porno escort diyarbakır iskenderun escort
Sayfa 2/9 İlkİlk 12345678 ... SonSon
87 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Cinsel saglık

  1. #11
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel Ağrı bozukluğu

    1-Cinsel Ağrı Bozukluğu

    a-) Disparoni:

    Kadın ya da erkekte cinsel ilişki esnasında devamlı ya da tekrarlayıcı bir şekilde cinsel organ bölgelerinde ağrının olması durumudur. Bu durum kişide önemli bir gerilime ve karşısındakilerle ilişkilerinde güçlüklere yol açar. Bu sorun başka bir psikiyatrik, vücutsal hastalık ya da maddenin etkilerine bağlı olarak gelişmemiş olmalıdır.

    Bu sorun daha çok ilişki sırasında olsa da bazı kişilerde ilişki öncesi ya da sonrasında da görülebilmektedir. Ağrının derecesi ve niteliği kişiden kişiye değişebilmektedir. Bu durum nedeniyle kişiler cinsel ilişkilerini kısıtlayabilir, içe kapanabilir, evlilik yaşantılarında sorunlarla karşılaşabilirler.

    Disparoniye yol açan psikolojik etkenler:
    Cinsel tecavüz travması ya da çocukluk çağında cinsel tacizler yaşayanlarda devamlı suretle cinsel bölgede ağrı daha çok gözlenmiştir. Kişide cinsel ilişki ile ilgili gerilim ve endişe var ise bu da vajina kaslarında kasılmaya neden olarak ağrıya yol açmaktadır. Ağrı oluştuğunda esin cinsel aktiviteye ısrarla devam etmesi ya da esin cinsel ilişkiye hazır olmadığı durumlarda cinsel ilişki için ısrar durumlarında ağrı durumu artma göstermektedir.

    Disparoniye yol açan vücutsal hastalıklar:

    Kadınlarda cinsel bölge çevresine yönelik ameliyatlar sonrasında % 30 oranında ,geçici bir sure için bu sorunun oluşabildiği gözlenmiştir. İltihaplanmış ya da zarar görmüş kızlık zarı artıkları, doğum kesikleri izleri, cinsel bölgeye salgı yapan bezlerin hastalıkları, vajina ve civarı dokuların enfeksiyonları, endometriozis ve pelvis (alt karin bölgesi) bozuklukları sayılabilir. Ayrıca menapoz sonrasında da vajina yüzey dokusunun incelmesi ve ıslanmanın azalması nedeniyle disparoni oluşmaktadır. Erkeklerde ise daha nadir olup, prostat bezi iltihapları, peyroni hastalığı, gonore ya da herpes hastalıkları sonrasında oluşabilmektedir.

    Vaginismus:

    Vajinanın kas dokusunun 1/3 dış kısmına ait kas grubunun cinsel birleşmeyi önleyecek düzeyde devamlı olarak ya da belli aralıklarla tekrarlayarak , kişinin isteği dışında kasılması durumudur. Bu durum kişide önemli bir gerilime ya da karşısındakilerle ilişkilerinde güçlüklere yol açar. Bu durumun başka bir psikiyatrik ya da vücutsal hastalığa bağlı olmaması gerekmektedir.

    Bazı kişilerde cinsel birleşme olmadan, cinsel aktivite olacağı düşüncesi bile bu durumu oluşturabilmektedir. Kişide cinsel birleşme olmadan cinsel istek ve orgazm yetileri normal durumda devam edebilir. Bu durumda bazı kişilerde cinsel ilişkiden kaçınma ve evlilik sorunları gözlenebilmektedir.

    Kimlerde görülür?

    Daha çok genç kadınlarda görülmektedir. Cinsel taciz yaşantısı olanlarda , cinsellik konusunun tabu olarak kabul edildiği ailelerden gelenlerde gözlenmektedir. Evlilik öncesi, ilk gece hakkında çevreden duyulan abartılı korkutucu sözlerin etkisi olduğu düşünülmektedir. Daha çok eğitimli ve sosyoekonomik düzeyi yüksek kişilerde görüldüğü yolunda yayınlar bulunmaktadır. Daha önce herhangi bir sebeple ameliyat edilenlerde ya da vücutsal travma geçirip, yaralananlarda daha sonraları cinsel ilişki ile bu durumun oluşabildiği gözlenmiştir. Ayrıca kişi duygusal olarak karşısındaki kişi tarafından baskılandığını, kötü davranıldığını düşünüyorsa bu da bir şekilde vücudun kendini savunması seklinde kendini gösterebilmektedir.

    Tedavi:

    Davranışçı tedavi ve psikoterapi ile rahatsızlık normale dönmektedir. Başlangıçta kişinin kendi başına yapacağı ev ödevleri , daha sonra eşi birlikteliğinde devam ederek, eşler arasında karşılıklı güven ortamının sağlanması ile düzelmektedir.

  2. #12
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel gelişim doğumdan ergenliğe

    ÇOCUKLUK CİNSELLİĞİ

    (CHILDHOOD SEXUALITY)

    İnsanoğlunun cinselliği insan ırkı kadar eskidir. Cinsel aktivite içgüdüye bağlı olmasına karşın, cinsel davranışlar politika, ekonomi, tıp, sosyal ve dini görüşlerden etkilenmektedir. ABD’de cinselliğin ifade edilişi, nesillerin değişimi, medyanın şu andaki cinsellik hakkındaki betimlemeleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korkma (özellikle AIDS), kadınların statülerinin ve rollerinin değişimi, etkin doğum kontrolü ve invitro fertilizasyon gibi tıbbi gelişmelerden etkilenmektedir.

    Tarihçe

    16. yüzyıl öncesinde Biritinya ve Batı Avrupa’da aile üyeleri, işçiler, ve hizmetçiler bir çatı altında çalışır, yemek yer ve uyurlardı. Çocuklar yetişkinlere göre sosyal olarak alt sınıfta görülürdü. Çocukların aile ekonomisine katkıda bulunmaları beklenir ve yaptıkları hareketlerden hukuki olarak sorumlu tutulurlardı. Çocuklar yetişkinlerin seksüel davranışlarını serbestçe seyreder ve tartışmaları açıkça dinlerlerdi. Mastürbasyon yapar ve diğer çocuklarla cinsel oyunlar oynarlardı. Cinsel gelişim bir problem olarak görülmezdi.

    16 yy.-19 yy. arasında aileler işyerlerini yaşadıkları yerlerden ayırmaya başladılar. Tek ve büyük odalar duvarlarla; çalışma, yemek ve yatak odalarına ayrıldı. Cinsel ilişkiler kapalı kapılar arkasında olmaya başladı. Dini etkilerle, belli bir çerçeve haricinde cinsellik günah olarak tanımlandı. Cinsel ilişkiler gittikçe daha gizli hale geldi. Cinsel meseleler yalnızca gizli yerlerde konuşuluyordu. Ebeveynler çocuklarını sade, yalın ve cinsellikten uzak yetiştiriyorlardı. Çocuklara vücutlarını örtmeleri ve cinsel objelere bakmamaları ve dokunmamaları anlatırdı (Elias 1978). Çocuklar vücutlarından utanır (Whitehurst 1971). Bacak, göbek (belly) gibi terimler yerine alttaki organ, alt kısım gibi terimler kullanılırdı (Lockwood 1978).

    19. yüzyılda ebeveynler, mastürbasyon yapan çocuklarını korkutmuşlar. Mastürbasyonun deliliğe, laterji, tüberküloz, sfiliz, impotans veya kısırlık, şekil bozukluğu ve epilepsiye yol açtığına inanılırdı. Çocukların bu yolla zevk almalarını engellemek ve zararlardan korumak amacıyla penisin çevresine uygun sivri uçlu halkalar, çelik ve deri kılıflar, elektrik şoklar, ve kasık bandajları geliştirilmişti. Bazı ebeveynler yatarken çocuğun 4 ekstremitesini ayrı ayrı yatağa bağlarlardı. Bütün bu önlemlere rağmen mastürbasyon yapan çocukların penisleri veya klitorisleri, beyaz sıcak demirle koterize edilebiliyordu. Kızlarda inatçı mastürbasyonlarda bistüri veya makasla klitorektomi yaygın bir tedaviydi (Schwartz 1973). Bir çok medeniyetlerde klitoris eksizyonu mastürbasyonun tedavi şekli olarak kullanıldı (Huelsman, 1976).

    19. yüzyıl ortalarında edebiyat romantizmi altında çocuklara ve cinselliğe olan tavırlar yumuşamaya başladı. Özgürlükçü iyi eğitilmiş ebeveynler çocukları masum, aseksüel ve korumaya muhtaç varlıklar olarak değerlendirmeye başladılar (Jackson 1993). Çocuklar incinebilir varlıklar olduğundan onların aileleri tarafından tehlikelere karşı korunmalıydı.

    20. Yüzyıl

    Kayıtlı tarih boyunca ipek mendil, domuz bağırsağı gibi kontrasepsiyonun etkin olmayan formları kullanılmıştır. 18. Ve 19. Yüzyıllarda, 18. ve 19. Yüzyıllarda kontraseptif kullanımı şüpheli ve ahlak dışı sayılıyordu (Jackson 1993). Çoğu kadın gebe kalma korkusu nedeniyle cinsel ilişkiden kaçınıyordu.

    Etkin doğum kontrol metotlarının bulunması kadınların özgürlüğe kavuşmasında büyük katkısı olmuştur (Pickett 1971). Kadınlar hizmetçilik ve çocuk yetiştirme haricinde roller araştırmaya başlamıştır. Kadınlar ev işleri haricinde, dışarıdaki işlerde çalışmaya başladı.

    1930-1950’lerde çocuklukta cinsel oyunlara ve mastürbasyona karşı cezalarda anlamlı derecede azalma olmuştur (Wolfenstein 1953). Çocukları cinsel aktivite veya ilgilerinden dolayı cezalandırma veya azarlama yerine uyarma, vazgeçirme ve dikkatini başka alana çekme uygulanmaya başlanmıştır (Finkelhorn 1980). 1950’lerde yeni bir tema ortaya çıktı: ebeveynlerin çocuklarının cinsel ilgileri konusunda endişelenmemeleri gerektiği anlatıldı. Her çocuğun vücudunu araştırması, vücudu hakkında bir şey öğrenmesi tamamen normaldir, bu meraktan öte bir şey değildir. Bazı ebeveynler anormal olmayan cinsel oyunları oynamalarını da kabulleniyordu. Üst sosyoekonomik düzeydeki ebeveynler, erkek çocukların penislerini adlandırmaya başladılar fakat kızların cinsel organlarını isimlendirmeden kaçınılmaya devam edildi.

    Şimdiki Durum

    1970’lerden 1990’lara kadar, çocuk cinselliği; çocuk cinsel kötüye kullanımı, tecavüz, istenmeyen ergen gebelikleri, homoseksüalite ve AIDS hakkında politik ve sosyal sorunlar nedeniyle artan bir problem olarak görüldü. Bu sorunlar masum çocukları tehlikelerden koruma yönündeydi. Çocuklar , hastalıklar, “yabancı tehlikesi” ve “kötü eller” konusunda uyarıldı. Cinsel aktivite yönündeki olumlu referanslar atlandı ve çocukların cinsel aktivitenin olmaması sağlıklı ve kabul edilebilir sayıldı. Şimdi, seksüel ilgi gösteren çocuklar sapkın veya anormal olarak görülmeye devam edilmektedir.

    Seksin çocuklara tehlikeli olduğu anlatılmaktadır, Buna karşın aynı zamanda çocuklar artan tarzda cinsel içerikli karmaşık, iştahlı T.V. programlarına maruz kalmaktadır. Ayrıca cinsel istismar ve tecavüz sahneleri gösterilmektedir. Kablolu ve uydu televizyonları ile bir çok ***** filmleri evlerde seyredilir olmaya başlanmış ve günün her anında bu filmlere ulaşılabilir olunmuştur. Verilen bu mesajlar ile ebeveynin verdiği mesajlar arasında doğan bu çelişki çocukların kafalarını karıştırmaktadır.

    Çocukların cinsel gelişimi, gelişimin diğer yönleri gibi değerlendirilmeli ve izlenmelidir. Maalesef, bugünkü atmosferde bu mümkün olmamaktadır. Çoğu anne baba çocuklarının cinsellik hakkında soru sormalarını istememektedir. Ebeveynlerin tepkileri nedeniyle, okullar bu konuda araştırmalara izin vermemektedir (Yates 1993). Çocukların cinsellik konusunda kaygıları, yaşantılarının kafalarını karıştırma derecesi veya cinsel kötüye kullanımdan koruma programlarının etkileri çok az anlaşılmıştır. Araştırma çalışmaları büyük ölçüde “ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışlarını gözlemleri” ve “erken cinsel deneyimleri olan erişkinlerin anıları” ile sınırlıdır. Bu araştırma sonuçları da yanlış sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin Friedrich ve arkadaşları (1991) ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışlarını gözlemlerine dayalı yaptıkları bir çalışmanın sonucunda çocukların cinsel aktivitelerin 4 yaşından 12 yaşına kadar azalma gösterdiği sonucunu çıkartmışlardır. Bu o yaş çocukların cinsel aktivitelerini kısıtladığı anlamına gelmeyebilir, bu yaş çocukların onay görmeyen davranışların daha farkında olmaları ve seksüel aktivitelerini gizlemedeki büyük becerileriyle basitçe açıklanabilir.

    Kültürel Bakışlar

    Medeniyet çocuk ve ergenlerin cinsel ilgi ve aktivitelerini engelleme ve yeniden yönlendirme konusunda büyük zaman ve efor göstermiştir. Seksüel aktivitelere karşı yasaklar daha çok kızlara getirilmiştir. (Elwin 1968).

    Seksüel gelişim üzerine bakış, büyük ölçüde toplumlarda kullanılan görgü ve metodlara dayanmaktadır. (Ford ve Beach 1951). Marshall ve Suggs (1971), Currier (1981) çeşitli kültürlerde cinselliğe yönelik 4 genel yaklaşım tarif etmektedir:

    a. Baskıcı (repressive)

    b. Kısıtlayıcı (restrictive)

    c. Müsade edici (permissive)

    d. Destekleyici (supportive)

    Cinselliği baskıcı kültürler: Türkiye vs. Bu tür kültürlerde cinsel aktivitenin tehlikeli olduğuna inanılır. Bekarlık idealdir. Cinsel ifadeler oldukça kısıtlanmıştır. Çocukların cinsel ilgi ve aktiviteleri yasaklanmıştır, formal seks eğitimi yoktur. Cinsel konuların tehlikeli ve kirli olduğu görüşü vardır. Erkek çocuklar erken dönemde kız çocuklarından ayrı tutulur, erotik ilgi ve aktiviteler şiddetle cezalandırılır.

    Cinselliği kısıtlayıcı kültürler: Sıklıkla gelişmiş ülkelerde gözlenir. Örnek ABD. Bu kültürlerde seks önemlidir fakat seksüel aktivitenin çıkaracağı sorunlar sebebiyle korkular vardır. Çocukların cinsel ilgileri için cezalandırılmamalarına rağmen, başka yollarla inhibe edilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, tecavüz, ve istenmeyen gebelikler için seks eğitimi vurgulanır.

    Cinselliğe müsade edici kültürler: Çoğu cinsel ifade ve davranışlara hoşgörü ve göz yumucu olurlar. Bu tip kültürler Afrika ve okyanus ülkelerinde vardır. Cinsellik; normal, doğal, ve insan varlığının değerli yönü olarak görülür. Buna karşın cinsel aktiviteler için teşvik yoktur. Evlilik öncesi seks yaygındır.

    Cinselliği destekleyici kültürler: Erken cinsel deneyimi gelişimin gerekli bir parçası olarak görürler. Bu tür kültür Ekvator Afrika’sında, Güney Asya ve güney Pasifik’te gözlenir. Burada çocukların seksüel duyguları hissetmesi ve aktiviteleri öğrenmesi için ortam sunulur.

    Cinselliği müsaade edici ve destekleyici kültürlerde, bebek cinsel organları genellikle açıktadır (çıplaktır), yetişkinlerle cilt-cilt teması sıktır. Bebeklerin bacaklarının iki yana açık olarak taşınması veya tutulması ile çocuklarda direkt olarak genital stimulasyon olur. Bebekler huzursuz olduklarında, yetişkinler, genellikle kadın, onu yatıştırmak için cinsel organlarını uyarabilmektedirler. Bu elle veya oral yolla olmaktadır.

    Gadpaille (1978) Çocukların cinsel oyunları yeterince oynamamışsa, daha sonraki cinsel yaşantıları için duygusal olarak hazır olamayacaklarını ileri sürmüştür. Money ve Ehrhardt (1972) ise ergen çiftleşme provalarının yetişkin erotik yeterlilik için gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Bu araştırıcılar yasaklama ve cezalandırmanın sonuçları konusunda endişeli olup, daha müsaade edici toplumlarda yetişkin parafililerinin olmayacağına dikkat çekmişlerdir.

    Çoğu yetişkin, cinsel oyun oynayan çocuklarının daha ileri gidecekleri ve uygunsuz cinsel aktiviteler gösterecekleri konusunda endişelenirler. Cinsel olarak müsaade edici toplumlardan Kibbutizm’de, cinsel oyunlar yordanabilen gidiş göstermektedir. Bu kültürde Mastürbasyon ve arkadaş oyunları bebeklikte başlar, erken çocuklukta yoğunlaşır, fakat erken okul yıllarında şiddeti oldukça azalır (Shepher 1971). Cinsel konulardan utanma yaklaşık 9-10 yaşlarında gözlenir, aynı zamanda cinsiyetler arası ilişkiler azalır. Bu gerginlik 13-14 yaşlarında kaybolur, sıcak, arkadaşça aseksüel ilişkiler olur.

    Bebekler bakım vericileri tarafından sık kucağa alındıkları ve taşındıkları zaman, büyük olasılıkla daha ilgili oldukları ve daha sonraları cinsel olaylara karşı rahat olduklarını ileri sürmüştür (Broude 1976). Broude ve Prescott (1975) fiziksel sevginin (kucaklama, başını okşama vs.) az olduğu çocukların yüksek oranda şiddet gösterdiklerini saptamışlardır. Bebekle bakım verici arasındaki fiziksel temas ABD’de oldukça değişkendir, fakat muhtemelen endüstrileşmemiş ülkelere göre daha azdır. ABD toplumunda son yıllarda bebeğini memesiyle besleyen kadın sayısı armış, bu da fiziksel teması daha artırmıştır. Diğer yandan, ev dışında çalışan kadın sayısında artış vardır, anneler bu sebeple bebeklerinden uzun süreli ayrı kalmakta sıklıkla bebek bakıcılarla kalmaktadır. Bu anneler aynı zamanda ev işleriyle de uğraşmakta, işte olamayan streslerini evde göstermektedirler. Bundan dolayı, çocuklarına şefkat ve fiziksel temasları için az zaman olmaktadır.

    Son Zamanlardaki Kültürel Değişiklik

    ABD kültüründe son zamanlardaki değişiklikler çocukların cinsel gelişimini etkilemiştir. Aileler sıklıkla çocuklarının omuzlarına aşırı yüksek beklentiler yüklemektedir. Ebeveynler başarılarını artırmak için oldukça müdahaleci ve kısıtlayıcı olabilmektedirler. Başarının aşırı vurgulanması çocuğun kabiliyetlerini bozmaktadır. Bu çocuklar anne babalarının rüyalarını ve narsistik gereksinimlerini yerine getirmek için uğraşırlar, bu amaçların yerine getirilmesi imkansız olduğu zaman, depresyon, madde kötüye kullanımı, yeme bozuklukları ile neticelene bilmektedir. Ebeveyn başarıyı aşırı vurgularsa, çocuğun seksüel gelişimi sıklıkla kısıtlanmış olur. Bu sebeplerle çocuğun seksüel istek, veya diğer zevk almaları için yeterince zaman olmaz. (Yates 1978).

