Endülüs'ten Günümüze İslam'ın Avrupa'daki Muhteşem Yükselişi



Ortaçağ karanlığındaki Avrupa, İslamiyet ile ilk olarak Endülüs Emevi Devleti'nin kurulmasıyla tanıştı. Ardından dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olarak kabul edilen Osmanlıların ortaya koyduğu İslam ahlakı ve kültürü kıta üzerinde büyük gelişmeleri beraberinde getirdi. Avrupa medeniyetinin gelişmesinde İslam'ın etkisinin büyük olduğu, bugün pek çok tarihçi ve sosyolog tarafından da dile getirilmektedir. Endülüs'le Avrupa'ya giren İslamiyet'in bölgedeki etkisi günümüzde de artarak devam etmektedir.

İslam medeniyeti, yayılmaya ilk başladığı dönemden bugüne kadar ulaştığı her bölgeye pek çok alanda ışık tutmuştur. İslamiyet'ten birçok alanda ve büyük ölçüde etkilenen bölgelerden biri olan Avrupa, İslam kültürü ile daima ilişki içerisinde olmuştur.

Önce İber yarımadasında kurulmuş olan Endülüs Devleti, daha sonra Haçlı Seferleri ve Osmanlı'nın Balkanları fethi, Avrupa ve İslam toplumları arasındaki düzenli etkileşimin örneklerinden bazılarıdır. Ortaçağ karanlığı içine gömülmüş olan Avrupa'daki gelişme ve ilerleme hareketlerinin asıl öncüsünün İslamiyet olduğu bugün pek çok tarihçi ve sosyolog tarafından da dile getirilmektedir. Tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda Avrupa'nın oldukça geri olduğunun bilindiği dönemlerde Müslümanların zengin bir birikime ve gelişmiş imkanlara sahip oldukları bilinmektedir.

Avrupalıların, İslamiyet'in hayatlarında önemli bir yeri olacağının farkına vardıkları ilk olay Hz. Ömer'in Kudüs'ü fethidir. Bu gelişme ile birlikte Avrupa, ilk defa İslamiyet'in genişlediğinin ve kendi sınırlarına doğru ilerlediğinin farkına varmıştır. Bu fetihten dört yüzyıl sonra gerçekleştirilecek olan Haçlı Seferlerinin de ana gerekçelerinden biri, Kudüs'ün Müslümanlardan geri alınabilmesidir. Bu amaçla yola çıkan Haçlılar, seferler sırasında çok önemli bir kazanç daha sağlamışlardır. Müslüman dünyası ile kurulan bu temas, Avrupa'da yeni bir dönemi başlatan ilk gelişme olmuştur. Nitekim Ortaçağ Hıristiyan Avrupa'sının geri kalmış dünyası, İslam medeniyetinin bilim, düşünce ve sanat alanlarındaki parlak başarılarını örnek almıştır. Müslümanlar tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda olduğu kadar sosyal yaşamda da son derece medeni ve refah bir hayat sürmekteydiler. Bununla birlikte çoğulculuk, hoşgörü, uzlaşma, merhamet, fedakarlık gibi o dönemin Avrupası'nda pek rastlanmayan değerler tüm toplum tarafından dini sorumluluk duygusu ile yaşanan Kuran ahlakının özellikleri idi. Karanlık, savaş ve kavgalarla dolu, despot yönetimlerin hakim olduğu Avrupa, Müslüman dünyasında çok ilerlemiş bir medeniyet ile tanışmış oldu.

Endülüs… İslam'ın Avrupa'daki İlk Merkezi

Haçlı Seferleri bir yandan devam ederken, Avrupa toplumları Müslümanlarla, Haçlı seferlerinin yapıldığı topraklardan çok daha yakın bir bölgede, kendi kıtalarının güneyinde birebir ilişki içine girdiler. İslam kültürünün bilim ve felsefedeki birikimi, Avrupa'da ilk kez yüzünü Endülüs ile göstermiştir. Endülüs veya Andalusia adı, Arapların Vandallar için kullandığı Al-Andalus isminden gelmiştir.

