Artık yüzümü daha mı az acıtıyor yağmurun damlaları, kuşlar mı alçaktan uçuyor artık, ben mi yükseklerdeyim? Kelebekler, ateş böcekleri daha mı ışıltılı ne? Kızmıyorum artık hiçbir şeye. Neden? "Nedeni var mı şekerim 40'ındasın farkındasın işte" Ne hoş di mi?
Bu 40'ına gelip de erme hikâyeleri başladı bu günlerde yine. Kırkındayım farkındalıklarla doluyum, bu işin kibar yollu ifadesi, bunun asıl anlamı kafaya dank etmektir. Evet, 40 olursunuz günün birinde. Bir geç kalmışlık sarar etrafınızı, yapamadığınız engellendiğiniz her şeyi yapmak, bütün şarkıları dinlemek, bütün kitapları okumak, güzel yerlerde güzel şeyler yemek zamanıdır. Bu telâşe hiç te hayırlı değildir oysa. TİME dergisinin yıllar önce yaptığı bir araştırmayla artık kırklı yaşların orta yaş bile olmadığı söylenmişti ve buna inanmaya can atan kocaman nüfus derin bir nefes almıştı. Bu furya hala tüm hızıyla sürüyor. 40 yaşında 40 kadın adlı projenin tanıtımlarını izlediniz mi bilmiyorum. Hepsi ahı gitmiş vahı kalmış, hayatın sillesini yemiş gözaltı morluklarıyla sulu, ıslak çürük halleriyle feci görünüyorlardı. Projenin mimarı Tuluhan Hanım keşke bu 40 kadını arayıp bulurken kendi gibi 25, taş çatlasa 30 gösteren daha hoş kadınları bulsaydı. Ama gerçekçi olmuş tabi. Kimse kendini kandırmasın, 40'ında böyle oluyor kadın. Yediği darbelerden güvensiz, aşksız, heyecansız kalıyor. Zorla yaptırılmaya çalışılıyorsa da artık doğuramıyor. Saçları beyazlıyor, güçsüzleşiyor, yüzünü çizgiler basıyor, dişleri soluyor, kemik erimesi başlıyor. Birçoğu menopoza giriyor, içi sıkılıyor afakanlar basıyor.
Ama şöyle bir durum var ki erkekler için 40 yaş bir milat olabiliyor. Daha bir güzelleşiyor onlar. İlk eşleri boşuyorlar, çocukları anneye postalayıp daha önce hiç yoklarmış gibi yapıyorlar, sonra da "mahkeme velayeti anneye verdi "diye yüz düşürerek anlatıyorlar millete. Evet, onlar 40'ında esastan özgürleşiyorlar. Kadınları daha iyi anlamaya başlıyorlar Hatta onlar için şiirler, şarkılar yazıyorlar. Erken yaşta emekli oldularsa klarnet ud ya da bateri kursuna yazılıyorlar. Dansa bir de. Tango, salsa, lambada. Hafta sonu gecelere akıyor, azıyorlar, hatta gemi azıya alıyorlar. Saç ektiriyorlar, ama yine de cüzdanlarındaki eski, saçlı fotoğraflarını atamıyorlar. Ergenken "adam" olmaya başlıyorlar ,sigarayı bırakıp kepek ekmek ve kereviz yemeye haftada üç kez yüzmeye başlıyorlar. 40'ına kadar hamken, oluyorlar, tadından yenmiyorlar. Hoş sohbetten geçilmiyorlar. Erkeklerde durumlar böyleyken 40'lanmış kadınların içler acısı resimleri dolanıp duruyor etrafta, yüzünü şişirtirken, göbeğini indirtirken, poposunu küçültüp, memesini büyütürken... Mecburen koşarken, çocuklarla, trafikteki adamla, müdürle didişirken, dip boyası yaptırırken, sokaklarda yapayalnız dolaşırken, ağlarken görülüyorlar.
Bütün çökmüşlükleriyle hem de. Olur mu yahu? Hani 40'ındaydık farkındaydık? Bir de 40'ında beyni yenilenenler var. Bütün pişmanlıklarını unutanlar " Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim, ayaklarım feci şekilde yere basıyor" "Her şeyin arkasındayım, bugün olsa yine aynı şeyi yaparım "diyenler. Niye ki? Bu kendine dönük bastırılmış sahtekârlığın sebebi ne? Bağırsana, tepinsene " keşke" lerinin kitabını yazsana. Belki sebeplenir birkaç yeni yetme. Sonuç itibariyle 40'ındayız. Geçmişle müthiş hesaplaşmalar içindeyiz. Yaşanmışlıklardan ders almış 3-5 melek dışında hepimiz dertliyiz, pişmanlıklar yüküyüz. Bir yıl önceye tahammülü yok hiçbirimizin. Mutlu anıları bile silecek kadar reddetmişiz her şeyi, söyle be dök içindekini, başını omzuma koyup ağla. Belki o zaman diner içindeki fırtına.