    Kültürdeki ikinci büyük değişim bağımsız olmanın aşırı vurgulanışıdır (Yates 1991): Bu bağımsız oluş öncesinden kreş ve bakıcıya verilerek öğretilir. Evde bile kendi kendine oynaması yönünde teşvik edilir. Bu durumun sonuçları hakkında uzunlamasına çalışmalar yoktur. Fakat kendi başına yeterliliğin yerini alan bu değer ve kavram, bağımsızlık konusunda endişeleri artırabilmekte ve birlikte yaşam kurma konusunda zorluklar çıkarabilmektedir. Yüksek boşanma oranı, yüksek cinsel disfonksiyon oranı, ve tek başına yaşamanın artmış insidansı, bağımsızlığın aşırı vurgulanmasının yansıması olabilir.

    Cinsel Eğitim

    Cinsel kötüye kullanım önleme programları sıklıkla anaokulunda başlar, seks eğitimi ise nadiren 5. Sınıftan önce başlar. Seks eğitim programlarında hemen hemen her zaman cinsel zevk alma, mastürbasyon ve homoseksüalite gibi çelişkili konuları işlemez atlarlar. Çoğu ebeveyn bu konuların çocukları için zararlı veya aşırı uyarıcı olduğunu düşünmektedir. Müfredatlar “emniyet”, özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıkların tehlikelerinden bahsedilir.

    Cinsel eğitimde sınıflara göre uygun materyaller kullanılmalıdır. Kullanılan kelimeler çocuklar tarafından yanlış anlaşılabileceği ve kafalarını karıştırabileceğinden ötürü dikkatle seçilmelidir: Yumurta dendiğinde, tavuk gibi kümes hayvanlarının ürettiği bir obje olarak zan edilebilir. Tohum dendiğinde, annesinin mide duvarına bitişik toprakta yetişin bitkilerin tohumları olarak algılar, ve bunun babanın semeni ile zaman zaman sulandığını zannederler (Goldman ve Goldman 1981).

    Campell (1986), son yüzyılda gençlere cinsel tavsiyelerde bulunan basılı 400’den fazla kitabı gözden geçirdiğinde; Bu kitapların içeriği sanki aynı ağızdan konuşuyormuş gibi, seksin tehlikelerinden, istenmeyen gebeliklerin sonuçlarından, cinsel yolla bulaşan hastalıkların zararlarından ve cinsel sapkınlık ve işlev bozuklukları gibi cinselliğin problemli alanlarından bahsetmektedir. Zevk alma , doyum ile ilgili şeyler içermiyorlardı. Son 10 yılda cinsel tavsiye kitaplarına cinsel taciz den korunmayı içeren bölüm ve broşürler eklendi. Bu kitaplarda mastürbasyon, vücudu tanıma ve cinsel oyunlardan bahsetmiyor, cinsel tacizin tehlikeleri üzerine odaklaşıyordu. Frayser (1993) bu tür programların normal cinsel oyunlar oynayan çocukları travmatize edecekleri konusunda uyarmıştır. Prescott (1975) çocuklara verilen “kötü dokunma” mesajları çocuğun kafasını karıştıracağını ve ebeveynin dokunma ve kucağa almasıyla hoşnut oldukları duygulardan yoksun kalabileceklerini ileri sürmüştür. Şanslıyız ki, birkaç olumlu cinsel eğitim programları mevcuttur (Krivacska 1990, Siecus 1991). Ancak anne babaların bu konudaki protestoları nedeniyle bu programların uygulanmasında bazı problemler açığa çıkarmıştır.

    NORMAL CİNSEL GELİŞİM
    Bebeklik
    Bebeğin meme emişini gözleyen herhangi bir kimse, bebeğin ilk cinsel deneyiminin birincil bakım vericinin meme ve meme çevresiyle olduğunun farkında olur. Beslendiği zamanlarda memeye veya şişeye yaklaşır, organize olur, amaca yönelik aktiviteye başlar: o an bebek ağlamayı keser, avuçlarını kapatır, ağzını açar, memeyi arar ve kendini ona doğra ittirir, yakalar ve güçlü bir tarzda emer. Bebeğin yüzü kırmızıdır, bu onun anksiyöz durumunu tanımlayan bir mizaç vardır. Süt azalmaya başladığı zaman, avuçlarında gevşeme olur, gözler açılır kapanır ve rahatlar. Bir kaç dakika içinde anksiyöz durum geçer ve huzurlu ve zevkli hal alır. Bebek doyduğu zaman bile emmeye devam eder, belirgin uykulu olmasına rağmen memeye tekrarlar tarzda diliyle dokunur. Annenin kokusu, sıcaklığı, ve yakınlığı bu ilk ve güzel erotik deneyimin parçalarıdır.

    Bebek büyürken memeden başka, annenin kendisine karşı cinsel ilgiler gelişir. Bu ilgiler, ayrılma bireyselleşme süreci başlangıcında belirginleşir. Yaşamın 12. Haftasından sonra bebeğin otoerotik objesi olarak başparmak iş görebilir. Memenin elverişli, hazır olduğu kültürlerde başparmak emme olmazken, birincil bakım vericinin elverişli olmadığı kültürlerde cinsel ilginin memeden parmağa erken dönüşü gözlemlenebilmektedir (Sarlin 1975). Geçmişte parmak emme psikopatoloji ile ilişkili görülürken, şimdi bu durum bir problem ile ilişkilendirilmemektedir.

    Yaşamın ilk 4 ayı ile birlikte, her iki cinsiyetteki bebekler, altını bağlama ve cinsel organlarının temizlenmesi sırasında duyumlar ile cinsel organlarını fark ederler. Bakım vericinin dokunuşlarından büyük zevk alırlar. Yaşamın ilk yılında bebeklerin cinsel organları ile oynamaları nadir değildir, nadiren orgazm noktasına ulaşırlar. Kız bebekler büyük olasılıkla bu yıllarda kendilerini uyarırlarken (Galenson 1993), erkek bebekler büyük olasılıkla bunu yaşamın 2. ve 3. yıllarında yaparlar. Bebekler vücudunu araştırmak ve vücudunun sınırlarını belirlemek için vücuduna dokunmaya başlayabilir, fakat ardı sıra zevk alma birincil motif olur (Spitz and Wolf 1949). Kendini doyurma, çocuğun direktifleri altında, otonom aktivitedir. Bu ona bağımsız kimlik duygusu verir, ayrılma ve bireyselleşme sürecine yardım eder (Sarlin 1975).

    Erkek ve kız cinsel organları arasındaki anotomik farklılıklar, çocukların psikoseksüel gelişiminde çok önemli yere sahiptir (Gadpaille 1976, Kestenberg 1968). Erkek çocuklar ele geldiğinden dolayı, erekte penisten zevk alabileceklerini fark edebilir. Penis görülebilir, sıklıkla bir isme sahiptir. Bu nedenle, küçük erkek çocuklar kolaylıkla penisi vücudunun diğer parçalarıyla bütünleştirmeye meyillidir.

    Kızlar klitorisi, dışkı ve kokunun olduğu bitişik “kirli” bölgelerinden ayırmakta güçlükleri olabilir (Yates 1978). Kızların cinsel organları gizli olduğundan dolayı, cinsel deneyimler içe almaya yönelik olduğundan, daha çok içe yönelik duyumları içermektedir. Bunun tersine erkekler, seksüel yaşantıları dışa yönelimli ve fallik duyumlar üzerine odaklaşmıştır (Galenson 1974, Kestenberg 1968).

    Cinsel organlara erken ilgi, emosyonel sağlık ve olumlu bakımverici-çocuk ilişkisi ile ilişkilidir. Spitz 248 bebekle yaptığı orijinal çalışmasında, ciddi yoksunluk yaşamış bebeklerin bulunduğu kimsesizler evlerindeki bebeklerde cinsel oyunların tamamen kaybolduğunu belirlemiştir, ayrıca sorunlu bakımın olduğu hapishane bakımevlerinde cinsel organlarla oynamanın nadir olduğu fakat ebeveynlik yönünden avantajlı bebeklerde cinsel organlarla oyunların genellikle var olduğunu belirlemiştir (Spitz and Wolf, 1949). Galenson (1974) aynı ilişkiye uzunlamasına bir çalışmasında işaret etmektedir. 70 anne-bebek çiftinin 7’sinde sorunlu ilişki göstermiş. Sorunlu ilişkinin olduğu bebeklerin iyi beslenmelerine karşın kendi kendilerini uyarmadıkları gözlenmiştir.

    Toddler (Yeni yürüyen bebekler)

    Bebek gözlem çalışmaları (Galenson 1993, Galenson and Roiphe 1976, Kleeman 1975) ; ikinci yılın başlangıcına doğru bebekler tuvaletlerine, başkalarının defekasyonunu izlemeye ve kendi barsak hareketlerini hissetmeye ilgi oluşur. Bu durum “anal erotizm” olarak adlandırılır. Aynı zamanda bu dönemde bebekler dik kafalı, inatçı ve negativist olurlar. Eğer dışarıdan müdahale artarsa bu özellikler daha yoğunlaşır. Üriner erotizm 12 –14 aylar arasında yüzeyleşir. Kızlar, penisi olmadığı gerçeğini hissedebilirler. 15. aya kadar, çoğu çocuk cinsiyetler arasındaki farklılıkları bilirler. Bu süreç, eğer çocuğa karşı cinsin cinsel organlarını görme fırsatı olmuşsa çabuklaşır. Cinsel organıyla övünme ve teşhir etme bu dönemde sıklıkla dikkati çeker (Glenson 1974, Kleeman 1976). Yaklaşık 18 ay civarında kızlar babalarına karşı erotik olarak davranmaya başlarlar. Bu annenin cinsiyet rolü ile ilk özdeşime işaret edebilir. Yetişkinin övücü ve hoşlanıcı tavırları küçük kıza güven verir ve dişiliğiyle övünür.

    Cinsel oyunlardan mastürbasyona değişim tedrici ve kesintisiz olarak 2 yaşına doğru olur. 15 ve 24 aylar arasında bebeklerin cinsel organlarını farkındalığında artış olur, özellikle banyo ve bez bağlama sırasında (Galenson 1974, 1993). Bu dönemde kendini uyaran kız sayısı erkeklerden daha azdır, kızlar daha az sıklık ve yoğunlukta yaparlar (Kleema 1975). Kendini uyarma (self-stimulation) ile, buna eşlik eden . kızarma, hızlı solunum ve artmış terleme olur. Başlangıçta bebek kendini uyarırken bakım verici ile sevgi kontağı kurmaya çalışır. ABD’deki yetişkinler bu tür temastan rahatsız olur ve daha ileri teması engellerler. Bunun sonucu kendi kendini tatmin etmeye devam eden çocuklar, donuk ve sürekli bakış ile, anne babanın uzaklaşmasıyla bunu yaparlar.

    Yaşamın ikinci yılında oluşan masturbatuvar aktivite paterni erkekler arasında sebat etmeye meyillidir, kızlar arasında ileri bir evrimleşme geçirir (Galenson 1973, Galenson and Roiphe 1976). Kızlar kendilerini uyarmak için daha çok indirekt (dolaylı) teknikleri (bacakları, uylukları, ayak parmaklarını vs.) kullanmayı öğrenirler. Kızlar mastürbasyonu tamamen bırakabilir veya zevk almaksızın mastürbasyona devam edebilirler. Hayal kırıklığı (frustration reactions) tepkileri sıklıkla yaygındır ve bazen 2. yılın ikinci yarısında kızlar arasında bu tepkiler şiddetli olmaktadır. Bir kısım erkek çocuklarda benzer patern göstermektedir. Psikoanalistler bunu preödipal kastrasyon tepkisi olarak adlandırılar (Roiphe and Galenson 1973). Bu tepkiler şunlar olabilmektedir: regresyon, korkaklık, şevk ve heyecanın kaybı, üzüntü ve mastürbasyon ilgisinin vücudun başka bölgelerine veya cansız nesnelere (oyuncaklar gibi) kayması yani yer değiştirmesidir. Bazı kızlarda babalarına erotik olarak ilgi artarken, diğerlerinde annelerine hostil bağımlılıkta artış olur. Frustrasyon tepkileri kızların sembolik düşünce ve iç karmaşıklığında artış olarak gözlemlenir. Buna karşın, çok aşırı etkilenmiş kızların imajinazisyonlarında kısıtlılık olur. Erkek çocuklar daha az belirgin bozukluk gösterir.

    Bir kısım 2-3 yaşlarındaki kızlar imrenme bulguları gösterir. Penise sahipmiş gibi ayakta işemekte ısrar ederler, cinsel bölgelerinde çubuk veya oyuncak tutarlar. (Galenson and Roiphe 1976). Erkek çocuklar memelerinin büyümesi veya bebeklerinin olması tarzında arzular ifade edebilir (Edgcumbe 1976).

    Okul öncesi Çocuk

    Çocuklar büyürken erotik ilgileri kardeş ve arkadaşlarına kayar. Çoğu 4 yaşındaki çocuklar “anne” veya”baba” gibi evcilik oyunları veya “doktorculuk” gibi oyunlar oynar. Bütün okul öncesi çocukların yarısı cinsel oyunlar veya mastürbasyonla iştigal eder (Clower 1976, Newson and Newson 1962). 4-6 yaşlarında yaygın olarak gözlenen cinsel aktiviteler: teşhircilik, apışı kurcalama, cinsel organlara dokunma ve onları başkalarına gösterme, kadınların memelerine dokunma (Friedrich ve ark. 1991), çıplak olmaktan hoşlanma veya çıplak kişileri gözetleme, vajina veya rektuma obje yerleştirmeyi denemedir (Johnson 1993). Bu davranışlar evde çıplaklık var olduğunda daha yaygındır. 4 yaşından sonra, kızlarda erkek çocuklardan daha azdır (Sears ve ark, 1957). Bu dönemde çocukların cinsellik kavramı primitiftir. Çoğu çocuk, bebeğin annenin midesini kesilerek çıktığına veya annenin anüsünden doğduğuna inanır (Goldman and Goldman 1981).

    Ödipal yıllarda erotik ilgilerde artış olur, bu ilgi karşı cins ebeveyne odaklaşır. Okul öncesi çocuklar, anatomik farklılıklar, cinsel ilişki ve üreme hakkında sık soru sorarlar (Robinson ve ark. 1991). Erkek çocuklar anneleriyle evlenmeyi ve birlikte uyumayı arzulayabilirler. Kendilerini hoşnut hissettiklerinden dolayı annelerinin penisleriyle oynamalarını isteyebilirler. 3-5 yaşındaki kızlar babayla ilişkilerinde son derece erotik olurlar. Bununla birlikte çok az olasılıkla genital temas denerler, daha çok ilişkilerinde özellik isterler (Roiphe ve Galenson 1973).

    BABANIN ROLÜ

    Babalar çocuğun bakımına az katılmasına rağmen, oyunlarına anneden daha fazla katılırlar (Flerx ve ark. 1976). Babaların oyun paternleri, annelerin oyun paternlerine oranla oldukça daha uyarıcı ve daha farklıdır (Ablin 1971, Lamb 1980). Çocuğun bakımını her iki ebeveyn tarafından paylaşıldığı zaman, çocukların kafasında daha dengeli ve gerçekçi anne-ebeveyn imajları oluşur. Maalesef, çocuğun bakımı , dışarıda bir işte çalışıp veya çalışmasın, büyük ev işleri yanında anneye kalmaktadır (Hochschild 1989)

    Eğiten, dominant, ve çocuk bakımına aktif katılan babalar, büyük olsalıkla maskulin oğullar ve feminen kızlar yetiştirirler (Spieler 1984). Baba yokluğunda, erkek çocukların daha düşük maskülinite puanlarına sahip oldukları (Mead ve Rekers 1979) ve babasız evlerde büyüyen erkeklerin yetişkin yaşamlarında daha az başarılı heteroseksüel uyum gösterdikleri saptanmıştır (Cinch 1949). Genel olarak, erken dönemde baba yoksunluğu, erkeklerin psikoseksüel gelişimi üzerine derin tesirleri olmaktadır (Hetherington 1971)

    Kızlar, feminen olmayı maskülen babaları ile olan olumlu ilişkileri yoluyla öğrenirler. Babanın kızlarını red ettikleri durumlarda, belki de erkek çocuk tercihleri nedeniyle, kızların kendilik saygıları ve başkaları ile ilişki kurma yetileri bozulur (Spieler 1984). Babalarına cinsel çekicilikle kendini kabul ettiren kızların, kendi dişiliklerini kabulleri daha kolay olmaktadır. Cinsel çekiciliğini teyit ettirmesi ve anneyle olumlu özdeşimde olduğu durum var ise, daha bütünleşmiş kendilik duygusu geliştirecektir.

    Babasız büyüyen kızlarda feminen rolü öğrenmekte güçlüklerle karşılaşabilmektedir. Babasız büyümüş (veya babasıyla olumsuz ilişkiye sahip) ergen kızlar cinselliğe daha erken yaşta başlamakta ve ilişkilerinde sık partner değiştirmeye eğilimli olmaktadırlar (Hetherington 1971/2). Buna ilaveten sık ailesi çatışması yaşamış ve anneyle yakın ilişkisi olmayan kızların da daha büyük olasılıkla gelişi güzel cinsel ilişkide bulunma gösterdikleri saptanmıştır. Baba yokluğu kızların psikoseksüel gelişimi üzerine erkeklerden daha az zarar verici olduğu gözlenmektedir.

    Okul Yaşı Çocukları

    Okula başlamakla çocukların cinsel aktivitelerinde göreceli bir azalma vardır (Kinsey ve ark. 1948, Ramsey 1943). Bu dönem latens dönemi olarak adlandırılır, 6 yaş ile ergenlik arası dönemi kapsar ki bu dönemde çocuklar daha az olarak açık cinsel aktivite gösterirler. Buna karşın, Kinsey ve arkadaşlarının örneklerinde (1953), erkeklerin %57’si, bayanların %48’i puberte öncesinde cinsel oyunlarını hatırladıkları, ve bunların çoğunun 8-13 yaşları arasında olduğunun bildirmişlerdir. Puberte öncesinde erkek çocuklarla görüşüldüğünde, onların %70’i cinsel oyun bildirmektedir. Bu durum, erken cinsel oyunlarının sıklıkla unutulduğu veya represe edildiğini düşündürmektedir (Kinsey ve ark, 1948). Seksüel olarak kısıtlayıcı toplumlarda bile, 6-12 yaş arası çocuklarda cinsel aktivite gözlenmektedir (Rutter 1971).

    Okul yaşı çocukları memelere dokunmazlar veya cinsel organlarını göstermezler fakat buna karşın resim çizimlerinde insan figürleri üzerine meme veya cinsel organ çizme gibi, kendi cinsel organlarına dokunma ve cinsel organlarını arkadaşlarıyla kıyas etme, cinsel fıkralar anlatma, ve hayvanların yavrulamalarını seyretme gibi cinsel aktiviteler gösteririler (Johnson 1993). “Seks kirli veya kötüdür” kavramını yerini “seks hoştur” eklenir.

    Okul dönemine kadar cinsel oyunların çok kötü bir şey yapmak olduğunu bilirler. Bu dönemde cinsellik onları utandırır. Buna rağmen, çoğu çocuk cinsel oyunlara devam eder. Bu oyunlar ileride grup oyunlarına dönebilir (daha büyük okul çocukları arasında strip poker gibi). Yenilen veya yanlış yapan elbisesinin çıkarır (soyunma oyunu). Bu oyunlar genellikle erkek çocuklar arasında olur.

    Kızların 4-6 yaş, erkeklerin 5-8 yaşlarında bazen çıplak oluşlarına ılımlı bakılır. Okula başlamayla, çocuklar kız erkek tuvaletleri ayrı olduğunu ve karşı cinsten birinin yanında çıplak görünülmemesini öğrenirler. 4.-5. Sınıfa kadar, alt giysilerinin (külot) görünmesinden aşırı utanırlar.

