porno escort diyarbakır iskenderun escort
9 sonuçtan 1 ile 9 arası

Konu: Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

  1. #1
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    Anne Karnında Üç Karanlıkta Yaratılış


    Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlıkta bir yaratılışdan diğer yaratılışa geçirerek yaratmaktadır.
    39 Zümer Suresi 6


    Anne karnındaki cenin çok hassas bir varlıktır. Cenin eğer özel bir korunmaya sahip olmasaydı; sıcak, soğuk, ısı değişimleri, darbeler, annenin ani hareketleri cenine ya büyük bir zarar verecek, ya da cenini öldüreceklerdi. Annenin karnındaki 3 bölge cenini tüm bu dış tehlikelere karşı korur. Bu bölgeler şunlardır:

    1 Karın duvarı

    2 Rahim duvarı

    3 Amniyon kesesi

    Kuran’ın indiği 7. asırda insanların amnion kesesinden haberleri yoktu. Peki o zaman Kuran’ın anne karnındaki üç karanlığa işaret etmesi nasıl açıklanabilir? Hiç şüphesiz bu ifadeyi Kuran’ın indiği dönemin bilgi seviyesiyle açıklamaya olanak yoktur. Cenin bu üç tabakanın koruyuculuğu altında kapkaranlık bir mekanda yavaş yavaş gelişimini sürdürür.

    Amniyon kesesi temiz, akışkan bir sıvı ile doludur. Bu sıvı sarsıntıları emen koruyucu bir yastık gibidir, basıncı dengeler, amniyon zarının embriyoya yapışmasını engeller ve ceninin rahim içerisinde rahatlıkla dönmesini sağlar. Eğer cenin bu sıvı sayesinde rahatlıkla hareket edemeseydi, bir et kütlesi gibi yığılıp kalacak, devamlı bir tarafı üzerinde aylarca durduğu için yaralar vücudunu saracak ve birçok komplikasyon ortaya çıkacaktı. Ceninin her tarafının eşit biçimde ısınması da önemlidir. Sıvının ısıyı eşit dağıtması sayesinde dışarıdaki sıcaklık ne olursa olsun ceninin her yanı 31°C’lik sıcaklığa sahiptir. Yaratıcımız her aşamada her şeyi en ince şekilde ayarlamış, karanlıkların içinde her ihtiyacımızı karşılamış, bedenimizi dış dünyanın tüm zararlarından korumuştur.


    YARATILIŞTAN YARATILIŞA GEÇİŞ
    Bu ayetin anne karnında, yaratılış aşamalarımızda içinde bulunduğumuz 3 farklı ortama veya 3 farklı yaratılış aşamasına işaret ettiğini düşünenler de olmuştur. Buna göre 3 karanlık şöyledir:

    1. Fallop borusu: Spermle yumurta birleştikten sonra fallop borusu boyunca ilerler. Fallop borusu boyunca ilerleyen zigot bölünerek çoğalır.

    2. Rahim duvarındaki bölge:Bu bölgede 51. bölümde işlediğimiz asılıp tutunma (alaka) aşaması geçirilir.

    3. Amniyon kesesi: Ceninin etrafındaki içi özel bir sıvı ile dolu kesedir. Gelişimin geri kalan uzunca kısmı burada geçirilir.

    Dıştan görünüşte bu karanlık mekanların farkları yok sanılır. Halbuki minik bir hücrenin boyutuna bölünüp bu mekanları gezebilsek, nasıl farklı mekanlar olduğunu gözleriz. Birinci karanlık mekan, hücreye göre dev karanlık bir tüneli hatırlatmaktadır. İkinci karanlık mekan ise ışıksız kapkaranlık bir ormanı. üçüncü karanlık mekan ise ışıksız bir denizin altını andırır.

    Görüldüğü gibi iç içe katman olarak karanlık mekanlar 3 kat olduğu gibi, sırasıyla geçilen karanlık mekanlar da 3 tanedir. Ayetin bu iki açıklamadan herhangi birine mi, yoksa her ikisine de mi işaret ettiğini ALLAH bilir. Bu karanlık mekanlardaki gelişimde geçirilen aşamaların tüm bilimsel kitaplarda 3′e ayrılıp incelenmesi de ilginçtir. Bu üç aşama şöyledir:

    1. Preembriyonik aşama: Bu aşama birinci trimester olarak anılır. Hücreler çoğalırken 3 tabaka şeklinde organize olurlar, ilk iki haftayı kapsar.

    2. Embriyonik aşama: Hücre tabakalarından temel organlar ortaya çıkmaya başlar. İkinci trimester olarak anılır. İkinci haftayla sekizinci hafta arasını kapsar.

    3. Fetal aşama: Bu aşamada yüz, eller, ayaklar belirginleşir, insan dış görünümü ortaya çıkar. üçüncü trimester olarak anılır. Sekizinci haftadan doğuma kadar olan safhadır.

