Bosna Katliamı, Sırbistan ve AB



Soğuk savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, komunist sistemler de dağılmaya başlamıştır. Bu devletlerden biri olan Yugoslavya da; Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Karadağ olmak üzere dörde ayrılmıştır.

Bu dağılma, toprak kavgalarını, etnik ve din temelli anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir.

Daha önce Yugoslavya sınırları içerisinde olan, ayrı devlet vasfını taşımayan toplumlar kendi devletlerini kurduktan sonra aralarında pek çok anlaşmazlık ortaya çıkmıştır.

Özellikle Sırbistan’ın hem sınırlarını genişletmek hem de Müslümanları ortadan kaldırma çabaları kendini bariz bir şekilde göstermiştir.

1992-1995 yılları arasında gerçekleşen ve daha çok Sırpların Müslümanları katlettiği olaylar ortaya çıkmıştır.

Bu katliamların en önemlilerinden bir tanesi ise ”Srebrenitsa Katliamı”dır.Sırpların Bosna’da gerçekleştirdikleri katliamlar, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en büyük ”İNSAN KIYIMI” olarak kayda geçmiştir.

Erkek, kadın, genç, yaşlı, çocuk demeden acımasızca katliama girişen Sırplar, başta Srebrenitsa olmak üzere müslümanların yaşadığı bir çok köyü, kasabayı ve şehri yakıp yıkmışlar, yağmalamışlar, yüzbinlerce masum insanı çeşitli işkencelerle katletmişlerdir.

Bu bölgede güvenliği sağlamak için bulunan Hollandalı askerlerin bu katliama seyirci kalıp, güvenliği sağlamaması da, Hollanda’nın hem bu suça yataklık ettiğini hem de görevini yerine getirmediğini açıkça göstermektedir.

Katliamın sorumlularından Slobodan Miloseviç 2001 yılında yakalanıp Uluslararası Adalet Divanı’na teslim edilmiştir.

Diğer savaş suçluları Radovan Karadziç (2008 yılında yakalandı.), Radko Mladiç (2011′in Mayıs ayında yakalandı.) ve son olarak Goran Hadziç’in (2011′in Temmuz ayında yakalandı.) de yakalanmasıyla Sırbista’nın savaş suçlusu komutanlarını teslim etme süreci de tamamlanmış oldu.

Sırbistan’ ın savaş suçlusu olan Goran Hadziç’i uzun yıllar bulamayıp, bugün yakalayıp Uluslararası Adalet Divanı’na teslim etmesi, inandırıcılıktan uzak, göstermelik bi hareket olup, aslında kendi çıkarları için, daha açık bir ifadeyle AB’ye girebilmek için yapılmış bir davranış olarak yorumlanmaya müsaittir.

Çünkü AB savaş suçu işlemiş bir kimseyi bünyesinde barındıran, onu teslim etmeyip cezasız bırakan bir devletin birliğe alınmasını dünya kamuoyuna izah edemez.

Şayet AB ve Sırplar bu konuda gerçekten ”vicdani sorumluluk” duygusuyla hareket etseydi Sırp”KASAP”lara zamanında müdahale eder, güvenliği sağlamak amacıyla orada bulunan Hollandalı askerlerin görevlerini ihmal etmelerine ve Sırpların katliam yapmalarına göz yummaz, bu vahşeti önleme girişiminde bulunmayan Hollandalı askerleri 2006 yılında ödüllendirme yoluna gitmezdi.

Merve Hasene Özkuyumcu

Uludağ Üni – Uluslararası İlişkiler