Arjantin krizi ve Türkiye

Gerek en son Arjantin örneğinde gerekse de dünyadaki diğer ülkelerin ekonomilerinde olsun, yaşanan tüm krizlerin ana nedeni gerçekte ahlaki dejenerasyondur.

Bir zamanlar dünyanın yedinci en gelişmiş ekonomisi olan, hatta yakın bir geçmişte adından "Arjantinli gibi zengin" diye bahsettiren Latin Amerika'nın 35 milyonluk ülkesi bugün iflas bayrağını çekmiş durumda. Geçtiğimiz haftalarda içinde başlayan halk ayaklanması üzerine istifa eden Devlet Başkanı Fernando de la Rua ve yerine geçici olarak atanan Peronist Partili Adolfo Rodriguez Saa ile dünya gündeminin üst sıralarına çıkan Arjantin'de şu an tam bir kaos havası hakim.

Bugünkü durumu incelemeden önce Arjantin'in son on yılına bir göz atmak, konuyu daha iyi anlamak için yardımcı olacaktır. 1980'li yıllarda kronik hiper enflasyon problemleri ile boğuşan Arjantin'de, 1991'de görev başına gelen ve bugün ismini yakından tanıdığımız Domingo Cavallo ile yeniden yapılanma süreci başlamıştı. Cavallo Arjantin parasından dört sıfır silmiş ve dolara endekslediği yeni para birimi pesoyu piyasaya sürmüştü. Bu konumda artık peso ABD dolarına eşitlenmiş oluyordu ve pesonun değerini korumak için mevcut olan dolar karşılığında peso basmayı göze almıştı.

Bununla beraber yurt dışından olabildiğince kaynak sağlamak için rekor düzeyde bir özelleştirme sürecine girildi. Bu politikalar sonucunda ülkeye 10 yıl içinde 80 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye ve yaklaşık 150 milyar dolar seviyelerinde de sıcak para girişi sağlandı. Bu politikalar enflasyonu düşürmek için başarılı olmuştu, örneğin 1994'e gelindiğinde enflasyon %4'lerdeydi.

Ancak geçmiş krizlerdeki benzer hata yine yapıldı ve bu paralar ağırlıklı olarak mali sektöre kaydı. Reel üretim göz ardı edildi ve bu nedenle de denetimsiz karteller ortaya çıktı. Bunlar yaşanan büyük mali krizin en önemli nedenlerini oluşturmaktadır.

Ekonominin sıkıntı virajına girmesiyle 1996'da Carlos Menem'le anlaşamadığı için hükümetten ayrılan Cavallo, 2001 yılının Mart Ayı'nda Devlet Başkanı De La Rua tarafından tekrar göreve getirildi. Bu ara dönemde Dünya Bankası'nda bulunan Cavallo sahip olduğu uluslararası tecrübesi ve geçmişte Arjantin'e yaşatmış olduğu refah nedeniyle halk tarafından bir kurtarıcı olarak görülüyordu. Ancak görev başına geldiği günden itibaren her türlü ekonomik yöntemi denemesine rağmen beklenen verimi sağlayamadı.

Arjantin'deki tablo pek hoş görünmüyordu: 132 milyar dolarlık dış borç, %20'ye ulaşan işsizlik ve çökmüş olan finansal sistem... Bir ara çözüm olarak bu miktarın yaklaşık yarısına yakın bir bölümünün iç piyasada halka ve bankalara satılması denendi. Ancak yeterli talep gelmeyince bu program yarıda kaldı. Bunun üzerine IMF'nin de vermeyi taahhüt ettiği krediyi Arjantin'in gerekli olan yükümlülükleri yerine getirmemesini sebep gösterip geri çekmesi işleri iyice zora soktu. Hükümet tarafından devalüasyona set çekebilmek amacıyla bankalara haftalık 250 dolar olmak üzere para çekme limiti getirildi. Bu, bardağı taşıran son damla oldu ve olayların büyümesi üzerine Ekonomi Bakanı Cavallo görevinden istifa etti.

Gün geçtikçe artan tepkiler sonucunda Devlet Başkanı da istifa etmek zorunda kaldı ve yerine 3 Mart'ta yapılacak başkanlık seçimine kadar Adolfo Rodriguez Saa getirildi.

Bu mevcut koşullarda borcunu ödeme imkanı kalmayan Arjantin'in ya pesoyu devalüe etmesi ya da Amerikan Dolarını yerli para birimi olarak kabul etmesi gerektiği yönünde yorumlar yapılıyor.

