İşlevsellik Yetersizlik ve Sağlığın Uluslar Arası Sınıflandırılması.


International Classification of Functioning, Disability and Health: ICF
İşlevsellik, Yetersizlik ve Sağlığın Uluslar Arası Sınıflandırılması.


Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 2000 yılında özürlülük boyutlarının sınıflandırılmasına, rehabilitasyon hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütebilmesine yönelik olarak geliştirilen, ICIDH-10 yerini alan biyolojik, bireysel (psikolojik) ve sosyal bağlamda çok boyutlu bir tanımlama ve kodlama sistemidir. ICF, beş ana unsurdan ve bunların tezahürlerinden ibarettir:

1.) Beden yapısı ve bundan doğan sakatlıklar.
2.) Beden fonksiyonu ve bundan doğan fonksiyonel bozukluklar (disorder).
3.) Aktivite (Hareket) durumu ve bundan doğan rahatsızlıklar.
4.) Sosyal katılım durumu ve bundan doğan engellilik.
5.) Karmaşık faktörler (çevre, aile; kişi) ve bundan doğan şahsi, ailevi ve çevresel sorunlar.

ICF ve ICIDH–10 arasında üç önemli fark bulunmaktadır:

1.) Sakatlık (Impairment) yerine beden yapısı ve fonksiyonu (Fonksiyonluluk veya İşlevsellik),
2.) Yetersizlik (Disability) yerine aktivite,
3.) Sosyal ve Çevresel Engellilik yerine sosyal katılım kavramları kullanılmaktadır.

Böylece ICF modelinde özürlünün eksik yönlerini belirlemekten ziyade mevcut potansiyelleri (güç kaynakları) ve bu potansiyellerin sosyal ve çevresel boyutları vurgulanmaktadır.


ICF'nin İngilizce açılımı olan International Classification of Functioning, Disability and Health, 2004 yılında Başbakanlık Özürlüler İdaresi aracılığıyla, Hacettepe Üniversitesi'nden Elif Kabakçı tarından İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması olarak Türkçeye çevrilmiş. ICF Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2001 yılında son hali verilerek uluslar arası camiaya sunulan bir sınıflandırma endeksi. İlk önce biraz geçmişe gidelim.

Avrupa'da 1970'lerde güçlenen sakat hareketleri, devlet organları ve Dünya Sağlık Örgütü gibi yönetim mecraları tarafından kabul görmüş sakatlık tanımlarını hedef almış, sakatlığın bireysel bir sorun olarak değil toplumsal bir engeller dizisi olarak tanımlanmasını talep etmişlerdir. Bu hareket çerçevesinde tanımlanan sosyal model, sakatlığın bedende temel bulan ontolojik tanımını, toplumsal yapıların baskıcı normlarında işleyen politik bir tanımıyla değiştirmek istemişlerdir. Bugünlerde farklı mecralarda Türkiye'de de dolaşımda olan biçimleriyle; “sakat bedenler yoktur, sakatlayan engeller vardır”, “sakatlar engelleniyor” ya da “engelli yoktur, engellenen vardır”.

Benzer sloganlar temelinde örgütlenen sakat hareketlerinin itirazları Avrupa ve Kuzey Amerika'da ciddi yasal kazanımlara yol vermiş, Dünya Sağlık Örgütü'nün 1980'lere kadar kullanageldiği sınıflandırma endeksi olan ICIDH de bu süreçten payını almıştır. Sakatlık üzerine çalışanların, rehabilitasyon dalındaki akademisyenlerin ve birtakım diğer aktörlerin son dönemde sıklıkla gördüğü bu üç harf, sırayla I-C-F, 1980'lerden 2001 yılına uzanan uzun bir süreç sonucu Dünya Sağlık Assemblesi tarafından onaylanan bir endeks. En önemlisi de bu uzun sürecin düzenli katılımcılarından birinin Disabilty International (uluslararası sakat derneği olarak çevirebiliriz) olması. Ortaya çıkan yeni endeksi, Dünya Sağlık Örgütü ICF Koordinatörü şöyle tanımlıyor;

“Yeni çıkan ICF modeli, iki karşıt model arasında uzun süredir devam etmekte olan bir teorik tartışmanın çözüldüğünü gösteriyor. Medikal model engelliliği tamamıyla kişinin bir sorunu olarak, bir hastalık, bir travma ya da bir diğer sağlık koşulunun sebep olduğu bir olarak görür... Bu model çerçevesinde bakıldığında engellilik tıbbi müdahaleyi ya da tedaviyi gerektirir çünkü bireyin sorunu 'düzeltilmelidir'. Sosyal model ise tam tersine engelliliği tamamıyla toplumsal olarak üretilmiş bir sorun olarak ele alır. Engellilik kişinin bir niteliği değildir. Sosyal modele göre engellilik toplumsal eylemler gerektirir zira farklı bedenler için uygun olmayan toplumsal şartların yarattığı bir sorundur. Medikal ve sosyal modelleri sentezleyen bir model daha iyi olacaktır... Bu modele biyo-psiko-sosyal model adını veriyoruz. ICF'deki sınıflandırmalar bu modele göre hazırlanmıştır. Hem sağlık sorunlarını hem de sağlığı etkileyen diğer sorunları, yani eğitim, istihdam, toplumsal yaşam gibi alanları da içeren tutarlı bir bakış açısıdır.”

Örneğin;

Kekemelik terapisini ICF normlarına uygun olarak yapmak demek, kekemeliği sadece akıcı bir konuşma bozukluğu olarak görmekten öte, kekemeliği biopsikososyal bir olgu olarak değerlendirmek demektir.

Tanı ve terapı sürecinde aşağıdaki noktalar göz önünde bulundurulur.

-Kekeleyen kişinin akıcı konuşması yaşamının farklı alanlarında nasıl değişkenlik gösteriyor,
-Kekeleyen kişiler ne derece aile, okul, serbest zaman ve iş alanlarında sorun yaşıyorlar,
-Çevresel tepkiler neler? Örneğin okulda anlayışla mı karşılanıyor yoksa dalgamı geçiliyor? Bu durumdan dolayı işyerinde yaşanılan sorunlar nedir?
-Kekeleyen kişi kekemeliği ile barışık mı yoksa daha çok saklamayı mı yeğliyor?

Özgüven sorunları:

-Kendini geri çekme!
-İçine kapanma!
-Toplum arasında susma!
-Arkadaş edineneme!
-Telefonda konuşmaktansa chat yapmak!