bir numara odur.

    Yenilerden kimleri beğeniyorsunuz?

    Yinelere baktıkça Malcolm’u daha çok takdir ediyorum. Ritim gitarcılar nesli tükenen bir tür. Son büyük ustalar Keith Richards ve Ike Turner. Ama beni gitaristlerden çok gruaplar ilgilendirir. Yardbirdes, Who’nun ilk zamanları, Stones… Gistarislerin çoğu marifet sergilemeye bayılır, Eddie Van Halen mesela, kırk takla atar, netice? Ama Hendrix gibiler hem marifetlidir, hem de ritim olmadan bu işin olmayacağını bilirler.

    Büyük gitaristler listesi yapıldığında Eddie Van Halen gibi isimlere hep yer veriliyor, ama siz o listelerde çok nadiren rastlanıyor. Bu sizin canınızı sıkıyor mu?

    Bu müziğe bir grup olarak başladık. AC/DC öncelikle ve özellikle bir gruptur. Hiçbir zaman kendimizi beş birey olarak görmedik Kendi tekniğini sergileyen beş müzisyen değiliz biz. AC/DC aynı hissiyatla çalan beş kişinin bileşimidir. O listeler hiç umurumda değil. Benim için en büyük ödül, birilerinin AC/DC’nin müziğinden esinlenerek gitar çalmaya başlamasıdır.

    En iyi AC/DC cover’ı hangisi sizce?

    Bir Fransız grubun “Dirty Deeds Done Dirt Cheap” albündeki (1976) “Right On” adlı şarkıya yaptığı yorumu çok beğeniyorum. Paris’te dinlemiştim. Bir AC/DC şarkısını İngilizce haricinde bir dilde dinlemek çok acayip bir duygu.

    Şanson Ülkesi Fransa’da AC/DC’nin popüler olmasını nasıl izah ediyorsunuz?

    Edemiyorum. Avustralya’dan gelen, ismini duyurmaya çalışan, beş parasız bir grup olarak bütün konser tekliflerini kabul ediyorduk, hangi ülkeden olursa olsun. Fransa’ya da öyle gitmiştik. Orada sevilmemiz kulaktan kulağa yayılarak oldu.

    AC/DC’nin daha ziyade bir konser grubu olduğunu düşünüyor musunuz?

    Bütün iyi gruplar temelde konser grubudur. Rolling Stones, The Who… Bizim bir konserimize gelen her konserimize gelmek ister. Bunun en güzel örneği 1977 ve 1978’deki Amerika turnemiz. 1977’de Kiss’in öngrubuyduk. Kiss’in zirvede olduğu günlerdi, makyajlarıyla, kıyafetleriyle, sahne gösterileriyle medyanın ilgi odağıydılar. Bizse beş tıfıl Avustralyalıydık, minibüsle yol yapıyorduk. Ertesi yıl bütün büyük festivallerden davet aldık, koca stadyumlarda çaldık. Ama sabahın köründe sahneye çıkıyorduk. Oakland konserimizi hiç unutmam, sabah 10:30’da sahne aldık, ama 65 bin kişi gelmişti. O saatte bizim için gelmişlerdi. Üstelik bizi verilen süre 35. Dakikaydı sadece.

    Kiss’ten Paul Stanley, hayranlarının bir kere dinledikten sonra rafa kaldıracağı yeni bir albüm yapmaktansa eksi şarkıları çalmayı tercih ettiğini söyledi. AC/DC tam tersi bir anlayışta galiba.

    Ben hep “Highway To Hell” gibi sıkı şarkılar yazmaya çalışıyorum. Yeni albümler yapıyorum. İnsanların kafasına kazınan, döne döne dinledikleri şarkılar yazmak istiyorum. “Hightway To Hell” gibi bir şarkı aslı eskimez. Hala ilk günkü kadar taze geliyor. Kiss yeni şarkılar yazmak istemiyorsa bu onların bileceği iş. Nostanjik bir grup olup çıkarlar, öyleler de zaten.

    “Black Ice”ın turnesi nasıl olacak? Sade ve sert mi? Bol gösterili mi? AC/DC gibi bir grup ne isterse yapabilir mi?

