‘Diyet yaptığınızı ve aniden bir parça çikolata yemek istediğinizi düşünün. Bu dürtüye karşı koymak için uğraşırsınız ama artık dayanamaz hale geldiğinizde, teslim olursunuz. Özgür olduğunuz söylenebilir mi? Canınız yemek istedi ve yediniz. Bu özgürlük mü, kölelik mi? Sonrasında kendinizi nasıl hissedersiniz? Dürtüye karşı koyabilirseniz kendinizi nasıl hissedersiniz?’


Dr. David J. Lieberman , Aklındakini Okuyabilirim!, 108.

‘Diyete başlıyorum fakat bir süre sonra bana ikram edilen besinlere hayır diyemiyorum’ veya ‘sevdiğim besinlere dayanamıyorum, diyete pazartesi başlıyorum, Çarşamba bozuyorum’ veya ‘ diyete girdiğimde kendimi baskı altında hissediyorum ve diyete uyamıyorum’ veya ‘ her şeyi biliyorum diyette ne yapmam gerektiğini fakat kendi başıma başaramıyorum’ bu tür cümleleri sık sık hastalardan duyarız, demek ki sadece ne yiyeceğimizi, diyette neye dikkat edeceğimizi bilmek yetmiyor. Ağırlık kaybetmek sadece az yemek değildir. Bu süreçte bir çok fizyolojik ve psikolojik durumda söz konusudur. Özellikle psikolojik durum diyete büyük bir yön verir.

Bu konuda obez kişilerde ki psikolojik yaklaşımlar ve obezite tedavisinde psikologun rolü üzerine Memorial Hastanesi Uz. Psikolog Selen Fehimoğlu ile bir söyleşimiz oldu;

Soru: Selen Hanım, hepimizin iş hayatı, aile, arkadaş çevresi gibi yaşamının alanlarında çok fazla stresi olabiliyor. Acaba bu noktada stres, üzüntü, sıkıntı v.b durumların bir çeşit boşalım yolu yemek yemek mi? Stresi azaltmak için bazı kişiler alkol alıyor, bazı kişiler sigara içiyor, bazıları ise spor yapıyor, acaba aynı şekilde fazla yemek yemede bir çeşit boşalım yolu mudur? Kişi doyumu ve hırsını yemekten mi alıyor?
Cevap: Stresin verdiği gerginlikten kurtulmak ve anlık rahatlama duygusu yaratabilmek için çoğu kişi yemeye yönelebiliyor. Ancak uzun vadede stresi bastırmış, içine atmış oluyor. Bu nedenle stresle mücadelede yemek yemek etkin bir yöntem değil, boşalım sağlamıyor.

Soru: Sonuçta kişi kendine zarar verdiğini farkında…
Cevap: Yeme anında önemsemiyor olabilir. Özellikle yemek yemek, stres anında öğrenilmiş bir alışkanlık şeklinde otomatik olarak devreye giriyorsa, kişi kendisine o an için zarar verdiğini fark etmiyor, düşünmüyor olabilir. Bilinçli bir seçim olmadığı için, ve / veya farklı alternatifleri bulunmadığı için. Ancak süreç içinde stresi yemekle denetlemeye çalışmanın verdiği zararları pek çok kişi biliyor.

Soru: Fakat yıllardır denemesine rağmen zayıflamada başarısız olmuş bir kişi örneğin damar tıkanıklığı teşhisi konduğunda, bir hastalık sonucu ameliyat olmak için, bir kişiye ilgi duyduklarında veya işinde daha karizmatik olmak için çok başarılı bir şekilde zayıflayabiliyor. Burada kişilerin zayıflaması için bir neden veya bir dış etken olması kişi üzerinde daha mı etkili?
Cevap: Sağlık sorunları nedeniyle zayıflamada korku / kaygı duyguları oluştuğu için kişi daha kolay motive olabilir ama diğer konularda kişiliklerin de önemli rolü var. Psikolojide ‘kontrol odağı’ denen bir kavram vardır. Bazı kişiler içsel olarak kendiliklerinden yönlenirler, bu iç kontrol odağına sahip kişiler ‘ben bunu istiyorum, kararım bu, bunun için neler yapmalıyım, nasıl başarabilirim’, gibi düşüncelerle motivasyonlarını kendileri oluşturmayı başarabilirler. Bazı kişiler üzerinde ise dış koşullar, diğer kişiler daha etkilidir. ‘beni beğensinler, benimle ilgili iyi şeyler söylesinler, beni takdir etsinler, beni yönlendirsinler’ gibi düşünceler daha güçlü bir motivasyon kaynağıdır. Dış kontrol odağına sahip kişilerde dışarıdan bir etken daha etkili olabilir.

