porno escort diyarbakır iskenderun escort
Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
25 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

  1. #11
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Kıbrıs - Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı

    Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı
    Bölge Muratağa, Sandallar ve Atlılar
    Tarih 14-16 Ağustos 1974
    Saldırı türü Katliam
    Ölü 126
    İşleyenler EOKA-B

    Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı, 14-16 Ağustos 1974 tarihleri arasında, EOKA-B tarafından Kıbrıs'ın Muratağa (Maratha), Sandallar (Santalaris) ve Atlılar (Aloda) köylerinde Kıbrıs Türkleri'ne karşı gerçekleştirdiği katliam. Katliamda en genci 16 günlük, en yaşlısı ise 95 yaşında olmak üzere 126 Türk öldürülmüştür.1960 nüfus sayımına göre üç köyün toplam nüfusu 248'di. Fakat halkın bir kısmı çeşitli nedenlerden göç etmişti. Katliamlara ilişkin anma günü tektir ve 14 Ağustos'tur. Bunda, üç köyün çok kısa aralıklarla basılmış olması etkilidir. Ayrıca Muratağa ve Sandallar köylüleri aynı toplu mezara gömülmüştür ve mezardan toplam 89 kişi çıkarılmıştır.Muratağa ve Sandallar köyleri ile Atlılar köyünde yapılan katliamlar yine de bazen ayrı ayrı ele alınır.Katliamın Türk birlikleri tarafından keşfi ve cesetlerin bulunması 1/2 Eylül 1974 tarihinde gerçekleşmiştir.

    Katliamda otomatik tüfekler ve kesici aletler kullanılmıştır.

    Muratağa ve Sandallar Katliamı

    Muratağa, o dönemde bölgedeki Türk köylerinin en büyüğüydü. 1960 yılında 94 nüfuslu bir Türk köyü olan Sandallar'ın nüfusu ise, 1974 yılının ortalarında 50'ye kadar düşmüş durumdaydı. 13-14 Ağustos tarihinde Sandallar basılmış, daha sonra bu köylüler Muratağa'ya getirilerek 14 Ağustos günü EOKA-Btarafından basılan Muratağa köylüleri ile birlikte 16 Ağustos'ta öldürülmüştür. Köylülerin tamamı bu olayda öldürülmemiş, Muratağa ve Sandallar köylülerinin birlikte gömüldükleri mezardan 89 kişi çıkarılmıştır. Time dergisi ise Muratağa ve Sandallar köylerinde 84 kişinin öldürüldüğünü belirtir. Köylüler öldürüldükten sonra buldozerler kullanılarak yakınlardaki terk edilmiş bir taşocağının yakınlarındaki bir toplu mezara gömüldüler. Cesetlerin büyük çoğunluğu parçalanmış haldeydi ve bu da katliamda otomatik tüfeklerin yanı sıra kesici silahların da kullanıldığını ortaya çıkardı.

    Katliamdan kurtulanlar, katliamı yapanların bazılarının kimliklerini tespit ettiklerini söylemiştir. Muratağa köyünün imamı da kurtulanların arasındaydı.Katliam sırasında köy dışında bulunan köylüler de katliamdan kurtuldu.KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'na göre Muratağa köyünde yedi kişi saklanarak kurtuldu.

    Atlılar Katliamı

    Atlılar köyünde 1960 nüfus sayımına göre 41 Türk yaşamaktaydı. 1974'e kadar bu sayı 35 civarlarına düşmüştür. 15 Ağustos günü köy basılarak köylüler köy dışına çıkarıldı. Burada toplu mezarları kazdırıldıktan sonra hepsi kurşuna dizilerek öldürüldü. Saklanarak kurtulabilen üç kişi dışında köy halkı tamamen öldürülmüştür. Atlılar toplu mezarından 37 kişi çıkarılmıştır.

    Tepkiler ve katliam sonrası

    Toplu mezarların bulunuşu

    Toplu mezarlar 1/2 Eylül 1974 günü bulundu. Atlılar köyündeki toplu mezar Muratağa köyündekinden daha önce, 20 Ağustos günü bulunmuştur. Muratağa'daki toplu mezarı toprak üzerinde bir el gören bir çoban fark etmiştir. Daha sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 28. Tümeni'nin İstihkâm Taburu'na mensup olan askerler çukuru açmak üzere kazıya başladı. Kazıyı Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nde görev yapan İsveçli askerler de izledi. 2 Eylül 1974 günü olan kazıların ilk gününde toplu mezardan 44 ceset çıkarıldı.

    1 Eylül günü saat 20:50'de Lefkoşa'daki Türk basın ataşeliği katliamı doğrulamıştır. Toplu mezarların geriye kalanı yabancı basın mensuplarının önünde açılmıştır. United Press International, mezar açma çalışmalarını "Her saat başı yeni çukurlar ve onlarca ceset bulunuyor, çalışmalara dayanmak çok güç" şeklinde tanımlamıştır.

    Tepkiler ve anma

    Türk kaynaklarına göre mezarların açılışını izleyen The Sun gazetesinden John Akass, katliamı bir "alçaklık" olarak tanımlamıştır. The Times ve The Guardian gazeteleri 21 Ağustos günü katliama yer verdi, The Guardian gazetesi katliamda 126 kişinin öldürüldüğünü ve bunların arasında kadın ve çocukların da olduğunu belirtmiştir. United Press International ve BBC de katliama tanıklık etmiş ve ilgili haberlere yer vermiştir. The New York Times, 3 Eylül tarihinden itibaren katliamla ilgili haberlere yer vermiştir. Die Zeit, 30 Temmuz 1974 günü (Atlılar toplu mezarının bulunmasından sonra), "Baf ve Mağusa bölgelerinde Türklerin katledilmesi Türklerin ağustos ayındaki ikinci askeri müdahaleyi gerçekleştirmesinin sebebiydi" dedi.

    Kıbrıs Türk yönetimi başkanı Rauf Raif Denktaş, katliam haberini aldığında Rumlarla olan bir görüşmesini iptal etti. Denktaş, katliam hakkında şunları söyledi:
    « Kıbrıs sorununu Türkleri öldürerek çözmeye çalışmak boşuna bir denemeydi. »

    Rumlar, 1974 yılında katliam ortaya çıktığında katliamı kabul etmedi ve resmi radyodan yapılan bir açıklamada, katliamın inkar edilmemesine rağmen bölgede pek çok Rumun da kayıp olduğu belirtildi ve toplu mezarda bulunan cesetlerin Rumlara ait olabileceği ileri sürüldü. Glafkos Klerides, 4 Eylül 1974 günü Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin "son günlerde yasadışı olara silahlanmış Rumlardan yüzlerce silah topladığını" belirtti

    Katliamın anısına "Muratağa, Atlılar ve Sandallar Şehitlerini Yaşatma Derneği" adlı bir dernek kurulmuştur. Bu dernek, amacının "Muratağa-Atlılar-Sandallar şehitlerinin ölümsüzleşmesi, gelecek nesillere ve dünyaya bu üç köyde yaşanan vahşeti aktarmak ve şehitlerin anılmalarını sağlamak" olduğunu belirtmiştir. Katliamdan kurtulanların katliamın faillerini hatırlaması nedeniyle dernek katliamı yapanlardan 30 kadarının kimliğinin tespit edildiğini iddia etmiştir. 2010 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Polisi, konu hakkında araştırma başlatmıştır.Günümüzde Muratağa, Sandallar ve Atlılar köyleri "Şehitler" olarak da adlandırılmaktadır. Katliamda öldürülenler için iki tane şehitlik yapılmıştır. Cesetler, bu şehitliklere bulunduktan sonra nakledildi ve 1980 yılında çevre duvarlarının da yapılmasıyla şehitlik bugünkü hâline kavuştu. Orada bir de müze bulunmaktadır.

    Birleşmiş Milletler (BM), 1974 yılı eylül ayı kronolojik tarihinde, katliamı "Yunan ve Rum saldırganlar tarafından insanlığa karşı işlenen daha büyük bir suç" olarak niteledi. William Richard Mead, katliamın gerçekleşmesinde Birleşmiş Milletler'in de suçu olduğunu; çünkü BM'nin önlem almadığını iddia etmiştir. Rüstem Haliloğlu, "Atlılar, Sandallar ve Muratağa'daki toplu Türk katliamları"nın Türk ordusunun İkinci Kıbrıs Harekâtı'nı yapma kararını haklı çıkardığını savunur.

