Mısır, ilk kuruluşundan itibaren çok çeşitli kabilelerden ve topluluklardan oluştuğu için; Mısır dinleri, pek çok sayıda ilahla doludur. Özellikle aşağı ve yukarı Mısır birleşmesinden önce birçok yerli kültür ve ilahları vardı. Öyle ki her kabile, farklı bir şeye tapmaktaydı.

Bu inanışlar, daha sonra Mısır inanışının temelini oluşturmuştur. Bu din, hemen hemen her kabilenin inanışlarından izler taşıyordu. Aslında bu inanış, toplama bir inanıştır da diyebiliriz; çünkü kabileler, birbirleriyle olan etkileşimlerini arttırdıkça, birbirlerinin ilahlarını da benimsemeye başlamıştı. Böylece çok tanrılı dinleri ortaya çıkmaya başladı.

Aşağı ve yukarı Mısır birleştikten sonra ise en büyük tanrı olarak hânedanın en büyük soylusu, Horus olarak kabul edildi. Horus'u, hakkında fazla bir bilgi olmamakla birlikte Yunan inanışlarındaki Zeus gibi "en büyük tanrı" olarak adlandırabiliriz. Ayrıca firavunlar da yaşayan Horus olarak görülerek tanrılaştırılmıştır.

Mısır'ın eski dönemlerinde farklı tanrılar, farklı yer ve zamanlarda öncelik kazanmışlardır. Bunları hanedân değişimleriyle bağdaştırabiliriz. Nihayetinde her yeni gelen, kendi egemenliklerinin meşrutiyetini sağlamlaştırmak için yeni söylemler üretmek zorundadır. Bu açıdan baktığımızda, Horus kültünün yanında Seth kültü de gök tanrı muamelesi görmüştür. Öyle ki bazı hanedânlar zamanında Seth, tek tanrı olarak görülmüştür. Bir zaman sonra, özellikle Mısır mitolojisinde Seth, kötülüklerin; Horus da iyiliklerin tanrısı olarak yer alır. Çeşitli dönemlerde de Ra, Ptah ve Osiris de tanrı olarak görülmüştür.

Gelelim konumuz olan Osiris'e. Osiris'in Mu kıtasından geldiği efsaneyi daha önce yazdık. Şimdi ise Mısır kültünde Osirisin tek erkek tanrı Atum-ra'nın torunu olduğunu görmekteyiz. Hiyerogliflere göre Ra, cinsel organını iki elinin arasına alarak fışkırttığı nesneden Şu ve Tefnut'u meydana getirdi. Kaldırmak anlamına gelen Şu, gökyüzünü taşır. Yani havayı temsil etmektedir. Tefnut ise şunun ikiz kardeşi ve karısıdır. Bunlardan Geb ve Nut doğar. Geb, erkek olup toprağı; Nut ise dişi olup gökyüzünü temsil eder. Geb ve Nut'tan dört tanrı doğar bunlar; Osiris, İsis, Seth ve Nephtys.

Osiris, çocukların içinde en büyüğüdür. Bu nedenle tanrılar göğe çıkınca; hüküm sürme hakkı, ona aittir. Ayrıca o doğarken evrenin efendisinin geldiğini söyleyen bir ses fısıldanmıştır. Bu nedenle o, önemlidir.

Osiris, Yunan mitolojisinde Hades'le eş tutulabilinir. Resimlerde uzun boylu koyu tenli olarak görülmektedir. Firavunlar, tahta geçerken, Osiris'le kendilerini özdeşleştirmek için "güneş tanrı" mitini kullanırlar. Osiris, tahta çıkınca ilk yaptığı şey, Mısırlıları teknolojik olarak ilerletmek olmuştur. İlk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işleyerek mahsül elde etmeyi; ekmek, şarap, bira, buğday ve üzüm üretmeyi öğretmiştir. Ayrıca ilk tapınağı yaparak tapınmayı öğreten de Osiris'tir. Osiris adı, bolluk ve bereketle anılır. Doğal kaynaklara hükmederek rüzgârlar estirip hayvanlar yetişir.