    Ayette işaret edildiği gibi yaratılışımız, bir yaratılış aşamasından diğer yaratılış aşamasına geçerek olmaktadır. Tüm aşamaların ortak özelliği her birinde yaratılışın delillerinin gözükmesidir.

    Kitabımızın embriyolojiyle ilgili bu son bölümlerinde gördüğümüz bilgilere son yüzyılda ulaşılmıştır. Kuran’dan önce ve Kuran’dan sonraki bin yılda bu bilgilerin hiçbirine, Kuran dışında hiçbir kitapta rastlayamazsınız. Kuran, hem meninin karışımlı yaratılışına, hem de bu meninin az bir bölümünden yaratıldığımıza dikkatlerimizi çekmiştir. Kuran, anne rahmindeki gelişimde embriyoya, aldığı hallerden türeyen isimler takmıştır: Asılıp tutunan (alaka), bir çiğnemlik et (mudga) gibi. Böylece Kuran, ceninin aldığı hallerden çıkan bir terminoloji oluşturmuştur. Yine ilk önce kemiklerin sonra kasların yaratıldığını Kuran dışında ortaya koyan olmamıştır. Yaratılışın içindeki farklı karanlıklara Kuran dışında dikkatleri çekmiş bir kitaba da binlerce yıllık tarihte rastlayamazsınız.

    Bilimsel bir bilgiyi ileri sürmek için her şeyden önce bilimsel bir altyapı gerekir. Var olan bir altyapı üzerinde diğer bilgiler yükselir. Ayrıca bu tarz bilimsel bilgiler için gelişmiş mikroskoplara da mikro kameralara da ihtiyaç vardır. Kuran’ın indiği dönemde ne bilimsel altyapının, ne mikroskobun, ne de mikro kameraların olduğunu kimse iddia edemez. Bu bilgilerin rastgele yapılan tahminlerle tutturulduğunu söylemeye de hiçbir vicdanlı insan kalkışamaz.

    İnsanı gerçekten de en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısı kıldık.
    95 Tin Suresi 4-5


    İnsan, en güzel biçimde, çok ince bir planla, birçok aşama arka arkaya getirilerek yaratılmıştır. ALLAH’ın bu mükemmel yaratışını unutup, vücudunu kendi eseri zanneden, bedeninin Yaratıcısını tanımayarak, isyana ve nankörlüğe kalkışan biri ise mükemmel yaratılışına rağmen aşağıların aşağısı olmaktan kurtulamaz.


    Yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar: Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır?
    52 Tur Suresi 35




    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  2. #2
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    SİNEK DENEN MUCİZE


    Ey insanlar! Size bir misal getirildi; şimdi onu dinleyin. Sizin Allah’tan başka dua ettiklerinizin hepsi toplansa bir sineği yaratamazlar. Sinek onlardan birşey kapsa onu da geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de!
    Hacc Sûresi, 22:73


    KURÂN ÂYETLERİ gibi, kâinat kitabının âyetleri de benzeri yapılamayan birer mucizedir. Bütün insanlar ve cinler nasıl bir Kur’ân âyetinin benzerini getiremiyorlarsa, yine bütün insanlar ve cinler bir araya gelecek olsa, kâinat kitabındaki sayısız kudret ve hikmet mucizelerinden bir tekinin olsun benzerini getiremezler.

    Bu âyetlerden bir tanesi de sinektir.

    Genellikle biz etrafımızdaki varlık ve hadiselere kalın bir alışkanlık perdesinin ardından baktığımız için, onları birer İlâhî sanat mucizesi olarak görmek her zaman aklımıza gelmez. Sineğe ise o kadar da bakmayız; çoğumuzun gözünde o rahatsızlık veren ve ortadan kaldırılması gereken bir varlıktır.

    Fakat bu bakışımız, en ileri teknolojilere meydan okuyan öyle muhteşem bir mucizeyi gözümüzden saklıyor ki!

    Bir sineğin sadece uçuşunun ne anlama geldiğini görebilmek için, onu birkaç dakika süreyle izlemek yeter. Havalanmak için bir hamleye gerek bile duymadan, sadece kanat çırpışıyla uçuşa geçiveren sinek, en gelişmiş savaş uçaklarını ilkel bir âlet düzeyine düşüren manevraların düzinelercesini birkaç dakika içinde peş peşe sergiler. Dakikada 20 bine varan kanat çırpışıyla geri geri uçmak, saniyenin otuz binde biri kadar bir zaman içinde yön değiştirmek gibi hareketler bu manevraların içindedir. Bütün bu hareketler sırasında, kanatlarının arkasına yerleştirilmiş iki küçük organ, gerekli ayarlamaları yaparak sineğin düz durumda ve dengede kalmasını sağlar.