    İlgili yayınlar ve araştırmalar

    İskoçyalı Kıbrıslı Rum yazar Antonis "Tony" Angastiniyotis katliamın hakkında Kan Sesi adlı bir belgesel hazırlamıştır. Belgesel Türklerden olumlu tepkiler görse de Rumlardan çok sert tepkiler almıştır. Belgesel içeriği aynı zamanda kitap olarak da yayınlanmıştır. Muratağa, Sandallar ve Atlılar Şehitlerini Yaşatma Derneği ise katliam hakkında 1955-74 Adım Adım Soykırım - Muratağa, Atlılar, Sandallar adlı bir kitap yayınlamıştır.
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  2. #12
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Barın Katliamı

    5 Nisan, Barın katliamının yıldönümüdür.

    Çin’de, Çinliler’in “Şincan Özerk Uygur Bölgesi”, Türkler’in “Doğu Türkistan” dedikleri bölgede, tarihi Kaşgar'a bağlı Aksu'nun Barın nahiyesinde yaşayan Uygurlar, 5 Nisan 1990 günü, Çin Silâhlı Kuvvetleri’nin katliamına uğradılar..

    Komünist Çin yönetimi, bağımsızlığını kazanmak için sürdürülen Doğu Türkistan Millî hareketinin maksadını çarpıtarak, gayrimüslimlere karşı sürdürülmekte olan kitlesel bir İslâmî hareket olarak göstermeye ve bu yolla dünya kamuoyuna Uygurların bağımsızlık hareketini "Uluslararası İslâmi Terör"(!) ün bir parçası olduğuna inandırmaya gayret sarf etmektedir.

    Bunun için Çin yönetimi, Uygurların millî hareketinin maksadı ve karakteri hakkında izahat verirken "Millî bölücülerin asıl maksadı komünist hâkimiyeti devirip, Sinkiang vatanımızın (Çinin) koynundan söküp bölerek bağımsız devlet kurmaktır" diyerek açıklamaktadır.

    Yine Çin yönetimine göre, Doğu Türkistan’daki bağımsızlık hareketleri, El- Kaide ve Taliban ile ilişkilidir.

    Çin Hükûmeti, 50 yıldan bu yana kesintisiz olarak devam eden demokratik siyasi mücadeleyi dünya kamuoyundan saklayıp, Doğu Türkistan' da kesinlikle " terör " şeklini alan silâhlı hareketler içinde olduklarını ileri sürüp, bu yolla dünya kamuoyunun Doğu Türkistan halkına olan sevgisini azaltmaya ve Doğu Türkistan Millî hareketini sadece zorbalığa dayalı olarak sürdürülen bir hareket olarak göstermeye çalışmaktadır.

    Doğu Türkistan'ın en eski ticaret merkezi ve gözde şehirlerinden olan Kaşgar her, zaman Çinlilerin daha sıkı bir baskı uyguladığı bir yerleşim yeridir. Kaşgar'a bağlı Aksu'nun Barın nahiyesi, stratejik Bulunköl Geçidi’ne 25 km. mesafede olduğu için, Kızıl Çin yönetimince özel bölge ilan edilmiştir. Buraya özel izinle geçilir.

    Olaylar, burada, 5 Nisan 1990 günü, bir caminin yerli halk tarafından onarılması sırasında, buna izin vermeyen Çinli askerlerin silâhsız ve savunmasız halkın üzerine ateş açması ve halkın da buna karşı koymasıyla başladı.

    Çin işgal idaresi Lençu'daki Çin hava indirme tugayından 7000 civarında paraşütçü birliğini Barın'a sevk etti.

    Kaşgar'da ki bir mekânize birliğini de Barın mücahitlerinin üzerine gönderdi.

    Çinli işgalcilerin bu yoğun askerî saldırıları havadan ve karadan sürdürmesi sonucunda 9 köy haritadan silindi, 5000 civarında Doğu Türkistan Türkü şehit edildi, 7000 kişi de tutuklandı.


    Doğu Türkistan kaynaklı yayınlara göre, Kızıl Çin işgal kuvvetleri bu acımasız ve insanlık dışı saldırıları esnasında kimyasal silâh da kullandılar.

    İnsanca ve kendi topraklarında özgürce yaşamak istemekten başka arzuları olmayan bu insanlara karşı tam bir insanlık suçu işlendi.

    5 Nisan 1990 günü başlayıp haftalarca süren ve dünya basınında "Barın Katliamı" olarak yer alan bu katliam, dünya insanlık tarihine asla unutulmayacak bir utanç sayfası olarak geçti.



    Barın Katliamı sırasında, özgürlük mücadelesinin önde gelen liderlerinden belirlenebilenlerin isimleri ve akıbetleri aşağıdadır:

    Zeydin Kari(Zeydin Yusuf): 5 Nisan 1990’da şehit oldu.

    Aziz Kurban: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abdurrehim Turdi: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Ehet Tilivaldi: Tutuklandı, Şi Henze hapishanesinde.

    Mehmetcan Tursuncan: Tutuklanarak, idam edildi.

    Hüseyin Kurban: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    İbrahim Ahmet: Tutuklandı, Urumçi hapishanesinde.

    Celil Avar: Tutuklandı, hapiste.

    Camal(Cemal) Muhammed: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Kurban Cuma: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Mehemet Razi Haşim: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Rahmanjan Ahmet: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Süleyman İsa: Tutuklandı, Şi- Hu hapishanesinde.

    Tahti İslam: Tutuklandı, Şi- Hu hapishanesinde.

    Turguncan Muhammed: Tutuklandı, Wusu hapishanesinde.

    A. Muhammed: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abduğeni Tursun: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abdulhelil Tursun: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abdulhamit Korpalta: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abdurrezzak Şemsiddin: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abidcan Obulkasım: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Ebabekir Turgun: Şehit oldu.

    Elyas Calal: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Emet İmin: Tutuklandı, 5 yıl hapis cezası aldı.

    Harunhan Mehmet. Tutuklandı, Şi- Hu hapishanesinde.

    İshak Kari Bayhan: Şehit

    Jurat Nuri: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Kurban Muhammed: Şehit

    Mehmet Emin Ömer: Tutuklandı, Şi- Hu hapishanesinde.

    Mehemet Hesen: Tutuklandı, kurşuna dizildi.

    Mehmet Yasin: Şehit

    Muhammed Emin Ömer: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Nurmuhammed Yarmuhammed: Tutuklandı,akıbeti bilinmiyor.

    Reşat Mehmet: Akıbeti bilinmiyor.

    Rozi Cuma: Akıbeti bilinmiyor.

    Rozi Hoşur: Akıbeti bilinmiyor.

    Rozi Mehmet Baki: Akıbeti bilinmiyor.

    Saidulla Kurban: Akıbeti bilinmiyor.

    Salih Ahmet İsmail: Akıbeti bilinmiyor.

    Tohtahun Yarmuhammed: Akıbeti bilinmiyor.

    Turgun Abdulkerim: Şi- Hu hapishanesinde.

    Tursun Tohti Ahmet: Akıbeti bilinmiyor.

    Yolvas Tohti: Şehit

    İsmail Mehmet: Akıbeti bilinmiyor.

    Abdugani Tursun: Şehit..

    Ablimit Kari: Şehit

    Yasin Turdi: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Aminehan: (Bayan Öğretmen) Tutuklanmak üzereyken elindeki mevcut listeleri yakmıştır. Bugün Ürümçi Hapishanesindedir.(Müebbet)

    Kerim KARİM: Tutuklandı, Urumçi hapishanesinde.

    Hasan MAHSUM: Kaşgar Hapishanesinde (Müebbet )

    Abdûlkadir YEPÇEN: Kaşgar Hapishanesinde (Müebbet )

    Abdûlkadir TURSUN: Şarki Türkistan Partisi Bşk. Yrd. Şehit.

    Ebeydullah Marup Damolla: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Abdulkadir: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Eysa Yoldaş: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Turdi Obul: Tutuklandı, 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

    Turgun Abdulkarim: Tutuklandı, Xihe hapishanesinde.

    Rozi Haşim: Doğu Türkistan İslâm Partisi üyesi. Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Molla Muhammet: Tutuklandı, hapiste.

    Muhammet Emin Yapkan: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Mukarem Haji Hınım: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    Haşim Yusuf: Tutuklandı, akıbeti bilinmiyor.

    İsmail Haci: Tutuklandı, Kargalık hapishanesindeydi; fakat şu anda akıbeti bilinmiyor.

    Kerim Kari: Tutuklandı, Ürümçi’de hapsedildi. Akıbeti bilinmiyor.

    ( Kaynak: Hür Bayrak, Doğu Türkistan’ın Sesi)


    Doğu Türkistan’ın özgürlüğü için şehit ve gazi olanların kalplerdeki yeri ayrıdır ve sonsuza kadar böyle kalacaktır
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  3. #13
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Kırım Sürgünü' nün Kronolojisi

    28 Ağustos 1941: Volga boyunda yaşayan Alman asıllı Sovyet vatandaşlarının topluca sürgün edilmesi.

    Ekim 1941: İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordularının Kırım'a girişi. Bütün Kırım'ın işgali Temmuz 1942'de tamamlanmıştır.