Avrupa'nın ilk Müslüman devleti olan Endülüs'ün kuruluşunu hazırlayan olay, İber Yarımadası'nın fethedilmesidir. İspanya (ya da İber Yarımadası)'nın fethi, ilk İslam fetihlerinin son halkasını teşkil eder. İlk zaferden sonra Müslüman orduları, İspanya ve Portekiz'in büyük bir bölümünü ele geçirdiler. Daha sonra Emevi asıllı Müslümanlar, Güney İspanya'ya hızla yerleşmeye ve siyasi varlıklarını hissettirmeye başladılar. Zafer sonrasında farklı şehirlere doğru fetih için görevlendirilen komutanlar, kısa sürede başlarındaki Vizigot idaresinden memnun olmayan halkların da yardımıyla Mâlaga, İlbîre (Elvira) ve Kurtuba'yı (Cordova, Córdoba) ele geçirdi. Böylece bölge kısa sürede Emeviler'in hakimiyeti altına girmiş oldu. Fetih hareketinin amacı; İslamiyet'in siyasi nüfuzunun genişletilmesi, Kuran ahlakının yayılması, dünyaya İslam adaletinin hakim olması temeline dayanıyordu. Bu nedenle Kuzey Afrika'nın fethiyle yetinmeyip Avrupa'ya geçmişlerdi. Bu şekilde başlayan fetihler sayesinde Endülüs 8 yüzyıl boyunca İslam ülkesi olarak kalmış ve Avrupa'ya İslam'ı tanıtmıştır.

Endülüs ile Avrupa'ya Örnek Olan İslam Modeli

Endülüs çok kısa süre içinde İslam medeniyetinin en seçkin sanat ve fikir eserlerinin verildiği bir bölge haline geldi. Aynı zamanda Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman toplulukları arasında tarihte eşine az rastlanır bir dini ahenk ve etkileşim söz konusuydu. Bu üç grup sekiz yüzyıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde bir arada yaşamayı başardıkları gibi, birbirlerinin varlığının avantajlarını da çok iyi kullandılar. Bu kültürel karışım, Avrupa'ya Roma İmparatorluğu ve İtalya Rönesansı ile yarışacak düzeyde bir medeniyet kazandırdı.

15. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa üzerinde büyük bir kültürel etki yapan Endülüs devletinin Avrupa üzerindeki etkisini inceleyen pek çok tarihçi, sosyal yapısı ve ulaşmış olduğu medeniyet seviyesi Avrupa toplumlarının çok ilerisinde olan bu devletin, Avrupa medeniyetinin gelişiminde en önemli faktörlerden biri olduğu konusunda hemfikirdir. Ünlü İspanyol tarihçi Blasco Ibanez, Müslümanların İspanya'da inşa ettiği bu medeniyeti şu sözlerle dile getirmektedir:

İspanya'da yenilenme kuzeyden değil, Müslüman fatihler vasıtasıyla güneyden geldi. Bu gelişme bir fetih olmanın çok daha ötesinde bir medeniyet hamlesiydi. Bu sayede İspanya'da 8. ve 15. yüzyıllar arasında bütün Ortaçağ boyunca Avrupa'nın bilinen en zengin ve en parlak medeniyeti doğup gelişti. Bu dönemde kuzeydeki halklar din savaşları yüzünden parçalanmakta ve kana susamış vahşi (barbar) sürüler halinde hareket etmekte iken, Endülüs toplumu otuz milyonu aşmakta, o dönem için çok büyük olan bu nüfus yapısı içinde her ırk ve din grubu ahenk içinde hareket etmekte ve toplum çok canlı bir nabız atışı sergilemekteydi. (Blasco Ibanez, A la Sombra de la Catedral, Madrid t.y., s. 22-23)

Endülüs Sonrası İslamiyet'in Avrupa'ya İkinci Kez Gelişi: Osmanlılar Balkanlar'da…

1492 yılında Müslümanların elinde kalan son toprak olan Granada'nın (Gırnata) kaybedilmesi ile Endülüs Devleti tamamen sona erdi. Ancak Avrupa bu defa da Balkanlar üzerinden gelen Müslümanlar ile tanıştı.