    Ebeveynler çocukları büyüdükçe daha makul olurlar. 8 yaşından büyük çocuklarıyla banyo yapan anneler, 9 yaşından büyük kızları ile banyo yada duş alan babalar nadirdir (Rosenfeld ve ark. 1987). Çocuklar anne babalarının bu tutumlarını, kendi vücutlarında kötü bir şey veya kirli olduğu tarzında yorumlayabilir (Rosenfeld ve ark. 1984).

    Anne Babalar

    Üst sosyoekonomik seviyedeki ebeveynlerin çoğu, çocuklarının cinsel aktivitelerini ikaz etme, ahlak dersi verme, azarlama gibi tepkiler gösterir ve nonverbal davranışlarda bulunurlar (görmemezlikten gelme, kapıyı kapama ve cinsel konuları konuşmaktan kaçınma) (Finkelhor 1980). Çocuklarını cinsel aktivitelerini yanlış tanımlarlar yada o davranışların cinsel olmadığını düşünürler. Babalar nadiren cinsel eğitime katılır. Seks hakkındaki konuşmalar sıklıkla kızlar ile anneler arasında olur, anne-kız arasındaki konuşmanın konusu sıklıkla adet görme ve evlilik öncesi cinsel ilişkinin olumsuz yönleri üzerine odaklanır (Gagnon ve Simon 1973). Ergen erkekleri %64’ü, ergen kızların %33’ü ebeveynlerinin cinsellik hakkında kendileriyle konuşulmadığını bildirmiştir. Ebeveynlerin %85-95’i çocuklara herhangi bir erotik davranıştan asla söz etmedikleri bildirmiştir (Gagnon ve Simon 1973).

    Çocuklar büyük olasılıkla cinsel bilgileri kendi cinsiyetteki arkadaşlarından öğrenmektedirler (Gebhard 1977). Okuma materyallerinden ve öğretmenlerinden ebeveynlerinkinden daha fazla öğrenirler.

    1000’den fazla ebeveynle yapılan bir araştırmada, Gagnon (Gagnon ve Simon 1973) , hiç bir anne babanın küçük kızlarının klitorisinin ismini kızına söylemediği saptanmıştır. Ebeveynler seks konusunda konuşmayı tekrar tekrar ertelemektedir. Konuşsalar bile, aşk, gebelik, ve erkek-kadın arasındaki farklılıklar gibi güvenli konuları konuşmayı tercih etmektedirler. Masturbasyon, cinsel ilişki, ve homoseksüalite gibi riskli konularda hemen hemen her zaman kaçınmaktadırlar. Ebeveynler homoseksüaliteye karşı onaylamadıklarını nonverbal olarak göstermektedirler. Erkek çocuklar, diğer erkeklere dokunma, öpme ve kucaklamalara karşı ikaz edilir. Oyunlarda bu tür davranışlarda çocuklar birbirlerini “****” gibi sık çağırır.

    Çocuk yetiştirmede ebeveyn yaklaşımlarında sınıfsal farklılıklar gözlenir . Profosyenel ve üst SES ebeveynler çocuk cinselliğine karşı nispeten açık ve kabul edicidir. Üst SES anneler, çocukların ilgilerine açıklık getirerek nötralize etmeye eğilimli iken, işçi sınıfı aileleri bu ilgileri bastırmaya eğilimlidir.

    Ergen

    6-8 yaşlarında adrenal androjen sekresyon artışı başlar ve ergenlik ortasında pik dereceye ulaşır. 9-13 yaşları arasında gonodotropin indükleyici hormonda keskin bir artış olur. Erkek ergenlerin ulaştıkları testesteron seviyeleri kızlarınkinin 8 katıdır (Udry ve ark, 1986). Erkeklerdeki yüksek androjen seviyeleri erotizmdeki büyük artışı tetikler (Money 1961) Serbest testesteron indeksi cinsel motivasyon ve davranışın tek güçlü belirleyicisi olur (Udry ve ark. 1985, Udry ve Billy 1987): erkekler inatçı ve tekrarlayan cinsel düşünceler ve penil ereksiyondan dolayı yogun olarak utanmaya başlarlar.

    Kızlar erkeklerden yaklaşık 2 yıl önce puberteye girerler. Değişiklikleri 3 veya 4 yılda tamamlarken, erkeklerin 4 veya 5 yılını alır. Kızlardaki menarş östridiol artışı ile belirginleşir, 19 yaşına kadar erişkinlerdekine benzer. Progesteron artışı daha sonraları olur, menarşın ilk 2 yılında sikluslar sıklıkla anovulatuvardır. Puberte döneminde adrenal androjen artışları olur, kızlarda erotejeniktir fakat erkeklerden daha düşüktür. Ergen kızlarda hormonların seksüel davranış üzerine etkisi zayıftır fakat fakat motivasyon üzerine güçlü etkileri vardır (Smith ve ark. 1985).

    Puberteye ulaşan erkekler daha az toplum içine girmeye, iddiacı ve daha az güvenli olmaya eğilimlidir fakat hevesli, konuşkan ve dikkat çekmeye eğilimlidir (Sorenson 1973). Kas yapıları, atletik görünüm ve cinsel açlık nedeniyle daha fazla kendilik değeri problemlerine sahip olma eğilimleri olur. Kızların değişime tepkileri daha çeşitli olur. Bazıları memelerinin büyümesi gibi erken maturasyondan utanırken, bazı geç maturasyon gösterenler adetlerinin başlayıp başlamayacağı konusunda endişeler yaşarlar. Adetlerin başlaması kızların yaşamında önemli yer taşır. Pet kullanmaya başlamayla, vajinanın içinin veya dokunmanın ilk kez farkında oluyor olabilirler (Whisnant ve ark. 1979).

    Ergenlerde biyolojik değişiklikler ile birlikte gerçek bir kriz oluşur. Ensestöz ve biseksüel karmaşalar, çatışmalar tekrar yaşanır ve cinsel yönelim ana mesele olur. Çoğu erkek ve kız heteroseksüel yönelimlere rağmen homoseksüel davranışlar gösterebilirler.

    Şimdilerde ABD’de ilk cinsel ilişkiye başlama ortalama yaşı kızlarda 16.2, erkeklerde 15.7’dir (Wyatt 1990, Zelnik ve Shah 1983). Çoğu zenci ergen beyaz ergenlere oranla 2 kat daha fazla olarak 15 yaş öncesi cinsel ilişkiye başlar ve bunların %61’i düşük SES zencilerdir (Zabin ve ark. 1986). Kızlar ilişkiler konusunda erkeklere oranla daha ciddidir. Başlangıç cinsel ilişkiden sonra, kızlar sıklıkla uzun bir süre koitustan kaçınır. Erkekler bir kaç partner bulmaya eğilimlidir (Sonnestein ve ark. 1991).

    Cinsel aktif kızların sayısı 1971-1979 arasında artış gösterirken, 1982 de azalmıştır (Hofferth 1990). Cinsel ilişkiye girmiş çoğu kız bunun yanlış yaptığını, keşke evlenen kadar bekaretim sağlam olsun diye düşünmektedir (Coles ve Stokes 1985). Mastürbasyon yapan erkek ve kızların 2/3’ü yaptıklarından dolayı suçluluk ve utanma hissetmektedir. Kötü, kirli ve ahlak zayıflığı olduğu görüşündedirler. Onlar aktif olarak kendi kendilerini kısıtlamaya çalışmaktadırlar (Yates 1993).

    Anne babalarını kendine yakın hisseden ve onlarla duygu düşüncelerini paylaşan ergenlerde erken yaşlarda cinsel ilişkiye başlama daha az olasıdır (Fox 1981, Shah ve Zelnik 1981). Flörtleri ebeveyn kontrolünde olduğunda, ergenler daha az olasılıkla cinsel ilişkiye başlamakta ve gebe kalmaktadır (Hogan ve Kitigawa 1985). Orta derecede katılık gösteren ebeveynlerin ergenlerinde daha az olasılıkla cinsel yaşantı olmaktadır (Miller ve ark. 1986).

    Adolesan kontraseptif kullanımı geçen 20 yıla oranla iyileşmiştir fakat halen çoğu genç hiç veya nadir kullanmaktadır (Santelli ve Beilson 1992). Ergenlerde cinsel ilişki sonrası gebe kalma olasılığı daha yüksektir (Jones ve ark. 1985). Ergenlerin kontraseptif kullanmamalarının bir çok sebebi vardır: Erkekler için: sıklıkla kendilerini ispat etmeyle ilişkilidir veya fırsat olduğunda hemen yapma isteğidir. Erkeklerin çoğu kontrasepsiyonun kızların sorumluluğu olduğu görüşündedirler. Kızlarda kontrasepsiyon kullanılmaması plansız seks ile ilişkilidir. Çoğu genç kız için seks yapmayı planlamak ahlaksız olduğu görüşü vardır. Maalesef seks yapmayı planlamayan kızlar, ilk ilişkilerinde kontrasepsiyon kullanma olasılıkları düşüktür (Zelnik ve Shah 1983).

    Ders başarısı düşük ergenlerde büyük olasılıkla daha erken sekse başlamaktadır (Abrahamse 1988, Hofferth 1987, Robbins ve ark 1985). Erken cinsel ilişkiye girme ile suç işleme, sigara içme, ve ilaç-alkol kötüye kullanımı gibi diğer risk davranışları ilişkili olduğu saptanmıştır (Rosenbaum ve Kandel 1990, Orr ve ark. 1991).

    Bütün abortusların 1/3’ü ergenlikte olmaktadır (Santelli ve Beilenson, 1992). Abortusu tercih eden kızlar: yaşları küçük, okulları iyi, gelecek için planları var ise, iyi eğitimli ebeveyni varsa, dini düşünceleri baskın değilse, gebeliğe karşı olumsuz tavırlı arkadaşları var ise (Hofferth 1987).

    ADOLESAN EROTİZMİ

    Düşük SES’teki erkek ergenler mastürbasyonu kısırlaştırıcı olarak düşünür ve yüksek SES’ ergenlerine oranla daha az olasılıkla mastürbasyon sırasında fantazi kurarlar (Gagnon ve Simon 1973). Mastürbasyon üst SES’te daha kabul görücü iken, sıklıkla suçluluk ve anksiyete eşlik etmektedir (Kinsey ve ark, 1948). Ergenlikte, erkek çocukları kızlara oranla mastürbasyona çok daha açıktır . 15 yaş öncesi erkeklerin %80’i , kızların %20’si mastürbasyon yapmıştır (Kinsey ve ark 1948, 1953). Son zamanlardaki veriler ergen kızların %24’ü mastürbasyon yaptığına işaret etmektedir (Coles ve Stokes 1985).

    Mastürbasyonda cinsel ve agresif gerilimleri kişi kendi regüle ettiğinden dolayı, genital uyarılmaya sıklıkla fantaziler eşlik eder. Fantazinin içeriği bilinç dışı olabilir veya günlük rüya, oyunlar veya ilişkiler olabilir (Freud 1965). Fantaziler sıklıkla çocuk kalma arzularını ve yetişkin olama arzularını yansıtır (Moore 1975). Sağlıklı ergenler cinsel partner arayışını içeren mastürbasyon fantazilerine sahiptir.

    Erkek ergenlerin fantezileri dışa dönük ve agresif fantaziler olup, cinsel arzuları genitaller üzerine odaklaşmıştır. Ergen kızlarda otoerotik aktivitelere daha az açıktırlar ve daha az olasılıkla bilinçli fanteziler eşlik eder. Erkeklerden farklı olarak kızlar genitallere odaklaşmazlar, genital öncelik flörtten daha sonra gelir (Lamb 1980). Mastürbasyonla orgazma ulaşan kızlar bile kendi genitalleri zevk kaynagı olarak tanımlamazlar. Kızların mastürbasyon fantezileri romantizm ve sevgi üzerine odaklaşmıştır ve sıklıkla pregenital teşhircilik, sadomazoşizm ve narsistik temalar içerir (Moore 1975).

    Her iki cinsiyette yaşın artmasıyla fanteziler realistik ve dışa dönük olmaya başlar. Ergen kızların %60’I, erkeklerin %32’si fantezilerinde gerçek kendilerinden farklı olarak kendilerini hayal ettiklerini bildirmiştir. Kadınların fantezileri daha çok görünüşleri ile ilgilidir. Kızların yarısı fantezilerinde kendilerini daha güzel olduklarını, %23’ü daha ince göründüklerini bildirmektedir (Kirkendall ve McBride 1990). Yetişkin kadınlarda da fantezilerin çoğu fiziksel görünüş ile ilgilidir.

    Cinselliğin Gelişimi Üzerine 4 teori vardır:

    1. Kognitif-Gelişimsel Teori

    2. Sosyal Öğrenme Teorisi

    3. Analitik Teorisi

    4. Biyolojik Teori

    Analitik teori davranışları iç güçler yönünden açıklarken, bilişsel-gelişimsel teoriler davranışları kişinin bilişsel dünyası ile dış dünyadaki realitenin etkileşimi olarak açıklamakta, öğrenme teorileri uyaran-tepki ilişkisi ile açıklamakta, biyolojik teoriler genetik ve çevresel etkiler üzerinde durmaktadır. Bireyleri seksüel olarak birbirinden farklı kılan şeyleri anlamada bu 4 teoride gereklidir.

    Kognitif-Gelişimsel Teori: Piaget (1950) egosentrik düşünceden sosyalize olmuş düşünceye doğru öğrenme sürecini izlemiştir. Tekrarlayan davranış serileri öğrenmeye yol açar ve sonrasında iç değişikliğe yol açar. Gelişim içsel olarak motive olur ve etkileşim içindedir.

    Kognitif-gelişimsel teoriye göre (Kohlberg 1966, Piaget ve Inhelder 1958), çocuk, seksüel şemaların oluşmasıyla ilk önce erkek-kadın ayırımını öğrenir. Bu, 5 yaş civarında erkek veya kadın bilişsel kendini kategorizasyona yol açar. Daha sonra çocuk tanımladığı cinsel rolün belli stereotipi hareketlerini ayırt eder. Bu cinsiyet tipine bağlı ilgiler, tutumlar, ve değerler aynı cinsiyetteki ebeveyn dahil kendi benzeri kişilere spontan olarak yönelmeye başlar. 8 yaş civarında çocuk selektif olarak ebeveynin özelliklerini internalize eder.

    Sosyal Öğrenme Teorisi: Sears (Sears ve ark. 1957) ve Mischel (1966) sosyal öğrenme teorisi: çocukların sürekli sosyal ortamla ilişki içinde olduğunu, gittikçe başkalarıyla iletişimi arttığı ve sosyalize davranışlardan doyum sağladığı görüşü vardır. Teni şeyler bir önceki üzerine kurulur. Bu sürekli ilave olan şeyler çocuğun geleceğini şekillendirir. Gelişim çocuk ve ebeveynin ilişkisinin niteliğiyle ilişkilidir. Ebeveyn cinsiyet tipine bağlı davranışları pekiştirmek amacıyla erkek ve kız bebeklere farklı tepkiler verirler. Daha sonraları erkek ve kız olduklarını ve kendi cinsiyetleri gösteren farklı karakterleri öğrenirler. Okul önceki yıllarda aynı cinsiyetteki ebeveynle özdeşim başlar. Özdeşim süreci cinsiyet rolü stereotipilerini benimsemeye dayalıdır. Öğrenilen rol stereotipileri sonraları güçlü ve saygın yetişkinlerin uygun davranışları ile pekiştirilir.

    Analitik Teori: Oral Faz, Anal faz, fallik faz, latenci diye psikoseksüel gelişim dönemlerine ayırmıştır. Odipus kompleksi üzerinde ayrıntılı durulmuştur.

    Biyolojik Teori: Cinsel Kimlik bir cinsiyeti oluşturan bir bireyin birincil tanımıdır. Cinsel rol erkeği kadından ayıran kültürden etkilenen yönü vardır. Cinsel Oryantasyon (Yönelim) özellikle cinsiyet yönünden bireysel erotik tercihini tanımlar. Bu üç boyutun birbiriyle uyum içinde olması gerekmez. Erkeklik veya kadınlıkta varyasyonlar patoloji için gerekli değildir.

    Cinsel Kimlik

    İnsan yavrusu belli bir cinsel kimliğe meyilli olarak doğar, genital ve anotamik olarak belli bir cinsiyeti karşılar. Dış genitallerin farklılaşması sistemik andrjoenin varlığına veya yokluğuna, daha spesifk olarak testesteronun 5-alfa redükte metaboliti dihidrotestesterona bağlıdır. Erkek cinsiyet farklılaşmasının ortaya çıkışı fötal gelişimin 6-12.haftası sırasında hipotalamus, preoptik bölge ve amigdala üzerine fötal gonodal androjenlerin organize edici etkisiyle başlar. Bu durum embriyonun testislerinin varlığına bağlıdır. Eğer fötal gelişimin 8. haftasından önce gonadlar çıkarılırsa, embriyo dişi olarak gelişecektir. Doğumda testesteron seviyeleri erkeklerde yüksektir, öströdiol seviyeleri hem erkek hemde kızda yüksektir. Öströdiol doğumdan sonra çabukca düşer. Erkek çocuklarda, testesteron 6.aydan prepubertal döneme kadar azalmaya başlar.

    İnsanlarda cinsel kimliğin gelişimi çevreden birincil olarak etkilenir. Ana cinsel kimlik 2 yaş sonlanmadan oturur, 3 yaş sonrasından sonra cinsiyetin yeniden düzenlenmesi ciddi psikolojik bozukluklara yol açar. Cinsiyet rol, cinsel kimlikle karşılaştırıldığında tipik olarak 4-5 yaşta kristalleşir. Doğumdan sonra cinsel kimliğine karar verilemediği ambigous genitale durumlarında: genitallerin varlığı ve yeterliliği, beklenen sosyal ve cinsel işlev ve ebeveynin tercihi göz önünde bulundurulmalıdır. Ambigous genitalı bir çocuk için kız cinsiyetin seçilmesi, bir cerrah için vajen yapmak, penis yapmaktan çok kolay olduğundan, önemli bir noktadır.

    Cinsel Rol

    Cinsiyete özgün özelliklerin varlığı ve devamında biyolojik faktörler rol oynar (Gadpaille, 1983). Bu özellikler, tipik veya atipik cinsiyet rol davranışlarına katkıda bulunur. Hemen hemen bütün kültürlerdir, erkekler kadınlara oranla daha agresif ve büyük olasılıkla birisiyle kavga eder (Piacente, 1986). Erkekler hemen hemen her zaman dominanttır. Erkek büyük olasılıkla daha büyük olasılıkla kıskanç ve sahiplenicidir. Kadınların cinsiyete ait özelliklerinde kadınlar çocukların bakım ve eğitimini isterler.

    Erkek ve kadınlar çevreyi farklı tarzda algılar ve farklı modlarda bilgileri işlerler. Kadınların modu ifade edici veya emosyonel iken, erkekler yardımcı ve amaca yöneliktir. Kadınlarda sözel ve duygusal iletişim yoğunluğu daha fazla iken, erkekler mantık, analitik ve mekansal kavramlar daha gelişmiş olabilir. Bu erkeğin fötal gelişimi ile ilgili olabilir. Erkek fetustaki daha yüksek testesteron seviyeleri daha büyük sol hemisferik spesifikasyonlu sağ hemisfer gelişiminde gecikmeye yol açar (Geschwind 1983).

    Cinsel Oryantasyon (Yönelim)

    Cinsel oryantasyon (yönelim), bir bireyin erkek ve/veya kadına bütün cinsel tepkilerini gösteriri. Cinsel oryantasyon 4 komponente sahiptir:

    a. İmagery (hayeller, mastürbasyon fantazileri v.s)

    b. Erotika kullanımı (Magazinler gibi)

    c. Erotik çekicilik

    d. Gerçek partner ile yaşantı

    Homoseksüalite bir cinsel kimlik bozukluğu değildir, Homoseksüalite genellikle bir oryantasyondur, fakat her zaman değildir.