    Kasım 1941: Kırım'da Müslüman Komiteleri'nin kurulması.

    27 Kasım 1941: Edige Kırımal ile Müstecip Ülküsal'ın Kırım Türkleri adına faaliyetlerde bulunmak üzere Almanya'ya gitmeleri.

    11 Ocak 1942: Müslüman Komiteleri tarafından Azat Kırım gazetesinin yayınlanması.

    28 Ekim 1943: Kalmık Türklerinin topyekun sürgün edilmesi.

    2 Kasım 1943: Karaçay Türklerinin topyekun sürgün edilmesi.

    23 Şubat 1944: Çeçen İnguşların topyekun sürgün edilmesi.

    10 Nisan 1944: Kırım'ın yeniden Sovyet hakimiyetine geçişi.

    20 Nisan 1944: Kırım'da Alman işgali sırasında meydana gelen olayları tetkik etmek üzere Olağanüstü Devlet Komisyonu'nun kurulması.

    11 Mayıs 1944: Kırım Türklerinin topyekun sürgün edilmesini onaylayan Stalin imzalı Devlet Güvenlik Komitesi kararnamesinin yayınlanması.

    18 Mayıs 1944: Kırım Türklerinin vatanlarından topyekun sürgün edilmesi.

    29 Mayıs 1944: Sürgün Kırım Türklerinin Özbekistan'a geliş tarihi.

    20 Temmuz 1944: Kırım'dan sürgün edilmesi unutulan Arabat Köyü'ndeki bütün Kırım Türklerinin eski bir geminin içine doldurulup, denizin en derin yerine gelindiğinde ambar kapaklarının açılıp geminin batırılarak Kırım Türklerinin katliama uğratılması.

    30 Temmuz 1944: Kırım ÖSSC'nin lağvedilerek Rusya Federasyonu SSC'ne bağlı bir bölge statüsüne getirilmesi.

    12 Ağustos 1944: Devlet Güvenlik Komitesi tarafından, Kırım'dan sürgün edilenlerin yerine Rusya ve Ukrayna'dan kolhoz işçilerinin getirilerek yerleştirilmesinin kabul edilmesi.

    14 Kasım 1944: Ahıska Türklerinin topyekun sürgün edilmesi.

    14 Aralık 1944: Kırım'daki Türkçe yer adlarının Rusça isimlerle değiştirilmesi.

    26 Kasım 1948: Sürgün edilen Kırım Türklerinin vatanlarından ebedî olarak çıkarıldıkları ve onların bir daha vatanlarına geri dönme hakkı olmadığını belirten kararnamenin çıkması.

    4 Mart 1953: Sovyet Devlet Başkanı Stalin'in ölümü.

    21 Haziran 1953: Stalin'in sağ kolu, İçişleri eski Halk Komiseri Leonid Beriya'nın tevkif edilmesi.

    23 Aralık 1953: Beriya'nın idam edilerek öldürülmesi.

    19 Şubat 1954: Ukrayna'nın Rusya ile birleşmesinin 300. yıldönümü münasebetiyle Devlet Başkanı Hruşçev tarafından Kırım'ın Ukrayna'ya hediye (!) edilmesi.

    28 Nisan 1956: Kırım Türkleri üzerinden sürgün kısıtlamaları kaldırıldı. Ancak onlara vatanlarına dönüşlerine ile sürgün sırasında müsadere edilen mal varlıklarının iadesine izin verilmedi.

    1 Mayıs 1957: Sürgünden sonra Kırım Türkçesi ile yayınlanan ilk gazete olan Lenin Bayrağı'nın çıkarılması.

    11 Ekim 1961: Vatana dönüş için mücadele eden Kırım Türk Milli Hareketi mensuplarına yönelik ilk yargılamaların yapılması. Bu yargılamalar neticesinde Enfer Seferov ve Şevket Abdurrahmanov mahkum olmuşlardır.

    Şubat 1962: Kırım Türk Gençlik Birliği kurma teşebbüsleri.

    12 Mayıs 1962: Mustafa Kırımoğlu'nun ilk mahkumiyeti.
    Ağustos 1965: Kırım Türklerinin vatanları Kırım'ı turist (!) olarak ziyaret etmelerine izin verilmesi.

    5 Eylül 1967: Kırım Türklerinin diğer Sovyet vatandaşları ile eşit haklara sahip olduğunu, ülkenin diledikleri yerinde yaşama hakları bulunduğunu belirten Af Kararnamesi'nin yayınlanması. Yalnız kararnamenin "diledikleri yerde yerleşme hakkına sahipler" hükmü pratikte uygulanmamış ve onların Kırım'da yaşmalarına yine izin verilmemiştir.

    21 Nisan 1968: Kırım Türklerinin ilk büyük protesto gösteri: Çirçik Mitingi.

    20 Mayıs 1969: Kurucuları arasında Mustafa Kırımoğlu'nun da bulunduğu Sovyetler Birliği'nde İnsan Haklarını Savunma Teşebbüs Grubu'nun teşkili.

    12 Ocak 1970: Mustafa Kırımoğlu ve Kırım Türklerinin dostu, insan hakları savunucusu şair İlya Gabay'ın yargılanarak mahkum olmaları.

    5 Şubat 1976: TRT tarafından Mustafa Kırımoğlu'nun mahkumiyeti sırasında 303 gün süren açlık grevinde öldüğü yönünde haber yayınlanması.

    23 Haziran 1978: Kırım Türklerinin "Ebedî Meşalesi" olan Musa Mahmut'un vatanına dönüp yerleşmesi üzerine Kırım'daki Sovyet yönetiminin kendisini ve ailesini Kırım'dan zorla çıkarmak istemesi üzerine kendini yakması ve bunun sonucu olarak 28 Haziran'da hayatını kaybetmesi.

    15 Ağustos 1978: Kırım'daki Sovyet polisine dilediğini Kırım'dan çıkarma yetkisi veren Yeni Pasaport Kanunu'nun kabulü.

    14 Kasım 1986: Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'nin, sürgüne ve çeşitli baskılara maruz kalan bütün toplulukların haklarını kısıtlayan bütün hükümlerin ortadan kaldırılarak, bu halklara haklarının ve itibarlarının iade edildiğini ve bütün bunların devlet garantisi altına alındığını açıklayan deklarasyonunun yayınlanması.

    23 Temmuz 1987: Moskova Gösterileri üzerine Sovyet Devleti tarafından Kırım Türklerinin meselelerinin çözülmesi için bir komisyonun kurulması.

    21-29 Temmuz 1987: Kırım Türklerinin Mustafa Kırımoğlu önderliğinde Moskova'da yaptığı gösteriler.

    23 Nisan - 2 Mayıs 1989: Taşkent'in Yangiyul ilçesinde yapılan Kırım Türk Milli Hareketi Teşkilatı toplantısı sonunda Mustafa Kırımoğlu'nun başkanlığa seçilmesi.

    10-12 Haziran 1989: Kırım Türk Milli Hareketi Teşkilatı'nın Mustafa Kırımoğlu başkanlığında Kırım'daki ilk toplantısını yapması.

    29 Ocak 1990: Kırım Türklerinin sorunlarının çözülmesi amacıyla yeni bir Devlet Komisyonu'nun kurulması.

    12 Şubat 1991: Kırım ÖSSC'nin Ukrayna'ya bağlı olarak yeniden kurulması.

    26 -30 Haziran 1991 : II.Kırım Tatar Milli Kurultayı Vatan Kırım’da Akmescit’te toplandı. Kurultay’da Kırım Tatarlarını temsile yetkili en üst organ olarak 33 kişilik Kırım Tatar Milli Meclisi seçildi ve başkanlığa Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu getirildi.

    24 Temmuz 1991: SSCB Bakanlar Kurulu'nun "Kırım Türklerinin Kırım'a düzenli bir şekilde dönmeleri ve orada kendileri için gerekli şartların oluşturulmasının devlet garantisi altına alınması" hakkında kararname kabul etmesi.

    13 Kasım 1991: Ukrayna Vatandaşlık Kanunu'nun Kabulü.

    1 Aralık 1991: Ukrayna Bağımsızlık Deklarasyonu'nun oylanarak kabul edilmesi.

    27 Mart 1994 : Kırım’da yapılan seçimler sonrasında Kırım Tatar Milli Kurultayı’nın belirlediği, 14 Kırım Tatar Milletvekili sürgünden sonra ilk defa Kırım Parlamentosuna girdi

    KAYNAK: VatanKIRIM.net
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  4. #14
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Konu sabit.