Osmanlı tarihini incelediğimizde, Osmanlıların, temelindeki, İslamiyetin koruyuculuğu sayesinde Balkanlar'da kalıcı olabildiğini görmekteyiz. Balkanlar'da Kanuni Sultan Süleyman'ın Belgrad'ı almasıyla sağlamlaşan Osmanlı hakimiyeti, bölgedeki çeşitli Hıristiyan halkların zaman içinde ve kendi rızalarıyla İslam'ı kabul edişine vesile oldu. Dahası Osmanlı yönetimi bölgeye asırlar süren bir istikrar ve barış getirdi. Din, dil ve ırk bakımından çok karışık bir yapıya sahip olan Balkanlar'da, Osmanlı'nın İslam ahlakına dayanan yönetim tarzı tüm bu farklılıkları birbirleri ile kaynaştırma temeli üzerinde kurulu idi. Balkanlar'ın coğrafi yapısı itibarı ile her dönemde muhafaza edilen farklı kültürler, tarih boyunca ancak Osmanlı döneminde birarada huzur ve güvenlik içinde yaşadılar.

Osmanlı, Kuran ahlakının gereği olan adalet, eşitlik, hoşgörü ve merhamet üzerine bina ettiği medeniyeti ile 400 yıl boyunca Balkanlar'da kalmıştır. Osmanlı Devleti'nin en büyük hedefi, İslam ahlakının bayraktarlığını yapmak ve İslam ahlakını dünyaya yaymaktı. Bu nedenle de Osmanlı İmparatorluğu, fethettiği topraklarda yine Yüce Kuran'da emredildiği gibi hiçbir zora ve baskıya başvurmadan İslam ahlakını yaşattı ve hakim kıldı.

Türk-İslam ahlakının getirdiği adalet sistemi, Osmanlı Devleti'ni çağdaşı olan devletlerden kat kat üstün kılan temel özelliklerden biri oldu. Osmanlıların yaşamaktan şeref duydukları İslam ahlakı, onlara kendi aleyhlerine bile olsa adaleti emrediyordu.

Müslüman Türklerin ele geçirdikleri topraklarda bu düşünce ve inançla, adaletli, şefkatli, merhametli, ırk ve kabile taassubundan uzak bir siyaset izlemeleri, Müslüman Türk idaresinin pek çok ülke tarafından bir kurtarıcı olarak karşılanmasına sebep oldu. Bu nedenle başta Katolik Avrupa'nın katı baskılarına maruz kalan Ortodoks Balkan halkları olmak üzere pek çok halk, birçok kez, Hıristiyan yöneticiler yerine Müslüman Türk idarecilerin yönetimi altında yaşamayı tercih ettiler. Sadece Hıristiyanlar değil, XV. yüzyılın sonlarında İspanya'daki Yahudiler de kitleler halinde, adaletinden ve kendilerine sağlayacağı din hürriyetinden emin oldukları Osmanlı yönetimine sığındılar.