    Homoseksüel erkek erişkinler erken çocukluktayken kendilerini diğer aynı cinsiyetteki arkadaşlarından farklı hissettiklerini belirtmektedirler. Sıklıkla hanım evladı (Sissy) oluşla suçlandıkları, nispeten sporlara ilgisiz oluşlarıydı. Lezbiyen kadınlar daha az feminen ve daha az güzel olduklarını belirtmektedir. Homoseksüel erkeklerin 2/3’ü erken çocukluk dönemlerinde sandy bebek gibi oyuncak seçme, veya karşı cins gibi giyinme gibi cinsiyet atipik davranış öyküsüne sahiptir

  3. #13
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel gelişim doğumdan ergenliğe

    ÇOCUKLUK CİNSELLİĞİ

    (CHILDHOOD SEXUALITY)

    İnsanoğlunun cinselliği insan ırkı kadar eskidir. Cinsel aktivite içgüdüye bağlı olmasına karşın, cinsel davranışlar politika, ekonomi, tıp, sosyal ve dini görüşlerden etkilenmektedir. ABD’de cinselliğin ifade edilişi, nesillerin değişimi, medyanın şu andaki cinsellik hakkındaki betimlemeleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korkma (özellikle AIDS), kadınların statülerinin ve rollerinin değişimi, etkin doğum kontrolü ve invitro fertilizasyon gibi tıbbi gelişmelerden etkilenmektedir.

    Tarihçe

    16. yüzyıl öncesinde Biritinya ve Batı Avrupa’da aile üyeleri, işçiler, ve hizmetçiler bir çatı altında çalışır, yemek yer ve uyurlardı. Çocuklar yetişkinlere göre sosyal olarak alt sınıfta görülürdü. Çocukların aile ekonomisine katkıda bulunmaları beklenir ve yaptıkları hareketlerden hukuki olarak sorumlu tutulurlardı. Çocuklar yetişkinlerin seksüel davranışlarını serbestçe seyreder ve tartışmaları açıkça dinlerlerdi. Mastürbasyon yapar ve diğer çocuklarla cinsel oyunlar oynarlardı. Cinsel gelişim bir problem olarak görülmezdi.

    16 yy.-19 yy. arasında aileler işyerlerini yaşadıkları yerlerden ayırmaya başladılar. Tek ve büyük odalar duvarlarla; çalışma, yemek ve yatak odalarına ayrıldı. Cinsel ilişkiler kapalı kapılar arkasında olmaya başladı. Dini etkilerle, belli bir çerçeve haricinde cinsellik günah olarak tanımlandı. Cinsel ilişkiler gittikçe daha gizli hale geldi. Cinsel meseleler yalnızca gizli yerlerde konuşuluyordu. Ebeveynler çocuklarını sade, yalın ve cinsellikten uzak yetiştiriyorlardı. Çocuklara vücutlarını örtmeleri ve cinsel objelere bakmamaları ve dokunmamaları anlatırdı (Elias 1978). Çocuklar vücutlarından utanır (Whitehurst 1971). Bacak, göbek (belly) gibi terimler yerine alttaki organ, alt kısım gibi terimler kullanılırdı (Lockwood 1978).

    19. yüzyılda ebeveynler, mastürbasyon yapan çocuklarını korkutmuşlar. Mastürbasyonun deliliğe, laterji, tüberküloz, sfiliz, impotans veya kısırlık, şekil bozukluğu ve epilepsiye yol açtığına inanılırdı. Çocukların bu yolla zevk almalarını engellemek ve zararlardan korumak amacıyla penisin çevresine uygun sivri uçlu halkalar, çelik ve deri kılıflar, elektrik şoklar, ve kasık bandajları geliştirilmişti. Bazı ebeveynler yatarken çocuğun 4 ekstremitesini ayrı ayrı yatağa bağlarlardı. Bütün bu önlemlere rağmen mastürbasyon yapan çocukların penisleri veya klitorisleri, beyaz sıcak demirle koterize edilebiliyordu. Kızlarda inatçı mastürbasyonlarda bistüri veya makasla klitorektomi yaygın bir tedaviydi (Schwartz 1973). Bir çok medeniyetlerde klitoris eksizyonu mastürbasyonun tedavi şekli olarak kullanıldı (Huelsman, 1976).

    19. yüzyıl ortalarında edebiyat romantizmi altında çocuklara ve cinselliğe olan tavırlar yumuşamaya başladı. Özgürlükçü iyi eğitilmiş ebeveynler çocukları masum, aseksüel ve korumaya muhtaç varlıklar olarak değerlendirmeye başladılar (Jackson 1993). Çocuklar incinebilir varlıklar olduğundan onların aileleri tarafından tehlikelere karşı korunmalıydı.

    20. Yüzyıl

    Kayıtlı tarih boyunca ipek mendil, domuz bağırsağı gibi kontrasepsiyonun etkin olmayan formları kullanılmıştır. 18. Ve 19. Yüzyıllarda, 18. ve 19. Yüzyıllarda kontraseptif kullanımı şüpheli ve ahlak dışı sayılıyordu (Jackson 1993). Çoğu kadın gebe kalma korkusu nedeniyle cinsel ilişkiden kaçınıyordu.

    Etkin doğum kontrol metotlarının bulunması kadınların özgürlüğe kavuşmasında büyük katkısı olmuştur (Pickett 1971). Kadınlar hizmetçilik ve çocuk yetiştirme haricinde roller araştırmaya başlamıştır. Kadınlar ev işleri haricinde, dışarıdaki işlerde çalışmaya başladı.

    1930-1950’lerde çocuklukta cinsel oyunlara ve mastürbasyona karşı cezalarda anlamlı derecede azalma olmuştur (Wolfenstein 1953). Çocukları cinsel aktivite veya ilgilerinden dolayı cezalandırma veya azarlama yerine uyarma, vazgeçirme ve dikkatini başka alana çekme uygulanmaya başlanmıştır (Finkelhorn 1980). 1950’lerde yeni bir tema ortaya çıktı: ebeveynlerin çocuklarının cinsel ilgileri konusunda endişelenmemeleri gerektiği anlatıldı. Her çocuğun vücudunu araştırması, vücudu hakkında bir şey öğrenmesi tamamen normaldir, bu meraktan öte bir şey değildir. Bazı ebeveynler anormal olmayan cinsel oyunları oynamalarını da kabulleniyordu. Üst sosyoekonomik düzeydeki ebeveynler, erkek çocukların penislerini adlandırmaya başladılar fakat kızların cinsel organlarını isimlendirmeden kaçınılmaya devam edildi.

    Şimdiki Durum

    1970’lerden 1990’lara kadar, çocuk cinselliği; çocuk cinsel kötüye kullanımı, tecavüz, istenmeyen ergen gebelikleri, homoseksüalite ve AIDS hakkında politik ve sosyal sorunlar nedeniyle artan bir problem olarak görüldü. Bu sorunlar masum çocukları tehlikelerden koruma yönündeydi. Çocuklar , hastalıklar, “yabancı tehlikesi” ve “kötü eller” konusunda uyarıldı. Cinsel aktivite yönündeki olumlu referanslar atlandı ve çocukların cinsel aktivitenin olmaması sağlıklı ve kabul edilebilir sayıldı. Şimdi, seksüel ilgi gösteren çocuklar sapkın veya anormal olarak görülmeye devam edilmektedir.

    Seksin çocuklara tehlikeli olduğu anlatılmaktadır, Buna karşın aynı zamanda çocuklar artan tarzda cinsel içerikli karmaşık, iştahlı T.V. programlarına maruz kalmaktadır. Ayrıca cinsel istismar ve tecavüz sahneleri gösterilmektedir. Kablolu ve uydu televizyonları ile bir çok ***** filmleri evlerde seyredilir olmaya başlanmış ve günün her anında bu filmlere ulaşılabilir olunmuştur. Verilen bu mesajlar ile ebeveynin verdiği mesajlar arasında doğan bu çelişki çocukların kafalarını karıştırmaktadır.

    Çocukların cinsel gelişimi, gelişimin diğer yönleri gibi değerlendirilmeli ve izlenmelidir. Maalesef, bugünkü atmosferde bu mümkün olmamaktadır. Çoğu anne baba çocuklarının cinsellik hakkında soru sormalarını istememektedir. Ebeveynlerin tepkileri nedeniyle, okullar bu konuda araştırmalara izin vermemektedir (Yates 1993). Çocukların cinsellik konusunda kaygıları, yaşantılarının kafalarını karıştırma derecesi veya cinsel kötüye kullanımdan koruma programlarının etkileri çok az anlaşılmıştır. Araştırma çalışmaları büyük ölçüde “ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışlarını gözlemleri” ve “erken cinsel deneyimleri olan erişkinlerin anıları” ile sınırlıdır. Bu araştırma sonuçları da yanlış sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin Friedrich ve arkadaşları (1991) ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışlarını gözlemlerine dayalı yaptıkları bir çalışmanın sonucunda çocukların cinsel aktivitelerin 4 yaşından 12 yaşına kadar azalma gösterdiği sonucunu çıkartmışlardır. Bu o yaş çocukların cinsel aktivitelerini kısıtladığı anlamına gelmeyebilir, bu yaş çocukların onay görmeyen davranışların daha farkında olmaları ve seksüel aktivitelerini gizlemedeki büyük becerileriyle basitçe açıklanabilir.

    Kültürel Bakışlar

    Medeniyet çocuk ve ergenlerin cinsel ilgi ve aktivitelerini engelleme ve yeniden yönlendirme konusunda büyük zaman ve efor göstermiştir. Seksüel aktivitelere karşı yasaklar daha çok kızlara getirilmiştir. (Elwin 1968).

    Seksüel gelişim üzerine bakış, büyük ölçüde toplumlarda kullanılan görgü ve metodlara dayanmaktadır. (Ford ve Beach 1951). Marshall ve Suggs (1971), Currier (1981) çeşitli kültürlerde cinselliğe yönelik 4 genel yaklaşım tarif etmektedir:

    a. Baskıcı (repressive)

    b. Kısıtlayıcı (restrictive)

    c. Müsade edici (permissive)

    d. Destekleyici (supportive)

    Cinselliği baskıcı kültürler: Türkiye vs. Bu tür kültürlerde cinsel aktivitenin tehlikeli olduğuna inanılır. Bekarlık idealdir. Cinsel ifadeler oldukça kısıtlanmıştır. Çocukların cinsel ilgi ve aktiviteleri yasaklanmıştır, formal seks eğitimi yoktur. Cinsel konuların tehlikeli ve kirli olduğu görüşü vardır. Erkek çocuklar erken dönemde kız çocuklarından ayrı tutulur, erotik ilgi ve aktiviteler şiddetle cezalandırılır.

    Cinselliği kısıtlayıcı kültürler: Sıklıkla gelişmiş ülkelerde gözlenir. Örnek ABD. Bu kültürlerde seks önemlidir fakat seksüel aktivitenin çıkaracağı sorunlar sebebiyle korkular vardır. Çocukların cinsel ilgileri için cezalandırılmamalarına rağmen, başka yollarla inhibe edilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, tecavüz, ve istenmeyen gebelikler için seks eğitimi vurgulanır.

    Cinselliğe müsade edici kültürler: Çoğu cinsel ifade ve davranışlara hoşgörü ve göz yumucu olurlar. Bu tip kültürler Afrika ve okyanus ülkelerinde vardır. Cinsellik; normal, doğal, ve insan varlığının değerli yönü olarak görülür. Buna karşın cinsel aktiviteler için teşvik yoktur. Evlilik öncesi seks yaygındır.

    Cinselliği destekleyici kültürler: Erken cinsel deneyimi gelişimin gerekli bir parçası olarak görürler. Bu tür kültür Ekvator Afrika’sında, Güney Asya ve güney Pasifik’te gözlenir. Burada çocukların seksüel duyguları hissetmesi ve aktiviteleri öğrenmesi için ortam sunulur.

    Cinselliği müsaade edici ve destekleyici kültürlerde, bebek cinsel organları genellikle açıktadır (çıplaktır), yetişkinlerle cilt-cilt teması sıktır. Bebeklerin bacaklarının iki yana açık olarak taşınması veya tutulması ile çocuklarda direkt olarak genital stimulasyon olur. Bebekler huzursuz olduklarında, yetişkinler, genellikle kadın, onu yatıştırmak için cinsel organlarını uyarabilmektedirler. Bu elle veya oral yolla olmaktadır.

    Gadpaille (1978) Çocukların cinsel oyunları yeterince oynamamışsa, daha sonraki cinsel yaşantıları için duygusal olarak hazır olamayacaklarını ileri sürmüştür. Money ve Ehrhardt (1972) ise ergen çiftleşme provalarının yetişkin erotik yeterlilik için gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Bu araştırıcılar yasaklama ve cezalandırmanın sonuçları konusunda endişeli olup, daha müsaade edici toplumlarda yetişkin parafililerinin olmayacağına dikkat çekmişlerdir.

    Çoğu yetişkin, cinsel oyun oynayan çocuklarının daha ileri gidecekleri ve uygunsuz cinsel aktiviteler gösterecekleri konusunda endişelenirler. Cinsel olarak müsaade edici toplumlardan Kibbutizm’de, cinsel oyunlar yordanabilen gidiş göstermektedir. Bu kültürde Mastürbasyon ve arkadaş oyunları bebeklikte başlar, erken çocuklukta yoğunlaşır, fakat erken okul yıllarında şiddeti oldukça azalır (Shepher 1971). Cinsel konulardan utanma yaklaşık 9-10 yaşlarında gözlenir, aynı zamanda cinsiyetler arası ilişkiler azalır. Bu gerginlik 13-14 yaşlarında kaybolur, sıcak, arkadaşça aseksüel ilişkiler olur.

    Bebekler bakım vericileri tarafından sık kucağa alındıkları ve taşındıkları zaman, büyük olasılıkla daha ilgili oldukları ve daha sonraları cinsel olaylara karşı rahat olduklarını ileri sürmüştür (Broude 1976). Broude ve Prescott (1975) fiziksel sevginin (kucaklama, başını okşama vs.) az olduğu çocukların yüksek oranda şiddet gösterdiklerini saptamışlardır. Bebekle bakım verici arasındaki fiziksel temas ABD’de oldukça değişkendir, fakat muhtemelen endüstrileşmemiş ülkelere göre daha azdır. ABD toplumunda son yıllarda bebeğini memesiyle besleyen kadın sayısı armış, bu da fiziksel teması daha artırmıştır. Diğer yandan, ev dışında çalışan kadın sayısında artış vardır, anneler bu sebeple bebeklerinden uzun süreli ayrı kalmakta sıklıkla bebek bakıcılarla kalmaktadır. Bu anneler aynı zamanda ev işleriyle de uğraşmakta, işte olamayan streslerini evde göstermektedirler. Bundan dolayı, çocuklarına şefkat ve fiziksel temasları için az zaman olmaktadır.

    Son Zamanlardaki Kültürel Değişiklik

    ABD kültüründe son zamanlardaki değişiklikler çocukların cinsel gelişimini etkilemiştir. Aileler sıklıkla çocuklarının omuzlarına aşırı yüksek beklentiler yüklemektedir. Ebeveynler başarılarını artırmak için oldukça müdahaleci ve kısıtlayıcı olabilmektedirler. Başarının aşırı vurgulanması çocuğun kabiliyetlerini bozmaktadır. Bu çocuklar anne babalarının rüyalarını ve narsistik gereksinimlerini yerine getirmek için uğraşırlar, bu amaçların yerine getirilmesi imkansız olduğu zaman, depresyon, madde kötüye kullanımı, yeme bozuklukları ile neticelene bilmektedir. Ebeveyn başarıyı aşırı vurgularsa, çocuğun seksüel gelişimi sıklıkla kısıtlanmış olur. Bu sebeplerle çocuğun seksüel istek, veya diğer zevk almaları için yeterince zaman olmaz. (Yates 1978).

    Kültürdeki ikinci büyük değişim bağımsız olmanın aşırı vurgulanışıdır (Yates 1991): Bu bağımsız oluş öncesinden kreş ve bakıcıya verilerek öğretilir. Evde bile kendi kendine oynaması yönünde teşvik edilir. Bu durumun sonuçları hakkında uzunlamasına çalışmalar yoktur. Fakat kendi başına yeterliliğin yerini alan bu değer ve kavram, bağımsızlık konusunda endişeleri artırabilmekte ve birlikte yaşam kurma konusunda zorluklar çıkarabilmektedir. Yüksek boşanma oranı, yüksek cinsel disfonksiyon oranı, ve tek başına yaşamanın artmış insidansı, bağımsızlığın aşırı vurgulanmasının yansıması olabilir.

    Cinsel Eğitim

    Cinsel kötüye kullanım önleme programları sıklıkla anaokulunda başlar, seks eğitimi ise nadiren 5. Sınıftan önce başlar. Seks eğitim programlarında hemen hemen her zaman cinsel zevk alma, mastürbasyon ve homoseksüalite gibi çelişkili konuları işlemez atlarlar. Çoğu ebeveyn bu konuların çocukları için zararlı veya aşırı uyarıcı olduğunu düşünmektedir. Müfredatlar “emniyet”, özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıkların tehlikelerinden bahsedilir.

    Cinsel eğitimde sınıflara göre uygun materyaller kullanılmalıdır. Kullanılan kelimeler çocuklar tarafından yanlış anlaşılabileceği ve kafalarını karıştırabileceğinden ötürü dikkatle seçilmelidir: Yumurta dendiğinde, tavuk gibi kümes hayvanlarının ürettiği bir obje olarak zan edilebilir. Tohum dendiğinde, annesinin mide duvarına bitişik toprakta yetişin bitkilerin tohumları olarak algılar, ve bunun babanın semeni ile zaman zaman sulandığını zannederler (Goldman ve Goldman 1981).

    Campell (1986), son yüzyılda gençlere cinsel tavsiyelerde bulunan basılı 400’den fazla kitabı gözden geçirdiğinde; Bu kitapların içeriği sanki aynı ağızdan konuşuyormuş gibi, seksin tehlikelerinden, istenmeyen gebeliklerin sonuçlarından, cinsel yolla bulaşan hastalıkların zararlarından ve cinsel sapkınlık ve işlev bozuklukları gibi cinselliğin problemli alanlarından bahsetmektedir. Zevk alma , doyum ile ilgili şeyler içermiyorlardı. Son 10 yılda cinsel tavsiye kitaplarına cinsel taciz den korunmayı içeren bölüm ve broşürler eklendi. Bu kitaplarda mastürbasyon, vücudu tanıma ve cinsel oyunlardan bahsetmiyor, cinsel tacizin tehlikeleri üzerine odaklaşıyordu. Frayser (1993) bu tür programların normal cinsel oyunlar oynayan çocukları travmatize edecekleri konusunda uyarmıştır. Prescott (1975) çocuklara verilen “kötü dokunma” mesajları çocuğun kafasını karıştıracağını ve ebeveynin dokunma ve kucağa almasıyla hoşnut oldukları duygulardan yoksun kalabileceklerini ileri sürmüştür. Şanslıyız ki, birkaç olumlu cinsel eğitim programları mevcuttur (Krivacska 1990, Siecus 1991). Ancak anne babaların bu konudaki protestoları nedeniyle bu programların uygulanmasında bazı problemler açığa çıkarmıştır.

    NORMAL CİNSEL GELİŞİM
    Bebeklik
    Bebeğin meme emişini gözleyen herhangi bir kimse, bebeğin ilk cinsel deneyiminin birincil bakım vericinin meme ve meme çevresiyle olduğunun farkında olur. Beslendiği zamanlarda memeye veya şişeye yaklaşır, organize olur, amaca yönelik aktiviteye başlar: o an bebek ağlamayı keser, avuçlarını kapatır, ağzını açar, memeyi arar ve kendini ona doğra ittirir, yakalar ve güçlü bir tarzda emer. Bebeğin yüzü kırmızıdır, bu onun anksiyöz durumunu tanımlayan bir mizaç vardır. Süt azalmaya başladığı zaman, avuçlarında gevşeme olur, gözler açılır kapanır ve rahatlar. Bir kaç dakika içinde anksiyöz durum geçer ve huzurlu ve zevkli hal alır. Bebek doyduğu zaman bile emmeye devam eder, belirgin uykulu olmasına rağmen memeye tekrarlar tarzda diliyle dokunur. Annenin kokusu, sıcaklığı, ve yakınlığı bu ilk ve güzel erotik deneyimin parçalarıdır.