    Teşekkürler
    '








    𝟏𝟖𝟖𝟏-𝟏𝟗𝟑∞
    Hiçbir ölüm bu kadar ölümsüz olmamıştı.







    '

  5. #15
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Alıntı endLesS Nickli Üyeden Alıntı [Linkleri Görebilmek için ÜYE Olmalısınız!Hemen ÜYE OL!]
    Konu sabit.

    Teşekkürler

    Ben teşekür ederim tarihimiz bilmemiz Dünyada söz hakkı sahibi olmamızı sağlar tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  6. #16
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Dokurcum Değirmeni Katliamını Biliyormusunuz?

    Güzel ülkemin insanlarına, yaşadıkları toprakların kıymetini bilmeleri açısından kurtuluş günleri ve bayramları bir fırsat bilinip; kazanılan zafer ve bu esnada verilen mücadeleler her yönüyle anlatılmalıdır. Böylece kolay kazanılmadığı anlaşılan toprakların; korunması sağlanacağı gibi, yabancılara peşkeş çekilmesi de kolay olamayacaktır.


    Özel müteşebbisin en güçlü olduğu yerlerden bir olan Gaziantep’te, inşaat sektörü ile uğraşan ve Gaziantep Turizm Derneği Başkanı Bekir Sıtkı Severoğlunun tarihe ışık tutan çalışmaları herkesin takdirini toplayan bir niteliktedir. Bu konuda yaptığı çalışmalarının bence en can alıcı olanı; görselliğe hitap eden ve yıl boyu kalıcılık sağlayan duvar takvimi çalışmasıdır.


    Geçtiğimiz yıl duvar takvimi olarak hazırlanıp halkımıza sunulan bu çalışma çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. Bu çalışmada; tarihi unutturulmaya çalışılan yeni nesillere “Dokurcum değirmeni katliamı” hatırlatılmaya çalışılmıştı. Yaşanan olayın temsili bir resimle canlandırılmaya çalışılması da ayrıca bir heyecan sağlamıştı. Özellikle işyerlerinin duvarlarını süsleyen bu tarihi bilgi sayesinde önemli bir kamuoyu oluşmuş; Belediye meclis kararlarının alınmasına vesile olunmuş, Ermeni destekli Fransız çetelerinin yaptığı katliamda şehit edilen 14 yavrumuzun anısına bir anıt yapılması kararlaştırılmış ve temeli atılmıştır.


    Antep savunmasından bahsederken, yediden yetmişe bir mücadele verildiğinden bahsetmiştik. Bu uğurda şahadet şerbetini daha 12 yaşında içen Şehit Kâmil, şehitler ser tacı olmuştur. Gerek Antep savunmasında gerekse bütün vatan sathında çoluk çocuk verilen destansı mücadelede adsız kahramanların sayısı gayet çoktur. İşte Dokurcum Değirmeninde katledilen yavrularımız da onlardan bir kaçıdır. Allah(cc) onların şefaatinden bizleri nasiptar eylesin.

    Türk'ün 6000 yıllık tarihinde asla ve asla kadınlara, yaşlılara, din adamlarına, çocuklara, savunmasız kimselere karşı silah kullanılmamış, eza ve cefa çektirilmemiş, aksine himaye altına alınmıştır.


    Bizi soykırım yaftasıyla karalamak isteyen Fransız ve Ermeni çetelerinin niyetleri, dün dedelerinin yaptığı zulüm ve soykırımı örtbas etmek olsa gerektir.
    Ama tarihi vesikalar, canlı şahitler gerçek soykırımcıları gün ışığına çıkarmaktadır.


    Sayın Severoğlunun duvar takviminde gündem ederek milletimizin hafızalarına kazımaya çalıştığı; “Dokurcum Değirmeni Katliamını” aktaralım. İşte size bir soykırım vesikası;


    Şu anda bakımsızlıktan büyük oranda tahrip olmuş bir vaziyette bulunan, Dokurcum Değirmeni, Gaziantep Savunması'nda destanlar yazan bir mücadele sonucunda şehit düşen, Bayrak Şehidi Şahin Bey'in şehit edildiği Elmalı Köprüsü'nün yaklaşık 300 metre doğusunda bulunmaktadır.


    Dokurcum Değirmeni katliamı, Severoğlu İnşaat'ın 2006 yılı için bastırdığı takvimde yayınlanan, Gaziantepli Araştırmacı Adil Dai’nin ''Şahin Yavruları'' başlıklı yazısında şöylece aktarılmıştır.


    ''28 Mart 1920. Şahin'in şehit olduğu gün, aynı tepenin eteğinde bir acı olay daha yaşandı. Şahin Bey ve çetelerine yiyecek getiren 14 genç çocuk Dokurcum Değirmeni'nde saklandı. Şahin Bey ve çetelerini şehit eden düşman kuvvetleri Gaziantep'e doğru ilerlerken bir grup Fransız askeri Dokurcum Değirmeni'ne geldiler, 14 genci dışarı çıkardılar, değirmenin önündeki dik kayaların önüne dizdiler, ellerini birbirine bağladılar. Silahsız 14 genci önce silahla taradılar sonra da süngülediler. Ne esir aldılar ne de sorguladılar.


    Fransız birliği açılan Antep yolundan yürüyüp gidince çevre köylerden koşup gelenler, elleri birbirine bağlanmış, önce kurşunlanmış ve sonra süngülenmiş bu silahsız genç çocuklara sarılıp ağlaştılar.


    Öldürülen çocuklardan bazılarının adlarına da yer verilen yazıda, çocukların cenazelerinin Şıh Camisi'nin bahçesinde toprağa verildikleri kaydedildi.”


    Dünün itilaf (işgal) kuvvetleri, bu günün AB üye ülkelerin ta kendisidir. Bu ülkelerin ortaya koydukları tavırlar göstermiştir ki; “Dün topraklarımızda gözü olanlar, bugün bu iddialarından vaz geçmemişlerdir.” Öyleyse dostumuzu düşmanımızı, hiç ama hiç unutmamalıyız.


    UĞUR KEPEKÇİ
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  7. #17
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Alıntı Debresif Nickli Üyeden Alıntı [Linkleri Görebilmek için ÜYE Olmalısınız!Hemen ÜYE OL!]
    Ben teşekür ederim tarihimiz bilmemiz Dünyada söz hakkı sahibi olmamızı sağlar tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur


    Hüseyin Nihal Atsız'ın en çok sevdiğim sözlerinden birisi.

    Rica ederim

    '








    𝟏𝟖𝟖𝟏-𝟏𝟗𝟑∞
    Hiçbir ölüm bu kadar ölümsüz olmamıştı.







    '

  8. #18
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Türkler'in Hindistanı ve İngiliz Vahşeti

    Türkler ıx-xı Yüz yıla kadar dokuz asır boyunca Hindistan’a hakim oldular. Türkler bu uzun süre içinde Hindistan’da büyük mimarlık eserleri meydana getirdiler. Bunlar bugün de ayaktadır ve gerçekten “ Türklerin Hindistanı dedirtecek kadar azametli eserlerdir” Hindistan’daki Müslüman mimarlık abidelerinin yüzde 95’i Türkler’in eseridir. Büyük Hint şehirlerinde görülen göz kamaştırıcı Türk eserleri bu kıtaya silinmez bir şekilde “Türk dangasını vurmuştur.” Bu makalede 140 sene kadar önce Hindistan’a seyahat etmiş bir Avrupalının intibalarını okuyacaksınız.

    Delhi adı, sadece Hindistan tarihinde değil bütün Asya tarihinde eşşis bir şâşa ile parlar. Dünyada Delhi ile yarışabilecek bir tek şehir vardır, o da Romadır. Roma nasıl yüzyıllar boyunca Avrupa alemini başkenti olmuşsa, Delhi’de Asya’nın merkezi olmuştur. Hatta Roma’nın Delhi ile boy ölçmesi dahi biraz zordur.


    Bir Mimari Şaheseri: Cuma Mescidi

    Bu büyük Türk eseri yapı Orta - Asya ve Hint Müslümanlarının en sevdikleri ve saydıkları yapılardan biridir. Kırmızı tuğladan yapılan anıt, muazzam bir taraçanın üzerine otutturulmuş. Bu taraçanın zirvesine piramit şeklinde üç nefis yoldan çıkılıyor. Her üç yolun sonunda birer kapı var. Kapıdan girince mermer döşeli nefis bir avluya çıkılıyor. Son derce hafif ve zarif saçaklarla çevrelenmiş. Ortasını geniş bir şadırvan süslüyor. Siyah damarlı beyaz mermerden yapılmış üç kubbe, bütün haşmetiyle kapıyı taçlandırıyor. Camiinin kırk metre yüksekliğinde zarif minareler var. Bu eserin hiç düşünmeden Hint-Türk mimarisinin şah eseri olduğu söylene bilir.

