Rabbin balarısına vahyetti

Rabbin balarısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan, insanların kurduğu kovanlardan evler edin. Nahl Sûresi, 16:68

KÂİNAT kitabının göz kamaştırıcı âyetlerinden biri olan balarısı, aynı zamanda, Kur’ân âyetlerinde de önemli bir yere sahiptir; üstelik uzun bir sûreye onun ismi verilmiştir.

Balarısının kendisi pek çok mucizeyi birden üzerinde sergileyen bir muhteşem sanat eseri olduğu gibi, ondan bahseden âyetler de Kur’ân i’câzının pek çok örneğini bir arada sergiler. Balarısı hakkında öğrendiğimiz her yeni şey şu hakikatin altını bir kere daha kalın hatlarla çiziyor ki, balarısının yaratılışındaki mucizeler de, ondan bahseden âyetlerdeki mucizeler de saymakla tükenecek gibi değildir.

Biz bu tükenmez mucize kaynağından tadımlık bir parmak bal misali, bazı ibret nümunelerine birkaç yazı içinde temas etmeye çalışacağız. Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyelim:

Balarısı hakkındaki bilgilerimizin büyük çoğunluğu, yirminci yüzyılda edinilmiş bilgilerdir. Kur’ân’ın inişinden ancak on üç asır sonra bir nebze olsun tanımaya başladığımız bu minik çalışkan varlık hakkında ne öğrenecek olsak, ona dair bir işareti Kur’ân’ın âyetlerinde buluyoruz.

Konumuz olan âyetin girişi, balarısına ilham edilen görevleri, “Rabbin balarısına vahyetti” cümlesiyle sunuyor. Burada Rab isminin kullanılması, balarısının olağanüstü yaşayışının ve yerine getirdiği görevlerin gelişigüzel kazanılmış beceriler olmadığını, bütün bunların bir terbiye eseri olduğunu bildiriyor. Yani, balarısının yaratılışından güdülen bir amaç vardır; balarısı bu amaca ulaşacak ve istenen sonucu verecek bir şekilde düzenlenmiş, geliştirilmiş, eğitilmiştir. Fakat âyetteki Rabbüke sözcüğünde bundan daha ötesine de işaret vardır.

Eğer hadise sadece balarısının terbiyesiyle sınırlı kalsaydı, bu durumu “balarısının Rabbi” sözüyle ifade etmek daha doğru olabilirdi. Çünkü Yüce Allah’ın yarattıklarından herbir türe, hattâ her bireye yönelik özel bir rububiyeti vardır. Balarısına yönelik rububiyeti itibarıyla da onu “balarısının Rabbi” ünvanıyla anmak gerekirdi. Ancak âyet böyle yapmamış, insana hitaben “senin Rabbin” tabirini kullanmıştır.

İşte bu hitap açık bir şekilde gösteriyor ki, balarısının terbiyesinden güdülen amaç, doğrudan doğruya insanla ilgilidir. Her aşaması muhteşem mucizelerle dolu olan bu terbiye, insana yönelik rububiyetin bir parçasıdır.

Bu anlamı Kur’ân’ın daha pek çok âyeti destekler. Yüce Allah, Kur’ân’da sık sık insanın hizmetine verdiği varlıklardan söz etmektedir ki, güneş, ay, yıldızlar, gece, gündüz, denizler, nehirler bunlar arasındadır. Hattâ, göklerde ve yerde ne varsa, hepsinin insan hizmetine verildiği de âyetlerde açıkça bildirilmiştir.[1] İşte, balarısı da bu varlıklardan biridir ki, gökleri ve yeri Yaratan, onu akıllara durgunluk veren özellik ve yeteneklerle donatmış, görevlerini bildirmiş ve insanın hizmetine vermiştir.

Bu ifadeler, şu hakikati de insana hatırlatır:

“Ey insan! Senin akıl erdiremediğin bunca beceriler, balarısının kendi eseri olmadığı gibi tesadüf eseri de olamaz. Eğer Rabbin balarısını sana hizmetkâr etmeseydi, sen bunu kendi gücünle ve kendi aklınla başaramazdın. Onun için, bu eserde Rabbinin nimetini gör, sana verdiği değeri anla, sakın Ona nankörlük etme!”

Rabbimizin balarısına ilhamı, iki şekilde cereyan eden bir hadisedir ki, bunun sadece bir yönüne bir parça akıl erdirebiliyoruz:

Balarısının, kendisine verilen görevleri yerine getirecek bir şekilde yaratılması, gerekli organ ve yeteneklerin ona verilmesi, bu ilhamın bir parçasıdır. Onun antenleri, gözleri, hortumu, balmumu tabakaları, mideleri, bacaklarındaki temizleme fırçaları, sıyırma çubukları, torbaları, kanatları, en ince ayrıntısına kadar akıllara durgunluk verecek bir şekilde düzenlenmiş vücut yapısı, âyette “Rabbin balarısına vahyetti” cümlesinden sonra sıralanan emirlerin “tekvin” diliyle ifadesinden başka birşey değildir. Eğer balarısına göz verilmişse, bu “Gör” demektir. Gözüne morötesini görecek bir yetenek verilmişse, bu, “Morötesi renklerdeki çiçeklere kon” demektir. Arının harikulâde bedenindeki herbir organ, böylece, bir tekvinî emri dile getirir ve bütün bu buyruklar, toplu bir şekilde, balarısının yaratılış ve yaşayışını düzenleyen İlâhî terbiyenin bir yönünü teşkil ederler.

Ancak balarısının yaşayışını sadece onun maddî özellikleriyle açıklamak mümkün değildir. Bütün bu özellikler, ayrıca, ona yol gösteren bir ilhamın varlığı halinde işlevini yerine getirebilir ki, bunu da bir sonraki yazıda ele alacağız.

[1] Bk. 14:32, 33; 16:12; 22:65; 31:20; 45:12, 13.