Biyomimetik ve Mimari

Bilimsel araştırmalar aracılığıyla canlılar hakkında ortaya çıkarılan bilgiler, canlılardaki tasarımların çok üstün özellikler içerdiğini göstermektedir. Günümüzde Avustralya, İngiltere, Fransa ve Kanada gibi, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde, canlılardaki tasarım örnek alınarak yapılmış birçok mimari yapı bulunmaktadır. Tüm bu yapılar, Allah'ın yaratma sanatının üstünlüğünü bir kez daha göstermektedir.

Mimari tasarımlar yapılırken, doğadaki örneklerden yararlanmak günümüzde son derece yaygın kullanılan bir yöntemdir. Çünkü doğadaki tasarımlar her yönden kusursuzdur. Enerji tasarrufu, estetik, kusursuz işlevsellik, sağlamlık gibi bir mimari tasarımda olması gereken bütün özellikler, doğadaki örneklerinde eksiksiz olarak mevcuttur. İnsan becerisi kullanarak ve senelerce süren bir bilgi birikimiyle ve zahmetli süreçler neticesinde ortaya çıkan tasarımlar, çoğu zaman doğadaki benzerlerinin kötü birer taklidi olmaktan öteye gidememektedir. Doğadaki asıllarıyla bu taklitler karşılaştırıldığında durum açıkça görülmektedir.

Elbette ki doğada var olan tasarımın taklit edilebilmesi ve mimari yapılarda uygulanabilir hale gelmesi için yüksek derecede mühendislik bilgisi gerekmektedir. Oysa doğadaki canlıların ne yapı statiği, ne de mimari tasarım konusunda bir eğitimleri yoktur. Tüm canlılar, sadece kendilerine doğuştan, yüce Allah'ın ilham ettiği vahye uyarak hareket etmektedirler. Ürettikleri mimari harikaların tek nedeni budur. Herşeyin yaratıcısı olan Allah bir ayetinde, tüm canlıların Kendi denetimi altında olduğunu şöyle bildirmektedir:

"İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir." (En'am Suresi, 102)

Sağlam ve Hafif Çatılara Örnek Olan Midye Kabukları

Midye ve istiridye kabuklarının görünümü, zıt yönlerde eğrilikleri nedeniyle dalgalı saç lara benzer. Bu şekil, ince olmalarına karşın onlara çok büyük basınçlara dayanabilme özelliği kazandırmaktadır. Onların bu formları mimarların çeşitli çatı ve tavan tasarımı için model olmuştur.

Işınlıların Kubbe Mimarisine Örnek Olan Tasarımları

Suda yaşayan organizmalar olan ışınlılar ve diatomlar, eşsiz bir mimari yapı kataloğu niteliğindedir. Birçok mimar projelerini bunlardan esinlenerek hazırlamaktadır. 1976'da Kanada'nın Montreal şehrinde kurulan EXPO 76 fuarındaki ABD pavyonu, bu yapılardandır. Pavyonun kubbesi tasarlanırken ışınlılardan esinlenilmiştir. (Biyonik, Doğayı Kopya Etmektir, Science et Vie ' den Çev. : Dr.Hanaslı Gür, Bilim ve Teknik Temmuz 1985, s. 21)

Münih Olimpiyat Stadı ve Yusufçuğun Kanatları

Yusufçuk böceğinin kanatları, milimetrenin 1/3000'i kalınlığındadır. Bu denli ince olmasına rağmen, oldukça dayanıklıdır. Bunun sebebi kanatlarının, sayıları 1000'e varan bölmelerden oluşmasıdır. Bu bölmeli yapı sayesinde hayvanın kanatları yırtılmamakta, uçarken oluşan basınca dayanabilmektedir. Münih Olimpiyat Stadı'nın çatısı da aynı prensip kullanılarak yapılmıştır.

Nilüfer Çiçeğinden Kristal Saray'a

Londra'da, 1851'deki 1. Dünya Fuarı için yapılmış olan Kristal Saray, cam ve demirin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş bir teknoloji harikasıydı. Saray 35 m. yükseklikteydi, yaklaşık 7500 m2 alanı kaplıyordu. Ayrıca 30x120 cm. ebadında, 200.000'den fazla cam panel içeriyordu.

