Otizm sinir sisteminin gelişimsel bir bozukluğu olup davranışsal açıdan tanımlanan ilginç bir sendromdur. Bu sendrom sosyal davranış, duygu ifadesi, sözel iletişim, soyutlama ve bilgi işleme gibi beyinin yüksek kortikal disfonksiyonunu yansıtır. Bu sendrom yaşam boyu devam eder ve belirtileri yaşa göre değişiklik gösterir.

Otizmin ilk önceleri sanıldığı gibi, sevgi yoksunluğu, iletişim eksikliği ya da çocuğun geçmiş yaşantısı ile ilgili duygusal sorunlara ilişkin olmadığı anlaşılmıştır. Hastalığın kaynağı psikolojik değil, beyin fonksiyonları ile ilgilidir.

Bunun açıklığa kavuşması iki açıdan önemlidir:
-
Tedavi yani eğitim ve terapinin doğru uygulanması
-
Ana-babayı suçlamaktan vazgeçilmesi.
Otizm konusunda araştırma yapan doktorlar bu hastalığın iki tür seyrinden söz etmektedir:

Birincisi doğumdan itibaren yavaş ya da belirsiz gelişme, motor ve zihinsel becerilerde gecikmeler-otistik davranış diye adlandırdığımız belirtilerin 8 ay gibi erken bir yaşta ortaya çıkması.

İkincisi de normal bir gelişim seyrinin 2. yılın ortası ya da sonuna doğru bozulması. Bu ikinci grup çocuklarda bilinen beceriler gerilemekte ya da kaybolmaktadır. Gerileme özellikle konuşma ve dil yeteneklerinde kendini göstermektedir.

Bu noktada otizmi, benzer belirti veren hastalıklardan ayırt etmede kullanılabilecek bir ölçütten söz etmek gerekmektedir. Otizmde gelişme geriliği yerine gelişmede sapmalar, duraklamalar ve geriye dönüşler olmaktadır. Çocuk söylemekte olduğu sözcükleri tekrar etmemeye başlamakta, cümle kurabiliyor iken kuramaz hale gelmekte, başkalarına ilgisi azalmakta ve yapabildiklerini yapamaz bir duruma gelmektedir.

Doğumsal Kızamıkçık (anne rahminde bulaşan) , fenilketonuri ve Rett sendromu gibi bir grup hastalıkta otistik belirtiler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca otistik bozukluk tanısı alan çocuklarda doğum öncesi ve sonrasında komplikasyonlara maruz kalma oranı normal çocuklara oranla oldukça yüksek olarak bulunmuştur. Ayrıca bu çocuklarda doğumsal fiziksel anomalilerin de sağlıklı çocuklara oranla daha fazla yüksek gözlenmesi gebeliğin ilk üç ayında annenin bazı komplikasyonlara maruz kaldığını düşündürmektedir.

Otistik bozukluk tanısı alan çocukların %30 kadarında epilepsi(sara) nöbetleri, %20-25’inde beyin boşluklarında genişleme, % 10-93 arasında değişen oranlarda da EEG de çok çeşitli anormalliklere rastlanmaktadır.

Nöroanatomik bulgular
Otistik bozuklukta üzerinde en çok durulan ve etyopatogenezde önemli oranda sorumlu tutulan beyin bölgesi temporal lobtur. Bunun nedeni de temporal lob harabiyeti olan kişilerde otistik benzeri belirtilerin ortaya çıkmasıdır. Hayvanlarda temporal lob harap edildiği zaman sosyal uyumun bozulduğu, huzursuzluğun ve tekrarlayıcı motor hareketlerin oluştuğu gözlenmiştir. Otistik bozuklukta gözlenen diğer anatomik bulgulardan biri de beyincikte bulunan purkinje hücre kitlesindeki azalmadır. Bunun da dikkat ve algıdaki bozuklukların nedeni olduğu düşünülmektedir.

Biyokimyasal bulgular

Otistik hastaların en az üçte birinde kandaki plazma serotonin düzeyinin normalden yüksek olduğu bulunmuştur. Ancak bu bulgu zeka geriliklerinde de mevcut olduğu için otistik bozukluğa özgü bir anormallik olarak değerlendirilmemektedir. Ayrıca otistik çocukların Beyin omurilik sıvısında belirgin farklılık bulunmuştur.

Bu sendromu yaratan nedenler
Otizmi çeşitli nedenlere bağlansa da bir çok vaka da sebep bilinmemektedir.

Buna benzer bozukluğu olan başka bir klinik grupta, işitsel uyarıcıyı yorumlamada yetersiz kalan çocuklardır. Bu çocukların zekası yerindedir. İşitebilir ve okuyabilirler. Ancak işittiklerini ve okuduklarını anlayamamaktadırlar. Algısal dilde yetersizdirler. Dili anlayamadıkları için dikkatlerini konuşulana ve konuşan kişiye veremez, o kişinin yüzüne bakmazlar. Bunun sonucu çocuk diğer insanlardan ve çevreden kopmaktadır. Diğer insanların duygularını sözel olarak alamadığı gibi yüz ifadelerinin de yorumlayamazlar. Dolayısıyla hem konuşma gelişmez hem de duyguları ifade etmeyi öğrenemezler. Bunun sonucunda da ciddi davranış ve kişilik sorunları oluşmaktadır ve kavramlar gelişmemektedir. Ancak soyut kelimeleri öğrenebilirler, bellekleri zayıftır ve hiperaktivite gibi belirtiler oluşmaktadır. Dil gelişmediği içinde cümle kalıpları ile konuşurlar.

Görüldüğü gibi bu sözü edilen anlamada sorunu olan çocuklardaki belirtiler otistik hastalar içinde geçerlidir. Otistik çocuklarda işitmekte ancak işittiklerini anlamamaktadırlar. Ayrıca otistik çocuğun algılama sorunu yalnızca tek alanda değil farklı alan ve becerilerdedir. Bu çocuklarda aynı zamanda çoğunda zeka geriliği de mevcuttur. Bu yorum içerisinde otistik çocukların içe dönük davranışları anlaşılabilir.

Çocuk anneden sevgi almamış değil sevgiyi algılayamamıştır.
Konuşma yeteneği yok değil söyleneni anlayamadığından konuşma gelişmemiştir.
Duygusunu ifade edememektedir. Çünkü insanlar arasındaki iletişimde duyguların anlamını kavrayamamıştır.

Dr.Ruhi Çakır