    Sineğin tavanda baş aşağı yürümesi bile onun bu iş için özel şekilde düzenlenmiş olan ayaklarındaki olağanüstü yapıyı göstermektedir. Bize düz bir yüzey halinde görünen tavanın girinti ve çıkıntılarına tutunması için, Yaratan, sineğin altı ayağından herbirine ikişer pençe vermiş, bu pençelere de vantuzlar yerleştirmiştir. Bu incecik harikulâde sistem sayesinde, sinek, havada uçuşu kadar rahat bir şekilde, tavanda baş aşağı yürür, kaygan cama tırmanır.

    Sineğin görüşü de bütün bu becerilerle bir bütünlük teşkil edecek şekilde düzenlenmiştir. 360 derece görüş açısına sahip petek gözleri sayesinde, bir sinek, sağını, solunu, önünü ve arkasını hep birlikte görür. Onun kolay yakalanamayışı da âni hareketlere karşı son derece duyarlı olması ve saniyenin yüzde biri kadar bir zaman aralığındaki hareketi algılayabilmesi yüzündendir.

    Bu minik kuşlar elimize, yüzümüze kondukları zaman bize hiçbir zarar vermezler. Çünkü ağızları sadece öpme ve okşamaya yarayacak şekilde düzenlenmiştir. Eğer onların da meselâ karıncalar gibi kesici çeneleri yahut yaban arıları gibi iğneleri olsaydı, insanlar herhalde bu kuşçukların arasında yarasız beresiz bir gün geçirmezlerdi.

    Onca masumluğuna ve harikulâde yapısına rağmen, sinekle insan nesli çok uğraşmış, ama bir türlü baş edememiştir. İnsanlar şuna dua etmeli ki, sinek neslinin üreme potansiyeli başıboş bırakılmamış yahut tam kapasiteyle devreye sokulmamıştır. Yoksa, önüne Yaratan tarafından hiçbir engel konulmamış olsaydı, bir çift sineğin üreme hızı, bütün yeryüzünü altı yedi ay gibi kısa bir zamanda sinekten bir yorganla kaplamaya yeterdi. İnsanın elinde de, insanların Allah’tan başka taptıkları şeylerin elinde de, tek bir sinekle baş edebilecek bir güç yoktur.

    İnsanlar, mikrop taşıyıcısı olarak ilân etmekle sineğin pek çok günahını aldılar. Oysa kendi pisliklerimiz de, sinekler de etrafımızdan hiçbir zaman eksik olmuyor. Eğer sineğin mikrop bulaştırmada gerçekten önemli bir payı olsaydı, insan nesli hastalıklardan gözünü açabilir miydi dersiniz?

    Sinek konusunda bize en yaraşan şey, onun dedikodusuyla vakit harcamak yerine, önce kendi temizliğimizi sağlamak, ortada pislik bırakmamak, sonra da, Yüce Yaratanın çağrısına uyarak Kur’ân’ın verdiği misali dinlemek ve bu minik uçuş mucizelerinin gözümüzün önünde ücretsiz olarak tekrarlayıp durdukları gösterileri zevkle izlemektir.

    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  3. #3
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    Ve demiri indirdik ki, onda çetin bir güç ve insanlar için yararlar vardır.
    Hadîd Sûresi, 57:25


    DEMİRDEN söz eden âyet-i kerime, onun İlâhî bir lütuf olarak indirildiğini, birkaç yönden vurgulamak suretiyle bize bildirmiştir. Bundan başka, bu âyetin yer aldığı sûrenin de “demir” anlamına gelen “Hadîd” ismiyle adlandırılmış olması, konunun önemine ve bu nimetin büyüklüğüne ayrıca işaret etmektedir.

    “Çetin bir güç” deyiminin de, ibret gözüyle bakıldığında, oldukça dikkat çekici vurgular içerdiği görülüyor.

    Bir yönüyle bu deyimde demirin yaratılışına işaret vardır. Zira demirin yaratılışı, gerçekten de çok, hem de pek çok çetin bir güç ile açıklanabilecek bir olaydır. Öyle ki, bu güce, kâinattaki en büyük yıldızların bile “gücü” yetmemekte; demir ile ondan daha ileri elementlerin yaratılması için, o dev yıldızların hayatlarını feda ederek parçalanmaları gerekmektedir.

    Burada mümkün mertebe özet seviyesinde kalmaya özen göstererek biraz teknik bilgi vermemiz gerekiyor.

    Yıldızların hammaddesi, büyük çoğunlukla hidrojendir. Bunlar yıldız merkezlerinde yakılarak helyuma dönüşür. Hidrojen belli bir oranda tüketildikten sonra helyum çekirdeklerinden de daha ağır elementler yapılabilir; ancak bu iş çok fazla ileri gitmez. Ancak Güneşimizin sekiz mislinden daha büyük yıldızlarda, element üretimi demire kadar gelip dayanabilir. Bu ise kritik bir noktadır. Çünkü normal olarak element üretimi muazzam seviyede enerji ortaya çıkardığı halde—yıldızlar bu üretimleri sayesinde parlarlar—demir ile ondan daha ağır elementlerin üretimi için, fazladan bir güce ihtiyaç vardır. İşte bu güce, en büyük yıldızların da gücü yetmez.

