Literatüre geçmemiş sevdaların palazlandığı, henüz kıyıya demirlememiş umut gemilerinin kurdelası açılmamış sevinçlerin paketlemesinin yapıldığı Beşiktaş kapalı tribününden tüm Beşiktaşlı çocuklarımıza duyurulur:

2002 doğumlularınız sokağa düştü bile top peşine, her gün görüyorum o tutkusunu size genetik olarak vermiş babanızın aldığı forma sırtınızda kiminiz Bobo olmuş kiminiz Delgado hafif esmer olanlarınızda Nobre olmuş top peşindesiniz. Şu an tam zamanındasınız çocuklar tam aşılama yaşında, korkmayın ha aşı dedik diye doktor bir abiniz olarak cepte şırıngayla değil siyah beyaz bilekliklerle geziyorum ben. Ben böyle aşıcıyım hiç acıtmadan hafiften umuda boğarım sizi daha çocuk halinizde o kadar. Mahallenin en hasta Beşiktaşlıları olarak tedaviye geldim size geçen gün cebimde 6 bileklikle beraber. Şaşkın,ürkek ve tam anlayamamış bir şekilde bakarken yüzüme nasılda parladı gözleriniz o bilekliklere,işte o yazdırıyor bana bu kelimeleri.Teker teker minicik sol kollarınıza takarken bileklikleri yukardan annenizin meraklı ve telaşlı sesi bile yetmedi o büyüyü bozmaya "Faruuk çabuk eve gel ne yapıyorsun elin adamıyla" annenize laf demesi bana düşmezdi ha keza bana lafta düşürmediniz "Anne amca Beşiktaşlııııı" Annenin suratın garip ama güvenli bir gülümseme, aklıma gelmezdi Beşiktaş'ın bir insanın bana güvenmesini sağlayacağı, haklıydım da taraftarında bile güvensizlik yaratan bir takımın taraftarına sırf o takımlı oldu diye güvenmek. Sorun annede miydi acaba taraftarda mı diye düşüneyim dedim ki biri çekti paltonun arkasından. "amca benim babam da bana forma aldı baak" diyerekten yanağından bir makas alayım demeye kalmadan bir anda arkasını döndü ve bağırmaya başladı avaz avaz o-oo-ooo-oo delgaaaadoo. O an çocuğa sarılıp öpücük deryasında yelkensiz yüzdüresim geldi. Hepsi doğurtmaca oynuyorlardı ben geldiğimde sırtı terli hepsinin hemen yarım düzüne Beşiktaş taburu olarak ben onların kafalarını okşayaraktan onlar bilekliklerine bakaraktan esir ettik bakkalı hepsine ve kendime birer gazoz söyledikten sonra dürttü doktor kimliğim bir anda "he abi dolaptan olmasın dışardan ver ılık olsun" Kale yaptıkları iki ağacın arasındaki kaldırımlara çöktük beraberce. Hepsi hep bir ağızdan kadroyu sayıyorlar ama daha hiçbiri okuma yazma bilmiyor. Bir yandan babalarından duydukları besteleri söylüyorlar bir yandan bağırıyorlar.Diğer çocuklar "şampiyon Beşiktaş'ım" ne istersen iste benden diye bağırırken hafif sarışın bir tanesi, sırtında sergen yazan bir tanesi ellerini yumruk yapmış iki yanağına koymuş bana öyle bir laf etti ki; "Şampiyon ne demek amca". O anki duygularımı anlatmak mümkün değil fakat tüm tüylerimin diken diken olduğunu ve baş parmağımdan saç tellerime kadar o titremeyi net hissetiğimi aktarabilirim. Şampiyoon. Şampiyon Beşiktaş'ın ligi birinci bitirdiği zaman ona verilen isim demek dedim üst dudağını alt dudağının altına koydu o siyah kocaman gözleriyle bana baktı,anlamadı . hemen paltoyu filan çıkarıp topu elime aldım ,gazozları bir köşeye bırakıp bir tane boş olanı şampiyonluk kupası yapıp doğurtmaca oynamaya başladık. En son kalan Allahtan o çocuk oldu. Yoksa bu hantal halle ve ayaktaki botlarla tekrardan doğurtmaca oynayıp ona anlatmak beni büyük ihtimal nefes nefese bırakacaktı. Oleey deyip demin yanaklarını tutan yumrukları havaya kaldırmış zıplıyorken boş gazoz şişesini ona verdim "Şampiyoon Fatiih" diyerekten. Tekrar oturup kaldırıma şöyle bakınca suratıma anladım edasıyla terlemıs saçlarını karıştırıp bir birine kattım. Şampiyon kelimesini anlatmanın gururuyla otururken yine aynı çocuktan bu sefer hançer kıvamında bir soru daha geldi "Ama amca Beşiktaşlı futbolcuların gazetede hiç elleri havada resmi yokki,hem ellerinde şampiyonluk kupasıda yok, hem bir de saçları dağınıkta değil" deyince oradan biri atladı hemen söze. "Ben doğduğumda olmuşuz biz şampiyon babam o yüzden