Günümüzde İslam'ın Avrupa'da Yeniden Yükselişi

Müslümanlarla Yahudilerin İspanya'dan kovulmasından beş yüzyıl sonra, Avrupa yine bir İslam toprağı haline gelmekte ve İslam, günümüzde Avrupa'da yeniden hızlı bir yükseliş göstermektedir. Avrupa'da İslam'ın yükselişi ile ilgili olarak basında sürekli çıkan haberlerin yanı sıra bilim adamları ve araştırmacılar da bu yükselişin ardındaki nedenleri mercek altına alarak incelemektedirler. Araştırmacılar, Avrupa'da İslamiyet'in yükselişi ile ilgili olarak en çok dışarıdan gelen Müslümanlar üzerinde durmaktadır. Gerçekten de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yıllardan başlayarak Kuzey Afrika ile Orta Doğu'daki eski sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşması ile Avrupa'nın önüne nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkeler çıkmıştır. Çoğu araştırmacı, 1960'lı yıllarda Batı'nın daveti üzerine bu bölgelerden Batı'ya doğru kitlesel bir Müslüman göçünün başlaması ile İslamiyet'in Avrupa'da yükselme eğilimine girdiğini ifade etmektedir. Ancak bu durum gerçeği tam olarak yansıtmaz. Çünkü dışarıdan gelen Müslümanların yanı sıra 'Avrupalılar' da İslam'a ilgi duymaya başlamışlardır.

Avrupa'da içinde bulunduğumuz dönemde din değiştirip Müslüman olmayı tercih edenlerin sayısında önemli bir artış vardır. İşte çoğu araştırmacının ilgisini çeken nokta da burada toplanmaktadır. Nitekim 1999 yılının Ekim ayında yapılan Avrupa Katolik Kiliseler Toplantısı'nın ana gündem maddesi, yeni yüzyılda kilisenin hangi pozisyonda olacağını değerlendirmekti. Toplantıya katılan hemen hemen tüm din adamlarının asıl olarak üzerinde durdukları konu ise İslamiyet'in Avrupa'daki hızlı yükselişi oldu. Toplantıda yapılan konuşmaları sayfalarına taşıyan National Catholic Reporter dergisinin verdiği habere göre, toplantıya katılanlar arasında objektif ve tutarlı olan kişiler her iki dinin mensuplarının da tek İlah olan Allah'a iman ettiklerinin, dolayısıyla bu iki din arasında herhangi bir çatışma veya mücadelenin söz konusu olamayacağının altını çizmişlerdir. Öyle ki toplantının Almanca olarak yapılan bir oturumunda, Almanya Kardinali Karl Lehmann, "İslamiyet'te, pek çok Hıristiyanın tahmin ettiğinden çok daha fazla çoğulculuk vardır" sözleriyle bunu ifade etmiştir. (Europe's Muslims Worry Bishops, National Catholic Reporter, 22 Ekim 1999)

Rakamlarla İslam'ın Avrupa'da Yükselişi

Avrupa toplumları içinde İslamiyet'i seçerek din değiştirenlerin gittikçe çoğalmasını ilgi ile takip eden kurumlardan biri, merkezi Vatikan'da bulunan Katolik Kilisesi'dir. Vatikan'ın 1992'de yapmış olduğu bir araştırmada, Avrupa'da İslam'ın geleceğiyle ilgili olarak şu bilgiler veriliyor: 1992 yılının ilk 10 ayında Avrupa'da yaklaşık 52 bin kişi İslam dinine girmiştir. Bunlardan yüzde 42'sinin Kur'an mealini, yüzde 32'sinin Risale-i Nur okuyarak, geri kalan kesimin ise arkadaş, dost ve diğer vesilelerle Müslüman oldukları ifade edilmiştir. Vatikan'ın tespitine göre Avrupa'da Müslümanların sayısı 24 milyona ulaşmıştır ve bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Bununla birlikte Avrupalı devletler, artık ülkelerinde resmi bir kimliğe sahip Müslüman temsilcileri muhatap kabul edip onlarla diyaloğa girmekte ve isteklerini kabul etmektedirler.
İstatistiklere göre, 56 milyonluk nüfusunun 700 bini Müslüman olan İtalya'da son birkaç yıl içinde çoğu kadın olmak üzere 50 bin İtalyan Müslüman olmuştur. İtalya'nın her tarafına dağılmış 158 cami bulunmakta ve 50 bin Müslüman talebe ilk ve orta öğretimde eğitimlerini sürdürmektedirler. Katolik kilisesinin kadınlara, Müslümanlarla evlenebilecekleri yönünde verdiği izinle 12 bin Katolik kadın Müslümanlarla evlenmiştir.

