Koreograf ve Notasyon ImageBilindiği gibi, balenin birincil görevi ya bir öykü anlatmak, bir bakış açısını ortaya koymak ya da bir duyguyu veya ruhsal durumu ifade etmektir... Bu faktörlerden bir kaçının veya tamamının bir bileşimi de söz konusu olabilir. Geleneksel bir bale eserinde öykü, belirlenmiş sonuna doğru gelişirken bir noktada balenin dramatik "developmanı"na (gelişimine) hiç bir şekilde katkısı olmayan bir veya bir dizi dans tarafindan geciktirilebilir. "Coppelia" ve "Fındıkkıran" ile "Uyuyan Güzel"in son sahneleri de bu tür "divertisman" veya "diversiyon"ları içermektedir. Modern koreografinin babası Fokine'in yirminci yüzyıl başlarında ortaya çıkışıyla birlikte, balede konu giderek önem kazandı. "Petruşka", "Şehrazad" ve "Ateş Kuşu"nda divertisman yer almamaktadır. Bir Fokine balesinde dans montajı senaryodan ayrı ele alınamaz. "Glen Tetley" gibi daha çağdaş bir koreografın yarattığı bir balede -özellikle "Tristan" ve "Field Figures"de- hareket dili, gerisinde kişisel heyecan ve duyarlılık tabakalarının yayıldığı bir ayine benzer: Bu, "Petipa ve Kuğu Gölü"nden çok farklı bir dildir. Petipa, Fokine ve Tetley, bale'de son bir yüzyılda üç kesin evreyi simgelerler ve tüm koreografların birer temsilcisidirler. Dans sanatçıları ve meslekten kişiler dışında, koreografın tam görevi hakkında şaşırtıcı bir düşünsel karmaşa hüküm sürmektedir. İnsanlar bale eserlerinde çoğu dansın doğaçlama olduğunu ve dansçıların doğaçlama hareketler yaptıklarını düşünürler. Her ne kadar bazı çok modern dans çalışmalarında bu tür doğaçlama kesitler varsa da, -zamanın veya müziğin iki noktası arasında böyle bir doğaçlama ögeye izin verilmiştir ve hatta teşvik edilmiştir- o kadar ender yer alır ki bizi konumuzda çok fazla ilgilendirmemektedir. Balelerin büyük bir çoğunluğunda, adımların sırası ve hareketlerin ardıllığı genellikle dikkatle hesaplanır ve önceden çalışılır. Koreografi çok kesin bir sanattır. İngiliz bale eleştirmeni A. V. Coton bir yazısında bunu şöyle açıklıyor: "Koreografi, tensel ve entellektüel açıdan doyurucu bir gösteri olan dans ve mimik sanatının düzenlenmiş bir modeli veya yapısıdır; bir öyküyü aktarmak için, yaşamın bir evresini yorumlamak amacıyla veya sadece hareketin bir gösterisini sunmak üzere -ki bu balenin en yüksek formudur- orkestranın zaman bölümlenmesiyle bağıntılı bir zaman ölçeği üzerinde düzenlenen ve kadın veya erkek sahne üzerindeki her kişi tarafından her an kullanılan hareketlerin ve jestlerin eylemsel ardıllığıdır." Koreografi sanatı hakkında çok anlamlı olan bu tanımlama, "Coton"un "A Prejudice for Ballet/Bale için Bir Önyargı" (1938) isimli ünlü kitabından alınmıştır. Koreografi kelimesi iki Yunanca sözcüğün bir bileşkesidir: "Khoros", dans anlamına gelir ve "graphia" da yazı yazmak demektir. Bu nedenle koreografi gerçek karşılığıyla bir dansın veya dans dizisinin yazılması, yani kaydedilmesidir. Koreograf ise dansların yazarıdır, yaratıcısıdır; hareketin heykeltraşıdır. O'nun sanatının özü dansçının vücududur. Koreograf, heykeltraşın çamurda yaptığı çalışmanın tamamen aynısını dansçının vücudunda yapar. Bir hareketi şu veya bu şekilde denedikten sonra, eğer sonuçtan tatmin olmazsa, o fikri kafasından atar ve yeni bir deneme yapar. Dansçı, haftalar boyu (ve bazan da aylarca) koreografın yaratıcı denemelerine itaat eder. Ortaya konacak yeni balede O'nun kişiliği kadar icra yeteneği de doğrudan doğruya yöntemi etkiler. Tüm kusurları ve sınırlılıkları kadar meziyetleri de yaratıcı eylem sürecinde kendilerini açığa vurur. Böylece, kısa zamanda, koreografın bale hakkındaki nihai düşüncelerine de tesir eder. Bunun nedeni dansçının tam bir enstrüman olmayışıdır. O, aynı