Kristal Saray, Joseph Paxton adındaki bir peyzaj mimarı tarafından tasarlanmıştı. Paxton bu yapısında fikir olarak Victoria amazonica adındaki bir nilüfer çiçeğinden esinlenmişti. Nilüfer zarif görünümüne karşın, insanları bile üzerinde taşıyabilecek kadar kuvvetli, kocaman yapraklara sahipti. Paxton yaprakların altını incelediğinde, bunların kaburga benzeri bir yapı ile desteklenmiş olduğunu fark etti: Yaprağın merkezinden çevreye doğru yayılan, lif şeklinde uzantılar vardı. Bu uzantıların arası da daha ince çaprazlamasına yerleşmiş başka bir doku ile destekleniyordu. Paxton nilüfer yaprağındaki kaburgaya benzer yapıyı demir taşıyıcılarla, yaprağın asıl dokusunu ise cam ile özdeşleştirdi. Bu sayede, cam ve demirden yapılma, hafif ama aynı zamanda geniş bir alanı kaplayacak kadar sağlam çatılı bir bina yapmayı başardı.

Kemiklere Dayanıklılık Kazandıran Yapı

Bir mühendislik harikası olarak kabul edilen Eiffel Kulesi'nin tasarımına neden olan olay, inşasından 40 yıl öncesine dayanır. Bu olay, o yıllarda İsviçre'nin Zürih şehrinde uyluk kemiğinin anatomik yapısı nı ortaya çıkarmayı amaçlayan çalışmadır. (Harun Yahya, Biyomimetik Teknoloji Doğayı Taklit Ediyor)

1850'li yılların başında, anatomist Hermann Von Meyer, uyluk kemiğini kalça eklemine bağlayan parçayı inceliyordu. Bu eklem, kendi ekseni dışındaki bir kıvrım üzerinde olduğu için merak uyandırıcıdır. Üstelik dikey konumdayken 1 ton ağırlığı kaldırabilecek bir kapasiteye sahiptir. Von Meyer incelemesinde uyluk kemiğinin içinin tek parça halinde değil, birbiri içine geçmiş kafes şeklindeki minik çubuklardan (trabeculae) oluştuğunu gördü. 1866 yılında İsviçreli mühendis Karl Cullman, Von Meyer'in laboratuvarını ziyaret etti. Anatomist, mühendise kemiğin bir bölümünü gösterdi. Mühendis hemen kemiğin üzerinde oluşacak yük ve basınç etkisini azaltacak bir tasarıma sahip olduğunu fark etti. Kemiğin içindeki uzantılar, insan ayakta durduğunda kemiklere etki eden kuvvet hatları boyunca düzenlenmişti. Cullman aynı özelliğin bir dizi çivi ve destek sistemi ile sağlanabileceğini düşündü. Daha sonra Eiffel Kulesi'nin inşası sırasında bu düşüncelerini uygulama fırsatı buldu.

Eyfel Kulesi de, uyluk kemiğindeki gibi, demir kıvrımları, metal çivi ve desteklerden oluşan karışık bir kafes örgü ile inşa edilmiştir. Bu örgü sayesinde kule, rüzgarın eğme ve makaslama kuvvetleri ile basınca rahatlıkla dayanabilmektedir.

Arıların Peteklerindeki Depreme Dayanıklı Tasarım

Arıların peteklerinin inşasında, son derece önemli detaylar vardır. Bu detaylardan biri, inşa edilen peteğin dayanıklılığıdır. Arılar, birbirlerine yön tarif ederken kovanda bu boyutlarda bir yapı için deprem kabul edilebilecek titreşimler oluşur. Peteğin duvarları, bu ufak depremleri emmektedir. Nature dergisi, bu üstün yapının mimarlara, depreme dayanıklı binalar inşa etmede fayda sağlayacağını belirtmiştir. Haberde Almanya'nın Wurzburg Üniversitesi'nde görevli olan Jurgen Tautz, bu konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

"Kovanlardaki titreşimler, arılar tarafından oluşturulan minyatür depremler gibidir. Dolayısıyla yapının buna nasıl bir tepki verdiğini görmek oldukça ilginç. Titreşimlerin emilmesini anlamak, mimarlara, binaların depremlere karşı hangi taraflarının daha dayanıksız olacağını söylemede yardımcı olacak. Bundan sonra bu kısımları kuvvetlendirebilirler ya da binaların kritik olmayan kısımlarına zararlı titreşimleri emecek zayıf noktalar yerleştirebilirler." (Good Vibrations, Erica Klarreich, Nature Science Update, 3 Nisan 2001)

Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi arıların büyük bir ustalıkla inşa ettikleri petek, kusursuz bir tasarım harikasıdır. Petekteki bu yapı mimarlara ve bilim adamlarına ışık tutmakta, yeni fikirler vermektedir. Arılara bu özellikleri ve kusursuz yetenekleri veren sonsuz kudret sahibi olan Allah'tır. Allah yarattığı tüm canlılarda olduğu gibi arılarda da sınırsız ilmini ve örneksiz yaratışını göstermektedir. Bu yaratılışa şahit olan insan herşeyin hakimi olan Rabbimiz'i yüceltmelidir.
(alıntı harun yahya ilmimercek)