ALİ KARAHASANOĞLU
YENİ AKİT
11-08-2012


İttihatçı Paşa'nın torunu Hasan Cemal dün şöyle yazmış:

"Kitapla silahı aynı kaba koymak...
Yazıyla silahı aynı kaba koymak...
Düşünceyle bombayı aynı kaba koymak...
Eli kalem tutanla silah tutanı aynı kaba koymak...
Ne denir ki?
İfade özgürlüğüydü, demokrasiydi, demokrasi kültürüydü, ne desen hepsini hallaç pamuğu gibi atıyor, İdris Naim Şahin'in bu sözleri..."
Aynı zatın, yine dünkü yazısından bir başka alıntı: "Acaba bir noktaya dikkat edilmiyor mu? Hedef gösterilmeye başladı bazı gazeteciler, yazarlar... Belki de bazı gazeteler, bu zihniyetten cesaret bularak 'Şehitlerimizin katilleri' diye isim verebiliyorlar."
Beyefendi, terör destekçiliği yaparken kendisine yöneltilen eleştirilere "Kitapla silahı nasıl aynı kaba koyarsınız" diyerek kendisinin kalem erbabı olduğunu, silahla işi olmadığını iddia ediyor.
"Gazeteciler mutlak dokunulmazdır. Onların her türlü ürünü, kutsaldır. Terör örgütü lehine yazılar da yazsalar, onlar gazetecidir, dokunamazsınız" diyor..
Sonra dönüyor, kendisini eleştiren gazeteciler hakkında, "Hedef gösterilmeye başlandı bazı gazeteciler" diyerek, gazete haberlerini silahla aynı kefeye koyuyor.
İşte ahlakları bu kadar, bunların..
Kendileri, 50 bin insanın canına mal olan bir terör örgütünü destekler mahiyette yazılar yazıyorlar.
O yazılar, askerlerimizi, polislerimizi hedef göstermek olmuyor.. Başbakan'ı, bakanları hedef göstermek olmuyor..
Ama bunların kirli yüzlerini ortaya dökersek, "Hedef gösteriliyorum" deyip, hemen ciyaklamaya başlıyorlar..
Hani basın özgürdü? Basına dokunulamazdı?
Basın, terör örgütü lehine haberler yapsa bile, onlara sınırlama getirilemezdi hani?..
Bu söyledikleriniz, sadece terör örgütü lehine haberler-yorumlar için mi geçerli?
Sizin gibi iki yüzlülerin çelişkilerini ortaya koyan gazeteciler, bu özgürlüklerden yararlanamazlar mı?
Sorum, aynı zamanda illegal Basın Konseyi'ndeki dinozorlara da..
"Ne yapmış ki, Basın Konseyi'ndekiler" diyeceksiniz..
Terör örgütü yardakçılarına eleştiriye tahammülsüzlüklerini gösteren son icraatlarını, Hasan Karakaya ağabeyden okuyacaksınız.
Ben bir öncekini anlatayım.
Furkan Altınok tarafından kaleme alınan "Üniversitede bir PKK yandaşı" başlıklı haberimiz Akit'te 25 Mayıs'ta yayınlanmış.
Bir üniversiteli doçent hanım(!), Türkiye'de kendisini takdim edecek ajans bulamamış olmalı ki, "Beni kim tanıtır? Beni kim tanıtır?.. Ben tanınmak istiyorum" diye dövündüğü günlerden bir gün, PKK'nın haber ajansı ile karşılaşmış..
"Siz, sabah akşam asker şehid eden örgütün eylemlerini, sanki bir maharetmiş gibi haberleştiren ajans değil misiniz? Size demeç vermek, bu ülkenin 50 bin insanının manevi hatırasına saygısızlıktır. Gidin işinize" dememiş..
PKK'nın ajansına, demeç vermiş.. 1990'lı yıllarda gazetecilerin öldürülmesine atıf yapıp, "Artık gazeteciler, tutuklanarak öldürülüyor" diye bilgiçlik taslamış..
Oysa, içlerinde emekli valiler de olan illegal Basın Konseyi'nin üyeleri söylesinler.. Bir muhabir "Gerilla karakolu bastı. Üç asker öldü. Gerillanın kaybı yok. Gerilla devlet güçlerine zorlu anlar yaşattı" şeklinde ifadelerle sözde bir haber yazarsa, bunun işi gazetecilik mi olur, terör övgüsü mü?
Tabii ki terör övgüsü olur.
Dolayısı ile bu sözde haberi yazan da gazeteci değil, terör yandaşı olur.
Her hukuk devletinde de, böyleleri alınır, cezaevine konulur.
Gariban çocukların, kandırılarak ellerine verilen silahlarla devletin askerine sıktırdıkları kurşunun hesabı, sadece sıkandan değil, kurşun sıkanın eylemini övenden de sorulur.
Türkiye'de de sorulmaya başlanmış.. Gazeteci kılıklı o terör yandaşları tutuklanmış.
Bilim kadını(!) zat ta, hemen koşmuş: "Gazeteciler öldürülüyor!"
İşte bu haber yapılmış ve okuyucuya aktarılmış.
Basın Konseyi ne diyor?
"Hayır, böyle haber yapamazsınız."
İyi de, savunduğunuz KCK'lılar, PKK'lılar istedikleri gibi haber yapıyorlar? Hatta onlar hakkında dava açıldığında, sizin savunduğunuz üniversitedeki doçentler, "Gazeteciler öldürülüyor" diyerek, o terör övgüsü içerikli haberlere destek çıkıyorlar.
Biz de olayların geniş penceresinden bakıp, olayları haberleştiriyoruz..
Niye kızıyorsunuz ki?
Kendinize gelince, "Basın susturulamaz" diyorsunuz.. Teröre destek veren haberi bile savunuyorsunuz..
Ama biz, teröre destek verenleri deşifre edersek, hemen itiraz ediyorsunuz.
Terörist örgüt savunuculuğu değil mi, sizin bu yaptığınız?
Neymiş?
"Doç. Arsan'ı, kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırıyor"muşuz.
Kendileri "devleti itibarsızlaştırıyor"lar. Teröristi övenler hakim önüne çıkarılınca "Gazeteciler öldürülüyor" diye, üniversite kürsüsünden ahkamlar kesip, "yargıyı itibarsızlaştırma" operasyonlarına daha da hız veriyorlar.
Ama biz onların gerçek yüzlerini deşifre edince, "İtibarsızlaştırma yapılmıştır. Kamu yararı yoktur. Haber verme sınırı içinde kalınmamıştır" diye hüküm veriyorlar.
Onların verdikleri hükmü, dikkate alan varmış gibi..
Kendileri çalıyor, kendileri söylüyorlar..
Ben de kendilerine bir mesaj göndereyim: "Zıt Erenköy.."