Soru: Biz hastalarda mutlaka diyete başlarken kendilerinin gerçekten bunu istemesi gerektiğini ve dışarıdan zorlamaların yapılmamasını ‘ çok şişmansın, zayıflasana’ ‘niye zayıflamıyorsun, bence mutlaka zayıflamalısın’ veya zorlayarak kişiyi diyetisyene yönlendirme gibi çevre baskısıyla diyete başlayan kişilerin çoğunda diyeti bırakıp, kişinin eski yeme davranışlarına döndüğünü görebiliyoruz. Burada kişilere şöyle bir mesaj verilebilir mi ‘ kişi istediği an zaten bir yardım alacaktır, bu noktada zorlayıcı sözler ve kişiye sürekli kilodan bahsetmek, dalga geçmek çok yanlıştır.’
Cevap: Zorlamak istenen etkiyi sağlamadığı gibi kişiyi psikolojik açıdan yıpratabiliyor. Pek çok danışan, çevresinden yalnızca dış görünüşü ve kilosu hakkında geri bildirim ve tavsiye almaktan rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. Diğer kişilerin gözünde sadece fiziksel özellikleriyle var olmanın, sürekli aynı konuda öğüt duymanın kendilerini olumsuz etkilediği yönünde hemfikirler. ‘ herkes bunu söylüyor, ben bundan kurtulamayacağım zaten gibi bir düşünceyle çaresizlik duygusu, kaygı ve stres yaşıyorlar. Bu duyguların zayıflama konusunda motivasyon, girişim ve çabalarını olumsuz etkilediğini belirtiyorlar.

Soru: Çok sık sorulan sorulardan birisi de iştah üzerinedir. Tabii ki iştahı düzenleyen hormon, enzim ve besin çeşitlerinin de etkilerini de biliyoruz. Fakat bazı durumlarda hastalar çok az miktarlarda doyduklarını belirtiyorlar, böyle durumlarda psikolojinin de etkisinin var olduğunu söyleyebilir miyiz?
Cevap: Buna çok kesin bir şey söylemek zor. Genelde zayıflama amacıyla gelen bireylerin çok katı kuralları olabiliyor. “Ben diyet programında belirtilenden de az yiyeyim, hazır canım istemezken fazla yemeyeyim, daha hızlı, daha kolay zayıflarım” gibi düşünceleri olabiliyor. Bu nedenle mümkün olduğu kadar az yemeye çalışabiliyorlar. Bunların haricinde danışan eğer az besinle doydum diyorsa, bunun durumsal mı sürekli mi olduğu araştırılabilir.
Kişinin hayatındaki dönemsel stres düzeyi, depresyon, anoreksi, hormonal işleyişteki düzen(sizlik) gibi olasılıklar düşünülebilir.

