Ufağım, ilkokul sıralarında bir tıfıl,öğretmen bir anda gaza geldi “sınıfı çılgın gibi bağırtayim, süper eğleneyim” tadında takılmaya başladı ve dedi ki: “Ben bir takım adı söyleyeceğim, söyledigim takımı tutanlar bağıracak. Bakalım hangi takımın taraftarının sesi yüksek cıkacak?”
Önce "Feneeeer" dedi, bolca ses çıktı sınıftan. Sonra "Galatasaray" diye çığırttı, yine bolca ses... Ardından "Beşiktaş" dedi, bu kez azıcık adamdan bolca ses. Sonra yorum yaptı: "Fenerliler daha çok, Galatasaraylılar da fena sayılmaz, ama Beşiktaşlılar takımlarını daha bir gönülden tutuyor, onlar daha az ama sesleri daha gür çıktı!"
"Vay be" dedim içimden ve ben de gaza geldim.
Bu sevda, önümdeki amcalar yüzünden sahayı göremeyecek kadar ufak olduğum yıllarda, babam beni maca götürmeye başladığında yeşermişti. Beşiktaş’ın Mete diye bir kalecisi vardı. Jübilesiymiş. Jübile nedir bilmem. Saha yerine, ayakta maç seyretme psikopati bir dolu adamın kalçalarıyla haşır nesir olacak boydayım.
Derken on - onbes dakika geçti, Mete omuzlarda maçı terketti (terketmis). O anda bütün tribün tek bir ağızdan Şarki söylemeye başladı: "Güle Güle Mete, Yolun açık olsun, Güle Güle Mete, Seni Kartal korusun..."
ikinci "Vay be"m de budur.
Güzeldi o yıllar, sorunsuzdu. Hatta o hızla, mahalle arası maçlarını bırakip , Beşiktaş’ın minikler seçmelerine katilmiş, kazanmıştım da... Fakat hep antrenman hep antrenman, hiç mi maç yapılmaz kardeşim. Mahalleye döndükçe de gocuklar lafı koyuyordu: "N'aptın Ian, yine mi maç yok, biz arsada beş maç birden yaptık, süperdi be!" Uyuz oluyordum, antrenman baymıştı, sıkıldım,bıraktım..
Ve daha da büyüdükçe, bu Beşiktaşlılık denen şeyin, ne de mendebur, ne de kan-ser, ne de verem bir halt olduğunu anladım.
Örneğin siz bir Beşiktaşlı mısınız? O halde takımınız 3-0 öndeyken bile rahat yüzü yok size. Çünkü anında dört tane yiyebilirsiniz. Duvardan duvara yayılip yatma konusunda, her nedense Beşiktaş futbolcusu ihtisas sahibidir.
Maçın başında bir gol mu attınız? Oooo, yandınız demektir. Çünkü Beşiktaş'ın huyu, bir gol atınca maçı bitti sanmasıdır.
Sonra bir bakarsınız sanki sahaya yanlışlıkla Beşiktaş voleybol takımı sürülmüş. Topa ayakla vurma yetenekleri, Kuşum Aydın'dan beter.
Beşiktaş önemli bir maça mı çıktı? Rahat yüzü yok. illâ ki durum şöyle olur: 1 -O öne geçilmiştir, maç öyle biterse üst tura Beşiktaş çıkacaktır, fakat bir gol yiyip de berabere kalınırsa elenmek kaçınılmazdır. Rakip daha güçsüz bile olsa, Beşiktaş gol yememek için kendi sahasına kapanır, en az 60 dakika rakip takım tek kale saldırır, kıçımızdan başımızdan döner toplar, kalp damarlarımız ABD hastaneleri gerektirecek kadar tıkanır.
Beşiktaşlıysan eğer, çok sigara, çok çay, bolca kanserli hücre, yüzde 70 nevroz, sinir uçları harabiyeti, ters takla atma yetenekleri, saç yolma tezleri, 90 dakikalık reenkarnasyon seanslarına dayanıklı olacaksın. Değme astronotlar Beşiktaşlı olamaz. Yüzbin tonluk basınçla gökyüzüne fırlatılmak da neymiş, kaleye giden bir atağa karşı uyuklayan bir takımı küfürler içinde tutmak, benim diyen babayiğitin harcı değildir.
Beşiktaşlı olmak tansiyon hastalığıdır, rahat maçı zora sokup can çekişerek kazanmaktır, zor maçı kazanip kolay maçı keriz gibi kaybetmek, ilk yarıyı 10 puan önde bitirip 10 puan geride ligi tamamlama metanetine sahip olmaktır.
Ama anasını satayım, Beşiktaşlı olmak var ya, bütün bu saydıklarıma rağmen süper bir şeydir. Ampulün etrafında kanatlan yanarken öleceğini bildiği halde bundan vazgeçmeyen kelebeğin duyduğu hazdır. Manyak bir şeydir. Harikadır.