    Yakıtını kullana kullana merkezindeki element üretiminde demire kadar gelip dayanmış bulunan dev yıldızların bundan sonra yapabileceği birşey yoktur. Yıldızın o muazzam kütlesi, merkez üzerinde ne kadar basınç yaparsa yapsın, bu dehşetli sıcaklık bile orada birikmiş demirden külleri tutuşturmaya yetmez. Bundan sonra yıldız, süpernova adı verilen dehşetli bir nâra ile kendisini parçalar. Bu olay sırasında, yıldızın bir kısım maddesi, ortada kendi üzerine çöker; bu çöken kısım, yıldızın büyüklüğüne göre, ya nötron yıldızına, ya da karadeliğe dönüşür. Kalan kısım ise, bir anda koca bir galaksinin parlayışıyla boy ölçüşecek bir şekilde infilâk eder; ortalık milyarlarca derece sıcaklığında bir muazzam toz bulutuna döner. 1054 yılında, bizden 6500 ışık yılı uzakta böyle bir patlama meydana geldiğinde, bu olay, “gündüz ortasında görünen bir yıldız” şeklinde, üç haftadan fazla bir süreyle Dünyadan izlenmişti. Saniyede binlerce kilometre hızla etrafa yayılan bu toz bulutu, demirin ve ondan daha ağır elementlerin doğumevidir. İşte bu yaratılışta öyle bir çetin güç vardır ki, onun yanında, Güneşin alevleri bile bir çatapat eğlencesi seviyesinde kalmaktadır!

    Diğer yandan, “çetin bir güç” ifadesinde, demirin insan elindeki kullanımına da bir işaret vardır. Ne yazık ki, bu madeni keşfettikten sonra insanın aklına düşen şeylerden başlıcası onu bir savaş âleti olarak kullanmak olmuş ve uzun yüzyıllar boyunca insanlar birbirlerinin elinden demirin şiddetini tatmışlardır. Bununla beraber, insan medeniyetinin en azametli yapılarının (binalar, gökdelenler, köprüler, gemiler gibi) demir ve çelikten güç alması da, yine bu ifadenin kapsamı içinde değerlendirilecek bir durumdur.

    Âyet, bütün bunları yanında, demirin insanlar için yarar taşıdığını da bildiriyor ki, burada hem biyolojik açıdan insan hayatı için demirin önemine bir işaret, hem de bu İlâhî nimetten daha insancıl amaçlar için yararlanmaya bir teşvik vardır.

    Biyolojik açıdan, insanın hayatında demir son derece önemli bir rol oynar. Ciğerlerden oksijeni alıp vücuda taşıyan hemoglobin molekülünün yaratılışı için demir gereklidir. Demir düzeyinin düşmesi halinde oksijenin organlara ve dokulara iletilmesinde de aksamalar başlar ve insan bunun sonucunu bir “güçsüzlük” şeklinde hisseder. Demirin yaratılışında ve kullanılışında çetin bir güç bulunduğu gibi, insan vücudundaki işlevlerinde de böyle bir güç tezahürü vardır.

    “İnsanlar için yararlar vardır” ifadesi, bu İlâhî nimette yararlanabileceğimiz daha pek çok yönler bulunduğunu bildiriyor. Ve, bu nimeti bir şiddet aracı olarak kullanıp da birbirimizi çetin bir güç altında ezmeye çalışmak yerine, bu yararlı yönlerde ilerlemeye teşvik ediyor.
    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  4. #4
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    Karıncaların İletişimi

    Derken Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen ordusu toplandı. Hepsi de düzenli bir şekilde sevk ediliyordu. Karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca “Yuvalarınıza girin, karıncalar,” dedi. “Tâ ki Süleyman ve ordusu, farkında olmadan sizi çiğnemesin.” (Neml, 17-18)


    BU ÂYET karıncalar arasında bir “iletişim sistemi” olduğuna işaret ediyor. Yirminci yüzyılda üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, bu küçük hayvanların çok düzenli bir sosyal yaşantıları olduğunu ve bu düzenliliğin gereği olarak aralarında çok gelişkin bir iletişim ağının var olduğunu ortaya koymuştur. National Geografic dergisinde yayınlanan bir makalede bu konudan şöyle bahsedilmektedir:

    Büyük veya küçük herhangi bir karınca, başındaki karmaşık duyu organlarıyla, milyonlarca hatta daha fazla kimyasal ve görsel sinyalleri yakalar. Beyin 500 bin sinir hücresi içerir; gözler birleşiktir; antenler insandaki burun ve parmak ucu gibi hareket eder. Ağzın altındaki projeksiyonlar tadı algılar, kıllar dokunmaya karşılık verir.