Osiris, Mısır'ı teknolojik olarak ilerlettikten sonra tahtı kardeşine bırakarak tüm dünyanın gelişmesi için sefere çıkar. Yanında veziri Thot, Anubis ve Ofois vardır. Uzun süren bu seferde dünyanın gelişmesi için çalışır. Döndüğünde kardeşinin iyi yönetimi sayesinde Mısır'ı zenginleşmiş bulur. Ancak kardeşi Seth, Osiris yokken de tahta çıkamadığı için Osiris'i yok etmek için bir plan yapar. Efsanenin geri kalanı ise şöyle gelişir;

Seth, Osiris'in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı en değerli taşlarla süsletir. Seth, bundan sonra kendisine yardım eden yetmiş iki kişiyle birlikte planını uygulamaya koyulur.

Seth, büyük bir yemek verir ve bu yemeğe Osiris'i de çağırır. Osiris, hiçbir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Seth, sandık kimin ölçülerine uyarsa, sandığın sahibinin o olduğunu söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra, Osiris'e gelmiştir. Osiris, yatar yatmaz; Seth sandığı çiviler, eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar. Böylece Seth, planını uygulamıştır. Bu olay, “Osiris'in krallığının yirmi sekizinci yılında, Athyr ayının on yedisinde olmuştur.

İsis, bunu duyunca, üzüntüsünden saçlarını keser, elbiselerini parçalar ve Osiris'in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar. Osiris'in kapatıldığı sandık, Fenike'ye, Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç, sandığı gövdesinin içine almıştır. Byblos Kralı Malkandros, bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde çok güzel bir koku çıkarmıştır. Bu olay, İsis'in kulağına kadar gelmiştir. İsis, durumu anlar ve Malkandros'un sarayına gider. Burada önce Astarte'nin çocuğunun dadısı olur.

İsis, birgün çocuğu ölümsüz yapmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe, çığlıklar atarak İsis'i engeller. İsis, artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra Kral Malkandros'tan izin alarak ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı alır.

İsis, sandığı vatanına geri getirdikten sonra, Buto şehrine, oğlu Horus'un ziyaretine giderken sandığı, güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Seth, sandığı bulur ve Osiris'in bedenini tanır. Bunun üzerine Seth, Osiris'in bedenini 14 parçaya ayırır ve bu parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtır. Bunu duyan İsis, papirüs ağacından yapılma bir tekneye biner ve bütün Mısır'ı dolaşarak Osiris'in bedeninin parçalarını toplar ve parçaları her bulduğu yere bir tapınak diker. Bu yüzden Mısır'ın bir çok yerinde, içinde Osiris'in cesedinin bulunduğu söylenen bir çok tapınak vardır.

Efsanenin sonunda ise Osiris'in oğlu Horus, Seth'i yener. Yeniden canlanan Osiris, artık bu dünyada yaşamak istemez ve hükmetmek için ölüler ülkesine gitmeyi tercih eder. Burada yine Anubis ile birlikte olacaktır. Anubis, ölüleri yargılanması için Osiris'e getirecektir.

Bu efsaneye göre aslında başka yerden gelen varlıkların insanları eğittikleri ve daha sonra kendi türünden bazıları tarafından öldürüldüğü sonucuna varabiliriz. Bu kişilerin ise genel manada uzaylılar olduğu inancı yaygındır. Özellikle hiyerogliflerdeki günümüz teknolojisiyle bile ulaşamadığımız uçan araba resimleri bulunması, yapılan arkeolojik kazılarda uranyum zerreciklerinin mezarlara serpiştirilmesi ve bunların hava almayacak şekilde kapatılmış olması gibi nedenler, insanların aklına hemen uzaylıları getirmektedir. Bir başka yorum ise, gelecekten yapılan müdahaleler olabilir. Ki bunu Einstein, zamanda yolculuk yapılabileceğini teoride kanıtlayarak daha akla yakın bir hale getirmiştir.