    Bebek büyürken memeden başka, annenin kendisine karşı cinsel ilgiler gelişir. Bu ilgiler, ayrılma bireyselleşme süreci başlangıcında belirginleşir. Yaşamın 12. Haftasından sonra bebeğin otoerotik objesi olarak başparmak iş görebilir. Memenin elverişli, hazır olduğu kültürlerde başparmak emme olmazken, birincil bakım vericinin elverişli olmadığı kültürlerde cinsel ilginin memeden parmağa erken dönüşü gözlemlenebilmektedir (Sarlin 1975). Geçmişte parmak emme psikopatoloji ile ilişkili görülürken, şimdi bu durum bir problem ile ilişkilendirilmemektedir.

    Yaşamın ilk 4 ayı ile birlikte, her iki cinsiyetteki bebekler, altını bağlama ve cinsel organlarının temizlenmesi sırasında duyumlar ile cinsel organlarını fark ederler. Bakım vericinin dokunuşlarından büyük zevk alırlar. Yaşamın ilk yılında bebeklerin cinsel organları ile oynamaları nadir değildir, nadiren orgazm noktasına ulaşırlar. Kız bebekler büyük olasılıkla bu yıllarda kendilerini uyarırlarken (Galenson 1993), erkek bebekler büyük olasılıkla bunu yaşamın 2. ve 3. yıllarında yaparlar. Bebekler vücudunu araştırmak ve vücudunun sınırlarını belirlemek için vücuduna dokunmaya başlayabilir, fakat ardı sıra zevk alma birincil motif olur (Spitz and Wolf 1949). Kendini doyurma, çocuğun direktifleri altında, otonom aktivitedir. Bu ona bağımsız kimlik duygusu verir, ayrılma ve bireyselleşme sürecine yardım eder (Sarlin 1975).

    Erkek ve kız cinsel organları arasındaki anotomik farklılıklar, çocukların psikoseksüel gelişiminde çok önemli yere sahiptir (Gadpaille 1976, Kestenberg 1968). Erkek çocuklar ele geldiğinden dolayı, erekte penisten zevk alabileceklerini fark edebilir. Penis görülebilir, sıklıkla bir isme sahiptir. Bu nedenle, küçük erkek çocuklar kolaylıkla penisi vücudunun diğer parçalarıyla bütünleştirmeye meyillidir.

    Kızlar klitorisi, dışkı ve kokunun olduğu bitişik “kirli” bölgelerinden ayırmakta güçlükleri olabilir (Yates 1978). Kızların cinsel organları gizli olduğundan dolayı, cinsel deneyimler içe almaya yönelik olduğundan, daha çok içe yönelik duyumları içermektedir. Bunun tersine erkekler, seksüel yaşantıları dışa yönelimli ve fallik duyumlar üzerine odaklaşmıştır (Galenson 1974, Kestenberg 1968).

    Cinsel organlara erken ilgi, emosyonel sağlık ve olumlu bakımverici-çocuk ilişkisi ile ilişkilidir. Spitz 248 bebekle yaptığı orijinal çalışmasında, ciddi yoksunluk yaşamış bebeklerin bulunduğu kimsesizler evlerindeki bebeklerde cinsel oyunların tamamen kaybolduğunu belirlemiştir, ayrıca sorunlu bakımın olduğu hapishane bakımevlerinde cinsel organlarla oynamanın nadir olduğu fakat ebeveynlik yönünden avantajlı bebeklerde cinsel organlarla oyunların genellikle var olduğunu belirlemiştir (Spitz and Wolf, 1949). Galenson (1974) aynı ilişkiye uzunlamasına bir çalışmasında işaret etmektedir. 70 anne-bebek çiftinin 7’sinde sorunlu ilişki göstermiş. Sorunlu ilişkinin olduğu bebeklerin iyi beslenmelerine karşın kendi kendilerini uyarmadıkları gözlenmiştir.

    Toddler (Yeni yürüyen bebekler)

    Bebek gözlem çalışmaları (Galenson 1993, Galenson and Roiphe 1976, Kleeman 1975) ; ikinci yılın başlangıcına doğru bebekler tuvaletlerine, başkalarının defekasyonunu izlemeye ve kendi barsak hareketlerini hissetmeye ilgi oluşur. Bu durum “anal erotizm” olarak adlandırılır. Aynı zamanda bu dönemde bebekler dik kafalı, inatçı ve negativist olurlar. Eğer dışarıdan müdahale artarsa bu özellikler daha yoğunlaşır. Üriner erotizm 12 –14 aylar arasında yüzeyleşir. Kızlar, penisi olmadığı gerçeğini hissedebilirler. 15. aya kadar, çoğu çocuk cinsiyetler arasındaki farklılıkları bilirler. Bu süreç, eğer çocuğa karşı cinsin cinsel organlarını görme fırsatı olmuşsa çabuklaşır. Cinsel organıyla övünme ve teşhir etme bu dönemde sıklıkla dikkati çeker (Glenson 1974, Kleeman 1976). Yaklaşık 18 ay civarında kızlar babalarına karşı erotik olarak davranmaya başlarlar. Bu annenin cinsiyet rolü ile ilk özdeşime işaret edebilir. Yetişkinin övücü ve hoşlanıcı tavırları küçük kıza güven verir ve dişiliğiyle övünür.

    Cinsel oyunlardan mastürbasyona değişim tedrici ve kesintisiz olarak 2 yaşına doğru olur. 15 ve 24 aylar arasında bebeklerin cinsel organlarını farkındalığında artış olur, özellikle banyo ve bez bağlama sırasında (Galenson 1974, 1993). Bu dönemde kendini uyaran kız sayısı erkeklerden daha azdır, kızlar daha az sıklık ve yoğunlukta yaparlar (Kleema 1975). Kendini uyarma (self-stimulation) ile, buna eşlik eden . kızarma, hızlı solunum ve artmış terleme olur. Başlangıçta bebek kendini uyarırken bakım verici ile sevgi kontağı kurmaya çalışır. ABD’deki yetişkinler bu tür temastan rahatsız olur ve daha ileri teması engellerler. Bunun sonucu kendi kendini tatmin etmeye devam eden çocuklar, donuk ve sürekli bakış ile, anne babanın uzaklaşmasıyla bunu yaparlar.

    Yaşamın ikinci yılında oluşan masturbatuvar aktivite paterni erkekler arasında sebat etmeye meyillidir, kızlar arasında ileri bir evrimleşme geçirir (Galenson 1973, Galenson and Roiphe 1976). Kızlar kendilerini uyarmak için daha çok indirekt (dolaylı) teknikleri (bacakları, uylukları, ayak parmaklarını vs.) kullanmayı öğrenirler. Kızlar mastürbasyonu tamamen bırakabilir veya zevk almaksızın mastürbasyona devam edebilirler. Hayal kırıklığı (frustration reactions) tepkileri sıklıkla yaygındır ve bazen 2. yılın ikinci yarısında kızlar arasında bu tepkiler şiddetli olmaktadır. Bir kısım erkek çocuklarda benzer patern göstermektedir. Psikoanalistler bunu preödipal kastrasyon tepkisi olarak adlandırılar (Roiphe and Galenson 1973). Bu tepkiler şunlar olabilmektedir: regresyon, korkaklık, şevk ve heyecanın kaybı, üzüntü ve mastürbasyon ilgisinin vücudun başka bölgelerine veya cansız nesnelere (oyuncaklar gibi) kayması yani yer değiştirmesidir. Bazı kızlarda babalarına erotik olarak ilgi artarken, diğerlerinde annelerine hostil bağımlılıkta artış olur. Frustrasyon tepkileri kızların sembolik düşünce ve iç karmaşıklığında artış olarak gözlemlenir. Buna karşın, çok aşırı etkilenmiş kızların imajinazisyonlarında kısıtlılık olur. Erkek çocuklar daha az belirgin bozukluk gösterir.

    Bir kısım 2-3 yaşlarındaki kızlar imrenme bulguları gösterir. Penise sahipmiş gibi ayakta işemekte ısrar ederler, cinsel bölgelerinde çubuk veya oyuncak tutarlar. (Galenson and Roiphe 1976). Erkek çocuklar memelerinin büyümesi veya bebeklerinin olması tarzında arzular ifade edebilir (Edgcumbe 1976).

    Okul öncesi Çocuk

    Çocuklar büyürken erotik ilgileri kardeş ve arkadaşlarına kayar. Çoğu 4 yaşındaki çocuklar “anne” veya”baba” gibi evcilik oyunları veya “doktorculuk” gibi oyunlar oynar. Bütün okul öncesi çocukların yarısı cinsel oyunlar veya mastürbasyonla iştigal eder (Clower 1976, Newson and Newson 1962). 4-6 yaşlarında yaygın olarak gözlenen cinsel aktiviteler: teşhircilik, apışı kurcalama, cinsel organlara dokunma ve onları başkalarına gösterme, kadınların memelerine dokunma (Friedrich ve ark. 1991), çıplak olmaktan hoşlanma veya çıplak kişileri gözetleme, vajina veya rektuma obje yerleştirmeyi denemedir (Johnson 1993). Bu davranışlar evde çıplaklık var olduğunda daha yaygındır. 4 yaşından sonra, kızlarda erkek çocuklardan daha azdır (Sears ve ark, 1957). Bu dönemde çocukların cinsellik kavramı primitiftir. Çoğu çocuk, bebeğin annenin midesini kesilerek çıktığına veya annenin anüsünden doğduğuna inanır (Goldman and Goldman 1981).

    Ödipal yıllarda erotik ilgilerde artış olur, bu ilgi karşı cins ebeveyne odaklaşır. Okul öncesi çocuklar, anatomik farklılıklar, cinsel ilişki ve üreme hakkında sık soru sorarlar (Robinson ve ark. 1991). Erkek çocuklar anneleriyle evlenmeyi ve birlikte uyumayı arzulayabilirler. Kendilerini hoşnut hissettiklerinden dolayı annelerinin penisleriyle oynamalarını isteyebilirler. 3-5 yaşındaki kızlar babayla ilişkilerinde son derece erotik olurlar. Bununla birlikte çok az olasılıkla genital temas denerler, daha çok ilişkilerinde özellik isterler (Roiphe ve Galenson 1973).

    BABANIN ROLÜ

    Babalar çocuğun bakımına az katılmasına rağmen, oyunlarına anneden daha fazla katılırlar (Flerx ve ark. 1976). Babaların oyun paternleri, annelerin oyun paternlerine oranla oldukça daha uyarıcı ve daha farklıdır (Ablin 1971, Lamb 1980). Çocuğun bakımını her iki ebeveyn tarafından paylaşıldığı zaman, çocukların kafasında daha dengeli ve gerçekçi anne-ebeveyn imajları oluşur. Maalesef, çocuğun bakımı , dışarıda bir işte çalışıp veya çalışmasın, büyük ev işleri yanında anneye kalmaktadır (Hochschild 1989)

    Eğiten, dominant, ve çocuk bakımına aktif katılan babalar, büyük olsalıkla maskulin oğullar ve feminen kızlar yetiştirirler (Spieler 1984). Baba yokluğunda, erkek çocukların daha düşük maskülinite puanlarına sahip oldukları (Mead ve Rekers 1979) ve babasız evlerde büyüyen erkeklerin yetişkin yaşamlarında daha az başarılı heteroseksüel uyum gösterdikleri saptanmıştır (Cinch 1949). Genel olarak, erken dönemde baba yoksunluğu, erkeklerin psikoseksüel gelişimi üzerine derin tesirleri olmaktadır (Hetherington 1971)

    Kızlar, feminen olmayı maskülen babaları ile olan olumlu ilişkileri yoluyla öğrenirler. Babanın kızlarını red ettikleri durumlarda, belki de erkek çocuk tercihleri nedeniyle, kızların kendilik saygıları ve başkaları ile ilişki kurma yetileri bozulur (Spieler 1984). Babalarına cinsel çekicilikle kendini kabul ettiren kızların, kendi dişiliklerini kabulleri daha kolay olmaktadır. Cinsel çekiciliğini teyit ettirmesi ve anneyle olumlu özdeşimde olduğu durum var ise, daha bütünleşmiş kendilik duygusu geliştirecektir.

    Babasız büyüyen kızlarda feminen rolü öğrenmekte güçlüklerle karşılaşabilmektedir. Babasız büyümüş (veya babasıyla olumsuz ilişkiye sahip) ergen kızlar cinselliğe daha erken yaşta başlamakta ve ilişkilerinde sık partner değiştirmeye eğilimli olmaktadırlar (Hetherington 1971/2). Buna ilaveten sık ailesi çatışması yaşamış ve anneyle yakın ilişkisi olmayan kızların da daha büyük olasılıkla gelişi güzel cinsel ilişkide bulunma gösterdikleri saptanmıştır. Baba yokluğu kızların psikoseksüel gelişimi üzerine erkeklerden daha az zarar verici olduğu gözlenmektedir.

    Okul Yaşı Çocukları

    Okula başlamakla çocukların cinsel aktivitelerinde göreceli bir azalma vardır (Kinsey ve ark. 1948, Ramsey 1943). Bu dönem latens dönemi olarak adlandırılır, 6 yaş ile ergenlik arası dönemi kapsar ki bu dönemde çocuklar daha az olarak açık cinsel aktivite gösterirler. Buna karşın, Kinsey ve arkadaşlarının örneklerinde (1953), erkeklerin %57’si, bayanların %48’i puberte öncesinde cinsel oyunlarını hatırladıkları, ve bunların çoğunun 8-13 yaşları arasında olduğunun bildirmişlerdir. Puberte öncesinde erkek çocuklarla görüşüldüğünde, onların %70’i cinsel oyun bildirmektedir. Bu durum, erken cinsel oyunlarının sıklıkla unutulduğu veya represe edildiğini düşündürmektedir (Kinsey ve ark, 1948). Seksüel olarak kısıtlayıcı toplumlarda bile, 6-12 yaş arası çocuklarda cinsel aktivite gözlenmektedir (Rutter 1971).

    Okul yaşı çocukları memelere dokunmazlar veya cinsel organlarını göstermezler fakat buna karşın resim çizimlerinde insan figürleri üzerine meme veya cinsel organ çizme gibi, kendi cinsel organlarına dokunma ve cinsel organlarını arkadaşlarıyla kıyas etme, cinsel fıkralar anlatma, ve hayvanların yavrulamalarını seyretme gibi cinsel aktiviteler gösteririler (Johnson 1993). “Seks kirli veya kötüdür” kavramını yerini “seks hoştur” eklenir.

    Okul dönemine kadar cinsel oyunların çok kötü bir şey yapmak olduğunu bilirler. Bu dönemde cinsellik onları utandırır. Buna rağmen, çoğu çocuk cinsel oyunlara devam eder. Bu oyunlar ileride grup oyunlarına dönebilir (daha büyük okul çocukları arasında strip poker gibi). Yenilen veya yanlış yapan elbisesinin çıkarır (soyunma oyunu). Bu oyunlar genellikle erkek çocuklar arasında olur.

    Kızların 4-6 yaş, erkeklerin 5-8 yaşlarında bazen çıplak oluşlarına ılımlı bakılır. Okula başlamayla, çocuklar kız erkek tuvaletleri ayrı olduğunu ve karşı cinsten birinin yanında çıplak görünülmemesini öğrenirler. 4.-5. Sınıfa kadar, alt giysilerinin (külot) görünmesinden aşırı utanırlar.

    Ebeveynler çocukları büyüdükçe daha makul olurlar. 8 yaşından büyük çocuklarıyla banyo yapan anneler, 9 yaşından büyük kızları ile banyo yada duş alan babalar nadirdir (Rosenfeld ve ark. 1987). Çocuklar anne babalarının bu tutumlarını, kendi vücutlarında kötü bir şey veya kirli olduğu tarzında yorumlayabilir (Rosenfeld ve ark. 1984).

    Anne Babalar

    Üst sosyoekonomik seviyedeki ebeveynlerin çoğu, çocuklarının cinsel aktivitelerini ikaz etme, ahlak dersi verme, azarlama gibi tepkiler gösterir ve nonverbal davranışlarda bulunurlar (görmemezlikten gelme, kapıyı kapama ve cinsel konuları konuşmaktan kaçınma) (Finkelhor 1980). Çocuklarını cinsel aktivitelerini yanlış tanımlarlar yada o davranışların cinsel olmadığını düşünürler. Babalar nadiren cinsel eğitime katılır. Seks hakkındaki konuşmalar sıklıkla kızlar ile anneler arasında olur, anne-kız arasındaki konuşmanın konusu sıklıkla adet görme ve evlilik öncesi cinsel ilişkinin olumsuz yönleri üzerine odaklanır (Gagnon ve Simon 1973). Ergen erkekleri %64’ü, ergen kızların %33’ü ebeveynlerinin cinsellik hakkında kendileriyle konuşulmadığını bildirmiştir. Ebeveynlerin %85-95’i çocuklara herhangi bir erotik davranıştan asla söz etmedikleri bildirmiştir (Gagnon ve Simon 1973).

    Çocuklar büyük olasılıkla cinsel bilgileri kendi cinsiyetteki arkadaşlarından öğrenmektedirler (Gebhard 1977). Okuma materyallerinden ve öğretmenlerinden ebeveynlerinkinden daha fazla öğrenirler.

    1000’den fazla ebeveynle yapılan bir araştırmada, Gagnon (Gagnon ve Simon 1973) , hiç bir anne babanın küçük kızlarının klitorisinin ismini kızına söylemediği saptanmıştır. Ebeveynler seks konusunda konuşmayı tekrar tekrar ertelemektedir. Konuşsalar bile, aşk, gebelik, ve erkek-kadın arasındaki farklılıklar gibi güvenli konuları konuşmayı tercih etmektedirler. Masturbasyon, cinsel ilişki, ve homoseksüalite gibi riskli konularda hemen hemen her zaman kaçınmaktadırlar. Ebeveynler homoseksüaliteye karşı onaylamadıklarını nonverbal olarak göstermektedirler. Erkek çocuklar, diğer erkeklere dokunma, öpme ve kucaklamalara karşı ikaz edilir. Oyunlarda bu tür davranışlarda çocuklar birbirlerini “****” gibi sık çağırır.

    Çocuk yetiştirmede ebeveyn yaklaşımlarında sınıfsal farklılıklar gözlenir . Profosyenel ve üst SES ebeveynler çocuk cinselliğine karşı nispeten açık ve kabul edicidir. Üst SES anneler, çocukların ilgilerine açıklık getirerek nötralize etmeye eğilimli iken, işçi sınıfı aileleri bu ilgileri bastırmaya eğilimlidir.

    Ergen

    6-8 yaşlarında adrenal androjen sekresyon artışı başlar ve ergenlik ortasında pik dereceye ulaşır. 9-13 yaşları arasında gonodotropin indükleyici hormonda keskin bir artış olur. Erkek ergenlerin ulaştıkları testesteron seviyeleri kızlarınkinin 8 katıdır (Udry ve ark, 1986). Erkeklerdeki yüksek androjen seviyeleri erotizmdeki büyük artışı tetikler (Money 1961) Serbest testesteron indeksi cinsel motivasyon ve davranışın tek güçlü belirleyicisi olur (Udry ve ark. 1985, Udry ve Billy 1987): erkekler inatçı ve tekrarlayan cinsel düşünceler ve penil ereksiyondan dolayı yogun olarak utanmaya başlarlar.

