Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur:
(( مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ.)) [ متفق عليه ]
"Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)."[22]
Bu namazı ve zikredilen şeyleri, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e veya sahâbeden birisine nisbet eden kimse, en büyük iftirayı atmış olur ve bu kimse, Allah Teâlâ tarafından yalancıların hak ettikleri cezayı hak etmektedir."[23]
Değerli âlim Muhammed Abdusselâm eş-Şukayrî şöyle demiştir:
"Câhil kimseler, kendilerinden her türlü kötülüğü giderdiğine inanarak, Safer ayının son Çarşamba günü 'Bütün âlemler içinden Nuh'a selâm olsun' gibi, selâm âyetlerini yazmayı ve bu âyetleri, içerisinde su bulunan kaplara koyup o sudan içerek ondan bereket ummayı ve o suyu başkasına hediye etmeyi bir gelenek hâline getirdiler.Bu inanç, bozuk bir inanç, dînde yerilen bir şeyi uğursuz sayma ve bunu yapanı gören kimsenin ona şiddetle karşı çıkması gereken çok çirkin bir bid'attır."[24]
Dördüncüsü: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hayatında bu ayda meydana gelen savaşlar ve önemli olaylar.
Bunlar pek çoktur. Bu olaylardan bazılarını seçmek mümkündür:
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Sonra Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Veddân adı verilen Ebvâ gazvesine bizzat kendisi katıldı. Bu, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in katıldığı ilk gazve olup Mekke'den Medine'ye hicret edişinden on iki ay sonra Safer ayında vukû buldu. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in beyaz olan sancağını Hamza b. Abdulmuttalib taşıdı. Sa'd b. Ubâde'yi, kendisinin yerine Medine'de bıraktı ve Kureyş'in ticâret kervanının önünü kesmek için özellikle muhâcirlerle birlikte yola çıktı, fakat hiç kimseyle karşılaşmadı.
Bu gazvede, zamanında Damra oğulları kabilesinin reisi olan Muhaşşî b. Amr ed-Damrî ile Damra oğulları ile savaşmamak ve onların da Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile savaşmamaları, kendisine karşı toplanmamaları ve kendisinin düşmanına yardım etmemeleri konularında aralarında (emân ve yardımlaşma) antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmadan sonra Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- onlardan on beş gün uzak durdu. [25]
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:
"Hicretin üçüncü yılı Safer ayı gelince, Adal ve el-Kara kabilelerinden bazı topluluklar Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in huzuruna gelip içlerinde müslüman kimselerin olduklarını, onlara dînlerini ve Kur'an okumayı öğretecek öğretmenleri, kendileriyle birlikte göndermesini istediler.Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- onlarla birlikte -İbn-i İshak'ın sözünde- altı kişi gönderdi. Buhârî ise: Onlar on kişi idiler, demiştir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- onların başına, Mersed b. Ebî Mersed el-Ğanevî'yi emir tayin etti. Hubeyb b. Adiyy de onların içindeydi. Bu altı veya on kişilik heyet, onlarla birlikte yola çıktılar. Hicâz'ın kenar bölgelerinde Racî' denilen yere geldiklerinde onlara ihânet ettiler ve onlara karşı Huzeyl kabilesinden yardım istediler. Huzeyl kabilesinin adamları gelip onları kuşattılar ve genelini öldürüp Hubeyb b. Adiyy ve Zeyd b. ed-Desine'yi esir aldılar. Ardından onları köle olarak Mekke'de sattılar. Nitekim Hubeyb b. Adiyy ve Zeyd b. ed-Desine, Bedir savaşında müşriklerin ileri gelenlerini öldürmüşlerdi."[26]
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:
"Hicretin dördüncü yılında, Safer ayında Maûne Kuyusu fâciası vukû bulmuştur.Bu fâcianın özeti şöyledir: Mızrakla istediği gibi, mahâretle oynamasından dolayı "Mulâibu'l-Esinne" diye çağrılan Ebu Berâ Âmir b. Mâlik Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i huzuruna gelmişti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu İslâm'a dâvet etti, fakat o müslüman olmadı (bu dâvete yanaşmadı) ama pek uzak da durmadı.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’a:
-Ey Allah'ın elçisi! Ashâbından bir grup tebliğci göndersen de şu Necid halkına senin bu dînini onlara anlatsalar iyi olur, umarım onlara icâbet ederler, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
-Ben, Necd halkının onlara bir kötülük yapmasından korkuyorum.