    Çıtayı önceki turnelerden daha düşük tutmak söz konusu olamaz. Öte yandan, geçen turnede o kadar çok görsel efekt vardı ki, daha fazlası kaçar. Bir tonluk dev bir çan ve top arabalarımız var. Hiç şaşaası olmayan bir turne yapmayı çok isterdim: Sadece ydüz beyaz ışıklar ve sahneye çıkıp olduğu gibi çalan bir AC/DC konseri… Ama büyük kitlelerin hoşuna gideceğini sanmam.

    Sahneye top arabasıyla çıkmaya başlamanızın sebebi neydi?

    “For Those About To Rock”u kaydettiğimiz sıralarda doğdu bu fikir. Paris’te stüdyodaydık. Prens Charles’la Lady Di’nin düğünü TV’den naklen yayınlanıyordu. Top atışlarını duyduğumuzda “vay be, ne kıyak sound’muş, bunu kullanalım” dedik.



    Elbette. Kökenimiz İskoçya, bizimkiler ben sekiz yaşındayken göç ettiler. Müziğe başladığımız yer Avustralya, Avustralyalı olarak tanındık, öyle biliniyoruz.

    Nerede yaşıyorsunuz?

    Yılın yarısında Londra’da, yarısında eşimin ülkesi Hollanda’da. Avustralya’ya daha sık gidebilmek isterdim, ama şimdi uçaklarda sigarayı yasakladılar.

    Hala sigara içiyorsunuz…

    Elbette. Gitaristim, öyleyse sigara içerim! İkisi bir arada, Konsantrasyona iyi geliyor. Biri olmadan öteki olmaz. (gülüyor)

    İçkiyle aranız yok ama.

    Hiç yok. Herkes gibi ergenliğimde denedim, ama beni sarmadı. Sevdiğim tek içki çay.

    AC/DC’nin kurulduğu günlerden beri sahneye okul üniformasıyla çıkmanızın sebebi ne?

    Okuldan eve gelior gelmez üstümü başımı değiştirmen gitarımı kapıp odama kapanıyordum. Kızkardeşim beni hep elimde gitar. Üzerimde okul üniformasıyla görüyordu. Grubu kurduğumuzda, ilk konserimizden önce “sahneye okul üniformasıyla çıksana, böylece insanların bakabileceği bir şey olur” demişti. O gündür bugündür okul üniformasıyla sahneye çıkyorum.

    Belli bir okulun üniforması mı o?

    Evet, gittiğim lisenin üniforması, Ashfield Boys High’ın.

    O lise, bahçesine heykelinizi dikmedi mi?

    Yok canım. Benim eğitim zayiatı olduğumu düşünüyorlar.

    Bir lisenin öğrencilerinin AC/DC’nin gitaristinin sahne kıyafetiyle okula gitmeleri tuhaf bir durum.

    Kesinlikle (gülüyor). Hep okul üniformasıyla sahneye çıkmamın benim içi çok önemli bir avantajı var. Sahne dışında beni kimse tanımıyor. O yüzden gündelik hayatımda çok rahatım. (gülüyor)

    Müziğe başlamanızda abiniz George’un etkisi büyük müydü? Onun gitar çaldığı Easybeats’in 1960’larda dünya çapında bir hitinin (“Friday On My Mind”) olması sizi özendirmiş miydi?

    George’a hayranım. Ama görüşemiyorduk, genellikle turnedeydi. Evde olduğu zamanlarda bize gitar çalmayı öğretirdi. Bir amizim daha var, sakkafon çalardı, şimdi prodüktörlük yapıyor. Bizimkiler İskoçya’dayken evi terk edip Londra’ya gitmişti, sonra da soluğu Hamburg’da aldı, Beatles’ın orada çaldığı günlerde. Babam çocuklarının müzisyen olmasına şiddetle karşıydı. Adam gibi bir işimiz olmalıymış! Avustralya’ya taşınmamız biraz da bu yüzdendi. Ama oraya gider gitmez George ayağının tozuyla bir rock’n’roll grubu kurdu, babamdan gizli olarak tabii.

    AC/DC adını George’un karısı Sandra Young koymuş, öyle mi?