Fransa Cumhurbaşkanı Jack Chirac, Fransa tarihinde ilk kez Müslümanların temsilcilerini makamında kabul etmiş, Fransa İçişleri Bakanlığı ise, 13 İslam ülkesi temsilcisiyle İslam–Fransa işbirliği ve Fransa'da Müslümanların ibadet yerlerinin korunmasını öngören bir anlaşma imzalamıştır.

Geçtiğimiz yıllarda İngiliz Polis Teşkilatı, İngiltere İslam Konseyi (MCB)'nin girişimleri sonucu, İngiltere'de veya dünyanın herhangi bir ülkesinde meydana gelen terör olaylarıyla ilgili olarak İslami terör tabirini kullanmama kararı almıştır. Başbakan Tony Blair'in partisinden İngiliz Meclisi'ne giren Müslüman bir milletvekili Kuran üzerine yemin ederek İngiliz Meclisi tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir.

Norveç hükümeti, başkent Oslo'da bulunan camilerin minarelerinde ezan okunmasına izin vererek bu alanda bir ilki gerçekleştirmiştir ve bugün şehirde bulunan 8 camide sürekli olarak ezan okunmaktadır.

Avrupa'da başkentinde cami bulunmayan tek ülke olan Yunanistan'da, hükümetin parlamentoda aldığı bir kararla başkent Atina'da da cami inşasına onay verilmiştir. Böylelikle Avrupa'da camisi olmayan başkent kalmamıştır.

Endülüs'ün mirasçısı konumunda olan İspanya'da da İslamiyet'in gelişmesi ile ilgili olumlu adımlar atılmaktadır. İspanya'nın Granada şehrinde son 30 yılda 25 binin üzerinde kişi Müslüman olmuştur. Aradan 500 yıldan uzun bir süre geçtikten sonra, bugün, İspanya'da Müslümanlık yeniden canlanmaktadır. Özellikle Endülüs'te birçok İspanyol, kültürlerinin Araplardan devraldığı mirası keşfetmekte ve Müslüman olmaktadır.

İspanya'da olduğu gibi İslamiyet'in Avrupa'nın diğer ülkelerinde de önemli bir yere sahip olmaya doğru ilerlediği birçok araştırmacı tarafından dile getirilmektedir. Bu araştırmacılardan biri, kendisi de 1980'de Müslüman olan 33 yıllık diplomat Alman yazar Murat Hovman'dır. Hovman "İslam'ın son yıllarda kazandığı gelişme ivmesine bakarak, gelecekteki konumunun çok önemli olacağını" 1992'de yazdığı 'Alternatif İslam' adlı kitabında belirtmekte ve bu gelişmeyi "Batı buna muhtaç ve mecburdur." sözleri ile ifade etmektedir.

28.3.2000 tarihinde Almanya'da verdiği 'Yeni Bin Yılda İslam' adlı konferansta da, İstanbul'da Osmanlı'nın yıkılmasının ardında, İslamiyet'in bir daha ortaya çıkıp yükselemeyeceği yolunda görüşleri olanların ne kadar yanıldığını ifade etmektedir. Hovman'ın konferansta İslam'ın yükselişi ile ilgili söylediği sözler şu şekildedir:

"İslam'ın bir daha Avrupa'ya giremeyeceğini söyleyenler, şu anda Batı toplumunun içinde bulunduğu sosyal ve kültürel problemlerden kurtulmak için alternatif olarak İslam'ı görüyorlar. 20. yüzyılın sonunda genç ve yetişkinlerin safından İslam'a büyük akın vardır, çünkü İslam'da, hem çocuklar, gençler, aile ve yüzyılımızda toplumun büyük problemlerine hem de ilim ve ilim adamlarına olan yaklaşımda şifa olacak devalar vardır. Üstelik bugün önümüzde bulunan lüzumlu metinler, ilk asırdan itibaren Müslümanların Kur'an ve hadis olarak topladıkları metinlerin aynısıdır."