zamanda bir insandır ve sonuçta hiç biri de tam anlamıyla mükemmel değildir. Bu canlı, çok yönlü enstrüman yeni bir bale üzerinde çalışmaya başlayan koreografa sunulur; seçimi koreograf yapar. Danslar ve doğrusu tüm baleler, imitasyonun daha az animal bir yöntemiyle elde edilir. Dansta yaratıcılığın ciddiye alınabilecek başka bir yöntemini henüz hiç kimse geliştiremedi. Şarkıcı veya aktörün tersine dansçıya, provalarına başlamasından önce öğrenmesi için bir metin veya partitur verilemez. Tüm yapabileceği koreografça ondan istenen her talimatı, direktifi yeteneğinin en yüksek verimiyle yerine getirmesi ve kopya etmesidir. Gelin, şimdi kendimizi bir prova stüdyosunda var sayalım: göz alabildiğine geniş ve yüksek tavanlı olan odanın her duvarı boydan boya ayna ile kaplıdır. Yeni sahneye konacak bale eseri için koreografça seçilen dansçılar burada toplu halde çalışırlar. Koreograf, belirli bir hareket veya adımı, bu figürlerin o dans veya baleyle bağıntısını belirterek açıklar. Buradan yola çıkarak, verilen bilgiler üzerinde dansçı ayrıntılara girer ve koreografın görmekten hoşlanacağını düşündüğü şekilde bir icra yapar. Adımı, kendisinin "en iyi" olduğunu sandığı şekilde yorumlar. Bu arada düzeltmeler veya ek adımlar için öneriler ortaya konmakta veya tamamıyla yeni bir yaklaşım yapılmaktadır. Eğer koreograf uygun bulursa, dansçının o adımla ilgili düşüncesi sonuçta baleye dahil edilir. Özellikle balede sonucu etkiliyorsa, dansçı ve koreograf arasındaki ilişki çok yakındır ve her birinin sonuca katkısı çoğu kez birbirinden ayırt edilemez. Diğer taraftan, bazı koreograflar bir balenin yaratılışı sırasında bir dansçının yapmasını veya yapmamasını istedikleri şeyler konusunda çok kuralcıdırlar ve bazı zamanlar son derece otokratik (müstebit)'tirler. Antony Tudor, bale'nin büyülü dünyasına gerçek karakterleri gerçek problemleri ile takdim etmeye cüret etmiş bir kişi olarak, yeni bir balede ne istediğine oranla ne istemediğini daha fazla bilen koreograflar kategorisine girer. O; ağır, ancak dikkatli bir çalıştırıcıdır ve bir perfeksiyonisttir. Her şeyin mükemmel olmasını aşırı derecede isteyen bir kişi olarak acemice bir iş göreceğine, o baleyi daha elbise provası sırasında bırakmayı tercih eder. Bir zamanlar "Genellikle bir heykeltraş gibi bale yaratırım" diye açıklamıştı, "dışarı attıklarım içine koyduklarımdan fazladır. Hemen hemen provalara başlayana dek ne yapacağımı bilemem ki bu dansçıları çılgına çevirir. Fakat, çalışmalara başladığımda ne istemediğimi bilirim." Bir koreograf, provalar esnasında genellikle neyin ifade edilmesinden hoşlanacağını belirten çok kabataslak bir tarif verir ve sonra dansçıdan, vücudundan doğal bir şekilde akan mimik, jest ve adımları kullanması yoluyla bunu denemesini ve seçeceği herhangi bir yoldan yorumlamasını ister. Hatta, eğer balerinin hareketleri sonuçta koreografça kullanılmazsa en azından işe yarayacak bir "başlangıç noktası" şart koşulur. Bundan doğabilecek bir fikir kıvılcımı genişletilerek güzel ve olumlu şeylere dönüşebilir. Bu yöntemi benimseyen koreografların sayısı şaşırtıcıdır ve şüphesiz dansçılar arasında daha çok ilgi toplar; çünkü bu yöntemde dansçılar koreografla hemen hemen eş değer ilişkiler içindedir. Yorumlayıcı olarak karşılaştırıldıklarında yaratıcı olmakta ve işbirliği yapmaktadırlar. Altı çok farklı koreograf -üçü Amerika'lı (Eliot Feld, Paul Taylor, Lar Lubovitch) ve üçü İngiliz (Jack Carter, Peter Darrell, Kenneth MacMillan)- nasıl yeni bir bale yaratmaya hazırlandıklarını şöyle açıklıyorlar: Eliot Feld: "Dansçılarla prova odasına gitmeye kalkışmazdan önce balenin elle tutulabilir fikri aklımda tamamlanmıştır. En azından şimdiye kadar