Gotik moda ise genelde her nedense özellikle teenage kızların, özellikle de The Crow filmlerinden sonra daha da benimsediği bir moda. tercihen deri, siyah giysiler giyilir ve ceset gibi, vampir gibi bembeyaz makyaj yapılır, saçlar uzun, çeşitli renklerde, tırnaklar da bir o kadar uzun ve renk renktir. Kollarda boyunda boş yer kalmayana kadar takılar istenirse takılabilir, vaciptir. Her gothic genç kızın gönlünde pumpkin king jack gibi bir sevgili sahibi olma hayalleri vardır. Gothic komünity üyelerinin milli bayramı helloween, milli içecekleri red wine, başkentleri gotham city'dir.
"Gotik italyanların rönesansda kuzey ortaçağ sanatını tanımlamak için kullandıkları kelimedir. Bu, onlar için barbarlık anlamına gelen bir kelimeydi. Gotiğe korkunç, şatafatlı ve grotesk gözüyle bakılırdı. Aslında bir çok durumda öyleydir, ancak bazılarına göre hayatın kendisinin korkunç, şatafatlı ve groteks olduğu bir dünyada o mükemmeldir. Dualizm ön plandadır, her şeyin iki yüzü olduğu insanlar beden ve ruh, iyi ve şeytan oldukları, tozdan yaratıldıkları halde cenneti isteyebildikleri savunulur. Esas olarak onca yıl boyunca çok sayıda insanın üstünde çalışması ve farklı fikirlerin kaynaşması sonucu ortaya çıkan korkunç görünümlü ve şatafatlı mimari akımın hayranlıkla karşılanıp yaşam tarzı olarak belirlenmesidir. Çok fazla fikirin kaynaşmasıyla oluşan bir tarzı insanlar sadece peşinden gitmek için standartlara sokmuştur; gotik siyahdır (kötülük ve çirkinliğin temsilcisi şeytani olan), gotik kandır (siyah üstüne kırmızı yazılı web siteleri, siyah deri giysili kırmızı saçlı kırmızı rujlu genç kızlar), gotik şatafattır (boş yer bırakmayan takılar) demişlerdir.
Konularını eski Ortaçağ şatolarının, manastırlarının gizemli ve ürküntü yaratan mahzenlerinden, koridorlarından, kasvetli odalarından, hayaletlerden, cehennem kaçkını yaratıklarından alan gotik edebiyat, daha çok 19. yüzyılın ortalarında feodal dönemin akıl dışı kimi özelliklerinin geri dönmesi olasılığının yarattığı kaygının bir ürünüdür. Gotik korku romanlarında kahramanlar bildik ve alışık bir dünyanın temsilcisi olarak değil, daha çok bilinç altında beslenen çelişkilerimizin, kuralları önemsememizin, aykırı ve toplum dişiliğimizin karşımıza çıkarak kendi korkularımızla yüzleştirerek bizi ürkütmesidir, bu türün daha gelişkin örneklerini sonraki yıllarda bilimsel açıklamalarla bilimkurgu edebiyatında ve sinemasında görmek mümkündür.Örneğin;Görünmez Işın'daki Dr. Janos Rukh, dünyaya düşen bir göktaşından yayılan ışınlara maruz kalarak mutasyona uğrar. Aşın ölçüde kendini işine vererek başarılı olma tutkusu giderek paranoyak bir durum alır; çevresine bir korku unsuru olarak dehşet saçar. Unsal Oskay'ın Çağdaş Fantazya adlı yapıtında işlediği gibi "Dr. Rukh egosunu, kendisinin de korktuğu istemlerini projekte ederek (tasarlayarak) kendisinin canavarlaşmış yanını yaratır. Ayrımında değildir ki, yarattığı bu canavar yenik düştüğü reel toplum içindeki yaşamının baskıladığı kendi istemleridir." Yine bir başka klasikleşmiş bilimkurgu filmi olan Yasaklanmış Gezegen'deki Dr. Morbius da aynı dramatik sonu yaşar. Altair IV gezegenindeki görünmez canavar, Dr. Morbius'un bilinç altında yatan dürtülerinin bir eseridir. Drakula gibi klasik gotik eserler, peri masalları, ejderhalar, büyüler fantazya oldukları halde, Frankenstein geleceğe yönelik eleştiriler geliştiren, uyaran klasik bir bilimkurgu yapıtı olmaktadır.