Göreve gelen eski eyalet valisi Saa, pesonun yanında yeni bir para birimini tedavüle çıkarmayı planlıyor. Bu arada en merak edilen konulardan biri gerçekleşti ve Arjantin yılın son günlerinde moratoryum ilan etti. Böylece 132 milyar dolarlık borcunun bir bölümünü askıya aldı.

Bunun sonucunda olaya olumlu bakanlar, Arjantin'in 1998'de moratoryum ilan eden Rusya gibi hızla iyileşeceğine inanıyorlar (Rusya 1998'te morataryum ilan etmiş ve 3 yıl içinde piyasalara dönebilmişti).

Çözüm Yolları

Mevcut şartlar altında Arjantin; dış kaynak aramaya devam etmekle birlikte, üretimi sağlayacağı kolaylıklarla birlikte teşvik etmeli, zengin doğal kaynaklarına yönelik yapılacak çalışmalarla ihracata ağırlık vermeli, ekonomide şeffaflık sağlamalı, hükümet -özellikle başkan- halkla olabildiğince diyaloğunu artırmalı ve projeler hakkında detaylı bilgiler vermelidir. Yine en önemli konulardan birisi ülkeye giren paraların takip edilmesidir. Bu paralar mali sektörden daha çok üretime yönlendirilmelidir ki olası bir söylentide para ülkeden çıkamasın ve spekülasyona sebebiyet verip panik ortamı oluşturmasın (ki bu devalüasyona neden olur).

Ekonomik çözüm sağlanabilmesinin en önemli aşaması, tüm krizlerin ortak sebebi olan güven eksikliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak güvenin sağlanmasıyla insanlar paralarını çekmek için bankalara koşuşmaz, varlıklı kişiler paralarını yurt dışına çıkarmaz, dış kaynak ve yatırımcılar ülkeden alelacele kaçmazlar.

Krizin Ahlaki Boyutu ve Gerçek Çözüm Yolları

Gerek en son Arjantin örneğinde gerekse de dünyadaki diğer ülkelerin ekonomilerinde olsun, yaşanan tüm krizlerin ana nedeni gerçekte ahlaki dejenerasyondur. Bu tip buhranların hepsinin kökeninde rüşvet, yolsuzluk, gelir adaletsizliği, üretimin yerine insanların paradan para kazanmaya -yani faize- yönelmeleri gibi ahlaki bozukluklar yatar. Tüm bunlar Allah'ın Kuran'da yasakladığı fiillerdir.

Allah korkusu olmayan, O'nun emrettiklerine göre bir yaşantı sürmeyen insanlar her zaman meşru olmayan yollara yönelmekte bir sakınca görmemişlerdir. Ahlaki yönden sınır tanımayan, adaleti gözetmeyen, sadece kendi çıkarları için hareket eden bir toplumda, ekonominin sağlıklı yürüyebilmesi için gerekli olan güven ortamı tamamen ortadan kalkar.

Güven ortamı sağlanmadığında da elbette krizler, buhranlar birbiri ardına gelecektir. Üstelik yaşanan kriz sonrası da yine haksızlıklarla dolu bir sürecin devamını getirecektir. Arjantin örneğinde olduğu gibi, halkın sokağa dökülmesi, yağma, yıkma olayları ve birçok insanın ölmesi hep temeldeki ahlaki eksikliklerin bir sonucudur. (Harun Yahya, Çözüm Kuran Ahlakı)

Bu nedenle gerçek çözüm; adaletsizliği, yolsuzluğu, bozgunculuğu yasaklayan ve bunun yerine insanların birbirlerine yardım etmelerini, fakiri ve yetimi gözetmelerini, zekat vermelerini, hayır işlerine koşmalarını ve salih amellerde bulunmalarını emreden Kuran ahlakına uymaktır.

Ülkemizde ise ekonomik açıdan sıkıntılar yaşanmasına rağmen, Arjantin'deki gibi bir halk ayaklanması yaşanmamasının nedeni de, milletimizin sahip olduğu ahlaktır.

Türkiye, Müslüman Türk ahlakı sayesinde terör konusundaki tavırlarıyla tüm ulusların beğenisini kazanmış ve model Müslüman ülke olarak gösterilmiştir. Aynı şekilde yaşadığı ekonomik krizi de en kısa zamanda atlatıp önder ülkeler arasına katılarak, bu konuda da örnek ülke olacaktır. (makale harun yahya)