adımı Kartal koymuş" O an kendimi en yakın köprüden aşağıya bırakasım geldi ki bunada gerek bırakmayacak cinsten bir düğüm oldu boğazımda nefessiz kalıp orada öleceğim sandım. Bakın çocuklar dedim biz Beşiktaş lıyız renklerimiz ne söyleyin bakalım "siyahla beyaz" ! Onayı aldıktan sonra ,öyle durup kaldım, çocuklara bu kara sevdayı anlatmanın sizlere anlatmaktan ne denli zor ve el kol bağlayıcı olduğunu anladım.Yılmayaraktan söze devam ettim.Evet siyahla beyaz.Biz Türkiyenin ilk kurulan klubüyüz bakın şu ağaca ne kadar büyük dalları ne kadar geniş yaprakları ne kadar büyük değilmi,o ağaç çınar ağacı bizde Türkiyenin çınar ağacıyız. Şuanda çınar ağacında yapraklar yok değilmi çocuklar değilmi "eveet" . Ne zaman çıkıyor yaprakları gördünüzmü hiç " Ben gördüm çiçekler açınca ortalık mis kokunca" Evet ortalık mis olunca bahar olunca. Şimdi yaprakları yok ortalık "siyah" ama bahar ayında çiçekler açınca nasıl olacak buralar hepsi aynı heyecanla "beyaaz" İşte böyle birşey Beşiktaşlılık. Çınar ağacı yaprak dökerken siyah oluruz bahar gelip dallarına çiçekler açtığında beyaz oluruz. Bu sene bahar geldiğinde de beyaz olacağız inşallah dedikten sonra öyle bir tekrar geldiki "inşallah" diye kendimi büyük büyük adamlar arasında balon isteyen çocuk gibi hissettim.Hepsinin gözlerinden öpüp bahar gelip çınar ağacı çiçek açtığında yine geleceğimi söylerekten yanlarından ayrılırken diğerinin annesi çıktı cama "Emre bıraksana oğlum elin adamını niye öpüyorsun" derken formasında ilhan mansız yazan emre annesine o hastanelerde gördüğümüz hemşire portresindeki gibi sus yaptı ve ekledi "Anneee amca Beşiktaşlı, babamın arkadaşı"
Hava kararmaya yaklaşıyordu ki hepsi evlerine gitti kollarında bileklikler sırtında terli formalar. Büyük ihtimalle akşam olunca babalarına gururla gösterecekleri bileklikleri ve anlatacakları bir "çınar ağacı" hikayeleri vardı. Bende ise hüzünleri delik olan cebime koymanın gururu ve umut tacirliği yapmanın onuru vardı eve geldiğimde. Eve geldim ilk iş bilinçsiz olarak bayrağımı bulup dünyaya bakan penceremi siyah beyazla kapatmak oldu. Yıllardır buralarda yazarım, kuytu köşelerde hafiften demlenirken kimsenin yanaşmadığı sokak çocuklarıyla onların kafalarını Beşiktaş ütüsüyle,zihinlerinde umut izi bırakırdım hep ; Pantolonu gösteren ütüdür mantığının ters olduğunu kanıtlamaya çalışırdım.Pantolonu gösteren ütü izidir. Beşiktaşlıyı gösterende umut izidir gözlerinde her daim patlamaya hazır bahar dalları gibi.
Fonda çalarken Edip Akbayram o güzel saz çalan ustanın ellerini öperek eşlik ettim şarkıya "Büyü de baban sana büyü de büyü, acılar alacak yokluklar alacak baban sana" Bu sene Beşiktaşlı babalar o minik yavrularına ne hüzün ne küfür ne de şerefli ikincilikler alacak babalarının onlara aldığı gibi. Bu sene hele yavrucaklar biraz daha büyüsün babaları onlara bu onurlu sevdanın dallarından koparılmış meyvaları "Al oğlum sana şampiyonluk aldım diyecek" göğsünü gere gere bütün bir yazı babalı oğullu Beşiktaş formasıyla geçirecek,gençlik yıllarında yaptırdığı o 20 metrelik siyah beyaz bayrağı fenerli alt komşusunun ve onun altındaki cimbomlu komşusunun kafasına indirecek, hayalleri gerçekleşecek oğlan büyüse e elinden tutarak formamızla gezsek hayalleri.
Büyüyün çocuklar büyüyün, ıspanak mı yersiniz süt mü içersiniz ama mutlaka büyüyün, abileriniz amcalarınız sizlere nasıl sevda paketleri hazırladı görün,hasret gönülden dile nasıl dökülür görün. Büyüyün çocuklar büyüyün. Beşiktaş'ın o asil sevda şemsiyesinin altında büyüyün, sevdayı hasreti sevinci hüzünü bir arada görün ,her zaman babanız olmayacak hayatta babanız dede siz baba olduğunuzda çocuklarınıza Beşiktaş'ı anlatmak için Büyüyün ÇOCULAR büyüyün. Güzel günler görmek için!
Sizlerin gözlerinizdeki umuttur bende ki Beşiktaşı hücrelerimde yaşatan. Ama bir sır vereyim size çocuklar " CAN FAZLA GELİYOR BEŞİKTAŞ VARKEN HÜCRELERİMDE"