    Kızlar erkeklerden yaklaşık 2 yıl önce puberteye girerler. Değişiklikleri 3 veya 4 yılda tamamlarken, erkeklerin 4 veya 5 yılını alır. Kızlardaki menarş östridiol artışı ile belirginleşir, 19 yaşına kadar erişkinlerdekine benzer. Progesteron artışı daha sonraları olur, menarşın ilk 2 yılında sikluslar sıklıkla anovulatuvardır. Puberte döneminde adrenal androjen artışları olur, kızlarda erotejeniktir fakat erkeklerden daha düşüktür. Ergen kızlarda hormonların seksüel davranış üzerine etkisi zayıftır fakat fakat motivasyon üzerine güçlü etkileri vardır (Smith ve ark. 1985).

    Puberteye ulaşan erkekler daha az toplum içine girmeye, iddiacı ve daha az güvenli olmaya eğilimlidir fakat hevesli, konuşkan ve dikkat çekmeye eğilimlidir (Sorenson 1973). Kas yapıları, atletik görünüm ve cinsel açlık nedeniyle daha fazla kendilik değeri problemlerine sahip olma eğilimleri olur. Kızların değişime tepkileri daha çeşitli olur. Bazıları memelerinin büyümesi gibi erken maturasyondan utanırken, bazı geç maturasyon gösterenler adetlerinin başlayıp başlamayacağı konusunda endişeler yaşarlar. Adetlerin başlaması kızların yaşamında önemli yer taşır. Pet kullanmaya başlamayla, vajinanın içinin veya dokunmanın ilk kez farkında oluyor olabilirler (Whisnant ve ark. 1979).

    Ergenlerde biyolojik değişiklikler ile birlikte gerçek bir kriz oluşur. Ensestöz ve biseksüel karmaşalar, çatışmalar tekrar yaşanır ve cinsel yönelim ana mesele olur. Çoğu erkek ve kız heteroseksüel yönelimlere rağmen homoseksüel davranışlar gösterebilirler.

    Şimdilerde ABD’de ilk cinsel ilişkiye başlama ortalama yaşı kızlarda 16.2, erkeklerde 15.7’dir (Wyatt 1990, Zelnik ve Shah 1983). Çoğu zenci ergen beyaz ergenlere oranla 2 kat daha fazla olarak 15 yaş öncesi cinsel ilişkiye başlar ve bunların %61’i düşük SES zencilerdir (Zabin ve ark. 1986). Kızlar ilişkiler konusunda erkeklere oranla daha ciddidir. Başlangıç cinsel ilişkiden sonra, kızlar sıklıkla uzun bir süre koitustan kaçınır. Erkekler bir kaç partner bulmaya eğilimlidir (Sonnestein ve ark. 1991).

    Cinsel aktif kızların sayısı 1971-1979 arasında artış gösterirken, 1982 de azalmıştır (Hofferth 1990). Cinsel ilişkiye girmiş çoğu kız bunun yanlış yaptığını, keşke evlenen kadar bekaretim sağlam olsun diye düşünmektedir (Coles ve Stokes 1985). Mastürbasyon yapan erkek ve kızların 2/3’ü yaptıklarından dolayı suçluluk ve utanma hissetmektedir. Kötü, kirli ve ahlak zayıflığı olduğu görüşündedirler. Onlar aktif olarak kendi kendilerini kısıtlamaya çalışmaktadırlar (Yates 1993).

    Anne babalarını kendine yakın hisseden ve onlarla duygu düşüncelerini paylaşan ergenlerde erken yaşlarda cinsel ilişkiye başlama daha az olasıdır (Fox 1981, Shah ve Zelnik 1981). Flörtleri ebeveyn kontrolünde olduğunda, ergenler daha az olasılıkla cinsel ilişkiye başlamakta ve gebe kalmaktadır (Hogan ve Kitigawa 1985). Orta derecede katılık gösteren ebeveynlerin ergenlerinde daha az olasılıkla cinsel yaşantı olmaktadır (Miller ve ark. 1986).

    Adolesan kontraseptif kullanımı geçen 20 yıla oranla iyileşmiştir fakat halen çoğu genç hiç veya nadir kullanmaktadır (Santelli ve Beilson 1992). Ergenlerde cinsel ilişki sonrası gebe kalma olasılığı daha yüksektir (Jones ve ark. 1985). Ergenlerin kontraseptif kullanmamalarının bir çok sebebi vardır: Erkekler için: sıklıkla kendilerini ispat etmeyle ilişkilidir veya fırsat olduğunda hemen yapma isteğidir. Erkeklerin çoğu kontrasepsiyonun kızların sorumluluğu olduğu görüşündedirler. Kızlarda kontrasepsiyon kullanılmaması plansız seks ile ilişkilidir. Çoğu genç kız için seks yapmayı planlamak ahlaksız olduğu görüşü vardır. Maalesef seks yapmayı planlamayan kızlar, ilk ilişkilerinde kontrasepsiyon kullanma olasılıkları düşüktür (Zelnik ve Shah 1983).

    Ders başarısı düşük ergenlerde büyük olasılıkla daha erken sekse başlamaktadır (Abrahamse 1988, Hofferth 1987, Robbins ve ark 1985). Erken cinsel ilişkiye girme ile suç işleme, sigara içme, ve ilaç-alkol kötüye kullanımı gibi diğer risk davranışları ilişkili olduğu saptanmıştır (Rosenbaum ve Kandel 1990, Orr ve ark. 1991).

    Bütün abortusların 1/3’ü ergenlikte olmaktadır (Santelli ve Beilenson, 1992). Abortusu tercih eden kızlar: yaşları küçük, okulları iyi, gelecek için planları var ise, iyi eğitimli ebeveyni varsa, dini düşünceleri baskın değilse, gebeliğe karşı olumsuz tavırlı arkadaşları var ise (Hofferth 1987).

    ADOLESAN EROTİZMİ

    Düşük SES’teki erkek ergenler mastürbasyonu kısırlaştırıcı olarak düşünür ve yüksek SES’ ergenlerine oranla daha az olasılıkla mastürbasyon sırasında fantazi kurarlar (Gagnon ve Simon 1973). Mastürbasyon üst SES’te daha kabul görücü iken, sıklıkla suçluluk ve anksiyete eşlik etmektedir (Kinsey ve ark, 1948). Ergenlikte, erkek çocukları kızlara oranla mastürbasyona çok daha açıktır . 15 yaş öncesi erkeklerin %80’i , kızların %20’si mastürbasyon yapmıştır (Kinsey ve ark 1948, 1953). Son zamanlardaki veriler ergen kızların %24’ü mastürbasyon yaptığına işaret etmektedir (Coles ve Stokes 1985).

    Mastürbasyonda cinsel ve agresif gerilimleri kişi kendi regüle ettiğinden dolayı, genital uyarılmaya sıklıkla fantaziler eşlik eder. Fantazinin içeriği bilinç dışı olabilir veya günlük rüya, oyunlar veya ilişkiler olabilir (Freud 1965). Fantaziler sıklıkla çocuk kalma arzularını ve yetişkin olama arzularını yansıtır (Moore 1975). Sağlıklı ergenler cinsel partner arayışını içeren mastürbasyon fantazilerine sahiptir.

    Erkek ergenlerin fantezileri dışa dönük ve agresif fantaziler olup, cinsel arzuları genitaller üzerine odaklaşmıştır. Ergen kızlarda otoerotik aktivitelere daha az açıktırlar ve daha az olasılıkla bilinçli fanteziler eşlik eder. Erkeklerden farklı olarak kızlar genitallere odaklaşmazlar, genital öncelik flörtten daha sonra gelir (Lamb 1980). Mastürbasyonla orgazma ulaşan kızlar bile kendi genitalleri zevk kaynagı olarak tanımlamazlar. Kızların mastürbasyon fantezileri romantizm ve sevgi üzerine odaklaşmıştır ve sıklıkla pregenital teşhircilik, sadomazoşizm ve narsistik temalar içerir (Moore 1975).

    Her iki cinsiyette yaşın artmasıyla fanteziler realistik ve dışa dönük olmaya başlar. Ergen kızların %60’I, erkeklerin %32’si fantezilerinde gerçek kendilerinden farklı olarak kendilerini hayal ettiklerini bildirmiştir. Kadınların fantezileri daha çok görünüşleri ile ilgilidir. Kızların yarısı fantezilerinde kendilerini daha güzel olduklarını, %23’ü daha ince göründüklerini bildirmektedir (Kirkendall ve McBride 1990). Yetişkin kadınlarda da fantezilerin çoğu fiziksel görünüş ile ilgilidir.

    Cinselliğin Gelişimi Üzerine 4 teori vardır:

    1. Kognitif-Gelişimsel Teori

    2. Sosyal Öğrenme Teorisi

    3. Analitik Teorisi

    4. Biyolojik Teori

    Analitik teori davranışları iç güçler yönünden açıklarken, bilişsel-gelişimsel teoriler davranışları kişinin bilişsel dünyası ile dış dünyadaki realitenin etkileşimi olarak açıklamakta, öğrenme teorileri uyaran-tepki ilişkisi ile açıklamakta, biyolojik teoriler genetik ve çevresel etkiler üzerinde durmaktadır. Bireyleri seksüel olarak birbirinden farklı kılan şeyleri anlamada bu 4 teoride gereklidir.

    Kognitif-Gelişimsel Teori: Piaget (1950) egosentrik düşünceden sosyalize olmuş düşünceye doğru öğrenme sürecini izlemiştir. Tekrarlayan davranış serileri öğrenmeye yol açar ve sonrasında iç değişikliğe yol açar. Gelişim içsel olarak motive olur ve etkileşim içindedir.

    Kognitif-gelişimsel teoriye göre (Kohlberg 1966, Piaget ve Inhelder 1958), çocuk, seksüel şemaların oluşmasıyla ilk önce erkek-kadın ayırımını öğrenir. Bu, 5 yaş civarında erkek veya kadın bilişsel kendini kategorizasyona yol açar. Daha sonra çocuk tanımladığı cinsel rolün belli stereotipi hareketlerini ayırt eder. Bu cinsiyet tipine bağlı ilgiler, tutumlar, ve değerler aynı cinsiyetteki ebeveyn dahil kendi benzeri kişilere spontan olarak yönelmeye başlar. 8 yaş civarında çocuk selektif olarak ebeveynin özelliklerini internalize eder.

    Sosyal Öğrenme Teorisi: Sears (Sears ve ark. 1957) ve Mischel (1966) sosyal öğrenme teorisi: çocukların sürekli sosyal ortamla ilişki içinde olduğunu, gittikçe başkalarıyla iletişimi arttığı ve sosyalize davranışlardan doyum sağladığı görüşü vardır. Teni şeyler bir önceki üzerine kurulur. Bu sürekli ilave olan şeyler çocuğun geleceğini şekillendirir. Gelişim çocuk ve ebeveynin ilişkisinin niteliğiyle ilişkilidir. Ebeveyn cinsiyet tipine bağlı davranışları pekiştirmek amacıyla erkek ve kız bebeklere farklı tepkiler verirler. Daha sonraları erkek ve kız olduklarını ve kendi cinsiyetleri gösteren farklı karakterleri öğrenirler. Okul önceki yıllarda aynı cinsiyetteki ebeveynle özdeşim başlar. Özdeşim süreci cinsiyet rolü stereotipilerini benimsemeye dayalıdır. Öğrenilen rol stereotipileri sonraları güçlü ve saygın yetişkinlerin uygun davranışları ile pekiştirilir.

    Analitik Teori: Oral Faz, Anal faz, fallik faz, latenci diye psikoseksüel gelişim dönemlerine ayırmıştır. Odipus kompleksi üzerinde ayrıntılı durulmuştur.

    Biyolojik Teori: Cinsel Kimlik bir cinsiyeti oluşturan bir bireyin birincil tanımıdır. Cinsel rol erkeği kadından ayıran kültürden etkilenen yönü vardır. Cinsel Oryantasyon (Yönelim) özellikle cinsiyet yönünden bireysel erotik tercihini tanımlar. Bu üç boyutun birbiriyle uyum içinde olması gerekmez. Erkeklik veya kadınlıkta varyasyonlar patoloji için gerekli değildir.

    Cinsel Kimlik

    İnsan yavrusu belli bir cinsel kimliğe meyilli olarak doğar, genital ve anotamik olarak belli bir cinsiyeti karşılar. Dış genitallerin farklılaşması sistemik andrjoenin varlığına veya yokluğuna, daha spesifk olarak testesteronun 5-alfa redükte metaboliti dihidrotestesterona bağlıdır. Erkek cinsiyet farklılaşmasının ortaya çıkışı fötal gelişimin 6-12.haftası sırasında hipotalamus, preoptik bölge ve amigdala üzerine fötal gonodal androjenlerin organize edici etkisiyle başlar. Bu durum embriyonun testislerinin varlığına bağlıdır. Eğer fötal gelişimin 8. haftasından önce gonadlar çıkarılırsa, embriyo dişi olarak gelişecektir. Doğumda testesteron seviyeleri erkeklerde yüksektir, öströdiol seviyeleri hem erkek hemde kızda yüksektir. Öströdiol doğumdan sonra çabukca düşer. Erkek çocuklarda, testesteron 6.aydan prepubertal döneme kadar azalmaya başlar.

    İnsanlarda cinsel kimliğin gelişimi çevreden birincil olarak etkilenir. Ana cinsel kimlik 2 yaş sonlanmadan oturur, 3 yaş sonrasından sonra cinsiyetin yeniden düzenlenmesi ciddi psikolojik bozukluklara yol açar. Cinsiyet rol, cinsel kimlikle karşılaştırıldığında tipik olarak 4-5 yaşta kristalleşir. Doğumdan sonra cinsel kimliğine karar verilemediği ambigous genitale durumlarında: genitallerin varlığı ve yeterliliği, beklenen sosyal ve cinsel işlev ve ebeveynin tercihi göz önünde bulundurulmalıdır. Ambigous genitalı bir çocuk için kız cinsiyetin seçilmesi, bir cerrah için vajen yapmak, penis yapmaktan çok kolay olduğundan, önemli bir noktadır.

    Cinsel Rol

    Cinsiyete özgün özelliklerin varlığı ve devamında biyolojik faktörler rol oynar (Gadpaille, 1983). Bu özellikler, tipik veya atipik cinsiyet rol davranışlarına katkıda bulunur. Hemen hemen bütün kültürlerdir, erkekler kadınlara oranla daha agresif ve büyük olasılıkla birisiyle kavga eder (Piacente, 1986). Erkekler hemen hemen her zaman dominanttır. Erkek büyük olasılıkla daha büyük olasılıkla kıskanç ve sahiplenicidir. Kadınların cinsiyete ait özelliklerinde kadınlar çocukların bakım ve eğitimini isterler.

    Erkek ve kadınlar çevreyi farklı tarzda algılar ve farklı modlarda bilgileri işlerler. Kadınların modu ifade edici veya emosyonel iken, erkekler yardımcı ve amaca yöneliktir. Kadınlarda sözel ve duygusal iletişim yoğunluğu daha fazla iken, erkekler mantık, analitik ve mekansal kavramlar daha gelişmiş olabilir. Bu erkeğin fötal gelişimi ile ilgili olabilir. Erkek fetustaki daha yüksek testesteron seviyeleri daha büyük sol hemisferik spesifikasyonlu sağ hemisfer gelişiminde gecikmeye yol açar (Geschwind 1983).

    Cinsel Oryantasyon (Yönelim)

    Cinsel oryantasyon (yönelim), bir bireyin erkek ve/veya kadına bütün cinsel tepkilerini gösteriri. Cinsel oryantasyon 4 komponente sahiptir:

    a. İmagery (hayeller, mastürbasyon fantazileri v.s)

    b. Erotika kullanımı (Magazinler gibi)

    c. Erotik çekicilik

    d. Gerçek partner ile yaşantı

    Homoseksüalite bir cinsel kimlik bozukluğu değildir, Homoseksüalite genellikle bir oryantasyondur, fakat her zaman değildir.

    Homoseksüel erkek erişkinler erken çocukluktayken kendilerini diğer aynı cinsiyetteki arkadaşlarından farklı hissettiklerini belirtmektedirler. Sıklıkla hanım evladı (Sissy) oluşla suçlandıkları, nispeten sporlara ilgisiz oluşlarıydı. Lezbiyen kadınlar daha az feminen ve daha az güzel olduklarını belirtmektedir. Homoseksüel erkeklerin 2/3’ü erken çocukluk dönemlerinde sandy bebek gibi oyuncak seçme, veya karşı cins gibi giyinme gibi cinsiyet atipik davranış öyküsüne sahiptir

  4. #14
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel ilişki ve evreleri

    Kadınlar cinsel etkinlik sırasında, düzenli fizyolojik olaylar zinciri şeklinde cinsel yanıt verirler. Cinsel yanıt aşamaları erkekte de olduğu gibi, cinsel istek, cinsel uyarılma, orgazm şeklinde sıralanır. Her aşamadaki aksaklık, kendisinden sonraki aşamaları da olumsuz etkileyebilir. Cinsel isteğimizi genel durumumuz, sağlığımız, kullandığımız ilaçlar, iş ve sosyal yaşamımız, gündelik sorunlarımız, adet döngümüz, cinsel eşimizle olan ilişkimiz, duygularımız gibi pek çok faktör etkileyebilir. Kişisel ve durumsal farklılıklar olmasına rağmen, genellikle kadınların cinsel açıdan uyarılma süresinin fizyolojik olarak erkeklerden daha uzun olduğu kabul edilir.

    Cinsel uyarılmamızda, cinsel isteğimizin olduğu kadar yeterli fiziksel uyarıyı alıp almamamızın da önemli rolü vardır. Bedenin duyarlı bölgeleri ve tercih edilen uyarılma biçimleri kişiden kişiye değişiklikler gösterebilir. Ama bütün kadınların cinsel organlarının en fazla sinir ucu bulunan, en duyarlı bölümü klitoristir. Dolayısıyla klitorisin fiziksel uyarıyı, uygun şekilde ve yeterli süre alması gereklidir. Cinsel birleşme sırasında penis vajina içinde hareket eder. Kadın cinsel organlarının yapısına baktığımızda, bu kadın için en uyarıcı durum sayılamaz. Penisin vajina içindeki hareketi, dışarıda yer alan klitorisi doğrudan uyaramaz, vajinanın 2/3 lük iç bölümü duyarsızdır, dış 1/3 lük bölümündeki uyarılar, klitorise iletilirse de, bu dolaylı bir uyarıdır ve bir çok kadının doğrudan klitorisinin uyarılmasına ihtiyacı vardır.

    Bazı kadınlarda, cinsel birleşme öncesinde klitoris yeterince uyarılırsa, birleşme sırasındaki dolaylı uyarı yeterli olur. Bazılarının ise cinsel birleşme sırasında da, doğrudan klitoris uyarısının sürdürülmesine ihtiyacı vardır. Cinsel uyarılma sırasında, bedenimizde değişiklikler olur, kan dolaşımı ve solunum hızlanır, kas gerginliği artar, cinsel organların duruş biçimleri değişir, bu bölgeye kan dolar, büyük ve küçük dudaklar, klitoris ve meme başları kabarır, renkleri koyulaşabilir. Bartolin bezlerinden vajinaya salgılanan kaygan sıvı miktarı artar ve dış cinsel organlar ıslanır. Bu sırada vajinadaki durum değişiklikleri, vajina ağzında hafif bir genişleme ve açılma yaratır. Vajinadaki açılma ve ıslanma, kadının cinsel açıdan uyarıldığını gösterdiği gibi, aynı zamanda cinsel birleşme sırasında penisin vajinaya kolayca girmesini de sağlar.