    Camiinin her tarafından dışarı taşan canlı renkler ve Hint güneşinin bunlar üzerinde meydana getirildiği oyunlar ne sözle nede resimle anlatıla bilir.

    Koridorlara hakim olan koyu-kırmızı cephenin siyah ve beyaz mermerleri, yaldızları güneşten ışıldayan kubbelerin beyazlığı, minarelerin pembe çizgileri ve bütün bunların mavi kubbelerin altında meydana getirdiği ahenk, mimarın ustalığını göstermeye kâfi.

    Camiinin içi göz kamaştıran bir sadelik içinde. Kubbe, merdivenler, zemin, en saf beyaz mermerden, en zarif arabesklerin taşa oyulmasıyla meydana getirilmiş.

    Duvarlarında sureler yazılı. Caminin kurucusu Şâh-ı Cihân’a ait övgülerde yine mermere yazılmış.

    Saray Başlıbaşına Bir Şehir...

    Cuma mescidini gezdiğimizin ertesi sabahleyin imparatorluk sarayını ziyarete gittik. Burası saray değil başlı başına şehir gibi bir şey. Şehrin doğu tarafını hemen hemen baştan sona kadar kaplıyor. Saray pembe taştan yüksek surların ardında… dış görünüşü Agra’daki büyük ekber kalesini pek çok hatırlatıyor. Dörtgenin her cephesinin orta yerinde kuleli kaplar var. Bu kulelerin üstüne mermer köşkler yapılmış. Ayrıca ince birer minare dekoru tamamlıyor.

    Bir zamanlar büyük önemi olan, şimdi ise askeri yönden hiç bişey ifade etmeyen bu surlar, Hint-Türk sanatının ve Şâh-ı Cihân devletinin en başarılı eseri. Doğrusu büyük Türk’ün sarayının eşiğini aşarken heyecanlanmadan edemiyorum.

    Sarayın içine girdikten sonra, görülen şeyler artık peri masalını andırıyor. Sarayın fil dişine benzeyen mermerlerden duvarları, süslü avlular çeviriyor. Sayısız havuzlar, portakallıklar ve değerli ağaçların bir danteli andıran bütünlüğü arasından altın, gümüş ve değerli taşların gerçek parıltılarını görmek mümkün…

    İngilizler Berbat Etmiş

    Zamanlar her şeyi öyle değiştirmiş ki… Şimdi bu zarif sanat eserinde miğferli ingiliz askerlerinin kaba komutları duyuluyor. Daha sonra yan kapıdan geçip şehrin, yani sarayın içine dahil oluyoruz. Ne yazık ki birsürü çirkin kışla binası manzarayı berbat etmiş. Bu çirkin tuğla yapıları keşke ortadan kaldırsalar.

    İngilizler Hindular’ın eski bir batıl inancından yaralanmak istemişler. Delhi’nin efendileri olarak kendilerinden öncekilerin hatıralarını bile yok etmek için inat etmişler. Sarayları silip sürürerek onların yerine şu çirkin, kare pencereli küp yapıları oturtmuşlar. Böylece büyük Türk Şâh-ı Cihan’ın yerini alacağını sanmışlar. Bu barbarca hareketlerini maruz göstercek bir sebep de bulabiliyorlar hâlâ... askeri birlikleri yerleştirecek bina lazımdı diyorlar. Sanki Delhi yaylası kışlalarını barındıramamış.

    Yeryüzünde Bir Cennet Varsa...

    Rehberin peşinden yürüyüp ikinci bir avluya varıyor ve buranın ucunda Türk sitli bir sarayla karşılaşıyoruz. Ne yazık ki bu da tuğladan duvarlarla çirkinleştirilmiş. Burası bir zamanlar büyük kabullerin yapıldığı yermiş. Geniş salonun kubbesi mozayikle bezenmiş. Kubbe birbirinden zarif sütunlara dayanıyormuş.

    Fakat bunların hiçbirini bugün görmek mümkün değil. Tavanları kalın bir kireç tabakasıyla örmüşler. Her halde sarayın bugün bu kısmını işgal eden memurların zihnini çelmesin diye olacak…

    Divan-ı Has’ın sol tarafında Türk hükümdarların özel daireleri uzanmaktadır. Bunlar bir dizi süslü mermer binalardan ibaret. Hâlâ üzerinde duran sıva bu kısım duvarlarınında şahane süslerle işli olduklarının delilidir. Aynı sırada güzel havuzlar ve çeşmelerle süslü avlular, dantel gibi ince mermerle örtülmüş zarif köşkler dizilmektedir. Bu nefis saryın kapısında ise şu meşhur söz yazılmaktadır. “ Yeryüzünde bir cennet varsa, o da buradadır, burada.”

    On yıldan beri hâkimi oldukları Delhi’de İngilizlerin giriştikleri barbarlığın karşısında bilhassa bu daireleri görünce dehşetle ürpermemek mümkün değil.

    Özel dairelerin pek uzağında olmayan hamamları bu geniş ve ilgi çekici sarayın en iyi muhafaza edilmiş kısımları. Doğu hayatında hamamın ne derece önemli bir yer olduğu malûmdur. Türkler yıkanmaya büyük önem verir. Bu yüzden hamamların sarayın en hoş yeri olması için hiç bişeyden çekinilmemiştir.

    Hükümdar hamamlarından çıktıktan sonra ‘muti’ mescidini ziyaret ettik. Hükümdarlar ibadetlerini burara yaparmış. Küçük bir cami, ama işlenmiş bir dil fişinden farksız.

    İngiliz Katliamı

    Şandni Çovk’tan yukarı çıkınca modern görüşlü, şahsiyetsiz, fakat adı bile her Delhi’liyi ürperten bir binaya varılıyor. Burası yerli belediye başkanlığıdır. Şehrin bedbaht savucuları 1857’ de İngilizler tarafından bu binaya hapsedilmiş ve burada asılmış veya kurşuna dizilmişler. Aralarında hükümdar ailesine mensup pek çok da prensin bulunduğu Hindistan Türkleri kendilerini kahramanca savunmuşlardı. Ülkelerinin bağımsızlığı için silah elde çarpışanların suçlu sayılmayacaklarını zannederek ingilizlere teslim olmuşlardı. Halbuki İngilizler hiç acımadan hepsini öldürdüler.



    Kaynak: Türkler’in Hindistan’ı - Louis Rousselet
    Hayat Tarih Mecmuası
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  9. #19
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Yirminci Asırda Türklerin Uğradığı Sürgün ve Soykırımlar!!!!


    Türk tarihi, âdeta bir göçler tarihidir. Yaşanan çok sayıda savaşın önemli sebeplerinden veya sonuçlarından biri de bu göçlerdir. Sürekli yer değiştiren, farklı dil, din ve kültürlerin coğrafyasına giren Türkler, ister istemez, gittikleri coğrafyadaki insanlarla bir hâkimiyet mücadelesine girişmiş; savaşmışlardır. Türkler, asıl büyük kıyım ve kırımları göçler sırasında yaşamışlardır. Her göç, Türkler için bir trajedi olmuştur.

    Tarih boyunca yaşanan bütün göçleri ve bu göçlerde karşılaşılan kıyım ve kırımları an¬latmak bir kitabın hacmine sığmaz. Onun için biz daha çok 20. yüzyılda Türklerin uğradıkları göçlerin, sürgünlerin, kıyım ve kırımların bir bölümünü, özetlemeye çalışacağız.

    16. yüzyılın ortalarında (1552), şehirdeki bütün erkeklerin, Korkunç İvan'ın emriyle kılıçtan geçirildiği, sağ kalan kadınların ve kızların esir edilip 150 bin Rus askeri arasında dağıtıldığı Kazan Hanlığının Ruslar tarafından yıkılması ve 17. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti'nin Viyana önlerinde mağlup edilmesiyle (1683) başlayan yenilgiler ve geri çekilme süreci, içinde çok acı olayları barındıran felaketler zincirine dönüşmüştür.

    Türk’ün “Kara” Asrı

    18. yüzyılın ortalarından itibaren hızlanarak gelişen tarihi olaylar 20. yüzyılı Türkler için "kara" bir yüzyıl haline dönüştürmüştür. Nitekim 20. yüzyılın en mağdur, en mazlum ve en çok kırım ve kıyıma uğrayan milleti Türkler olmuştur.