Soru: Hastalarda çok sık rastladığımız bir durum da yasak kavramıdır. Örneğin kişiye tatlı vermediğiniz bir hafta sürekli tatlı yediğini söylemesi üzerine diyet programına tatlı koyduğunuzda bir sonra ki hafta canım istemedi yazdığınız tatlıyı yemedim diyebiliyor. Diyette yasak kavramı kişinin psikolojisini olumsuz yönde mi etkiliyor?
Cevap: Yasak kavramı kadar, eski düzenin dışına çıkmanın getirdiği sıkıntılar ve yeni bir yemek düzenine uyum sağlama çabaları olarak da düşünülebilir bu durum. Yiyeceklerin miktarlarına ve çeşitlerine getirilen kısıtlılıklar, aşırı can istemelerine direnme çabaları, kişide gerginlik yaratabiliyor. Ve yasak ihlallerine neden olabiliyor. Önemli olan, diyet listesine harfi harfine uyulmadığında da kişinin kararlılığını sürdürebilmesi. Ayrıca bireyin kişilik özellikleri, kendisinden ve diyet progr******* beklentileri de programa uyumu ve tutarlılığı etkileyebilen unsurlar.

Soru: Peki bu noktada engellenme duygularının oluşumunu engellemek için ne gibi bir yol izlenebilir?
Cevap: Gerçekçi beklentiler oluşturmak önemli. Genel anlamda engellenme, sıkıntı, gerginlik gibi olumsuz duygularla mücadele etmeyi ve onları denetleyebilmeyi öğrenmek uzun süreli ve kalıcı değişim sağlıyor. Kısa sürede çabuk kilo verme beklentisi, diyete uyarken hiçbir tökezlemeyle karşılaşmayacağına inanmak, diyet ihlali olduğunda suçluluk ve kızgınlık duygularıyla diyetten vazgeçmek, uzun süreli, istikrarlı ve sağlıklı diyetleri olumsuz etkiliyor.
Günlük yaşantıda fiziksel aktiviteyi arttırmak, gevşeme yolları öğrenmek, evde diyete aykırı yiyecekler bulundurmamak da engellenme duygularını önleyici bazı alışkanlıklar.

Soru: Zayıflamaya yardımcı yöntemlerinden biride yeme günlüğü tutmak olduğunu biliyoruz. Fakat kişiler bunu yapmak istemiyorlar, sıkıldıklarını söylüyorlar. Bu yöntemin yararları hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Bu yöntem kişinin yeme davranışını tanıması ve anlaması konusunda önemli bilgi sağlıyor; hem kendisi, hem de psikoloğu için. Kilo problemi olan kişilerde açlık ve istek’ten bağımsız olarak kişiyi yemeye iten duygular, düşünceler ve / veya ortamlar olabiliyor. Neyi, ne zaman, ne miktarda, hangi durumlarda, ne gibi düşüncelerin etkisiyle yediğini bilmesi, kişinin değişimi için ilk adımı oluşturuyor. Daha sonra tespit edilen problem alanları için uygun başa çıkma yolları oluşturuluyor.

Soru: Gelelim hızlı zayıflama isteklerine. 1 haftada 5 kg verdiren diyetler v.b şok zayıflatma yöntemleri çok fazla duyuyoruz. Fakat bu tür yöntemlerin sağlık üzerine zararları her yerde yazılıp anlatılmasına ve kişinin bunu bilmesine rağmen yinede bu tür yöntemlere başvuran bir çok kişi var, örneğin sağlığı açısında risk oluşturabileceğini bildiği bir ilacı reçetesiz alıp kullanabiliyor, bu durum hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Hızlı kilo verme isteği çok gerçekçi değil. Uygulamaların etkinliğini, kalıcılığını ve yan etkilerini, riskli ilaçları kullananlara sormak gerek. Ancak sağlığa zarar riskini göze aldıklarına göre kendilerine göre geçerli nedenleri olmalı.

Soru: Hasta bir doktor ve diyetisyen takibindeyken programı bırakıp, bir süre sonra tekrar başlama veya başka bir diyetisyen ve doktora başvurma şeklinde bir davranış gösterebiliyor. Kişi sürekli diyete başlar, yarım bırakır, tekrar başlar. Bir süre sonra da ‘zaten ben bu işi yapamıyorum, ben denedim başaramıyorum’ şeklinde düşünmeye başlar. Bu durum hakkında yorumlarınız nelerdir?
Cevap: Çaresizlik duygusunun etkisi olabilir. Kişinin iç dünyasında neler olup bitiyor, motivasyonunu ve şevkini neler kırıyor, bunları anlamak lazım.

