Taraftarlığının babadan oğula geçtiği takım(ım). Dünyadaki bütün haksızlıklara isyan sebebim. Belki de hak ettiğinden, kaldırabileceği yükten çok daha fazlasını üstüne yüklediğim takımım. Aramızdaki aşkın 2,5 yaşında bir çocukken sıcak bir Ankara gündüzünde oynanan Cumhurbaşkanlığı finalinde başladığı takımı(ım). Şenol Güneş'in ellerinde sahaya Trabzonspor maskotu olarak çıkmamı sağlayan da, bu özel takımın aşkını içime şırıngalayan da şu anda 80 yaşında olan babam. Şuna eminim ki burada yazar olan bir çok Trabzonspor taraftarının benzer hikayeleri var. Her ne kadar Trabzonspor'u destekleyen Trabzonlu olmayan bir çok insan olsa da biz Trabzonlular çok ezici bir oranla takımımızı destekleriz ve desteklemeyene de vatan haini gözüyle bakarız. Ne olur hemen sazan gibi atlamayın bunu anlayamazsınız. Azınlık olmanın türlü eziyetlerine rağmen vazgeçilmez bir aşktır Trabzonspor. Bizler için ve evet dediğim gibi babadan oğula geçer. Babamdan bana geçen bu kronik hastalık ben bilinçli bir adam olunca geçmedi ve aksine ağırlaşarak devam etti. Kendi adıma söylemek gerekirse hayat görüşüme uygun bir duruşu vardı Trabzonspor'un. Saltanat yıkan, devrim yapan, hakkı yenen bir asi adamdı gözümde. Braveheart filminde dediği gibi history is written by those who hang heroes gerçekliği varolsa da biz Türk futbol tarihini baştan yazmıştık bu ötelenmiş yörenin çocukları ile. Akşam akşam beni duygulandıran ve aşırı üşengeçliğimden ötürü entry girme konusunda hep tembel olmuş beni gaza getiren olay da babamın iki gündür sağlık durumunun kötüleşmesi. Tansiyonu hayvan gibi yükselerek defalarca burnunun kanamış olması. Aradım dedim "baba eskişehir maçını izleme, tansiyonun yükselmesin". Gözleri iyi görmediği için televizyonun yarım metre önünde maçları izleyen babam kısmen de olsa içimi rahatlatan cevabı vermişti. "Yok oğlum uzakta oturacağım, kardeşin izlerken ben de radyo dinler gibi dinleyeceğim, iyi oynasın kazansınlar". Burak 2. golü attığında aradım tebrik etmek için. Bir öğrendim ki televizyonun dibinde izlemiş yine maçı, yutkundum, bir şey diyemedim, bu manyaklığın nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyordum. "İlk golü atınca kardeşine söyledim, bunlar açılır 2. golü atarız dememe kalmadan burak 2'yi attı" dedi. Ben gözyaşlarını koyvermiştim oysa. Ağladığımı hissettirmemem lazımdı. "Tamam baba" maç bitince görüşürüz diyebildim. Babam 80 yaşında. Sağlığı sürekli kötüye gidiyor ama Trabzonspor aşkı onu resmen hayata bağlıyor. Bu takımın hakkını çalan; gözleri görmediği için bütün bir sezon maçları yarım metreden izleyip kalp krizi sınırlarından dönen babamı ve daha nice insanı hakettiği şampiyonluk sevincinden mahrum bırakanları affetmeyeceğim. İki elim yakalarında olacak.

alıntıdır....