    Evet. Acilen bir isim bulmamız gerekiyordu, çünkü bir organizatör bize Sydney’de bir konser ayarlamıştı ve “kendinize hemen bir isim bulun ki, konser afişi hazırlatalım” demişti. Herkes aklına gelen ismi söyledi. Sandra AC/DC dedi. Hepiminiz hoşuna gitti.

    Grubu kurmanız nasıl olmuştu?

    Olayın fikir babası Malcolm’du. Terkedilmiş bir bina bulmuş, heveslileri oraya cağırıp dinliyor, grup için seçme yapıyordu. Bir hafta sonra filan “sen de gelsene” dedi bana. Ben de kalkıp gittim. Sene 1973’tü.

    Tam 35 seneyi devirdiniz. Hiç bitirmek istediğiniz “yerter artık” dediğiniz oldu mu?

    Olmadı. Tek istisna Bon’un (Scott) vefatıydı. Sadece o günlerde kendimize “tamam mı, devam mı” sorusunu sorduk. Çok zor bir karardı. İkiye bölünmüştük, gruptan ve çevremizden kimileri “bırakalım”, kimileri “devam edelim” diyordu. Derken bir gün, Malcolm “AC/DC hakkında ne karar verecek olursak olalım, biz şarkı yazmaya devam edelim. Hem kafamız dağıtırız, hem de Bon olmadan grubu sürdürüp sürdüremeyeceğimizi görürüz” dedi. Yeniden şarkı yazmaya başladığımızda AC/DC’yi sürdürmek istediğimizi gördük. Bu kararımızdan Bon’un babasının da etkisi oldu. O da “devam edin” diyenlerdendi.

    Rivayete göre, Bon Scott aşırı doz eroinden gitmiş. Doğru mu bu?

    Hiç alakası yok. Bon’un olayı viskiydi. Vefat ettiği gece, yarım saatte yarım şişe Burbon içmiş, sonra da arabasına gitmiş, kıvrılıp yatmış. Ölümü o yatma pozisyonundan mütevellitmiş. Adli Tıp raporuna göre. Ölüm sebebi boğulma.

    Bon Scott hep deli dolu bir tip olarak görüldü, öyle miydi gerçekten?

    Eğlenceyi severdi., maceraperestti. Hep hareket halindeydi. Bütün gece içer, sabah da hepimizden erken kalkar, gün boyu koşuştururdu. İnsan o yaşlarda kendini ev arkadaşlarını ölümsüz zannediyor.
    Bon Scott’un yerini doldurmak zor olmadı mı?
    On gibi birini yeri dolmaz. Çok nev-i şahsına münhasır biriydi. Fakat Brian Johnson (Geordie’nin eski solisti) gibi bir piyango vurdu bize.

    Bon Scott, ölümünden kısa bir süre önce, tuhap bir şekilde Brian Johson’ı halefi seçmiş. O hikayenin aslı astarı ne?

    Bon’un Brian’dan ilk söz edişin dün gibi hatırlıyorum. Londra’da Geordie’nin bir konserine gitmişti, grubun vokalistini anlata anlata bitiremiyordu, “Brian Johnson diye bir solistleri var, sapına kadar rock’n’roll’cu, aynen Little Richard gibi” demişti. Littel Richard, Bon’un ilahıydı –benim de öyledir. Bon’un ölümünden sonra, devam etmeye karar verdiğimizde solist olarak aklımıza gelen ilk isim Brian oldu.
    Bon Scott’a ithaf ettiğiniz “Back In Black” (1980) 42 milyon adet atarak, Michael Jackson’ın “Thriller”ının ardından tüm zamanların en çok satan ikinci albümü oldu. “Back In Black”in bu başarısı sizi şaşırtmış mıydı?
    Hemde nasıl! Bütün şartlar aleyhimizeydi. Bir kere bizim ticari bir sound’umuz yoktu. Ve o sıralarda ortalığı hafif ve radyo dostu müzikler kaplamıştı. “Back In Black”e herkes “bu ne böyle” diyordu. Bon’un dövmeli fotoğraflarını yayınlamıyorlardı. Saygın bir görüntü değilmiş! Ama albüm kulaktan kulağa yayıldı ve patladı. Hiç de öngördüğümüz bir şey değildi. Zaten “Back In Black”teki yegane maksadımız Bon’a bir saygı duruşu yapmaktı.