1800'lerde egemen olan gotik edebiyatın tipik özelliklerini Frankenstein'da bulmak olası değil. Buna karşın ingiltere'de 1968 yılına kadar Frankenstein gotik roman olarak nitelenmekten kurtulamaz. Perili şatoların, gizemli ve korku üreten karanlık mahzenlerin, hayaletlerin, esrarengiz din adamlarının boy gösterdiği unsurlar bu kitapta karşımıza çıkmaz. Romandaki gerçek dişilik günün bilimsel gelişmelerinden sayılan elektrik ve tıpta sinir ve kas hastalıklarının tanısında ve sağaltımında kullanılan galvanizmle açıklanır. Ancak romanın ana teması klasik bilimkurguda egemen olan bilimsel buluşların birey ve toplum üzerinde olası etkilerini anlatmak değildir. Daha açık bir deyişle yazar tarafından bilinçli olarak seçilmiş bir tercih değildir bilimkurgu. Romandaki ana tema doğa yasalarına karşı gelmenin eninde sonunda tepkisel sonuçlara yol açacağıdır. Bir başka konu da, kimya ve doğa felsefesiyle ilgilenen, yaşamın nedenlerini anlamak için önce ölüme yönelmek gerekliliğine inanan genç tıp öğrencisi Frankenstein'ın, yarattığı ve yaşam verdiği yaratığın sorumluluğunu üstlenmekten kaçtığıdır. Frankenstein her ne kadar sorumluluktan kaçarsa, yarattığı canavar da o denli sabırlı, yaratılışının altındaki nedenleri sorgulamayan, sadık, iyi niyetli ve insancıl bir özellik taşır. Yaratık yaratıcısından kaçtıktan sonra ilk başlarda şefkat ve ilgi bekleyen çocuksu bir davranış sergiler. Okuyarak kendini geliştirir. Dönemin ünlü eserlerini çözümleyecek kadar entelektüel bir kişilik kazandığı bile söylenebilir. Milton'un Yitik Cennet, Plutarch'ın Hayatlar'ı, Goethe'nin Genç" Werther'in Acıları'nı okur. Hayatlar'da eski cumhuriyetin ilk kurucularının yaşam öykülerinde yüksek düşünceleri, geçmiş kahramanlara hayran olunmasını ve onları sevmeyi, Genç Werther'in Acıları'nda keder ve karamsarlığı, Yitik Cennet'te Tanrı kavramını, kendi yaş******* yola çıkarak Tanrı'nın Adem'e bakışıyla Frankenstein'ın tavrını karşılaştırır. Ancak bütün bunlara rağmen ne insanlardan ne de yaratıcısından beklediği ilgiyi göremez.
Yaratık yaratıcısının yüzüne karşı "her yerde sadece benim değişmez bir şekilde dışında bırakıldığım mutluluğu görüyorum. Ben yardımsever ve iyiydim; acı beni iblis yaptı. Beni mutlu et ki, yeniden erdemli olayım" der. Yok edilme olasılığına karşı ise yaşamını sonuna kadar savunacağını söyler. "Yaşam, kederlerin topl******* ibaret olsa bile, benim için hâlâ değerli ve bunu savunacağım." Çirkin bedeninin içinde iyi niyetli ve sevecen bir kişilik taşıyan yaratık insanlar arasında kendine bir yer bulamayınca hırçınlaşır. Canavarlaşmasını şu sözlerle dile getirir:
"Eğer sevgi uyandıramıyorsam, korku salacağım."