    Biz farkına varmasak da karıncalar, hassas duyu organları sayesinde oldukça farklı iletişim yöntemleri kullanırlar. Avlarını bulmaktan birbirlerini takip etmeye, yuvalarını kurmaktan savaşmaya kadar hayatlarının her ânında bu duyu organlarından faydalanırlar. 2-3 milimetrelik vücutlarının içerisine sığdırılmış 500 bin sinir hücresiyle, insanları hayrete düşürecek bir iletişim sistemine sahiptirler.

    Karıncaların bilgi alışverişi sağlamada, kimi zaman insanların konuşarak halledemediği konularda (toplanma, paylaşma, temizleme, savunma gibi) çok daha kusursuz bir iletişim sergilerler.

    Karıncalar daha çok kimyasal düzeyde bir iletişim gerçekleştirirler. İç salgı bezlerinden salgıladıkları kimyasallar, diğer karınca tarafından koku olarak algılanır. Koloninin ihtiyaçlarına göre, örneğin acil bir durum olduğunda bu kimyasallar daha yoğun salgılanır.

    Çok yakın tarihte elde edilen bu bilgilere ondört asır önce işaret edilmiş olması, bir mucize değil de nedir?


    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  5. #5
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    YERALTINDA RAHMET MAHZENLERİ

    "Görmedin mi: Allah gökten bir su indirir de onu yerin kaynaklarına yerleştirir.
    Zümer Sûresi, 39:21]


    BİRÇOK âyette olduğu gibi, bu âyette de “Görmedin mi?” uyarısı, dikkatimizi kâinat kitabının bir âyetine yöneltiyor.

    Ve yine birçok âyette olduğu gibi, bu âyetin uyarısı da, zaman içinde görülecek bir hakikate, görülmüşçesine bir kesinlikle işaret ediyor.

    Gökten suyun yağmur, kar ve dolu şeklinde indiğini biliyoruz. Nitekim Kur’ân bu büyük mucizeye sık sık dikkatimizi çekerek düşünmemizi ister. Burada ise, yağmurun yeryüzüne indikten sonra, orada birtakım kaynaklara yerleştirildiği anlatılıyor. Ayetin içerdiği ibretlerden bir tanesi de işte budur.

    Yağmur, yeryüzüne indiğinde, bitkiler ondan alacağını hemen alır. Yeraltında yayılmış kökler, göklere açılmış eller gibidir; Yer ve Gökler Rabbinin rahmet hazinelerinden gelen nasiplerini toplar ve bitki gövdelerine aktarırlar.

    Fakat köklerin emdiği, yağmurun tamamı değildir. Yağışın büyük kısmı, buharlaşarak, tekrar bir bulut olmak niyazıyla semâya geri döner. Bir kısmı da akarsu ve göllere akar.

    Toplam yağışın az bir kısmı ise yerin derinliklerine sızarak orada kendisine barınacak yerler bulur. Geri kalan yağış buharlaşarak, emilerek, akarsu ve göllere akarak geçip giderken, bu kaynaklarda sular birikir. Bir damla yağmurun düşmediği en kurak mevsimlerde de o kaynaklarda yine su vardır. Ve bu kaynaklar yeryüzünün her tarafına yayılmış durumdadır. En kurak bölgeler, ıssız çöller bile, toprağın derinliklerinde böyle nice su mahzenleri saklar. O kaynaklar, Yer ve Gökler Rabbinin yeraltındaki rahmet hazineleridir.

    Yeraltı kaynaklarındaki sular ya bir pınar olur çağlar, ya bir kuyudan insanlara suyunu sunar. Gerçi orada biriken su, yere düşen yağışın pek az bir kısmıdır. Fakat o kaynaklara inen su, yeryüzüne yağan yağmur gibi buharlaşmaz, akıp gitmez. Orada birikir. Biriken sular büyük miktarlara ulaşır. Ve insanlar, içme suyu ihtiyaçlarının büyük kısmını bu kaynaklardan sağladıkları gibi, tarla ve bahçelerini de yine ekseriyet itibarıyla bu kaynaklardan elde ettikleri suyla sularlar.

    Eğer yeraltı kaynakları olmasaydı, yağışlar ne kadar sık ve bol olursa olsun, insanlığın su ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalırdı. Çünkü yağmurun yağışı, dibi delik bir kovaya su doldurmaktan çok farklı bir işlem olmazdı. Yağan yağmurdan o anda kim ne kadar yararlanıyorsa bütün istifade bu kadarla sınırlı kalır; geri kalan ise ya uçarak, ya akarak gider, havaya, akarsuya, göllere karışırdı. Ancak okyanuslardan suyu bulutlarla yeryüzünün uzak köşelerine gönderen Yüce Allah, o suyu yerin derinliklerinde kulların ihtiyaçları için saklayacak mahzenler yaratmıştır.

    Bu mahzenlere, âyet, “Görmedin mi?” ifadesiyle işarette bulunuyor. Oysa bu âyetin indiği zamanda, yağmurun yeraltı kaynaklarında saklandığından haberi olan kimse yoktu. Kur’ân’ın “Görmedin mi?” diye sorduğu şeyi, insanlar, yüzyıllar sonra ancak görebildiler.