bu böyle olmuştur. Fakat, provaya gitmezden önce adımları zihnimde canlandırmam. Bununla beraber, bazı zamanlar provadan önceki ilk gün, bir veya iki adım hazırlarım ki, bütün baskı üzerimdeyken açıkta kalmayayım. Bundan sonra yaratıcılığın yükünü ve sorumluluğunu daha eşit bir şekilde bölüşürüz." Paul Taylor: "Provalara başlama olasılığımdan daha önce bir fikir için beklemek zorunda kalsaydım, hiç bir zaman başarıya ulaşamazdım. Fikirsel hazırlığı yönünde çok bir şey yapmam. Yalnızca dansçılarla stüdyoya gider ve onlardan bir şeyler yapmalarını rica ederim ki bu, en azından dansçıları benim 'bir fikrim olduğunu' düşünmeye yöneltir. Benim fikirlerim her nasılsa, ne istediğime gelişim içinde karar vermekten çok, tam çalışma süreci içinde oluşur. Dansçıların yapmaları gerekeni tasarımlamaktan çok, dansçıların rehberlik yaptığı, her öneriye açık bir zihnin gerekliliğine inanırım. Her ne kadar onlar oyuncak veya alet değillerse de bana hamur gibi gelirler. Bireyler düzeyinde onlara son derece vakıfım ve 'servisi' onlar için üzerime alırım. Çalışma esnasında huysuz ve inatçıyımdır; provalarda bir çok değişiklik talep eder ve hatırlama gücü isterim. Her bale, zaman içinde denediğimiz ve ıskartaya çıkardığımız tüm mümkün fikirler ve permütasyonlarla, bir yirminci bale gibidir." Lar Lubovitch: "Genellikle stüdyoya gitmezden önce defalarca müziği dinlerim ve çoğu kez evimde kendim dans ederim. Kendimi tam anlamıyla doğaçlamaya terk eder, o anda bana doğru gelen her şeyi yaparım. Bu fikirlerin neler olduğunu asla bilemem. Hatta bu fikirler hakkında düşünmem bile... Müzikle bağıntılı olarak kendimi değişime bırakırım. Stüdyoya gittiğimde hiç bir şey hazırlamamışımdır, ancak istisnasız yaptıklarım bir çok ihtiyacımı karşılar, beni destekler. Dansçıları koreografiyi yapan kişinin üzerinde düşünmek isterim; onlara hürriyet vermeyi severim ki bu dansı gerçek bir noktaya ulaştırır ve koreografinin yönünü büyük miktarda değiştirir." Jack Carter: "Ben koreografimin stilinin müziğin stilinden geldiğine dair kendimi en baştan sınırlarım. Bir baleye başlamazdan önce kendi üzerimde çalışmayı severim. Hollanda'da "Witch Boy"u çalıştığımız günleri hatırlıyorum. Kendimi sabah saat dokuzdan gece yarısına dek stüdyoya kapatıyordum. Şunu söylemeliyim: Büyük bir gösterişle yola koyuluyorsunuz, elinizden geleni yapıyor ve "sevimli, sevimli" diye düşünüyorsunuz ve her şey birdenbire manen ve maddeten paramparça oluyor. Her balede bu aşağı yukarı böyledir. Her şey yanlış gidiyor ve siz bakakalıyorsunuz. 'Nasıl yapabildim? Nasıl sorumlu olabilirim bu döküntünün dehşet verici yükünden?...' Tüm gün bunları düşünerek başımı duvarlara vururken sonra hiç beklenmedik bir şekilde her şey yeniden toparlanıyordu. Ben daima baştan sona karmaşık, sarsıntı doğuran ve kendinden kuşkulandıran bu yoldan giderim." Peter Darrell: "Ben kukla bir koreograf değilim. Küçük çöpten adamlar yönetmiyorum ve balelerimi gelişim sürecinde beyaz bir kağıt üzerinde çalışmıyorum. Dansçıları stüdyoda çevreme alana dek adımlar üzerinde çalışamam. Benim çalışma şeklim daha çok dansçılara dayanır. Provalara her şeyi not ederek gidenlerden şüphelenirim. Bu, rahat hareket etmeye olanak bırakmaz. Ve bana 'hiçbir şey vermeyen, hiçbir katkıda bulunmayan' dansçılarla çalışmaktan nefret etmişimdir. Bu kuklalarla çalışmaya benzer." Kenneth MacMillan: "Çok söylemişimdir, dansçıların işbirliği yapmaları gerektiğini hissederim. Dansçılar tam bir çamur öbeği halinde olmamalılar; onların baleye katkılarının hemen hemen bir ressam, müzikçi veya koreograf kadar önemli olduğunu düşünürüm. Gerçekte, baleye başlarken açıklama yapmamaktan hoşlanırım ve dansçıların hareketi