    AC/DC sound’unun özü ne?

    Malcolm! Biz kardeşiz. Kan, telepati her ne haltsa bir şeyler bağdaşıyor.

    Müziğin ayırt edici özelliklerini nasıl tarif edersiniz?

    Bir AC/DC parçasını duyduğunuz anda ayağınızla tempo tutmaya başlarsınız. Birincisi bu, ritim. İkincisi, vokal sağlamdır, güçlüdür. Ve, size öyle gelmese bile, bütün parçalarımızda melodi vardır. Ama bizimkisi pop melodisi değildir, oturaklıdır. AC/DC beş cücenin sese bombardımanıdır.

    Aslında şarkılarınız pekala akustik de çalınabilir, çünkü açık akorlar kullanıyorsunuz. Hiç “unplugged” bir albüm veya konser yapmayı düşündüğünüz mü?

    Bu “unplugged” hikayesi de bir başka trend, Bir grup akustik takılınca hemen bütün gruplar aynı şeyi yasın isteniyor. Ama biz trendlerden uzak duruyoruz.

    Şarkı sözleriniz şairane ya da felsefi sayılmaz. Hatta seksist olduğunuz yönünde eleştiriler var.

    O mübalağa. Ama eğer sözlerimizde bir derinlik arıyorsanız, bulamazsınız. Biz Chuck Berry gibiyiz. O da arabası hakkında, tavladığı kız hakkında, gönül eğlendirmek hakkında şarkılar yazardı. Beatles büyük gruptur, ama öyle çok eğlencelik şarkıları vardır ki. “Lovely Rita”, “Why Don’t We It On The Road”…
    Hit şarkılarınızdan biri olan “Whole Lotta Roise” iri yarı bir groupie’yi anlatıyor.

    Groupie’lerle çok takılır mıydınız?

    Hayır, hayır. Biz zampara adamlar değiliz. İstesek bile olamayız, tipimiz müsait değil bir kere. Bana kim bakar? Baksa bile, “amma tipsizmiş” diye bakar. AC/DC karınızı, kızınızı araklayacak bir grup değil Ödünç almak isteyebiliriz, o ayrı. (gülüyor)

    Rock’ın AC/DC’nin kurulduğu günlerdeki haliyle bugünkü halini kıyasladığınızda ne düşünüyorsunuz?

    AC/DC’yi kuruduğumuzda rock’n’roll can çekişiyordu, bütün gruplar şekeri fazla kaçmış kahve gibiydi. Televizyon ve radyo bugün nasılsa öyleydi: Acayip bir pop furyası vardı… Stones, Led Zeppelin filan ortalıktaydı, ama onlar da turneye çıkmaz olmuşlardı. Bir boşluk doğmuştu. O boşluğu bizim gibi gruplar doldurdu. AC/DC kulaktan kulağa yayılmaya başladı Arkamızda gittikçe büyüyen bir izleyici kitlesiyle yavaş yavaş ilerledik. Hiçbir radyo ilk albümümüzü çalmıyordu, buna rağmen, Avustralya’daki bütün TV kanallarında boy gösteren starlardan daha çok satıyorduk. Böylece bize saygı göstermek zorunda kaldılar. Albüm satan gruba plak şirketinin duyduğu saygı! Sonrasıysa, başarılı futbol takımları gibi, maç kazandıkça daha fazla taraftar kazanıyorsunuz.

    Taraftarlarınızın arasında Arnold Schwarzenegger’in de olmasına ne diyorsunuz?

    Tuhaf tabii. Plak şirketimizi arayıp filmlerinden birinde şarkılarımızı kullanmak istediğini söylemiş. Ona nasıl hayır denir? Adam çam yarması. (gülüyor).

    Fanlarımızdan biride yazar Stephen King. Amerika turnesindeydik, plak şirketini aramış, “bir merhaba demek istiyorum” demiş. Buluştuğumuzda AC/DC fanı olduğunu söyledi Ve dedi ki: “Ne zaman Bostan’da çalsanız, bir radyonun muhabiri gelir, sizi yayına davet eder, o radyonun sahibi benim.”