    Cinsel uyarılma düzeyi arttığında orgazm oluşur. Kadın orgazmı, karın içi ve cinsel organlar çevresindeki kasların ritmik kasılmaları ve buna eşlik eden zevkli duyumlardan ibarettir. Aslında orgazmın tam ve doyurucu bir tanımını yapmak pek mümkün değildir. Ama her kadın orgazm olup olmadığını anlar. Cinsel konulardaki bilgisizlik ve yanlış cinsel inanışların yaygınlığı nedeniyle, günümüzde de birçok kadın orgazm oluşturacak uygun ve yeterli uyarıyı almadığı halde, kendisinin cinsel açıdan yanıtsız olduğunu düşünür. Kadınların cinsel açıdan uyarılmaları ve orgazm olmaları için, klitorisin yeterli uyarıyı alması gerekir. Kimi kadına uzun süreli doğrudan fiziksel uyarı gerekir, kimisi kısa süreli doğrudan fiziksel uyarıyı izleyen cinsel birleşme sırasındaki dolaylı uyarı ile orgazm olur, kimisi için de cinsel birleşme sırasında doğrudan klitoris uyarısının sürdürülmesi şarttır. Cinsel birleşme sırasında, vajina ağzındaki kaslardan iletilen duyumlarla, yani dolaylı uyarı ile orgazm olan kadında da, orgazmın kaynağı gene klitoristir. Aynı kadın için de günden güne, dönemden döneme değişiklikler olabilir. Genellikle kadının yaşı,dolayısıyla cinsel deneyimi arttıkça, cinsel uyarılma ve orgazm süresi kısalır. Burada kendi bedenini ve cinsel tepkilerini öğrenmenin rolü vardır.

    Orgazmdan sonraki dönemde bedensel işlevler ve cinsel organlar, uyarılma öncesindeki normal durumlarına geri dönerler. Kadınların cinsel uyarılmaları erkeklere göre daha yavaş olduğu gibi, orgazmdan sonra normal durumlarına dönmeleri de daha uzun sürer. Bu nedenle bazı kadınlar, orgazm sonrası cinsel uyarılmaları azalmadığından, erkeklerden farklı olarak peş peşe birkaç kere de orgazm olabilirler.

    Cinselliğin evreleri

    Arzulama evresi:

    Bu evre cinsellik dürtüsünün ortaya çıktığı ve cinselliği ifade etme arzusunun duyulduğu evredir. Hayaller ya da eşten alınan görsel uyarılarla başlayabilir.

    Uyarılma evresi:

    Arzulamayı uyarılma evresi takip eder. Bu evre parasempatik sistem tarafından yönetilen ve erotik duygular eşliğinde kadında vajinal salgının arttığı "ıslanma" dönemidir. Vajina duvarlarından ve vajina girişindeki Bartholin bezlerinden salgılanan sıvılarla birlikte nabız ve solunum hızlanır, tansiyon yükselir, genel bir sıcak basması hali, memelerde dolgunluk, kas gerginliğinde genel bir artış, meme başlarında dikleşme ortaya çıkar. Ciltte yama tarzında renk değişiklikleri, klitoris ve labiumlarda şişme, göğüs bölgesinde ve memelerde kızarma meydana gelir. Tüm bunlarla birlikte vajina uzar ve genişler. Rahim yükselerek pelvis dışına çıkar.

    Erkekte ise uyarılma evresi penisin ereksiyonu (sertleşmesi) şeklinde gerçekleşir.

    Plato evresi:

    Bu evrede seksüel gerginlik ve erotik duygular yoğunlaşır ve had safhaya ulaşır. Cilt değişiklikleri daha belirgin hale gelir, meme başları daha da dikleşir. Dudaklar şişer ve koyu kırmızı bir renk alır. Vajinanın alt 1/3'lük kısmı şişip kalınlaşarak "orgazmik platform" adlı yapıyı meydana getirir. Rahim tümüyle yukarı çıkmıştır. Yeterli uyaran olduğunda bu dönem orgazmla son bulur.

    Plato evresinde ejakulasyon (boşalma) öncesinde erkekten sıklıkla berrak ve yapışkan kıvamlı bir sıvı gelir. Bu sıvının içinde az sayıda canlı sperm de bulunabileceğinden kadının erkek boşalmadan önce de ("geri çekme" adı verilen yöntemle) gebe kalabilmesi mümkün olmaktadır.

    Orgazm evresi:

    Orgazm esasen sempatik sistem tarafından yönlendirilen bir kasılma cevabıdır. Uyarılma ve plato evresinde birikmiş olan gerginliğin boşaltılmasıdır ve tüm cinsel hisler arasında en güçlü ve doyurucu olanıdır. Orgazm esnasında vajina, perine, anüs ve orgazmik platform adı verilen yapıyı oluşturan kaslarda 3-15 adet arası 0.8 saniye süren refleks ritmik düzenli kasılmalar oluşur ve bu kasılmalar orgazm duygusunu ortaya çıkarır. Orgazm esnasında birçok kadın ayrıca uterusta da kasılmalar hisseder. Bu yüzden bazı kadınlarda histerektomi (ameliyatla uterusun çıkarılması) sonrası orgazmın niteliklerinde değişiklik olabilir.

    Erkeklerde ise orgazmı ejakulasyon (boşalma) takip eder. Erkekler orgazm döneminden sonra belli bir refrakter (cevapsız) döneme girer ve bu dönemde uyaranlara cevapsızdırlar. Kadınlarda ise böyle bir dönem olmadığından çok sayıda orgazmı arka arkaya yaşayabilir ve tek bir ilişki esnasında ve/veya öncesinde ardarda çok sayıda orgazm olabilirler.

    Çözülme evresi:

    Orgazmla birlikte uyarılma evresinde biriken tüm gerginlik kaybolur ve kadında bir gevşeme ve kendini iyi hissetme duygusu ortaya çıkar. Takiben uyarılma evresinde ortaya çıkan değişikliklerin tümü "çözülerek" geri döner. Tüm bu geri dönüş süreci 5-10 dakika sürer.

    Cinselliğe ve cinselliğin ifade edilmesine etki eden faktörler:

    Kişisel özellikler: Kadınların cinselliğe olan ilgileri değişkendir. Bazı kadınlar diğerlerinden daha isteksiz, bazıları ise çok aşırı istekli görünebilir ve bu tümüyle normaldir. Bazı kadınların cinselliğe olan ilgileri yüksek olmasına rağmen cinsel ilişkiye olan ilgileri daha zayıf olabilir. Bu kadınlar cinsel ilişkiden daha çok yakın temasa ve dokunulmaya önem verirler. Masturbasyon da kadınların sıklıkla uyguladığı bir cinsellik ifadesi olup kadının cinsel ilişkiye olan ilgisinden tümüyle bağımısız bir olaydır.

    Yaş: Yaşlandıkça cinsellik arzusu ve cinsel ilişki sıklığı azalmakla birlikte kadınlar tüm hayatları boyunca cinselliğe olan ilgilerini ve cinsellikten aldıkları zevki sürdürürler. Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan anatomik değişiklikler (vajinanın kısalması, daralması, duvarlarının incelmesi, elastikiyetin azalması, dış genital bölgeler ve klitorisin duyarlılığının azalması, memedeki gerileme gibi özellikler) nedeniyle vajina ve idrar yolu enfeksiyonu sıklığı artar. Bu enfeksiyonlar şiddetli olduklarında disparoni (ilişki esnasında ağrı) nedeni olabilirler. Ancak düzenli olarak ilişkiye devam eden kadınlarda vulva ve vajinadaki bu olumsuz değişiklikler daha ender görülür.

    Yapılan çalışmalarda 20-50 yaş arasında kadın ve erkeklerin haftada 2-4 kez ilişkide bulunduklarını, 50 yaştan sonra bu sıklıkta hafif azalma olduğunu ancak hem erkek hem de kadında cinselliğe ilginin ömür boyu devam ettiğini göstermişlerdir.

    Gençliğinde cinsel yönden diğerlerine göre daha istekli ve aktif olan kadınların menopoz döneminde de diğerlerinden daha bariz olarak aktif oldukları da diğer bir gerçektir.

    Yaş asla önyargılı bir şekilde cinselliği azaltan bir faktör olarak görülmemelidir. Menopozda da ve hatta en ileri yaşlara kadar kendisine bakmayı bilen ve düzenli doktor kontrollerine giden kadın eşiyle uyumlu bir cinsel yaşamı ömür boyu sürdürebilir.

    İlaçlar: Çok çeşitli ilaçlar (tansiyon, depresyon, sakinleştiriciler gibi) cinselliğin evreleri üzerinde olumsuz etkiler yapabilirler. Böyle durumlarda ilacın değiştirilmesi veya doz ayarlaması gerekebilir.

    Hastalıklar:Jinekolojik (kısırlık, düzensiz kanama gibi) ya da dahili (tansiyon, nörolojik hastalık gibi) çok sayıda hastalık cinselliği olumsuz yönde etkileyebilir. Etkili bir şekilde tedavi edildiklerinde genellikle cinsellik eski haline geri döner.

    Histerektomide (uterusun ameliyatla çıkartılması) vajina kısaltılmamış ve yumurtalıklar alınmamışsa ameliyat sonrası cinsel işlev bozukluk ortaya çıkma olasılığı düşüktür.

  5. #15
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    cinsel ilişkiden kaçma

    Cinsel birleşme, Avrupa Medeni Hukuku'nun anlayışına göre, evlilikte her iki eş açısından yükümlülüktür. Bunun kökeninde Katolik düşüncesinin evlilikte, cinsel birleşmeden kaçmayı günah sayması yatmaktadır. Öte yandan İslam ve Musevi dinleri cinsel birleşmenin her iki tarafın da isteğiyle gerçekleşmesi gerektiğini söyler. Bir erkeğin karısını bu konuda zorlamasını doğru bulmazlar. Cinsel birleşmeden uzak durmak, boşanma gerekçesi olarak kullanılabilmektedir. Öte yandan son yıllarda Batı'da cinsel özgürlük savunucuları yasalardaki bu zorlayıcılıktan yakınmakta, bunun bireyin cinselliğe "hayır" diyebilme özgürlüğünü çiğnediğini ileri sürmektedirler. Yasaların, bireyi cinsel birleşmeye zorlamasının tam karşıtı olarak beliren bir başka eğilim, belli zamanlarda cinselliği kısıtlayan toplum kurallarının, örf ve geleneklerin, dinsel yasaklamaların varlığıdır. İnsan toplumlarının çoğunda cinsellikle ilgili tabular uygulanmaktadır. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak uygulanan bu yasaklamaların temelinde cinsel birleşmenin kirlilik ve bunun yanı sıra tehlike içermesi inancı yatar. Tehlike, cinsel birleşmenin erkeği gücünden alıp götürmesiyle bağlantılıdır. Kuzey Amerikalı Creek kızılderilileri, cinsel birleşmenin erkek üzerinde sinirleri uyarıcı bir etkisi olduğuna, dolayısıyla da erkeğin savaşçılığına zarar verdiğine inanırlardı. Birleşmeden sonra erkeğin yaşadığı fiziksel güçsüzlük hali, aynı zamanda kirli olmayla bağdaştırılır. Bu yüzden bazı Güney Amerikalı yerlilerde olduğu gibi, cinsel birleşmeyi bir temizlenme töreni izler. Cinsel birleşmenin erkekliği azaltacağı düşüncesi, pek çok Amerikalı kızılderili toplumunda görülmüştür. Eski Yunan'da savaştan önce bir kadınla cinsel birleşmede bulunmanın erkeği korkak yapacağı düşünülürdü. Oysa bir genç erkekle birleşmede bulunmak kişinin savaşçılığını azaltmazdı. İlkel toplumlarda cinsel birleşmeden kaçınmanın bir başka nedeni de ölümle ilişkilidir. Eşi ölmüş bir kimsenin pek çok toplumda
    belli bir süre cinsel ilişkide bulunması doğru sayılmaz. Dulluk yasının süresi çeşitli yörelerde farklılık gösterir. Afrika' da Kongo'lar arasında dul kalmış bir kadının, eşinin ölümünden sonra yeniden evlenmek için iki yıl beklemesi gerekir. Öte yandan yine bu insanlar arasında erkek, karısını gömer gömmez evlenebilir. Cinsel birleşme yasağı bazen ölen kimsenin yakınlarına da uzanabilir. Bunun örneği Güney Amerika'daki Jivaro yerlileri arasında görülür. En aşırı örnekler yasaklanmanın tüm bir topluluğun üyelerine kadar uzanması şeklindedir. Cinsel birleşmeden kaçınma, insanın kendi kendine yarattığı tabuların dışında, içinde yaşadığı çevrenin koşulları tarafından da belirlenebilir. Avcı toplumlarda erkeğin av dönemi süresince eşinden uzak durması gerekir. Hayvancılıkla uğraşan kimselerde de uzak otlaklarda çobanlık etmek üzere eşinin yanından ayrılan erkek, benzer bir kısıtlamaya uyar. Bazen de bir boyun erkeklerinin balık avına çıkmadan ya da tarımsal etkinliklerden önce bir dönem cinsel birleşmeden uzak durdukları gözlenmiştir. Bu, sonucu belirsiz bir girişimden önceki cinsel perhizin, olumlu sonuç almaya katkısı olacağı inancına dayanmaktadır.
    Yakın çağlarda kişilerin cinsel yaşamları üzerinde en çok söz sahibi olan kurum, din olmuştur. Cinsellik konusunda en büyük kısıtlamaları Hıristiyanlık dini getirmiştir. Özellikle dinin ilk yıllarında, cinselliğe karşı belirgin olan temel anlayışı, tensel isteklerin tümünün günahla özdeş olduğu yolundaydı. Evlilik, sadece üreme adına katlanılan bir durumdur. Bekaret ise en yüce erdemlerden biri sayılıyordu. İsanın yolunda giden tüm din görevlilerinin birinci ödevleri, bekaretlerini korumaktı. Bu anlayışın zamanla, değişen çağa ve insanın biyolojik gereksinimlerine ayak uydurması için belli aralarla toplanan Konsey'lerde ilk dönemlerin katı tutumunu değiştiren kararlar alındı.
    Hristiyanlığın ilk dönemlerindeki bu bağnazlık, ancak Rönesans sonrasında yerini daha insanca tutumlara bıraktı. Yumuşamanın ilk belirtilerinden biri, 16. yüzyıldaki
    Reform hareketinden sonra cinsel suçların din mahkemelerinde değil de sivil yargı organlarında yargılanmaya başlaması oldu. Luther ayrıca evli çiftler için haftada iki kez cinsel birleşmenin uygun olacağı görüşündeydi. Üstelik konunun daha çok beden sağlığını ilgilendirdiğini düşünüyordu. Cinsel birleşmeden kaçınmak, adet görmeyle ilgili tabulara konu olmaktan başka gebelikle ilgili olarak da gündeme gelmektedir. Gebe kadın her ne kadar çoğu toplumlarda cinsel bakımdan dışlanmaktaysa da boylar halinde yaşayan bazı ilkel topluluklarda gebelik sırasında cinsel birleşmeye izin verildiği, hatta bunun gerekli görüldüğü de olmaktadır. Güney Afrika'da yaşayan Kgatla boyu, cinsel birleşmenin dölütün büyümesi için çok yararlı olacağı inancındadır. Yeni Gine'li Arapeş topluluğu, gebeliğin ilk iki ayında sürekli cinsel birleşmeyi şart koşar. Ancak bu süre içinde sarfedilen çaba sonucunda dölüt, dölyatağına iyice yerleşmiş sayılır. Bu gibi örnekler arasında en aşırı olanı, gebeliğin cinsel birleşmeyi sıklaştırdığı durumlardır. Güney Nijerya'da yerleşik bazı boylarda durum böyledir. Burada yaşayan çiftler, gebelik sırasında başka zamanlarda olduğundan daha sık biçimde cinsel birleşmeyi doğuma dek sürdürürler. Cinsel birleşme yasağı, doğumdan hemen sonrası için de geçerlidir. Çoğu toplumlarda yeni anne olmuş kadın kirli ve tehlikeli sayılarak yanına yaklaşılmaz. Kadının yeniden arınması için bir süre geçmelidir. Bu, bazı yerlerde çocuk bir yaşını doldurup memeden kesilene dek sürer, ya da iki üç yıla dek uzayabilir. Cinsel birleşme yasağının beş altı yıl sürdüğü yerler bile vardır. Paraguay' da yaşayan bazı yerliler arasında ve Kuzey Amerika'nın Pavni kızılderililerinde böyle bir gelenek saptanmıştır. Fakat bu gibi yasaklar sadece kadın için geçerlidir. Doğum sonrası cinsel birleşmeden kaçınmanın gelenek olduğu toplumların hemen hepsi çokeşlilik uygulayan, dolayısıyla erkeğin başka kadınlarla cinsel birleşmede bulunabildiği toplumlardır.

  6. #16
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel istekte azalma


    Bireyde devamlı olarak ya da ara ara tekrarlayan dönemler halinde cinsel fantezi kurmak ve cinsel eylemde bulunmak yolunda isteğin az ya da hiç olmaması halidir. Bu durum kişide önemli bir miktarda gerilim, sorun ya da kişiler arası ilişkilerde güçlüklere yol açar. Bu sorun başka bir psikiyatrik hastalığın etkisine bağlı olmayıp, asal olarak bir madde, ilaç ya da başka bir vücutsal hastalığın doğal etkilerine bağlı olmamalıdır.

    Bu durumdan etkilenen kişiler genellikle cinsel aktiviteyi kendileri başlatmazlar, karşı tarafın başlatması halinde ise isteksizce eşlik edebilirler. Eşlerinin baskısı ile cinsel eylemin miktarını , başka nedenlerle ( eslerinin kendilerini terk etmemesi, hediyeler alınması, kendilerine değer verilmesi gibi amaçlarla) arttırabilirler. Bu kişilerin düzenli cinsel aktivitelere isteksizlikleri nedeniyle evlilik ya da arkadaşlıklarında bozulmalar, boşanmalar görülebilmektedir. Bu bireylerde eşini görünüm ve duygusal olarak itici olarak algılama da görülebilmektedir .

    Cinsel istekteki azalma uyarılma ya da orgazm sorunları tarafından oluşturulmuş da olabilir. Bazı kişilerde istek aşamasında bozukluk varken, diğer aşamalar normal de olabilir.

    Bu durumu olan erkeklerde bir araştırma sonucuna göre daha düşük testesteron düzeylerine rastlanmıştır. Araştırmalara göre beş kişiden birinde bu durum mevcut olup, kadınlarda daha çok rastlanmaktadır.

    İstek azlığı kişinin cinsellik hakkındaki bilinç dışı korkularından kendini korumak üzere geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır. Bu durum uzun suren stres, kaygı ve depresyona başka vücutsal hastalıklara bağlı olarak ta gelişebilmektedir. Uzun sure cinsel aktivitenin olmaması da cinsel istek bozukluğuna yol açabilir. Ayrıca bozulan bir ilişkiye karşılık olarak ve bir öfke- düşmanlık ifadesi olarak ta karşılaşılabilir.

    Cinsel istek azlığının gelişmesine yol açabilecek etkenler arasında biyolojik dürtünün olmaması, yeterli özgüvenin yokluğu, cinsel acıdan geçmişteki kötü deneyimler, tacizlerin varlığı,uygun bir esin olmaması, es ile cinsellik dişi alanlarda iyi bir iletişimin olmaması sayılabilir.

    Rahatsızlık genellikle erişkinliğe geçiş döneminde başlar

    Tedavide bilişsel, davranışçı tedavi ve aile terapisi kullanılır.

    Cinsel Tiksinti Nedir?

    Devamlı olarak veya tekrarlayıcı olarak cinsel birleşmeden çok fazla miktarda tiksinti duyarak, cinsel ilişkiden kaçınma halidir. Bu durum kişide yoğun bir gerilim ya da sosyal ilişkilerde güçlüklere yol açar. Bu teşhisin konması için bu durumun başka bir psikiyatrik bozuklukla net bir ilişkişinin olmaması gerekir.

