Ucu kırık kalemler ile başladı bazısı 5 bazısı 8 ama genelde 7 yaşında okul hayatımız.
Kokulu silgiler vardı sıralarımızda bir de kalemtraşlar, ozamanlar tutamazdık elimizde tükenmez kalemleri hatalarımız çoktu korkardık silemeyiz yanlışımızı bir gören olur diye.


Çocuk yaşta verdiğimiz bir kararın arkasında sımsıkı durabilmekti belkide tek doğrumuz, o yaşlarda inat etmiştik kara sevdaya kara kartala.

Harfleri yeni öğrenirdik binbir zorlukla ufacık ellerimiz kavrayamazdı kalemleri, ilk öğrendiğimiz harfler de B. J. K. İdi.
İlk cümlemizi yazardık sıraların üzerine kara tahtaya çıkıp “Tahtaysa Kara, Kartalsa Kara, Hiçbirşeye Değişilmez Senin Sevgin Bu Dünyada”

Yıllar geçip gitti üniversite yıllarına gelmiştik artık. Kimileri güç bela başka şehirde kimileri semtinde devam ettiler oturmaya, eli kalem tutmaya.
Şehir dışına gidenlerin hikayesi bir başka gerçekleşecekti önlerinde yazılmayı bekleyen aşkın saltanatı vardı.. Öyleydi tabi yıkılmayacak tek saltanat aşkın saltanatıydı.

Başka şehirlere gittiler, İstanbul’dan mabedlerinden daha da uzaklaştılar.
Gittikleri şehirlerde insanları artık tanımaya başladılar. Belki de ilk büyük kazıklarını yediler yaman dünyanın.
Belki sırıksıklam aşık oldular sevgililerine sonra terk edildiler yada terk etmek zorunda kaldılar.
Ama dünya döndükçe onlar dönmediler sevdalarından kara kartallarından.

Siyahı yaşarken beyazı aradılar, gittiler buldular, arkadaş oldular, dost oldular, üniversite yıllarında başka şehirlerde hiç tanımadıkları renktaşlarıyla kartallarla birlikte aynı sevdayı yaşadılar…

Her biri kendi şehrinden baktı mabed uzakta..
Ama siyah beyaz sevdası yollara düşürdü onları yollarda arkalarına hiç bakmadılar bıraktıkları sevgililerini hiç düşünmediler içleri cız bile etmedi sevdanın adı kara sevdaydı çünkü yollar bitmese de okuduğu şehre geri dönmese diye düşündüler semtlerinden ayrılmamak için kokuyu içlerine çektiler belki zulaladılar.

Şimdinin reklamlarında “bak onu içme! içme diyorum ya o ya ben” gibi cümleleri çok duydular hayatlarında “bak gitme diyorum ya Beşiktaş ya ben” gibi..
Uzaktı ya yollar eh tabi herkes beklemezdi her yiğidin harcı değildi aşkın saltanatını yıkabilmek, yıkılmayacağını görenler de onların hayatlarından çekip gittiler.

En zoru da cebine elini attığında paranın yok, tarihe baktığında ay sonunun çok, fikstüre baktığında maç zamanının olduğuydu.

Borç istediler, bazen verirken gülen gülerken acıyanlar oldu manyak mısın sen al bu parayla kız/erkek arkadaşınla gez maça mı gidiceksin diyerekten aşkın saltanatının gücünü bilmeyenlerden..
Evlerine hasta geldiler, üşütmüşlerdi yollarda babadan “kış geliyor oğul al bu parayla mont al” diye gelen parayı yollara, kombineye yatırdıklarından..
Onlar sevinçliydiler hastalık aşk hastalığıydılar..
Onlar aşık Beşiktaş aşığıydılar Beşiktaş hastasıydılar.
Bilin ki şehriniz sizlerle kanatlanacaktır.


Ünivesitelerde Siyah – Beyazı yaşatanlara, yaşatmaya çalışanlara, üniversite’de okuyan ve maçlara gitmek için binbir zorluk çeken arkadaşlara selam olsun.