Mükemmelin İlkel Bir Taklidi: Biyonik Göz

Göz... İnsan bilincinin dev dünyaya açılan minik penceresi.. Üstün tasarımı ile hayranlık uyandıran bu organ, dünyanın en karmaşık aygıtlarıyla karşılaştırılamayacak kadar mükemmel bir işleyişe sahiptir. Kamera için film ne anlama geliyorsa göz için de retina aynı anlamı taşır. Tıpkı fotoğraf filminin objektifin arkasında bulunması gibi, retina gözün arkasında bulunur ve odaklanan nesnenin görüntüsü burada oluşur.

Her canlıda farklı özellikler gösteren göz, insanda yaklaşık 40 ayrı hassas parçanın birleşmesinden oluşan çok karmaşık bir sisteme sahiptir. Ancak gözün tek başına görme işlemini yerine getirdiğini söylemek yanlış olacaktır, görme duyusunun oluşumunda göz yalnızca bir aracıdır. Görmenin gerçekleştiği yer ise çok daha derinde, beynin içinde bulunur. Görme konusunda çalışma yapan bilim adamları, görmenin esas olarak gerçekleştiği yer beyin olduğu için bu konudaki çalışmalarını beyin korteksine elektrik uyarıcıları vererek sürdürmektedirler.

Görmenin beyinde gerçekleştiği aslında bilim dünyası için yeni bir buluş değildir, çünkü bu konudaki ilk çalışma 1929 yılında yapılmıştır. Kör bir hastanın, beyin korteksine elektrik uyarıcıları gönderilerek bir ışık lekesi görmesi sağlanmıştır. Bu deney pek çok bilimsel dergide yayınlanmış ve o tarihlerde oldukça yankı uyandırmıştır.

1968 yılında ise İngiltere Cambridge Üniversitesinden Giles Brindley 52 yaşında ve 6 aydır kör olan bir hastasının beynindeki görme merkezine 80 tane elektrot yerleştirmiş ve bu elektrotları 80 alıcıya (bobinler) bağlamıştır. Aynı anda çok sayıda elektrotu görüntü sinyalleri yollayarak uyaran Brindley, hastanın basit şekilleri görmesini sağlamıştır.

Geçmişte yapılan bu deneylerde amaç yalnızca beynin görme merkezini uyarmaktı. Bugün ise gözün taklidini yapabilmek için, görme merkezi yerine retinanın taklit edilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Nitekim Amerika'daki DOE Enerji Departmanı 2005 yılına kadar biyonik retinayı gerçekleştirmek için çalışmalara başlamıştır. Ancak teknolojinin tüm imkanları kullanılsa da bu araştırmalarda ortaya çıkan sonuç, retinanadaki üstün tasarımın taklit edilemezliği olmuştur. (Harun Yahya, Gözdeki Mucize)

Bilim Adamlarını Bu Derece Meşgul Eden Retina Nedir?

Retina, gözün en dış tabakası olan kornea ve mercekten kırılarak geçen ışınların düştüğü tabaka, yani görüntünün oluştuğu bölgedir. Buraya düşen görüntü elektrik sinyallerine çevrilerek beyne gönderilir.

Fotoğraf makinelerinde bir imajın görüntüsü kaydedildikten sonra film bir sonraki kareye geçer. Buna karşın üzerine her an farklı bir görüntü düşen retinanın değiştirilmesine gerek yoktur çünkü mucizevi bir şeklide kendi kendini yeniler. İnsanın yaşamı boyunca oluşan, sayılamayacak kadar farklı imajı, eskimeden ve bozulmadan görüntüler.

Retinanın yapısı oldukça dikkat çekicidir. Retinadaki hücreler üst üste yerleşerek son derece ince, 11 ayrı tabakayı oluştururlar. Görüntünün düştüğü nokta 9. kattadır. Bu noktanın çapı yaklaşık 1 milimetredir. İnsan bir bakışta kilometrelerce karelik genişlikteki alanı bu nokta üzerinde görür. Bu noktada, insanın bütün dünyasının bu küçücük alan üzerinde oluştuğu, bugüne kadar gördüğü herşeyin varlığının bu küçük alan sayesinde algılandığı ve bu noktanın da sonuçta çok küçük bir et parçası olduğu unutulmamalıdır!

Retinanın arka tarafında, ışığı algılayan çubuk ve koni adı verilen hücreler bulunur. Bu iki tip hücrenin görevi, üzerlerine düşen ışığı elektrik sinyallerine çevirmektir.

Gece yıldızlara bakarken ya da karanlık bir sinemada koltuk bulmaya çalışırken gözümüzün retinasındaki çubuk hücrelerin sağladıkları görüntü sayesinde hareket ederiz. Retinadaki çubuklar yalnızca ışığa karşı hassas oldukları için oluşan görüntüde sadece şekiller belirgindir, renkler ise belirgin olmaz. Bu yüzden karanlıkta bütün nesneler siyah ve grinin tonları şeklinde algılanır.