    20. asır, insanlık tarihinin en önemli yüzyıllarından biridir. Bilim ve teknoloji bu yüzyılda zirveye çıkmıştır. Dünya ideolojik kutuplara bölünmüş, büyük savaşlar ve mücadeleler yaşanmış; insanlığın yaşadığı derin acılardan sonra, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü genellikle bütün dünya tarafından benimsenen ortak değerler haline getirilmiştir. Bu gelişmeleri fırsat bilen birçok millet, tarihle hesaplaşmış; evrensel hukuktan ve milletler arası kurumlardan yararlanarak kayıplarını telafi etmeye çalışmıştır. 20. yüzyılın en çok kaybeden milleti olan Türkler ise, kaybetmeye devam etmişlerdir. Onun için 5 Ekim 1938 tarihinde kurşuna dizilerek öldürülen ünlü Özbek şairi A.Çolpan:

    Bu imiş; bilgi- fen, hüner asrı
    Bu imiş; yükselen beşer asrı
    Hadisat öyle gösterdi ki; bu asır
    Yalnız; şer ve şer ve şer asrı.


    Göç, bazen istenerek başvurulan umuda yolculuğun adı, kimi zaman da mecburi bir yer değiştirme, bir sürgündür insanlık için. Kıtlık, salgın hastalık, kuraklık gibi tabii afetler sebebiyle meydana gelen göçler, asıl itibariyle bir umuda, hayale, hayata yolculuktur. Ancak, insanlara, yaşadıkları coğrafyada hayat hakkı verilmemesi dolayısıyla meydana gelen mecburi göçlerde, genellikle acı, ezilmişlik, vahşet, katliam ve ayaklar altına alınan insanlık onuru vardır. Bu tür göçler, aslında birer sürgündür. Başka bir deyişle, bu tür göçler, vahşetten, zulümden, ölümden kaçıştır.


    Osmanlı’da Adâlet ve Şefkat

    "Îla-yı Kelimetullah" ve "Nizâm-ı Âlem" ülküsüyle coşan Osmanlı orduları, İslam adaleti, İslam hoşgörüsüyle fetihler yapmış ve üç kıtaya yayılan geniş bir coğrafyayı Osmanlı Devleti'ne bağlamış idiler. Türklerin adaletini ve hoşgörüsünü tanıyan yerli halklardan birçoğu, savaşmadan Osmanlı'ya tabi olmayı kabul etmiş ve Türklerin adaletine sığınarak dillerini, dinlerini, kültürlerini korumuş, yaşatmışlardır. Türkler tarafından fethedilen geniş coğrafyada, yüzyıllar boyu, Türkler ile diğer milletlerle birlikte, barış ve adalet içinde kardeşçe yaşamışlardır.

    Osmanlı Devleti fethettiği toprakları her bakımdan imar etmiş; yollar, köprüler, camiler, hanlar, hamamlar yapmış ve o bölgelere önemli sayıda Türk nüfusu aktararak tam anlamıyla vatanlaştırmıştır. Yüzyıllarca dünyanın tek süper gücü olan Osmanlı Devleti, gerilemeye ve toprak kaybetmeye başlayınca, Türkler önemli ölçüde göç olgusuyla karşı karşıya kalmışlardır.

    Osmanlı’dan Sonra Zulüm ve İşkence

    Osmanlı ordularının çekildiği coğrafyalardaki Türkler, yıllarca birlikte yaşadıkları ve hep şefkatle davrandıkları yerli komşuları tarafından, amansız ve acımasız bir baskı ve kırıma maruz bırakılmışlardır. İşte içinde büyük trajedileri, soykırımları barındıran bu göçlerin önemli bir bölümü Balkanlarda yaşanmıştır.

    İkinci Viyana kuşatması da başarısızlıkla sonuçlanınca, Osmanlı ordusu tarihinde ilk defa geri çekilmiştir. Bu çekilmeyle birlikte Avusturyalılar, İstanbul'dan, çok önce, 1389 tarihinde Türkler tarafından fethedilen Üsküp'e kadar gelerek şehri yakmış ve birçok insanı kılıçtan geçirerek öldürmüşlerdir. 1687'dekı bu olay sırasında, Üsküp'te yaşama imkanı bulamayan Türkler, göçmek ya da kaçmak zorunda kalmış ve İstanbul'a gelerek Unkapanı civarında bir mahalle kurmuşlardır. Bu olay ve 1687 tarihi, Rumeli'den Anadolu'ya doğru yapılan göçlerin başlangıcını oluşturmuştur.

    1687 tarihinde Üsküp'ten İstanbul'a yapılan göçten sonra, yaşadıkları yerlerde rahatsız edilen, baskıya uğrayan Türk toplulukları, çeşitli zamanlarda Anadolu'ya göçmeye devam etmişlerdir. Daha sonra yapılan göçlerden, 1774 tarihinde Balkanlar üzerinden gerçekleşen Kırım Türklerinin göçü, 1806 yılında Sırp ve Karadağ işyardan, 1829 tarihinde Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması ve özellikle, 1877/78 Osmanlı Rus savaşı İle 1912 Balkan savaşı sonrasında meydana, gelen göçler önemlidir.

    Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması ile birlikte çeşitli bölgelerde yaşayan Türklere büyük baskılar uygulanmış ve göçe zorlanmışlardır. Özellikle Mora yarımadasında yaşayan Türkler büyük zulüm görmüş; kaçma fırsatı bulamayan 20,000 Türk hunharca katledilmiştir.

    Rusların Yeşilköy yakınlarına kadar geldikleri 1877/78 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlarını ilan etmişler, Bulgaristan ise özerk bir Prenslik haline getirilmiştir. Bu savaş sırasında ve sonrasında bir buçuk milyon İnsan göç etmek zorunda kalmıştır. Hiçbir can güvenliği olmadan yollara çıkan bu insanlar, göç yo¬lunda saldırılara uğramış; işkenceye, tecavüze ve her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz kalmış, büyük bir kısmı yollarda öldürülmüştür.

    Bu göçler sırasında yaşananlar tam anlamıyla bir felakettir. Soykırımdan kurtulanların bir bölümü de açlık, hastalık ve sefaletten ölmüştür. Sağ olarak güvenli bölgelere ulaşabilenler, buralara yerleştirilmiş, Anadolu'ya gelenler ise Osmaniye, Reşadiye, İhsaniye gibi adlarla kurulan yeni yerlere yerleştirilmişlerdir.

    1877/78 Osmanlı-Rus savaşından sonraki en büyük göç dalgası, 1912 Balkan savaşı sırasında yaşanmıştır. Dört küçük Balkan devletçiği, Osmanlı'nın orduyu terhis etmesini fırsat bilerek hücuma geçmiş ve Osmanlı'yı mağlup etmiştir. Türkler ancak İşkodra, Yanya ve Edirne'de direnebilmişlerdir. Savaş sırasında sivil Müslüman halk katliama uğramış, kaçabilenler canlarını kurtarmış ve İstanbul'a, Anadolu'ya yönelen yeni bir göç dalgası oluşmuştur. Balkan savaşlarından sonra Osmanlı Devleti, Avrupa'daki topraklarının % 83'ünü, Avrupa'daki nüfusunun ise % 69'unu kaybetmiştir.

    Çok Hazin Manzaralar

    Bütün bu savaşlar ve göçler sırasında her biri ayrı bir trajedi olan binlerce olay yaşanmıştır. Örnek olması bakımından bir Alman demiryolu memurunun 1878 savaşı hatıralarında yer alan bir notunu burada vermek istiyorum. Alman memur hatıralarında ," Yolda dört yüz cesede rastladım. Üst üste yığılmışlardı ve hepsi çıplaktı. Kadın, erkek, çocuk hepsi önce karda, soğukta çıplak bırakılmış, sonra öldürülmüşlerdi. Bunların içinden iki yaşında bir çocuğu ben kurtardım" demektedir.

    "Rumeli'den Türk Göçleri” adlı eserde, Bilal Şimşir 1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra başlayan ve 1912 Balkan savaşları sonrasında devam eden göçleri, Türk, Rus, Fransız, Bulgar ve İngiliz arşiv belgeleriyle ortaya koymaktadır.

    Bu eserde yer alan yüzlerce belgede, göçün, açlığın, etnik arındırmanın, soykırımın ve korumasız kalan sivil insanların çaresizliğinin, insanlık ayıbı olan örneklerini görmek mümkündür. Örneğin bu belgelerden biri, Petersburg'da İngiliz Büyükelçisi Loftus tarafından Rus Dış İşleri Bakanı Gortchakow'a verilen notadır. Bu notada:

    "Rus ilerlemesi karşısında Rumeli Türk halkının panik halinde toplu olarak göçtüğü ve bu göç sırasında 100.000 kişinin açlıktan ve soğuktan öldüğü belirtilerek, halkın telaş ve korkusunun giderilmesi için, Rusların bir bildiri yayınlaması gerektiği" belirtilmektedir.