    Fakat âyetin verdiği bir başka ders daha var ki, insanların büyük kısmı, o hakikati görebilecek bir yerden hâlâ pek uzakta duruyorlar.

    Yüce Allah buyuruyor ki:




    Görmedin mi: Allah gökten bir su indirir de onu yerin kaynaklarına yerleştirir. Sonra onunla rengârenk ekinler çıkarır. Sonra kurur ve onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru bir çöpe çevirir. Aklıselim sahipleri için bunda ibretler vardır.

    Rahmet hazinelerinin yeraltında yarattığı sarnıçları gören gözlerin birçoğu, ne yazık ki, yerin üzerinde olup bitenlerin anlamını çözmekte aynı beceriyi gösteremiyor.

    Gökten suyu kim indirir, yerin altında kim biriktirir? Kulların ihtiyacını kim görür de onlara su yetiştirir? Bir bahar gününde yerin yüzünü rengârenk çiçeklerle kim güldürür?

    Sonra nereye gider bütün bunlar? Açan çiçekler niye solar? Niçin herşey bir saman çöpüne döner?

    Bu dünya hayatıyla bir saman çöpü arasındaki fark nedir?

    Bunları çok fazla düşünen olmaz.

    Çünkü bütün bunları görmek ve görülenlerdeki anlamları çözebilmek için, gören gözden başka, bir de aklıselim gerekir.

    Aklıselim sahipleri için ise, Kur’ân’ın âyetlerinde de, yerin ve göğün âyetlerinde de nice ibretler vardır.

    Konu 'hayaL tarafından (15 Ocak 2013 Saat 19:23 ) değiştirilmiştir.
    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  6. #6
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    Yeryüzünde birbirine komşu kıt’alar, bir de üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, onların hepsi bir suyla sulanır; fakat Biz onlara birbirinden farklı tatlar veririz. Aklını kullanan bir topluluk için bunda âyetler vardır.
    Ra’d Sûresi, 13:4



    BİR TEFEKKÜR hazinesi olan bu âyetin bize öğrettiği yöntemlerden biri de kâinattaki birlik tecellîlerine dairdir.

    Âyet-i kerime, üzüm, ekin ve hurmalıklardan söz eden bölümünde, bütün bunlar bir su ile sulandığı halde Yüce Allah’ın onlara ayrı ayrı tatlar verdiğini bildiriyor. Hayatın bu pek kapsamlı kanunu, âyette birkaç somut örnekle dikkatimize sunulmuştur; ancak kıyas yoluyla, bu kanunun, günlük hayatın doğallığı içinde bizi her taraftan kuşatmış ve nimetlere boğmuş olduğunu görebiliriz.

    Üzüm ve hurma gibi meyveler, herkes tarafından bilinen ve tadıyla, rengiyle, biçimiyle herkesin kolayca hayalinde canlandırabileceği örneklerdir. Bu örneklerde bir kanunun ucu gösterilmiştir. İnsanlar, bildikleri tüm meyve, sebze ve ekinlerde, bu âyetin anlattığı özellikleri bulabilirler: elma, fındık, şeftali, kayısı, domates, patates, kivi, portakal, karpuz, kavun, ceviz, turp, soğan, çilek, kiraz—ve yüzlercesi, ve binlercesi…

    Âyet diyor ki: “Bunların hepsine ayrı tatlar verdik.”

    Evet, insan, yerin bitirdiği hangi şeyi tadacak olsa, onda bir farklılık bulur. Hattâ bir elmanın nice türleriyle farklı farklı elma tatları sunduğuna tanık olur.

    Âyetin dikkat çektiği ikinci husus, bütün bunların tek bir su ile sulanmasıdır. Bu da bir örnektir, bir “birlik” nümunesidir. Aynı gerçek, onları bağrında yeşerten toprak için de geçerlidir. Onlar bir su ile sulandığı gibi, bir topraktan çıkarlar.

    Yine onlar bir güneşten enerji alırlar. Bir havayı solurlar. Bir kanunla, bir tarzda, bir bahçede, bir arada yeşerirler.

    İşte burada da şöyle bir “vahdet,” bir “birlik” dersi veriliyor:

    Yeryüzünün kıt’alarında yetişen o meyveler ve ekinler aynı suyla sulanır. Çünkü onları sulayan birdir. O, yeryüzündeki bütün bitkilerin ve bütün canlıların ihtiyacına bir su ile cevap verir.

    O meyveler ve ekinler bir güneşin ışığıyla olgunlaşır. Çünkü onları yaratıp yeşerten ve olgunlaştıran birdir. O, bir güneş ışığıyla, yeryüzündeki bütün canlıların enerji ihtiyacını karşılar.

    O meyveler ve ekinler bir toprakta yeşerir. Çünkü onları yeşerten de, bu dünyayı düzenleyip üzerine toprağı seren de birdir.