    Kişi cinsel ilişki söz konusu olduğunda kaygılanır, tiksinir ya da korku duyar. Bu iğrenme hali cinsel birleşmenin herhangi bir anına ilişkin olabilir. Bunlar sperma ( cinsel birleşme sırasında boşalan sıvı materyal ) ile ilgili ya da cinsel kasılmalar ve cinsel organların temas etmesi gibi farklı durumlara yönelik olabilir. Bazı vakalarda öpüşmek ve ten teması dahi bu durumu oluşturabilir.

    Bu rahatsızlığı olan kişiler o anda bas dönmesi, mide bulantısı, sıcak basması, terleme, çarpıntı, nefes darlığı, baygınlık gibi yakınmalarla panik nöbetleri yaşayabilirler. Bu durumdaki kişiler durumdan kaçınmak için eslerinden çeşitli bahanelerle uzak durarak, erken yatabilir, aşırı bir çalışma temposu içine girebilir, evde kalma surelerini kısıtlayabilir ya da alkol-madde kullanımına başlayabilirler.

    Tedavide başlangıçta imajinasyon yöntemleri ve bazen ilaç tedavileri ile kaygının azaltılması ile psikoterapi

  7. #17
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel işlev bozuklukları

    A.Tanımı

    Cinsel işlev bozuklukları, cinsel ilgi veya yanıtın normal biçiminin sürekli bozulması durumu olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre daha önceleri, “cinsel sapma” olarak tanımlanan cinsel yönelim bozukluklarından farklı bir gruptur. Yukarıdaki tanımlamanın şu nedenlerden dolayı tatminkar olduğu söylenemez: Birincisi, çeşitli zamanlarda ve farklı insanlarda hatta aynı bireyde farklı zamanlarda cinsel ilgi ve performans spektrumu o kadar geniştir ki, “normal” deyimi neyin normal sayılacağı sorusunu akla getirmektedir. İkincisi herhangi bir bireyin cinsel işlevlerinde bozulma var diyebilmek için o kişi veya partnerinin bir sorun olduğunu düşünmesi gerekir; ancak bu düşünceye arkadaş çevresi, medya, farklı tıbbi görüşler gibi çevresel faktörlerden kolaylıkla etkilenebilmektedirler (Hawton 1989).

    Cinsel işlev bozukluğu deyince aklımıza bedensel bir hastalığa bağlı olmayan, kısa bir sürede kendiliğinden düzelmeyen veya kısa süreli de olsa sık tekrar ederek süreklilik kazanmış, transseksüalite ya da homoseksüalite gibi cinsel kimliği ilgilendiren sorunları veya teşhircilik, röntgencilik gibi cinsel eğilim ve dürtü kontrolü sorunlarını içermeyen normal cinsel döngüyü bozan rahatsızlıklar gelmelidir. Bu tanıma örneğin ilk defa geneleve gitmiş aşırı heyecanlı, gitmeden alkol almış, uygunsuz bir ortam ve tavırla karşılaşmış bir delikanlının o gün veya devam eden ve birkaç kez daha ortaya çıksa da sonrasında düzelen sertleşme sorunu dahil edilemez. Ancak o günden sonra bu kaygıyla bir çok ilişkisinde sertleşme sorunu tekrarlıyorsa bu durumda cinsel işlev bozukluğundan söz edilebilir.

    B.Cinsel İşlev Bozukluklarının Sınıflandırılması:

    DSM IV’de (APA 1994) Masters ve Johnson’un (1966) tanımlamasından değişiklikler yapılarak (uyarılma ve plato evreleri, uyarılma adı altında birleştirilmiştir) ve Kaplan’ın sınıflaması gözönünde bulundurularak cinsel yanıt döngüsü :

    1.Cinsel istek 2. Uyarılma 3. Orgazm ve 4. Çözülme şeklinde tanımlanmıştır.

    DSM IV’e göre CİB, cinsel yanıtların bu fizyolojik döngüsünde oluşan bozulmalar veya cinsel birleşme aşamasında oluşan ağrıyla karakterizedir ve CİB birden fazla aşamada görülebilir.


    İstek aşamasında her iki cinste cinsel ilgi ve istek bozukluğu (CİİB) veya cinsel kaçınma bozukluğu görülebilir. Uyarılma aşamasında kadında cinsel uyarılma bozukluğu, erkekte ise ereksiyon bozukluğu; orgazm aşamasında kadında veya erkekte orgazm bozukluğu (geç veya ağrılı boşalma/boşalamama) ve erken boşalma; cinsel ağrı bozuklukları ise kendisini her iki cinsiyette disparenü veya kadında vaginismus biçiminde gösterebilir. Ayrıca bu işlev bozuklukları birarada da bulunabilirler
    Cinsel İşlev Bozukluğu Nedenleri


    Organik (bedensel hastalık) nedenler önemli yer tutmaktadır. Ancak organik nedenler genellikle tek başına değil, psikolojik etkenlerle birlikte cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında rol alır. Organik nedenler temelde:

    Vasküler (damarsal) nedenler

    Hormonal nedenler

    Nörolojik nedenler biçiminde sınıflanabilir.



    Hawton’a göre (1989) cinsel işlev bozukluklarının psikolojik nedenleri:

    Hazırlayıcı (yatkınlaştırıcı) nedenler:

    Yasaklayıcı bir biçimde yetiştirilme, bozuk aile ilişkileri, travmatik cinsel deneyimler, yetersiz ve yanlış cinsel bilgiler (cinsel mitler).

    Ortaya Çıkarıcı (başlatıcı) nedenler:

    Eşler arası ilişkide bozulma, doğum, partnerde CİB, sadakatsızlık, başarısız deneyim, depresyon ve anksiyete, travmatik cinsel deneyimler, yaşlanma, organik hastalıklara tepki, yetersiz ve yanlış bilgiler.

    İdame Ettirici (sürdüren) nedenler:

    Performans kaygısı, başarısızlık korkusu, partnerin abartılı istekleri, partnerler arasında iletişim bozukluğu, suçluluk duyguları, partnerler arasında çekicilik kaybı, cinsel alan dışındaki ilişkilerde bozulma, yakın ilişkiye girme korkusu, yetersiz ve yanlış cinsel bilgiler, ön sevişmenin kısıtlılığı, depresyon ve anksiyete.

    KAYNAK:
    ancetem [Linkleri Görebilmek için ÜYE Olmalısınız!Hemen ÜYE OL!]

  8. #18
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Cinsel sorunlar

    İnsanların hem ruhsal hem de bedensel sağlığının çok büyük ölçüde cinsel yaşamlarına bağlı olduğu düşüncesi, Sigmund Freud 'un ilk yapıtlarını yayınladığı 19. yüzyıl sonundan beri gittikçe daha çok yandaş bulmaktadır. Freud'a göre, uygarlığın gelişmesi, cinsel dürtüleri ve cinsel yaşamı sınırlamakta, bu da insanlarda nevrozlara ve ruhsal bozukluklara yol açmaktadır. Ama bu bastırılmış cinsellik ve beraberinde getirdiği sinir ve ruh hastalıkları, modern toplumun nimetlerinden yararlanmak için ödemek zorunda olduğumuz bedeldir: cinsel yaşam bir sorun haline gelmekte, ama insanlar da daha rahat yaşama olanağına kavuşmaktadır. Bu görüşe, Freud'un kendi çalışma arkadaşlarından karşı çıkanlar olmuştur. "Cinsel Devrim " ve "Bedensel Boşalmanın İşlevi " adlı incelemelerin yazarı Wilhelm Reich , aslında cinsellikle uygarlık arasında bir çatışmanın olmadığını ileri sürmüştür. Reich'a göre, cinselliği bastıran ve sınırlayan, uygarlığın kendisi değil, sadece bugünkü biçimidir. Günümüzün baskıcı toplumları, cinsel doyumu engellemektedir. Cinsel doyumsuzluk, delilikten kansere kadar birçok toplumsal ve bedensel hastalığın nedenidir. Reich'a göre, insanlar cinsel yaşamlarında özgürleştiklerinde, toplum hem gerçekten uygar hem de sağlıklı hale gelecektir. Uzmanların çoğunluğuysa, bu türden felsefi ve toplumbilimsel sorunlara hiç girmeksizin, insanların cinsel yaşamının sorularla dolu olduğunu belirtmekle yetinmektedir. "İnsanm Cinsel Tepkisi " adlı araştırmanın yazarları Masters ve Johnson, 1970'de yayınlanan ikinci kitapları "İnsanın Cinsel Yetersizliği "nde şöyle demekteler: "Amerika Birleşik Devletleri'ndeki evli çiftlerin en az yarısı, ya cinsel yaşamlarında dumura uğramışlardır ya da yakın bir gelecekte bu duruma geleceklerdir". Bununla birlikte, cinsel sorunlar yalnızca ABD gibi sanayileşmiş modern toplumlarda değil, şu ya da bu ölçüde tarihin bütün evrelerine ve çeşitli toplumlarda ortaya çıkmıştır. İlk ve Ortaçağ hekimlerinin bu sorun üzerinde durduğu ve cinsel rahatsızlıkları gidermek için çareler önerdikleri bilinmektedir. Yine de bugünkü anlamıyla cinsel sorunların, daha kesin bir deyişle, iktidarsızlık ve soğukluk gibi sorunların, esas olarak modern zamanlarda yaygınlaştığı söylenebilir. Cinsel sorunlar, kadın ve erkeklerin normal bir cinsel ilişkide bulunmalarını güçleştiren ya da büsbütün önleyen psikolojik engellerdir. Çoğu zaman çocukluk yaşantılarından ya da çok başarısız bir ilk cinsel deneyden kaynaklanan korku, aşağılık duygusu, sıkılganlık ve suçluluk duygusu gibi psikolojik engeller ve iç yasaklar insanlarda cinsel arzuyu azaltmakta, heyecan ve orgazma yol açan cinsel refleksleri sınırlamaktadır. Kısacası, insanın normal cinsel tepkisini engellemektedir. Kuşkusuz, organ bozuklukları, alkolizm, şeker hastalığı ya da kromozom bozuklukları gibi fiziksel ve biyolojik nedenler de soğukluk veya iktidarsızlık gibi sorunlara yol açabilirler. Ama cinsel sorunların en yaygın kaynağı, psikolojik ve toplumsal engellerdir.

  9. #19
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Korku ve Cinsel Yaşam

    Normal koşullarda insandaki cinsel dürtü öylesine doğal ve kendiliğindendir ki, henüz evlenmemiş veya bir eşle ilişki kurmamış insanların çoğu, başarılı ve doyurucu bir cinsel birliğin otomatik olarak gerçekleşeceğini sanırlar. Oysa cinsel faaliyet çok hassas bir mekanizmadır: kolayca arızalanabilir. İnsanın doğal dürtülerinden biri olan cinsel istek, normal koşullarda, bir uyarıcıyla karşılaştığında kendiliğinden ortaya çıkar ve herhangi bir engele takılmadığı takdirde orgazmla sonuçlanır. Wilhelm Reich'ın dediği gibi, doğal ve sağlıklı bir cinsellik kişinin hiç bir iç yasaklanma duymaksızın cinsel heyecana kendini bırakabilme yetisidir. Bu, içgüdüsel bir faaliyettir ama sanıldığı gibi otomatik değildir; bazı psikolojik koşulları vardır. Bu koşullar olmadığında en kışkırtıcı görüntüler bile
    kişilerde gerekli cinsel tepkileri doğurmayacaktır. Çünkü bunların eksikliği, insan gövdesinde, cinsel ilişki için gerekli olan fizyolojik dönüşümlerin gerçekleşmesini önleyecektir. Diğer yandan, insanlarda, cinsellik gibi temel dürtülere müdahale eden, bunların işlenmesini önleyen ikincil dürtüler de bulunmaktadır. Bu dürtüler, toplumsal yaşamda doğal cinselliğin bastırılmış olmasından kaynaklanmakta ve insanın haz duyma kapasitesini sınırlamaktadır. Bu ikincil dürtülerin en iyi örneği "korku" dur. Genellikle korkuyla cinsel ilişki birbirine ters düşer. Ani bir korku insan vücudunda adrenalin salgılanmasına yol açar. Bu madde, insana tehlikeye karşı koyabilmesi için gerekli olan enerjiyi sağlar ama, cinsel isteği de söndürür. Bir yandan da savunma refleksleri, kanın sindirim ve üreme organlarından çekilip kol ve bacak kaslarına dolmasına neden olur. Böylece insanın "savaş organları" güçlenir, ama cinsel organları büzülür: birleşme olanaksızlaşır. Korkunun cinsel arzuları öldürmesi gerçekte çok anlaşılabilir bir durumdur. Çiftleşme anı, canlının dış tehlikelere karşı en açık, en korunmasız olduğu andır. Böyle bir durumda canlı çiftleşmeyi sürdürecek olsa, hayatta kalması olanaksızlaşabilir. Yüzbinlerce yıl önce vahşi bir ormanda bir insan çiftinin sevişmekte olduğu ve çevrede de aç bir aslanın dolaştığı düşünülürse; kuşkusuz, birleşme eyleminin yarıda kesilmesi gerekecektir. Böylece, tarih içinde, korkunun cinselliği bastırması insanda yerleşik bir refleks mekanizması haline gelmiştir. Bu sadece "Vahşi aslan" türünden somut ve dıştan gelen tehditler için değil, kaynağı daha belirsiz, bulanık psikolojik tehlike ve endişeler için de geçerlidir. Kaynağı ne olursa olsun, korku, şiddetli sıkıntı ve kaygı duyguları, insanları cinsel uyarılara karşı genellikle duyarsızlaştırır. Çocukluk yıllarında veya ergenlik döneminde herhangi bir nedenden ötürü kadınlara karşı korku beslemiş bir insan, ilk cinsel deneyinde de bu sıkıntılı duyguyu üzerinden atamadığı için büyük bir olasılıkla başarılı olamayacaktır. Erkeklerde ereksiyonun gerçekleşmesini veya orgazma ulaşılmasını, kadınlardaysa aynı şekilde dölyolunun nemlenmesini ve orgazma varılmasını önleyen bazı korkular oldukça basit ve yüzeyseldir. "Bu gece penisim sertleşecek mi?" gibi bir kaygı, birçok erkeğin geçici olarak iktidarsız kalmasına neden olmuştur. Ancak, bu gibi cinsel korkular, insanın kendisi tarafından tahlil edilebildiği için çoğu zaman geçicidir. Buna karşılık, kaynakları ve nedenleri kişinin kendisince bilinemeyen bazı daha derin korku ve kaygı duyguları için bir psikologa başvurulması gerekebilir.

  10. #20
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    BANLI UYE!

    Standart ---> Cinsel saglık

    Suçluluk Duygusu

    Bazen de başarılı ve doyurucu bir cinsel yaşamın önüne dikilen engel, aşırı bir utangaçlıktır. Cinsel konularda rahat olmayan aşırı sıkılgan kişiler heyecanlarını kontrol altında tuttukları için gerçek doyuma da ulaşamazlar. Eşlerden ikisinin de büyük bir sıkıntıyla sabahı bekledikleri, başarısız gerdek geceleri, cinselliğin baskı altında tutulduğu bütün toplumlarda çok sık rastlanan bir durumdur. Çoğu zaman bu cinsel işlevsizliğin kökeninde bu suçluluk duygusu yatar. Kadın ya da erkek, gerek hayali, gerekse gerçek bütün cinsel eylemlerinde derin bir suçluluk kompleksinin etkisi altındadırlar ve bu yüzden, orgazma ulaşsalar bile gerçek bir ruhsal ve bedensel bir doyumdan uzak kalmaktadırlar. Bunun nedenleri kişinin çocukluk deneylerinde aranmalıdır. Bazı çocuklar, hiç bir bedensel temasın hoşgörülmediği bir atmosfer içinde yetiştirilmiştir. Anneler ya da babalar, kendi iç yasak ve koşullanmalarından ötürü, çocuklarını yeteri kadar sevip okşamaktan kaçınmışlardır; bu da çocukta fiziksel temasa karşı bir ürkeklik yaratmıştır. Bu tür anne ve babalar, çoğu zaman, çocuğun cinsel organıyla oynamasına da izin vermemişler, onu mastürbasyon yaparken yakaladıklarında hakaret etmişler, cezalandırmışlardır. Bunun, çocukta cinsellikle "günah" düşüncesinin birleşmesine yol açması kaçınılmazdır.
    Suçluluk duygusu bilinçli bir duygu da olabilir, bilinçsiz de. İnsanların önemli bir bölümünde bilinçli bir günah düşüncesi değilse bile, bulanık ve kişinin, kendisinin farkında olmadığı bir utanç duygusu cinsel yaşamı etkisi altında tutar. Günümüzde bile çocuklara cinsel organ ve duygularının birer suç unsuru olduğu düşüncesi yerleştirilmektedir. Bu bilinçli olarak öğretilmese bile, aileler ve yakın çevreler günlük davranışlarıyla bu duyguyu çocuğa aşılamaktadır. Cinsel bölgeler örtülmekte, cinsel konular suskunlukla geçiştirilmektedir. Nitekim, soğukluk ve iktidarsızlık gibi sorunların, cinsel konularda rahat, bol cinsel çağrışımlı konuşmalardan çekinmeyen ve yemek yeme, oturma ve yatma eylemlerini tek bir oda içinde yürüten köy toplumlarından çok, cinsel bakımdan kapalı ve cinsel eylemin herkesin gözünden uzak ayrı "yatak odalarında" sürdürüldüğü kent topluluklarında daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu tür toplumsal nedenlerin yanısıra, cinsel organlarla dışkı organları arasındaki yakınlık da cinsellik ile kirlilik arasında güçlü bir bağın kurulmasına yardım etmektedir. Böylece bir yandan suçluluk, kirlilik ve cinsellik, öbür yandan "iffetlilik", temizlik ve hatta cinsiyetsizlik, cinsel yönden baskı altındaki kişinin zihninde birbirine karşıt ilkeler olarak ortaya çıkmaktadır.
    Suçluluk duygusu, kişiyi, oral veya anal seks gibi cinselliğin sadece belirli biçim ve yönlerinden uzak tutabileceği gibi, genel bir soğukluk, isteksizlik veya iktidarsızlık da yaratabilir. Kimi zaman da, suçluluk ve kirlilik düşüncelerinin arasından geçerek cinsel hazza ulaşmayı başarabilmiş kişilerde biraz farklı bir saplantı belirir: yaşamlarında cinsellikle "kötülüğün" özdeştirilmesini yaşamış böyle kişiler, sadece "günahkar bir atmosferde" seks yapmaktan hoşlanır olurlar. Ancak ağrılı, sancılı veya yasak bir ilişki kendilerine zevk verebilir. Bununla birlikte, kişinin eşiyle mutlu olmasının böyle bir ilişkiye bağlı olduğu ve iki taraf da onayladığı sürece, çocuklarla cinsel ilişki gibi toplumca suç sayılan davranışları içermemesi koşuluyla böyle bir ilişkiyi bir cinsel sapma saymak yanlış olur.

Sayfa 2/9 İlkİlk 12345678 ... SonSon

Sistem Bilgileri

Bu sistem vBulletin® alt yapısına sahiptir!
Telif hakları, Jelsoft Enterprises Ltd'e aittir. Copyright © 2024

Uyarı

5651 Sayılı Kanun'un 4.cü maddesine göre üyeler yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Yer sağlayıcı olarak hizmet veren sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler ile ilgili iletişime geçilmesi halinde size dönüş yapacaktır.

gaziantep escort bayan gaziantep escort deneme bonusu veren siteler bahissitelerivip.com deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler mjsanaokulu.com Maltepe Escort deneme bonusu deneme bonusu veren siteler maltepe escort kartal escort ataşehir escort pendik escort ankara escort sincan escort eryaman escort bayan ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort eryaman escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort yetişkin sohbet kameralı sohbet aresbet casino siteleri Grandpashabet moldebet efesbet efesbet giriş getirbet efesbet deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2021 grandpashabet bahis siteleri bahis siteleri bonus veren siteler bahis siteleri canlı casino siteleri deneme bonusu En güvenilir bahis siteleri ankara olgun escort mimarsinanokullari.com