Soru: Hastalardan gelen istekler arasında ‘ben 6 gün çok sıkı bir diyet yapayım fakat 1 gün istediğimi yiyebileyim veya ‘ ben bu hafta 1 kg verirsem görüşmeden sonra pizza yemek ödülüm olsun mu?’ şeklinde sorular geliyor. Burada ödül veya ceza sistemi motivasyonda işe yarayan, hastanın diyete devamını kolaylaştıran bir sistem midir?
Cevap: Ödül yiyecek olmadığında etkisi daha fazla olur. Özellikle kişinin kendi sorumluluğunu alması ve kendi kendini ödüllendirebilmeyi öğrenmesi, bunu alışkanlık haline getirmesi, başarısını sahiplenmesi ve özgüvenini beslemesi açısından çok faydalı bana göre. Böyle bir alışkanlık (kişinin kendi kendisini ödüllendirebilmesi), yeme stilini değiştirebilmek ve verilen kilolardan sonra kiloyu muhafaza edebilmekte önemli. Genellikle kişiler önemsedikleri belirli şeyleri hep kilo verdikten sonraki zamana erteliyor. Örneğin ‘ ben farklı giyinmeyi çok seviyorum fakat 30 kg kilo verdikten sonra özenli ve güzel giyinmeye başlayacağım. Zayıflama programları sırasında, henüz asıl hedef kilo ranjına ulaşmadan da kişi böyle ödüllendirici davranışlara başlayabilirse motivasyon ve özgüven güçlenerek diyete devam edebiliyor.
Cezanın etkili olacağına inanmıyorum. Ancak hastayı kaybetmek ve / veya motivasyonunu bozmak gibi sonuçlara bile sebebiyet verebilir.

Soru: Diyet süresince psikolojik destek sadece obezite tanısı konmuş kişilerde mi, yoksa tüm kilo vermek için başvuran kişilerde de mi gereklidir?
Cevap: Yemek yemek bir davranış biçimi, her davranışta olduğu gibi somut bazı özellikleri, tetikleyicileri, ve sonuçları var. Kilo verme süresince, öncelikle yiyeceklerin içeriği ve miktarı değiştiriliyor. Buna ek psikolojik destek görüşmelerinde kişi genel olarak kendini güçlü yanlarıyla da tanımayı, yeme alışkanlıkları hakkında farkındalık kazanıp işlevsel olan yeni davranışlar edinmeyi öğreniyor. Bu şekilde verilen kiloları muhafaza etmek daha kolay oluyor.

Soru: Diyet programına devam eden kişilerde arada diyette bozduklarında veya istedikleri haftalık kilo hedefine ulaşamadıklarında programı yarıda bırakmak çok sık rastladığımız bir durumdur.
Cevap: Genellikle kişiler tarafından diyetisyen bir dış kontrol mekanizması olarak görülüyor. Kişi kendisini diyetisyene karşı sorumlu hissediyor. İşin bu kısmı hastanın motivasyonunu arttırıyor, kendi kendisine karşı oluşturmakta zorlandığı sorumluluk duygusunu diyetisyen üstleniyor, diyetisyen tarafından takdir edilmek ve onaylanmak kişiyi memnun ediyor, bir çeşit öğrenci – öğretmen ilişkisi yaşanıyor. Ancak madalyonun diğer tarafında hasta diyete uymadığı zaman kendisini suçlu ve başarısız hissediyor. “Ben gerekeni yapmadım, diyetisyenin karşısına çıkmamam gerekir” gibi düşünüyor. Bu çok katı bir düşünce tarzı, ve kişinin diyetteki sürekliliğini bozuyor. Psikolojik destek görüşmelerinde, kişi diyet boyunca karşılaşabileceği engeller ve zorluklar hakkında bilgi sahibi oluyor. Kendisiyle ilgili yargılayıcı tutumlarıyla başa çıkabilmeyi ve gerçekçi beklentiler oluşturabilmeyi öğreniyor.