hissetmeleri, algılamaları için rahat bırakırım. Sonra, niçin bunları böyle yaptıkları konusunda, yarı yolda çok geniş detaylara girerim." Diğer bir deyişle, dansçılar ilk olarak hareketi yapmalılar ve bu hareketten netice olarak bale inşa edilmeli ve geliştirilmeli... Ancak eylemsel süreçte, yukarıdaki koreografların bazılarının açıkladığı gibi, hareketlerin çoğu seçilerek atılacak ve yerlerine yeni adımlar konulacaktır. Belki de ertesi gün yirmidört saat önce yaratılan her şey bir kez daha atılacak ve tümüyle farklı fikirlerle yer değiştirecektir. Şimdiye dek balenin ebedi eserleri, birbirinden bağımsız parçaların bu tür inşa yolu ile, tabaka tabaka eklenmesiyle evrim geçirdi. Bale, müzik gibi yaratıcı, iyi planlanmış ve simgesel bir sanat dalıdır. O, gerçekliğin doğası kadar realist değildir; biçimin gerisindeki fikirleri resmeder. Baleden, gerçek yaşamın harfiyen bir tasvirini vermesini bekleyemezsiniz; bununla beraber realiteyle bağları da olmalıdır. Bu bağlar olmadan o, tamamen renksiz, sönük ve cansız kalacaktır. Bu yüzyılın başlarında bale dünyası, prensesleriyle, perileriyle ve sihirbazlarıyla, çevresindeki yaşamın düzensiz ve kuralsız durumundan sert darbeler yedi. Halk ona, etki ve gücünü kaybetmiş gözüyle bakmaya başladı. Zaman, gözü dönmüş ve öfkeli yeniliğin zamanıydı. Bilinen formlar, tam anlamıyla eğlence için, çocukların oyuncakları gibi, paramparça oldu. Bu nedenle son birkaç on yılda, bale daha az dekoratif ve sevimli, fakat daha fazla canlı duruma dönüştü. Çünkü bu, insanların talebiydi. Daha da önemlisi bu, genç ve gözü ileride koreografların da bir isteğiydi. Koreograf ve nihayet bağdar, desinatör ve dansçı "biçemi" oluştururlar. Koreograf denge, kontrast, rol ve kompozisyon için bir ressamın gözüne sahip olmalıdır. Sahnede çok sayıda dansçı varken çok sayıda olay ya aynı zamanda olmakta veya kontrapunt oluşturmaktadır. Koreograf, izleyici tarafından değerlendirilecek olan görüntü etkisini göz önünde tutmalıdır. Bir noktada, balerin ve partnerinin bir "pas de deux"sü olabilir, sonradan üç veya dört, her biri aynı zamanda ve bir arada kendi danslarını icra eden çiftlerle birleşebilirler. Toplulukla birleşerek bir "ensemble" anlayışına ulaşabilirler ve tekrar birçok gruba ayrılarak kontrapuntik dans tarzına yönelebilirler. Bu tür tasavvur edilebilir karmaşık sorunlar bir balede koreografi kuşatmaktadır. Zamana karşı durabilen usta ve mükemmel koreografi üç önemli faktörü içerir: hoşa giden görsel bir güzellik, uyarıcı rolü olan duygulu bir içerik ve bir izleyici topluluğunu büyüleme yeteneği. İlk iki maddeye ulaşabilmek yeterince zordur, ancak ortalama bir dansçı ve koreografın yeteneklerinin çok ötesinde değildir. Ayrıca, bu yönde sürekli olaraküstün olmak ta farklı bir meseledir. Her nasılsa, bir izleyici topluluğunu tutabilmek daha rizikolu ve istikrarsızdır. Ayrıca tümüyle iki yan faktörün desteği gerekir: Birinci planda koreografinin kalitesi ve ikinci olarak dansçıların onu nasıl yorumladıkları... Bu ikisi şüphesiz birbirleriyle alakalıdırlar, fakat eğer o dansın doğası dansçılara onu yorumlamak için çekici gelmeyen bir üslubu içermekte ise, bu sempati noksanlığı sonuçta izleyici ilgisiyle bağlantı kuracaktır. Bu nedenle, doğrudan doğruya ve etkili bir şekilde izleyiciyle bağ kurmak, koreografa öncelikle gereken önemli bir yetenektir. Drama (öykü)'yı, onun dans ve mimik bütünlüğünün sınırlandırılmış çerçevesi içinde yaratıcı ve planlayıcı güçte olması yalnızca makul olmakla kalmaz; aynı zamanda görüntüsel açıdan da etkilidir. Bu kolay değildir; çünkü koreograf oyun yazarından, bağdardan ve sanatçıdan farklı olarak sanatının dört başı mamur bir üstadı değildir, olamaz da...