Murat Hovman, 'Üçüncü Bin Yılda İslam' adlı kitabında ise, şu dikkat çekici ifadeleri dile getirmektedir:

İslam dünyası tam manasıyla İslam'a muhtaç olduğu gibi Batı da İslam'a muhtaçtır. Batı'da bütün dinlerin ve ideolojilerin iflas ettiği bir anda İslam parlamaya başladı. İnanıyorum ki, bu topraklara (Batı) İslam'ın gelme vakti yakındır, İslam ilerliyor, diğerleri ise, geriliyor.

Birleşmiş Milletler'in 1999 yılında yaptırdığı bir araştırma, Avrupa'da Müslüman nüfusun 1989 ile 1998 arasında %100'den daha büyük bir hızla arttığını göstermektedir. Günümüzde ise 3,2 milyonu Almanya'da, 2 milyonu İngiltere'de, 4-5 milyonu Fransa'da, diğerleri de başta Balkanlar olmak üzere Avrupa geneline yayılmış yaklaşık 24 milyon Müslümanın yaşadığı bildirilmektedir ve bu rakam Avrupa nüfusunun %2'sinden fazlasını oluşturmaktadır.

Medyada Avrupa'da İslam'ın Yayılışı ile İlgili Çıkan Haberler

Batı basınında son zamanlarda İslamiyet'i tanıtmak için hazırlanan objektif haberler de oldukça dikkat çekmektedir. Özellikle ABD'deki 11 Eylül'deki saldırılardan sonra bu konuda gözle görülür bir gelişme olmuştur. Saldırılar halkın İslamiyet'i merak etmesine ve doğru bilgi arayışı içine girmesine aracı olmuş, medya bu talebi karşılayabilmek için çeşitli haberler ve programlar hazırlamıştır. Başta BBC olmak üzere pek çok televizyon kanalı İslam'ı anlatan belgeseller yayınlamış, özel konukların davet edildiği sohbet programları düzenlemiş, İslamiyet'i anlatan dizi programlar organize etmiştir. Yine pek çok televizyon kanalı internetteki sayfalarına İslamiyet'i anlatan özel bölümler eklemişlerdir. Bu sayfalarda İslam ahlakı, İslam tarihi, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri ve Kuran ayetleri yer almakta, okuyucular istedikleri takdirde daha kapsamlı bilgi veren sitelere yönlendirilmektedir.

Bununla birlikte pek çok dergi ve gazetede de İslamiyet'i anlatan ve kamuoyunun merak ettiği sorulara cevap teşkil edebilecek yazılara yer verilmiştir. Bu yazılardan bir kısmı şöyledir:

Chicago Tribune'de (19 Aralık 2004) "İslam'ın Şekillendirdiği Yeni Avrupa" başlıklı yazıda, özetle, tarihte ilk kez Müslümanların laik Batı dünyasında bu kadar büyümekte ve genişlemekte olduğu belirtilmekte ve son 20 yılda Batı Avrupa'daki kadar hiçbir yerde sayılarının iki kattan fazla arttığının görülmediği vurgulanmaktadır. İslam'ın etkisinin Amsterdam'dan Paris'e ve Madrid'e kadar yayıldığı belirtilerek yüzyılın ortasına kadar her beş Avrupalı'dan en az birinin Müslüman olacağı açıklanmaktadır.

K. House'da (K. House, İncil'e inanan, destekleyen ve İncil çalışmaları yapan bir site) "Avrupa İslamlaşıyor mu?" başlıklı yazıda, İslamiyet'in hızla Avrupa'nın kültürel ve politik manzarasının önemli bir kısmını oluşturduğu belirtilmektedir. Sitede yer alan yazıya göre, bugün Avrupa'da 24 milyon Müslüman yaşamaktadır ve İslamiyet en geniş dini azınlık konumuna gelmiştir. Ayrıca günümüzde İslam dinini kabul eden kişilerin sayılarındaki hızlı artış ve göçmen iş ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa'daki Müslümanların sayısının hızla artmaya devam edeceği öngörülmektedir. Bu gerçeği, Princeton Üniversitesi eski tarih profesörü ve aynı zamanda İslam tarihi ve Ortadoğu uzmanı olan Bernard Lewis, "Avrupa yüzyılın sonuna kadar İslamlaşacak" şeklinde vurgulamaktadır.