    Göçler Devam Ediyor...

    Balkanlarda yaşanan katliamlarda Rus desteğindeki Bulgar birlikleri önemli rol oynamışlardır. Sadece Harmanlı katliamında 20.000 kişi katledilmiştir. Balkan savaşı sırasında meydana gelen göçte, yaklaşık olarak 600.000 Müslüman katledilmiştir. Bu 600.000 kişinin 200.000'inin Bulgar çeteleri tarafından katledildiği tahmin edilmektedir. 1821'deki Yunan ayaklanması ve bu ayaklanmaya ile birlikte başlatılan "etnik temizlik", daha sonra uygulanan sürgün ve soykırımın başarılı bir örneğini oluşturmuştur!

    Bütün bu coğrafyadaki nüfus hareketleri, aslında nasıl bir göçün, sürgün ve katliamın yaşandığını açıkça göstermektedir, örneğin, Girit'te 1821'de 160.000 Müslüman, 129.000 Hıristiyan yaşarken, 1911'de Müslüman nüfus 28. 000, Hıristiyan nüfus ise 307.000 olmuştur. J. McCharty de 1829 ile 1923 yıllan arasında Balkanlarda 5.000.000 sivil nüfusun eridiğini, yok olduğunu belirtmektedir. Eriyen ve yok olan bu sivil nüfusun tamamına yakını Müslü-manlardan oluşmaktadır.

    Balkanlardan Anadolu'ya yapılan göçler Cumhuriyet döneminde de devam etti, Bu göçlerin bir bölümü "mübadele" yoluyla gerçekleşti. 1923 mübadelesinde Yunanistan'dan yaklaşık olarak 500.000 insan Türkiye'ye geldi. Yunanistan'da baskı ve zulüm gördükleri için, 1952-1969 yılları arasında mübadele anlaşmaları dışında 25.000 kişi daha Türkiye'ye göçmek, kaçmak zorunda kaldı.

    Cumhuriyet döneminde Balkanlardan Türkiye'ye yapılan göçlerin en büyüğü Bulgaristan'dan oldu. 1925-1949 yıllan arasında 220.000, 1950-52 yıllan arasında 155.000, 1968-79 yılları arasında 115.000,1989 yılında ise yaklaşık olarak 230.000 kişi Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldı.

    Türkiye, bu son göçle, 2. Dünya Savaşından sonra Avru¬pa'da görülen en büyük göç hareketiyle karşı karşıya kaldı. Dönemin Bulgar yöneticileri, Türklerin en temel insani haklarını ellerinden aldılar. İsimlerini değiştirdiler, dillerini yasakladılar, mezarlıklarına müdahale ettiler, tarîhi ve mi¬marî eserlerini yıktılar, dinî ve millî kimliklerini yok etmek için büyük baskılar, sindirme ve asimilasyon politikalar uyguladılar.

    Dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu maddi ve manevi soykırıma maalesef bütün dünya seyirci kaldı. Belene kampından dünya basınına yansıyan görüntüler ise, insanın tüylerini ürperten bir vahşet ve insanlık ayıbı olarak tarihde ki yerini aldı. Bu soykırımdan kaçanlarla birlikte, Cumhuriyet döneminde Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalan insan sayısı yaklaşık olarak 800.000'e ulaştı. Bu rakam, Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde aldığı göçlerin yaklaşık olarak % 48'ini oluşturmaktadır. Ayrıca Cumhuriyet döneminde Yugoslavya'dan 305.000, Romanya'dan 120.000 kişi Türkiye'ye göçtü.

    Son Soykırım: Bosna!

    1992 yılında bağımsızlığını ilan eden Sırplar, Bosna-Hersek ve diğer yerlerde büyük bir soykırım gerçekleştirdiler. Avrupa'nın ortasında gerçekleştirilen bu soykırımın görüntüleri bütün dünya gazetelerinde ve televizyonlarında yayınlandı. Âdeta canlı, yayınlarda soykırımlar yapılmaktaydı. Ancak öldürülenler Müslümanlar, olunca bütün dünya, Sırplar amaçlarına ulaşıncaya kadar seyretti. Bu vahşetten kaçabilen 20.000 insan Türkiye'ye getirildi. Bir bölümü Kırklareli'ndeki göçmen kamplarına, bir bölümü de İstanbul'un çeşitli semtlerinde oturan akrabalarının yanma yerleştirildi.

    Göçler büyük acılarla doludur. Bütün zorlukların , acı ve trajedilerle dolu hikâyelerine rağmen, şunu da belirtmek gerekir ki, göçlerin Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük rolü olmuştur. Önce 13. yüzyılda Moğollardan kaçarak gelenler, daha sonra da 19 ve 20. yüzyılarında ki göçlerle gelenler Anadolu'nun Türkleşmesine önemli katkı¬larda bulunmuşlardır.


    Kaynak: Kurşunlanan Türkoloji - Prof. Dr. Ahmet Buran
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

  10. #20
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    fσяυм ρяєηѕєѕ

    Standart ---> Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar (Arşiv Niteliğinde Konu)

    Kıbrıs’ta Rum-Yunan Vahşetini Unuttuk mu?

    Batının Kıbrıs Saptırması:

    Batı, güttüğü salt kendi çıkarlarına dayalı çarpık politika gereği, Kıbrıs sorununu hep 1974 Barış Harekatı ile başlatır. Hukukla ve adaletle değil, sadece güçle desteklenen bu temel saptırmanın iki amacı vardır. Birincisi, uluslararası antlaşmalara rağmen, Türkiye’yi/Türk ordusunu Kıbrıs’ta “işgalci”(!) gösterme gayretkeşliğidir. İkincisi ise; 1960 yılında ortaklaşa kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temeli olan anayasayı rafa kaldıran Makarios’un Türkleri yönetimden tamamen dışladıktan sonra, 1963-1974 döneminde, adanın yalnızca %3’üne (üstelik birbirlerinden kopuk şekilde) hapsedilmiş olan Türklere karşı Rum-Yunan ikilisinin yaptığı katliamları unutturulmaktır. Geçen sürede içimizdeki malum çevreler de Ankara’yı ve Türk kamuoyunu bu yönde etkilemeye çalışmışlar ve ne yazık ki önemli mesafeler de almışlardır...

    Kıbrıs’ta 1963-1974 Neler Yaşandı?
    Bu dönemde Türklere karşı işlenen isanlık suçları konusunda çok sayıda yayın mevcuttur. Burada, bunlardan yalnızca tipik bir kesit şeklinde; bir TV programında üretilen senaryo bağlamında, çok yerinde bir hatırlatma olarak dile getirilen, yabancı görgü tanıklarının katliam haberlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz: Türkiye’nin önde gelen bölge gazetelerinden olan ve Trabzon’da çıkan Karadeniz Gazetesi’nin 27 Ocak 2009 tarihli sayısında, değerli araştırmacı ve başyazar Sn. Osman Diyadin’in “GERÇEK YÜZLERİNE BAKSINLAR!” başlıklı yazısından, ülkelere göre sıraladığımız bu tüyler ürpertici haberler şöyledir:

    “...’Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ diye bir söz vardır ya; aynen öyle! ... Olgaç’ın senaryosu ile harekete geçmeye çalışanlara dünya gözüyle kendi katliamlarının gerçek yüzlerini tanıklarıyla anlatmak gerekmez mi? Bakın, o günlerden Türk basınında değil, dünya basınında yayınlanmış tanıklarıyla bazı Rum katliamlarını gözlerinin içine soka soka ortaya koyalım:

    · 23.07.1974, UPI Ajansı muhabiri (ABD):
    "Rum askerleri etrafa ateş saçıyordu. Bir eve girdim, Rumlar bir Türk kadınına tecavüz ediyorlardı. Gözlerimi kapadım, kaçtım."


    · 24.07.1974, UPİ Ajansı Kıbrıs Muhabiri (ABD:
    "Yunanlılar, Limasol'da birçok kadın ve çocuğu öldürdü. Yol üstünde 20 çocuk cesedi gördüm. Yunanlı askerler evlerine girip kadın öldürmek için akbabalar gibi beklemektedirler."


