[Linkleri Görebilmek için ÜYE Olmalısınız!Hemen ÜYE OL!]


Kapalı kalmış bir goblen ardındaki gizli kapıdan gizli kalmış bir kapıdan sızan ışıkla aydınlanmıştı yüreğim

arkama baktım kimsecikler yokken bir bakıcaksın dedim kendi kendime..

yavaşça öteledim gobleni karanlıklarındaki şamdanlardan gelen aydınlıkla kamaştı gözlerim anlık...

bir adım attım titrek,

bir rüzgar kaldı havasız kalmış mahzenlerden zamana hasret,nefessiz kalmış ciğerlerimde şarap kokusu sinmişti,senden kala artık ciğerlerime hapsolmuş narin anılarından

gözlerim alıştı parlak karanlıklarına,kapattım kapıları arkamdan kimse gelemesin diye,körlemesine açmadan ellerimi yavaşça attım sessiz adımlarımı

her adımımda altımda gıcırdayan taştan basamakların,dönerken içine inen duvarlarındaki çocuk resimleri gözlerimde..

sonu gelmesin istedim her adımda daha içine indiğimi anladığım halde..

ben saate bakmadım,zaman beni önemsemedi,arttı rüzgarlar havasız kalmış koridorlardan yaşamına davetkar..

sevdim yollarındaki toprak kokusunu,şimdi ölümün çağırdığı gibi çağırdı beni gizli kalmış odaların...

artık zaman durduramazdı bizi,sen bana hasret,bacaklarım merdivenleri uçarak geçerken saatim kırıldı "kız çocuğu gülmekte lordunun yanında"isimli resmin çerçevelerine çarparak...

kollarım kanarken tebessümüm kahkahalar oldu geleceklerinin susadığı oksijeni tüketirken nefesim,kahkahalarım şiir oldu,gıcırdayan özlemiş basamakların kana kana içerken damla damla akan kanımı...

ben döndüm duvarların döndü,durduramadım ne bacaklarıma sözüm geçerken nede resimlerini durdurabildim sen aşağılarda çizmeye devam ederken,basamakların kör neşterlerim oldu çıplak ayaklarım aydınlığı gördü durmadı,duramadı anlayamadı yollarının kesiştiği yerde bir seçim yapıcağını

mahzenin sona erdiği yerde,rüzgarların anaforlarıyla ruhumu yelpazelediği yerde fırsatım olmadı arkama bakmaya

ellerim tırmaladı oval mahzende daha yeni çizilmiş kanla boyanmış siyah beyaz resimlerini...

tırnaklarım kaldı tuzlu kaygan zeminlerinde debelenirken artık simsiyaha boyanmış resimleri okşamak istedi avuçlarım,kana karıştı hüzne karıştı gözyaşlarına karıştı sağanak yağmurlu toprak kokulu gölgelerin,yeni doğmuş bebeğin merhaba çığlıklarına aşık olurken içimdeki en kırmızı yanın,kırmızılar yalan oldu kırmızılar hayallerimde berrak oldu,imkansız oldu duvarlarında yankılanan son çığlığımla

mahzenin sona erdiği yerde,rüzgarların anaforlarıyla ruhumu yelpazelediği yerde fırsatım olmadı arkama bakmaya

soluk kanı çekilmiş bedenim en derin karanlığa,yanlızlığa,bensizliğe,sensizliğe açılan en eski,en yıpranmış,en dayanıksız kapıdan içeri savruldu..

ne saçlarının ipeğine alışmış parmaklarım acıdı geleceğimi düşürmemeye çalışıp teker teker kırılırken,

nede bacaklarım merhametini koruyabildi durmak için debelenirken parçaladığı kuş yuvasına dalıp dolan gözlerim kadar

ışığın hüznünde kaldı hüznün gençliğinde,kıyamadığımda bebeğimde kaldı titrek şamdanlarım,ceplerim delik karanlıklarında yakıcak çakmağımı sana bırakmıştım gizli bahçendeki karanlıklarına düşmeden önce...

.....

şimdi…

halen dibini bulamadım yaşam miladımdan beri düştüğüm adını taşıyan,gözyaşlarınla,kendi kanımla kayganlaşmış karalanmış,sessiz haram, adını bilmediğim,adını koyamadığım sonu olmayan dipsiz uçurumunda

çığlıklarım yankılanmadı kanla boyanmış siyah beyaz duvarlarında..

gözlerim kapalı,bir elimde çırpınırken yırttığım resimlerin,bir elimde sana gelirken aşkımdan çaldığım güllerimin yaprakları..

elbisem yırtıldı,ağlıyor dokunurken kendinden geçtiğin tenimin her zerresi,başını koyduğun omuzlarım artık günahkar karanlıklarını koruyor,artık sadece zamanını erteliyor yalın sonum yek hüznüne ulaşmaya çalışırken duvarlarınla ortak bana tezat bir aşkın en mahrem yerinde...