BBC'de 15 Eylül 2004'te İslam konulu bir çalışmada İslamiyet'i kabul eden 1 milyardan fazla kişinin varlığından söz edilmekte, İslamiyet'in en yaygın din olma yolunda olduğu ve şu anda Batı dünyasının en büyük din azınlığını oluşturduğu belirtilmektedir. BBC'ye göre İslam, Oxford şehrinde en hızlı yayılan dinlerden biri durumunda bulunmaktadır.

Muslim Council for Religious and Racial Harmony UK'de 23 Aralık 2001 tarihinde "Avrupa'da İslam" başlığı altında Avrupa'da yaşayan Müslümanların sayılarının bildirildiği araştırmaya göre, Avrupalı olup da İslam'ı sonradan kabul edenlerin sayısı oldukça yüksektir. Fransa'da bulunan 5 milyon Müslümanın yarısı Fransız vatandaşıdır. Almanya'da ise 4 milyon Müslümanın 3 milyonu Türk'tür. Belçika ve Hollanda'da da birer milyon Müslüman yaşamaktadır. İngiltere'de ise Müslüman nüfusun yaklaşık 2 milyon olduğu tahmin edilmekte ve burada yaşayan Müslümanların tümünün İngiliz vatandaşı olduğu vurgulanmaktadır.

Time Europe'da 24 Aralık 2001'de çıkan, "Avrupa'da İslam: Değişen İnanç" adlı haberde yeni nesil için Euro-İslam vurgulanarak hem Müslüman hem de Avrupalı olmanın mümkün olduğu belirtilmektedir. Yazıda ayrıca gerçekte Hıristiyan komşularının aksine, Avrupalı dindar Müslümanların daha çok güçlendiğine dikkat çekilmiştir.

Fransız gazetesi Le Monde'nin yayınladığı bir araştırmaya göre Müslümanlar daha çok ibadet ediyor, camilere gidiş ve oruç tutanlar şu anda 1994'tekinden çok daha fazla. Bu dindarlık en çok üniversitelerde göze çarpmaya başladı.

Time Europe'un 4 Mayıs 2003 tarihinde çıkan "İslam İçin, İtalyan Stili" konulu haberinde ise son dönemlerde İslam dininin henüz politik yönetimde tanınmış olmasına rağmen İtalya'nın ikinci büyük dini haline geldiği ve ayrıca İtalya İçişleri Bakanı Giuseppe Pisanu'nun dergi ile yaptığı röportajda, İslam dininin İtalya'nın en hızlı gelişen dini olduğunu belirttiği yer almıştır.

Sosyolojik ve demografik araştırmaların işaret ettiği bu gelişmelerin yanı sıra unutulmaması gereken tarihi bir gerçek daha vardır. O da Avrupa'nın İslam ile yeni tanışmadığı, aslında İslamiyet'in Avrupa'dan hiç ayrılmadığıdır.