Bir koni veya çubuk hücresinin tek başına hiçbir işlevi yoktur. Hatta bu hücrelerin binlercesinin birarada bulunması da hiçbir şey ifade etmez. Bu hücrelerin muhakkak, kusursuz bir planlama sonucunda retina üzerine özel olarak yerleştirilmeleri, kendilerini beyne bağlayacak sinir yollarına, üzerlerine ışığı düşürecek mercek, kornea gibi organellere, kendilerini besleyecek bir kılcal damar ağına sahip olmaları gerekir. Bütün bunların yanında eğer gönderdikleri sinyalleri çözecek bir beyin yoksa yine varlıklarının hiçbir anlamı olmaz. Üstelik Rabbimiz'in insanı ilk yarattığı günden beri bu sistem eksiksiz olarak var olmaktadır. İlk insanda olduğu gibi daha sonra yaşamış olanlarda ve şu anda çevrenizde gördüğünüz bütün insanlarda şu anda var olan retina da bu özelliklere sahiptir.

Işığı elektrik enerjisine çevirebilme yeteneğine sahip tek bir hücrenin olması bile büyük bir mucize iken, bu hücreden milyonlarcasının bir düzen içinde bulunmaları ve ortak bir amaca hizmet etmeleri daha da büyük bir mucizedir. Korneada bulunan milyonlarca koni, çubuk hücresi ve gözün diğer parçaları Allah'ın yaratmadaki mükemmelliğine işaret etmektedir.

İşte bugün bilim adamları bu derece hassas ölçülerle yaratılmış olan retina tabakasını yapay bir ortamda oluşturmaya çalışıyorlar. Bu konudaki araştırmaların en gelişmiş olanı Los Angeles'taki California Üniversitesi Doheny Retina Enstitüsü'nden Mark Humayun ve Eugene de Juan'ın birlikte yürüttükleri çalışmadır. Bu iki araştırmacı, iki gönüllü hastaya deney uygulayarak bir protezi beynin içine yerleştirmişlerdir.

Diğer taraftan beynin görme merkezini elektrik sinyali ile uyarma girişiminde de oldukça büyük ilerlemeler olmuştur. Çünkü artık araştırmacılar çok daha ince, nazik ve küçük elektrik akımları ile daha doğru ve kesin sonuçlar elde edebilen elektrotlar kullanmaya başlamışlardır. Belçikalı bir ekip de (Charles Trullemans'ın yönettiği Optivip projesi) çok daha farklı bir yol izleyerek büyük bir başarıya imza atmış ve uzun zamandan beri tehlikeli olarak değerlendirilen optik sinirleri uyarmayı keşfetmiştir.

Bu konuda yapılan deneyler göz kusuru olan ya da hiç göremeyen kişiler için bir umut gibi görünebilir, ancak hiçbir araştırmacı görmeyen bir kişinin görme duyusunu yeniden kazandıramaz. Yollarda bastonsuz dolaşabilmek, aydınlıkta gazete okuyabilmek ise körler için şu anda imkansız gözükmektedir.

Evrim Göze Açıklama Getirememektedir!

Yazı boyunca açıklandığı gibi görme gerçekleşirken bir saniyede meydana gelen işlem sayısı şu an mevcut hiçbir bilgisayarın yapamayacağı kadar fazladır. Bu kadar hızlı olmasının yanı sıra görmenin en şaşırtıcı ve mucizevi yanı ağ tabakaya düşen ters görüntünün beynin optik merkezinde düzeltilmesidir. Bu durum, gözün kademeli olarak evrimleşemeyeceğinin de en büyük kanıtıdır. Çünkü ancak gözün tüm organelleri aynı anda var olduğu takdirde bu karmaşık işlemler gerçekleşebilir. Aslında yapılan bu bilimsel deneyler evrimcilerin iddialarına vurulan oldukça önemli bir darbedir. Çünkü gözün bu karmaşık yapısı karşısında evrimcilerin "tesadüfler zinciri" iddiası tüm anlamını yitirmektedir. Bir makalede bu gerçek şöyle ifade edilir:

"Gözlerin ve kanatların ortak özelliği ancak bütünüyle gelişmiş olduklarında vazifelerini yerine getirebilmeleridir. Bir başka deyişle eksik gözle görülmez, yarım kanatla uçulmaz."

Bu da göstermektedir ki; gözü, tüm diğer organlarımız gibi, bütün parçalarıyla birlikte bir anda ve kusursuz bir biçimde alemlerin Rabbi Allah yaratmıştır.
(alıntı harun yahya ilmimercek)