    O meyve ve ekinlerin tümü aynı havayı solur. Çünkü onları yaratan da, bu dünyanın etrafını atmosferle kuşatıp onu bütün canlara soluk yapan birdir.

    Şimdi o birtek Yaratıcının sanatına bakın ki, koca güneşi yeryüzünün bütün canlarının hizmetine gönderir. Bir topraktan yüz binlerce tür bitki çıkarır. Bir su ile bütün yeryüzünü diriltir, bir hava ile canlara can katar. Ve bütün bunları, akıp giden bir hayatın doğallığı ve sadeliği içinde yapar. Günışığını sessizce gönderir, yağmuru usulca yağdırır. Toprak içinde çalışan tezgâhların sesini kimse işitmez. Yapraklardan ve ciğerlerden sızan hava zerreleri kimseye bir rahatsızlık vermeden iş görürler.

    Üstelik, bütün bunlar, birbirine yardım edecek, birbirinin işini tamamlayacak bir şekilde, kusursuz bir âhenk içinde çalışırlar. Bir su, bir hava, bir güneş, bir toprak, sanki tek bir varlık olup çıkmış gibidir.

    Böylece, Bediüzzaman’ın tabiriyle, gül goncasının yaprakları gibi birlikler içine sarılmış olan bu âlemde, bir sudan, bir topraktan, saymakla bitirilemeyecek kadar çok renklerde, kokularda, tadlarda meyveler, ekinler, sebzeler çıkar.

    Ve insan, bu rengârenk bitkilerle süslenmiş olan yerin güzel yüzünde, herşeyi birşeye hizmetkâr eden ve birşeyden herşeyi yapan birtek Yaratıcının mucizeli sanatlarını hayranlıkla seyreder, nimetlerini şükürle yâd eder.

    İşte bunlar, birtek Kur’ân âyetinin penceresinden kâinata bakıldığında görülenlerden bir kısmı. Âyetin de hatırlattığı gibi, aklını kullananlar için, bu pencereden bakıldığında daha nice birlik delilleri okunur, nice âyetler seyredilir.
    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  7. #7
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    canim ilk konuyu okudum. ALLAH oyle guzel sistem yapmiski insanlarin akli bunu anlamaya yetmez yetmiyorda.

    ALLAHA nekadar sukur etsek hamd etsek azdir.
    iyiki'm

  8. #8
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    Alıntı yesil83 Nickli Üyeden Alıntı [Linkleri Görebilmek için ÜYE Olmalısınız!Hemen ÜYE OL!]
    canim ilk konuyu okudum. ALLAH oyle guzel sistem yapmiski insanlarin akli bunu anlamaya yetmez yetmiyorda.

    ALLAHA nekadar sukur etsek hamd etsek azdir.
    Evet aynen öyle canım herşey kuranda anlatılmış hem, insanların yapması gereken bu kadar güzel olan dengeye hayran olmak sadece...en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve izah edilmiş
    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

  9. #9
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Ayetler ve ibretler...(İbretlik ayetler )

    İşte bu Âd kavmi idi ki, Rablerinin âyetlerini inkâr eder, Onun peygamberlerine karşı gelir ve herbir inatçı zorbanın emrine uyarlardı.
    Hûd Sûresi, 11:59

    Musa’yı Firavun’a ve kavminin ileri gelenlerine göndermiştik; ama onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun’un emri kimseyi doğru yola çıkarmıyordu.
    Hûd Sûresi, 11:97


    ZORBALARIN âkıbetine dair pek çok ibret verici hadise Kur’ân kıssalarında anlatılmıştır. Bu iki âyet-i kerime ise, onların zorbalıklarında halkın da bir payı bulunduğuna ve bu pay sebebiyle halkın da zorbalarla aynı âkıbeti paylaştığına dikkat çekiyor.

    Her iki âyette de, helâk olan toplulukların ortak bir özelliği vurgulanmaktadır:

    Gerek Âd kavmi, gerekse Firavun’un kavmi, itaat edilmesi gerekene isyan etmiş, karşı çıkılması gerekene de itaat etmişlerdir. Onlar peygamberlere itaat etmeye çağırılmışlardı; ama bunu dinlemediler ve zorbaların çağrısına uyarak onların peşine takıldılar.

    Bu tesbit, bizi, ürkütücü bir tarihî gerçekle yüz yüze getiriyor:

    Zorbalar, halkın desteği sayesinde zorbalıklarını devam ettirirler.

    Aslında onlar her zaman küçük bir azınlıktan ibarettirler. Bazan bir zümre, bazan bir şahıs, bazan bir çete olurlar. Ama “zorba, diktatör, müstebit” gibi adlarla nitelenen o kişiler, sayı itibarıyla, ait oldukları toplumun çok küçük bir parçasını teşkil ederler.

