Geleneksel İslam anlayışında hadis ve sünnet Kur'an'dan sonra ikinci sırada yer alır. Bu sebeple İslam inançları, ibadet tefsir, siyer, fıkıh, tasavvuf ve tarikat gibi alanlarda yol gösterici, bazen de şeriat hükümlerinde olduğu gibi kanun belirleyici ve emredici olarak görülür. Kur'an'da peygamberin söz ve davranışlarının örnek alınmasını emreden ayetler bulunur;


Hayır, Rabbine andolsun ki anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (4:65)


Resûle itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. (4:80)


Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının! (59:7)



Şeriat ve fıkhın diğer kaynakları ise icma, kıyas, örf ve maslahat (faydalı görülme) tır.


Kur’an'ın farklı yorumları gibi hadislerin de farklı yorumlarının yapılması, hangi hadislerin kaynak kabul edileceği, hangilerinin edilmeyeceği gibi hususlar farklı fıkıh mezheplerinin oluşmasına yol açmıştır. Şianın hadis konusundaki tutumu tamamen farklı olmakla birlikte, rey ehli olarak tanımlanan Hanefî mezhebi ile rivayetçi (veya hadis ehli) olarak bilinen Şafiî, Mâlikî, Hanbelî mezhepleri de hadisler konusunda farklı tutumlara sahiptirler.


İmam Ebu Hanife dinî görüşlerini oluşturmada diğer imamların aksine hadislere çok az güvenmekte ve onlara az yer vermekteydi. Ebu Hanife rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tabi tutar. Mana açısından akla aykırı gördüğü ve Muhammed'e atfedilemiyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmezdi. Bu şekilde 200 kadar hadîse aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden hadisleri dinde "mutlak nass" gören hadisçiler tarafından şiddetle tenkit edilir. Hadislere güvenmemesi ve hadis karşıtlığından dolayı kendisi İmam Malik gibi bazı hadis ehli tarafından şiddetle eleştirilmiş, hattâ kâfir, deccal veya zındık olmakla suçlanmıştır.


Ehli Hadis; Ahmed ibni Hanbel, Şafii ve Malik gibi, hadisleri derleyen ve fıkhi görüşlerini bu rivayetlere dayandıran nakilcilerden oluşuyordu. Nakilciler rivayet zinciri açısından "sahih" gördükleri hadisleri muhkem nasslar olarak değerlendirirler ve akıl yönünden kritiğe tabi tutmazlar.


Rivayetçi eğilimlerin bir başka karakteristiği, halkın nezdinde hadislerin itibarını artırmak için hadis imamlarına insanüstü vasıflar yüklenmesidir. Bu rivayetlere göre hadis imamları milyonlarca hadisi ravi zincirleriyle birlikte hafızalarında tutabilirler. İmam Buhârî bir hadisi kaynağından almak için aylarca yolculuk yapar, ancak rivayet eden kişi bir atı kandırdığı için hadisi almaktan vazgeçer, şartlarına tamamen uygun bile olsa rüyasında peygamberi görerek, kaydettiği bütün hadisleri tasdik ettirir.


İmamiyye Şiiliği Sünnilikten farklı olarak yalnızca 12 imam kanalıyla gelen söz ve rivayetleri dinî kaynak (hadis) olarak kabul etmektedir.


Günümüzde geleneksel Müslümanlardan ayrılarak, Kur'an merkezli İslâm'ı savunan bazı dinî gruplar için hadislerin herhangi bir dinî değeri yoktur. Bazı alimlere göre fıkıh usulünde hadislerle dinî hüküm konulamaz, inançla ilgili konularda kanıt olamaz. Bazı dini eğilimler onları Kur'anda olduğu gibi bilime ilham veren ve yol gösteren ifadeler (Bucailizm) olarak değerlendirirlerken, bazıları ise ise (F.Gülen) onları bilimsel bilginin de ilerisinde görme eğilimi sergilerler.