    · 30.07.1974 Washington Post Gazetesi Muhabiri (ABD)
    "Larnaka yakınındaki Alaminos köyünde yaşları 25 - 55 olan 14 Türk öldürülmüş ve cesetleri buldozerlerle bir çukura doldurulmuştur. Limasol yakınında küçük bir Türk köyüne Rumlar'ın yaptığı bir baskın sonucu 200 kişiden 36'sı öldürülmüştür. Rumlar, Türk Kuvvetleri gelinceye kadar tüm Türklerin öldürülmesi için emir aldıklarını söylemektedirler.”


    · 29.01.1974, CBS Televizyonu Muhabiri (ABD)
    "Lefkoşa'da bir çöplükte 88 Kıbrıslı Türk'ün cesedi bulundu. Bu Türklerin tümü Rum ve Yunanlılarca kurşunla delik deşik edilerek öldürülmüş ve öldürülmeden önce tellere bağlanmış. Cesetlerden kiminin başı gövdeden koparılmış."


    · 01.08.1974, David Lancashinge, AP Ajansı Muhabiri (ABD)
    “Muratağa köyü dışında 20'den fazla Kıbrıslı Türk erkek, kadın ve çocuğun bulunduğu toplu bir mezar açılmıştır. Bu, Kıbrıs'taki harbin bitiminden bu yana tesbit edilen sivillere karşı yapılmış en büyük mezalimlerden biridir."

    · 30.07.1974, Almanya'nın Sesi Radyosu:
    "İnsanlık aklı, Yunanlıların Kıbrıs'ta yaptığı bu cellatlığı asla kabul edemez. Türk evlerine giren Yunan-Rum Milli Muhafızları, kadın ve çocuklar üzerine mermi yağdırıyor, büyükleri boğazlıyor ve yakaladıkları Türk kadınlarının hepsinin ırzına geçiyorlardı..."


    · 30.07.1974, Almanya'nın Sesi Radyosu:
    "İnsan aklı Rum katliamını anlayamaz. Mağusa Bölgesinin etrafındaki köylerde Rum Milli Muhafız askerleri akıl almaz şekilde vahşilik örnekleri gösterisi yaptılar. Türk köylerine girerek, merhametsizce kadın ve çocukları kurşun yağmuruna tuttular. Bir Türk'ün boğazını kestiler."


    · 26.07.1974, Die Welt Gazetesi Muhabiri (Alm.)
    "Limasol'da Rum Muhafız Gücü askerleri bir köpek sürüsü gibi Türk köylerine baskınlar düzenleyerek, katliam yapmışlardır."


    · 24.07.1974, Aligis (Rum), Almanya'nın Sesi Radyosu:
    "Limasol'dayım, bir okula sığınmış 14 Türk vardı. Rum Ulusal Muhafızları okulu kuşattılar ve Türkler teslim olunca hepsini kurşunlayıp öldürdüler."


    · 24.07.1974, Kurt Lariken, Die Welt Gazetesi Muhabiri (Alm.)
    "Rum ulusal birlikleri Türk köy ve kasabalarda kadın, çoluk, çocuk bütün sivil halkı gaddarca öldürüyorlardı."


    · 24.07.1974, France Soir Gazetesi Muhabiri (Fransız)
    "Son derece utandırıcı olayları kendi gözlerimle gördüm. Rumlar Türk camilerini yaktılar ve Mağusa civarındaki köylerde bulunan Türk evlerini ateşe verdiler. Silahı ve savunması olmayan Türk köyleri Rum çapulcular tarafından yaratılmış vahşet havası içinde yaşamaktadırlar. Ellerinde bazukaları olan Rumlar, Türk köylerinde büyük kargaşıklıklara sebep olmaktadırlar. Rumlar'ın bu hareketleri insanlık namına utanç vericidir."


    · 11.02.1974, Bernard Nicolas, AFP Ajansı Muhabiri (Fransız)
    "Atlılar köyünde bir çukura doldurulmuş, Rumlarca katledilen Türklere ait cesetler çıkarılmıştır.”


    · 30.09.1974, Jhon Akass, The Sun Gazetesi Muhabiri (İngiliz)
    "Muratağa köyünün Türk sakinleri 16 Ağustos'ta katledilmişlerdir. Bunlar Türk taarruzunun ikinci gününde komşu köylerdeki üniformasız Rumlar tarafından öldürülmüşlerdir. Cesetlerin sadece l metre gibi az bir derinlikte kalabildiği bu ölüm çukurları kendilerine kazdırılırken öldürülmüşlerdir. Bu olsa olsa bir alçaklık olabilir.”


    · 01.08.1974 Bugh Dixion, Kıbrıs'taki Birleşik Krallık Vatandaşları Derneği Başkanı, Evening Standart Gazetesi (İngiliz)
    "Kıbrıs savaşında Türk'e bir bardak su veren seksen yaşındaki bir İngiliz kadını Garturede Loigh, Rum Ulusal muhafızı kasıtlı olarak hunharca öldürüldü."


    · 03.09.1974 İngiliz Sun Gazetesi Muhabiri (İngiliz)
    "Muratağa faciasını gördüm. Bu çeşit vahşiyane hareketlerin yorumlaması çok değişik oluyor. Ancak, Muratağa'da vahşice bir cinayetin işlendiğinden başka ne söylenebilir? Rumlar ile Yunanlıların yaptıkları bir alçaklıktır."


    · Ekim 1974 Lars Harkanson, BM Barış Gücü Kıbrıs Temsilcisi:
    “Rumların yaptığı Atlılar köyü Katliamı: ömrüm boyunca böyle bir facia, böyle bir barbarlıkla karşılaşmadım. Bütün dünya bu vahşeti Barış Gücü'nün ağzından öğrenmiş olacaktır."


    · 25.07.1974 Hans Janitscher, Sabah Gazetesi, Dünya'daki Sosyal Demokrat Partilerin bir merkezi kuruluşu olan Sosyalist Enternasyonal Örgütü Genel Sekreteri:
    "Yunan tarafları Nikos Sampson'un emrindeki muhafız gücü son hafta içinde iki bini aşkın Makarios taraftarı Kıbrıslı Rum'u darbe sırasındaki çarpışmalarda ve darbeden sonra idam ederek öldürdü."


    · 11.02.1974 Cunnar Hilson Expressen Gazetesi Muhabiri:
    "Muratağa, Yunan askerleri ile Kıbrıslı Rumların geçen Ağustos'ta 83 Türk erkek, kadın ve çocuğu öldürdükleri katliam köyünde bugün sadece 15 kişi yaşıyor. Muratağa'da kalan 15 kişi için artık hayat yok."

    Ve daha nice haber... İşte bunlar sadece bazı Rum katliamları. Bir tiyatro sanatçısının hayali senaryosu üzerinden Türkiye’ye bugün saldırmayı marifet sayanların gerçek senaryoları dünya gözüyle işte bunlar. Asıl aynaya bakması gerekenler Rumların ta kendileridir!”


    Sonuç:
    Sn. Osman Diyadin’e, Rum-Yunan ikilisinin Türklere karşı işlenmiş Kıbrıs’taki insanlık suçlarına ilişkin bu çok yerinde hatırlatması için candan teşekkürler... (Bilindiği gibi bu vahşet dönemi, 24 Aralık 1963’teki Kanlı Noel’le başlamıştı.) Ancak devlet ve millet olarak yalnızca hatırlamakla mı yetinmeliyiz?..


    KAYNAK: Talat SARAL
    Emekli Maliye Bakanlığı Müsteşarı
    Aslında kırmak istemiyorum kimseleri, ama hayat bu ya, bazen kırmak gerekiyor gereksizleri ..!

    Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, Sen ise el'malı.

    Sαпα seпLi mαsαLımı αпLαtmαmı ister misiп ? Bir vαrdıп - bi yoktuп . En çoktα yoktuп !
    [

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Sistem Bilgileri

Bu sistem vBulletin® alt yapısına sahiptir!
Telif hakları, Jelsoft Enterprises Ltd'e aittir. Copyright © 2024

Uyarı

5651 Sayılı Kanun'un 4.cü maddesine göre üyeler yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Yer sağlayıcı olarak hizmet veren sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler ile ilgili iletişime geçilmesi halinde size dönüş yapacaktır.

gaziantep escort bayan gaziantep escort deneme bonusu veren siteler bahissitelerivip.com deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler mjsanaokulu.com Maltepe Escort deneme bonusu deneme bonusu veren siteler maltepe escort kartal escort ataşehir escort pendik escort ankara escort sincan escort eryaman escort bayan ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort eryaman escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort yetişkin sohbet kameralı sohbet aresbet casino siteleri Grandpashabet moldebet efesbet efesbet giriş getirbet efesbet deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2021 grandpashabet bahis siteleri bahis siteleri bonus veren siteler bahis siteleri canlı casino siteleri deneme bonusu En güvenilir bahis siteleri ankara olgun escort mimarsinanokullari.com