Bunun üzerine Ebu Berâ şöyle dedi:
- Ben onları koruyacağım.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, sahâbeden İbn-i İshak'ın sözüne göre- kırk, Sahih-i Buhârî'deki rivâyete göre yetmiş kişilik -ki doğru olan Buhârî'nin rivâyetidir- bir kurra (hafızlar) heyetini, Sâide oğullarından "Şehâdete Koşan" lakaplı Münzir b. Amr başkanlığında gönderdi. Bunlar, sahâbenin hayırlıları, fazîletlileri, efendileri ve hâfızları idiler. Heyet, Âmir oğulları ile Süleym oğulları kabilelerinin toprakları arasında bulunan Maûna kuyusu mevkiine ulaşınca orada konakladılar.Sonra Ümmü Süleym'in kardeşi Haram b. Milhan adındaki birisine, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in mektubunu vererek onu Amir oğulları kabilesinin reisi Allah’ın düşmanı Âmir bir Tufeyl’e gönderdiler.Bu adam, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in mektubunu bile açıp bakmadan, adamlarından birisine emredip elçiyi arkasından mızrakla vurarak öldürttü. Haram b. Milhan, mızrak sırtından girince ve akan kanı görünce:
- Kâbe'nin Rabbine yemîn olsun ki kazandım! Dedi.
Ondan sonra da Âmir oğullarına (kabilesinin halkına, bu İslam tebliğcilerini kılıçtan geçirmek üzere) çağrıda bulundu. Ebu Berâ'nın himâyesinde oldukları için halk bu çağrıya uymadı. Bunun üzerine Süleym oğulları, Usayya, Ra'l ve Zekvân kabilelerini yardıma çağırdı. Usayye, Ra'l ve Zekvân kabileleri onun çağrısını kabul ettiler ve bu kabileler Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbını onları çember içine alıp kuşattılar. İçlerinden Neccâr oğulları kabilesinden Ka’b bin Zeyd dışındaki herkesi öldürdüler.Ka’b ise yaralanmış ve şehidler arasında kendinden geçmişti. Kendine geldikten sonra Medine’ye sağ dönmeyi başardı ve hayatta kaldı. Daha sonra Hendek savaşında şehid oldu.Bu tebliğcilerle beraber gitmiş, ancak onları korumak maksadıyla uzaktan gözetleyicilik yapan iki kişi daha vardı. Bu olayın dışında kalarak kurtulmuşlardı. Onlardan biri Amr b. Umeyye ed-Damrî, diğeri de Munzir b. Muhammed idi.Arkadaşlarının nerede öldürüldüklerini ancak akbabaları görerek keşfedebildiler.Oraya gittiklerinde korkunç manzara ile karşılaştılar. Arkadaşlarının tümü şehid edilmişti. Düşmanlarsa hala orada bekliyorlardı. Arkadaşlarının durumunu görünce her ikisi de kılıçlarını çekerek düşman ordusuna saldırdılar. Munzir şehid edildi. Amr b. Umeyye ed-Damrî ise esir alındı.Kendisinin Mudar kabilesinden olduğunu onlara haber verince, Âmir oğulları kabilesi reisi Amr b. Tufeyl onun saçını perçeminden kesti ve annesinin bir köle azad etme borcu olduğundan dolayı Amr'ı onun yerine sayıp serbest bıraktı. Hürriyetine kavuşan Amr b. Umeyye Medine’ye dönerken yolda el-Karkara denilen yere gelince bir ağacın altında dinlenmek için konakladı. Daha sonra onun yanına Kilâb oğulları kabilesine mensup iki kişi geldiler. Amr, onların şehid edilen arkadaşlarının öcünü almak niyetiyle kılıcını çekerek ikisini de öldürüp büyük bir hata işledi. Oysa Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu iki kişiye teminat vermişti. Ama o bundan habersizdi. Medine’ye geldiğinde yaptığını Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e haber verince, ona şöyle dedi:
- Andolsun ki sen, (kendilerine emân verilen) iki kişiyi öldürdün.Ben, o ikisinin diyetini mutlaka ödemeliyim."[27]
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Hayber savaşına çıkması, Muharrem ayının başında değil, sonunda idi.Hayber'i fethetmesi ise Safer ayında idi." [28]