    Ancak onların halk üzerindeki tahakkümlerini devam ettirmek için başvurdukları etkili yöntemler vardır. Korkutarak, aldatarak, menfaatler dağıtarak, bölüp parçalayarak, ve bunlar gibi daha nice yollarla insanları peşlerine takarlar.

    Zorbaların peşine takılanlar, kendilerini buna mecbur sayarlar. Oysa gerçek bunun tam tersidir: Zorbaların onlara ihtiyacı vardır. Eğer gönüllü olarak onlara itaat edenler, taraftar çıkanlar, onları destekleyenler olmazsa, hiçbir zorba, iktidarını devam ettiremez. Onun için, “İtaat etmekten başka çaremiz yoktu” şeklindeki mazeretleri Kur’ân geçerli saymamış ve zorbaların peşinden gidenleri bu davranışlarından sorumlu tutmuştur.

    Aslında Kur’ân’ın bu konudaki şiddetli sakındırmaları, insana, kendi izzet ve haysiyetine sahip çıkma yönünde bir çağrıdır. Zira Kur’ân, insanı, sadece Âlemlerin Rabbine kulluk edecek bir varlık olarak niteler:



    Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, takvâya erişesiniz.
    O Rabbiniz ki, size yeri bir döşek, göğü bir tavan yaptı. Gökten bir su indirdi; o suyla ürünlerden size rızık çıkardı. Bütün bunları bile bile kimseyi Allah’a denk tutmayın.[1]

    İnsan gibi son derece üstün özelliklerle donatılmış bir varlık, ancak, yeri ve göğü yaratıp kendisine bunca nimetleri bağışlayan bir Rabbe kulluk edebilir. Onun dışındaki fani ve âciz varlıklara kul olmak ve onların keyiflerine uymak, bu aziz varlığa yaraşan birşey değildir. Ancak bütün nimetlerin bir fiyatı olduğu gibi, Allah’ın insana bağışladığı bu nimetin de bir fiyatı vardır.

    Bu izzet ve şeref, herşeyden önce, özenle korunmak ister. İnsan, tıpkı hayatını korumakla yükümlü olduğu gibi, bu değerini de korumak ve onu başkalarına ezdirmemek zorundadır.

    Zorbalar “Bana kul olacaksın” diyebilir. Diktatörler onu korkutmak, yıldırmak için her türlü çareyi deneyebilir. Şeytan ve nefis, zorbaların peşinden gitmeyi ona mâsum, hattâ zorunlu bir davranış olarak göstermek için tuzaklar kurabilir.

    Ayrıca, zorbalığın, sadece ülkelerin yönetiminde ortaya çıkan bir hadise olmadığını da dikkate almak gerekir. İnsanların bir araya geldiği her yerde, toplum hayatının bütün kesimlerinde, istibdat da şu veya bu kılıkta ortaya çıkabilir, çeşitli bahane ve mazeretleri kullanarak insanları zorbalığa boyun eğmek zorunda bırakabilir.

    Bunların hiçbiri, feraset sahibi bir mü’minin aldanması için yeterli sebep değildir.

    Çünkü onun kalbinde imanı, elinde Kur’ân’ı vardır.

    Onlar ise, mü’mine, Allah’tan başkası önünde eğilmemeyi en birinci ders olarak öğretmiştir.

    Bu dersi alan mü’min, önce nefsinin ve şeytanın istibdadından kurtulur.

    Ondan sonra da, toplum hayatının bütün kesimlerinde her zaman için karşılaşılabilecek olan zorbalıkların, istibdatların, diktatörlüklerin hiçbiri onu aldatamaz.İşte, Kur’ân, yaşanan hayattan alınmış kesitlerden ibaret olan kıssalarıyla, bizi her türlü kötü âkıbete karşı uyardığı gibi, diktatörlüğün ve ona âlet olmanın âkıbetini de açık bir şekilde göstererek bizi uyarıyor.



    Sustum...!

    Gittim...!

    EyvaLLah...!

Sistem Bilgileri

Bu sistem vBulletin® alt yapısına sahiptir!
Telif hakları, Jelsoft Enterprises Ltd'e aittir. Copyright © 2024

Uyarı

5651 Sayılı Kanun'un 4.cü maddesine göre üyeler yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Yer sağlayıcı olarak hizmet veren sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler ile ilgili iletişime geçilmesi halinde size dönüş yapacaktır.

gaziantep escort bayan gaziantep escort deneme bonusu veren siteler bahissitelerivip.com deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler mjsanaokulu.com Maltepe Escort deneme bonusu deneme bonusu veren siteler maltepe escort kartal escort ataşehir escort pendik escort ankara escort sincan escort eryaman escort bayan ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort eryaman escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort yetişkin sohbet kameralı sohbet aresbet casino siteleri Grandpashabet moldebet efesbet efesbet giriş getirbet efesbet deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2021 grandpashabet bahis siteleri bahis siteleri bonus veren siteler bahis siteleri canlı casino siteleri deneme bonusu En güvenilir bahis siteleri ankara olgun escort mimarsinanokullari.com