Toprağından kesildikçe ayaklarım
göğüne kalkarken yumdum gözlerimi.
Çünkü, gözümde küçülmesine dayanamazdım,
uzaklaştıkca gönlümde büyüyen Trabzon`umun.
Daha içindeyken hasretine gark olduğum, özlemiyle gözlerimi yaşlara boğduğum.
Mahallesi sokağı, köşesi, berisi değildir özlediğinim, ya da özlemeye değer gönül dostlarım teker teker. Topyekûn kendisidir içinde barındırdıklarıyla. Böyle hasretken, böyle yanmışken yol gözükür İstanbul`a... İçiniz içinize dar gele gele..Hey! koynuna geldim İstanbul`um” dedim en arabesk coşkumla.
Değişen şey, şehrin cehresinden ziyade içerimde olan içselliğim.. Onca hasretini çektiğiniz dostlar, siz yokken de hayatlarından bir şey eksilmemiş bicimde yasamışlardır. Zira siz hepsinden, her şeyden, sizi siz yapan tüm birikimden uzakta yasarken, onlar sadece sizden ayrı kalmışlardır, acıyan yanınızı anlayamazlar.
Kaybolduğumu hissettim nedense bu defa; Sanki hiç bu şehre ait değilmişim gibi. Ne zaman birine yahu İstanbul`da kalsam mı? diye sorsam, aklini peynir ekmekle mi yedin, cennet gibi Trabzon`da, yaşamak varken cevabini duyarım. Gerçekten iyiliğiniz için mi böyle söyleniyordur, yoksa artik yokluğunuza mı alışılmıştır, karar veremezsiniz. Caniniz daha da yanar...
Acıtıyor Trabzon`u özlemek. Zira, özlem çökmeyiversin bir defa, ardı arkası gelmez bu meretin...
taka gazetesinden alıntıdır .