    Peki nereden esmiş radyo sahibi olmak?

    “Baktım hiç AC/DC çalmıyorlar” dedi, “ben de gittim satın aldım radyoyu. Şimdi her gün AC/DC çalıyorlar.” Aynen böyle anlattı. Hatta birlikte bir film yapmayı önerdi ve Malcolm’a senaryoyu verdi. Tipik bir Hollywood işiydi. Malcolm “bize uymaz” deyip reddetti.

    Hiç reklam teklifleri alıyor musunuz?

    Alıyoruz tabii, ama Malcolm yanaşmıyor. Bana kalırsa neyin reklamı olduğu önemli, kabul edilebilecek şeyler de olabilir. Mesela, küçük bütçeli ve iyi öykülü sinema filmlerini hiç geri çevirmiyoruz., müziğimizi veriyoruz. Ama işin içinde büyük sermaye olduğunda “başka kapıya” diyoruz.

    1970’lerde müzik eleştirmenleri sizi Punk olarak tanımlıyordu. 19080’ler de Heavy Metal addedildiniz. Siz kendiniz nasıl görüyorsunuz?

    1970’lerde bize Punk diyorlardı, çünkü Punk gruplarıyla birlikte sahne alıyorduk. Ama Punk değildik. 80’lerde de Heavy Metal olarak etiketlendik. Halbuki biz bir rock’n’roll grubu olarak başladık ve hep öyle devam ettik. En iyi yaptığımız şey de o. Başka hiçbir iddiamız olmadı.

    Birkaç istisna dışında 1970’lerin 1980’lerin gruplarının hepsi defteri kapattı, siz istisnalardan birisiniz ve hala revaçtasınız. Bunu neye bağlıyorsunuz?

    Uzun zaman ayakta kalırsanız, insanlar size alışır. Dahası, şöyle düşünmeye başlarlar: “Bu kadar zamandır ortalıkta olduklarına göre demek ki iyiler.” (gülüyor)

    Peki bunca zaman ayakta kalmanızın sırrı ne?

    Değişmememiz. Hep ayın kalmamız. Bu saatten sonra trend kovalayacak halimiz yok.

    Günün birinde ister istemez nokta koymanız gerekecek. AC/DC’yi ne kadar sürdürebileceğinizi tahmin ediyorsunuz?

    Takatimiz kalmadığında noktayı koyarız. Yaratma arzusunun sürmesine karşın fiziksel gücün kalmaması gibi bir ihtimali var tabii ki… Ama, şimdilik öyle bir durum yok. Biz ihtiyar bedenlere hapsolmuş yeniyetmeleriz. Yapmamız gereken tek şey, yaşgünlerimizi saymamak.

    Belli bir diyetiniz var mı? Formunuzu nasıl koruyorsunuz?

    Pizza yemeyerek. (gülüyor)



    RoL Yapma !!

  2. #2
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> AC/DC Röportajı

    Teşekkürler...
    Şu adamlar Türkiye'ye gelsin ya.

  3. #3
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> AC/DC Röportajı

    bisi deiL (:


    RoL Yapma !!

Sistem Bilgileri

Bu sistem vBulletin® alt yapısına sahiptir!
Telif hakları, Jelsoft Enterprises Ltd'e aittir. Copyright © 2024

Uyarı

5651 Sayılı Kanun'un 4.cü maddesine göre üyeler yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Yer sağlayıcı olarak hizmet veren sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler ile ilgili iletişime geçilmesi halinde size dönüş yapacaktır.

gaziantep escort bayan gaziantep escort deneme bonusu veren siteler bahissitelerivip.com deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler mjsanaokulu.com Maltepe Escort deneme bonusu deneme bonusu veren siteler maltepe escort kartal escort ataşehir escort pendik escort ankara escort sincan escort eryaman escort bayan ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort eryaman escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort yetişkin sohbet kameralı sohbet aresbet casino siteleri Grandpashabet moldebet efesbet efesbet giriş getirbet efesbet deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2021 grandpashabet bahis siteleri bahis siteleri bonus veren siteler bahis siteleri canlı casino siteleri deneme bonusu En güvenilir bahis siteleri ankara olgun escort mimarsinanokullari.com