İslam Ahlakı Hz. Mehdi'nin Gelişi ile Dünyayı Aydınlatacaktır

İslamiyet'in büyüme hızı ile çeşitli kurumlar veya araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar gelecekte İslam'ın sadece Avrupa'da değil, dünyada hakim olacağını ortaya koymaktadır. Nitekim U.S. Center for World Mission'a göre, 1997'de Hıristiyanların toplam olarak yıllık büyüme hızı %2.3 ile dünya nüfusuna eşitken, Müslüman dünyası yaklaşık %2.9 artış ile dünya nüfusundan daha hızlı büyümektedir. Bu nedenle dünyadaki Müslümanların yüzdesi her yıl %0.6'lık bir artış göstermektedir. Örneğin Fact Monster'da yayınlanan "İslam'ın Büyüyen Etkisi" adlı yazıda İslam'ın Amerika'da en hızlı büyüyen din olduğu, ayrıca dünyada da hızla yayıldığı vurgulanmaktadır. Bu hızla İslam 2023'e kadar Hıristiyanlığı geçerek dünyanın başlıca dini olacaktır. Barrett&Johnson Bulletin of Missionary Research'deki bir makalede Müslümanların sayısının 2000 yılında 1.22 milyarken 2025'e kadar 1.89 milyar olacağı saptanmıştır. Yazar Samuel Huntington ise Müslümanlığın hızla arttığını belirtmekte ve "Şu anda dünya nüfusunun %20'sini Müslümanlar teşkil etmektedir. Gelecek yüzyılda bu sayı Hıristiyanların üzerine çıkacaktır...." demektedir.

İslam'ın büyümesinin Avrupa ile sınırlı kalmayıp dünya genelinde de aynı eğilimi göstermesi, dünyanın artık yepyeni bir döneme doğru ilerlediğine işaret etmektedir. Bu yeni dönemde, Allah'ın izni ile, İslamiyet önem kazanacak, Kuran ahlakı insanlar arasında dalga dalga yayılacaktır. İslam ahlakının yayılması ve tüm dünyaya hakim olması Allah'ın bir vaadidir ve Kuran'da şöyle müjdelenmektedir:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Kuran ayetlerinin yanı sıra Peygamber Efendimiz (sav)'in pek çok hadisinde de Kuran ahlakının dünyaya hakim olacağı bildirilmiştir. Buna göre ahir zaman olarak adlandırılan kıyamet öncesindeki dönemde, insanlar önce haksızlığın, adaletsizliğin, yalanın, savaşların, çatışmaların, kavgaların, ahlaki dejenerasyonun yaygınlaştığı bir dönemi yaşayacaklardır. Bu dönemin ardından ise, Kuran ahlakının dalga dalga insanlar arasında yayılmaya başladığı ve en sonunda tüm dünyaya hakim olduğu Altınçağ gelecektir. Peygamberimiz (sav)'in Altınçağ'ı müjdelediği bir hadis şu şekildedir:

... Kurtla koyun bir arada oynayacak, yılanlar çocuklara zarar vermeyecektir. İnsan bir avuç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir. Riya, riba, zina, içki kalmayacak, ömürler uzayacak ve emanet zayi olmayacaktır. Kötüler helak olacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)

Hadiste de belirtildiği üzere Altınçağ adaletin, bolluğun, bereketin, güvenliğin, huzurun, barışın, kardeşliğin hakim olacağı insanlar arasında sevgi, fedakarlık, hoşgörü, şefkat, merhamet, sadakat gibi duyguların yoğun olarak yaşanacağı bir dönem olacaktır. Peygamberimiz (sav) hadislerinde bu kutlu dönemin Hz. Mehdi'nin vesilesi ile yaşanacağını belirtmiştir. Hz. Mehdi, ahir zamanda gelecek ve tüm dünyayı içinde bulunduğu kaostan ve ahlaki çöküntüden kurtaracaktır. İnkarcı ideolojileri ortadan kaldıracak, dünyanın dört bir yanında devam eden adaletsizlikleri, zulümleri, terörü sona erdirecek, dinin Peygamberimiz (sav)'in dönemindeki şekliyle yaşanmasını sağlayacak, Kuran ahlakını insanlar arasında hakim kılacak, tüm dünyada huzuru ve barışı tesis edecektir.

Bugün dünya üzerinde yaşanan İslam ahlakına yöneliş ve yeni dönemde meydana gelen siyasi gelişmeler Kuran'da ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde müjdelenen dönemin çok yakın olduğunun önemli işaretleridir. Temennimiz Yüce Allah'ın bizleri de bu kutlu döneme şahit kılmasıdır. (makale harun yahya)