Yapılan her işin bir öncesi, bir o anı, bir de sonrası vardır. O işin içinde olanlar bunu bilir ancak dışarıdan bakanlar yorumlarını maalesef ki bunu göz önünde bulundurmadan yorum yaparlar. Mesela biz taraftarlar, maç öncesinde hangi formayı giyeceğimizi seçer, arkadaşlarla buluşur, havaya girer, mabede doğru yürürüz. En büyük aşkımızın sahaya çıkmasını bekler, iyi temennilerde bulunuruz. Bazen korkarız “ne olacak” diye, bazen “kesin alırız” rahatlığı olur üzerimizde. Fakat hangi duyguda olursak olalım hep destek tam destek modundayızdır. Çünkü bizleri orada bir araya getiren tek sevdadır, başka bir şey değil. Orada başka duyguya kapalıyızdır…
Maçın“o an”ını yaşamaya başladığımızda ise ya saç baş yolarız ya da “napıyoruz napıyoruz, zıplıyoruz zıplıyoruz” eşliğinde keyifli anlar geçiririz. Bir hafta gol atan futbolcumuzu baş tacı edip diğerlerini unuturken, öbür hafta aynı kişiyi yulayıp unutulanlardan birini tepemize çıkarabiliriz. Zaten hiç kimse sizden o anda mantıklı bir hareket beklemez, beklememeli de. Düşünsenize maçtasınız, çok net bir pozisyon kaçırılmış, “ben olsam kesin atardım” pozisyonlarından biri… Ne yapacaksınız, o anda “hmm bu adam geçen hafta gol atmıştı dur sinirlenip çıldırmayayım” mı diyeceksiniz. Hayır, tabii ki saç baş yolup “ne yapıyorsun oğlum sen yaaa” diyeceksiniz. Fakat önemli olan sonrası… Heyecan anı geçip, sinirler yatışınca dönüp de oyuna baktığınızda objektif yaklaşabiliyorsanız, işte gerçek taraftar sizsiniz. Yok, eğer kulaktan dolma bilgilerle sağa sola saldırıyor, o maçta gerçekten canını dişine katmış kişilere laf edebiliyorsan, orada bir “dur” derim arkadaş sana, “kendine gel”.
Bu işin taraftar boyutuydu. Bir de futbolcu ve teknik direktör gözüyle bakmaya çalışalım. Bir tarafta oyunu oturtmaya, takımı tanımaya çalışan bir çalıştırıcı, diğer tarafta hocanın gözüne girmeye çalışan, enerjisini, tecrübesini konuşturmaya çalışan bir futbolcu. Sadece bu yeterli mi? Tabii ki değil, bir de gönlünü, asi ruhunu koymalı ki armamıza yakışan biri olsun. Maç esnasında canla başla savaşmalı, ayağıma top gelmedi diye yan gelip yatmamalı ki taraftardan layık olduğunu almalı. Ve sonrası… Sonrasında oturup de kendi kendini eleştirip, nasıl daha iyi olacağını düşünmeli, buna göre bir sonraki maçın öncesinde o doğrultuda çalışmalı. Bunu yapabileni görmek de hocanın işi. Dünkü maçta ne oyuncular ne de hoca işini yapmadı diyebilen var mı? Bu arada hazır yeri gelmişken, Bobo neden oynatılmadı diyebilirsiniz belki. Futbol çatımız altında kaç yabancı futbolcu var, kaçına izin var? Schuster Bobo’yu oynatıp da kimi almasaydı kadroya? Emeğe biraz saygı lütfen.
Olayın elbette başka yönleri de var, hakem, yönetim vs. Fakat ben pek o konulara girmek istemiyorum. Hâlâ istense temiz bir futbol oynanabileceğini düşünen Pollyanna’lardanım.
Şimdi herkes sakin olsun, her şey çok güzel olacak. Sadece biraz sabır…
Bir sonraki görüşmemize kadar huzurla kalın…
Aslı Balcı / Dişi Kartallar İstanbul Sorumlusu