porno escort diyarbakır iskenderun escort
Sayfa 1/2 12 SonSon
14 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

  1. #1
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart

    Amerikalı dans tutkunları baleden break–dance'a, hora‘dan hip-hop'a değişen figürlerle kıtayı bir ucundan diğerine adımlıyor.

    Ana rahminde atılan ilk tekmeden, son "Yıldönümü Valsi"ne... Bedenimizin ritmine ve çevremizdeki seslere uyum gösteriyor ve her zaman dans ediyoruz. İnsanlar sözcükleri yazıya dökmeden önce dans dilini konuşuyordu... Aslında sadece bedenimizi kullanmıyor, dansa yüreğimizi de katıyoruz. Antropolog Judith Lynne Hanna, "Dans, bedenin ifade tarzı," diyor. Onunla sevgi ve nefretimizi, neşe ve kederimizi dışa vuruyoruz.
    Ruhlara, tanrılara ve doğaya yakarıyor; flört ediyor, baştan çıkarıyor, kur yapıyor; doğumları, ölümleri ve bu ikisi arasında yaşadığımız her şeyi dansla kutluyoruz. Ve dans, bazı dinlerde yasaklanacak kadar büyük bir ahlâksızlık olarak algılanırken, bazılarında da sahiplenilecek bir kutsallığa bürünüyor...
    Dans dünya genelinde olduğu gibi, ABD'nin dört bir yanında da çiçek açıyor, tüm sınırları zorluyor... Florida'’dan Alaska'ya, bir ufuktan diğerine ve bir denizden ötekine, büyük kentlerdeki balo salonlarında ve kasaba barlarında, Büyük Ovalar'daki çiftçi derneklerinde, yeraltındaki kivalarda, kilise bodrumlarında, varoşlardaki gece kulüplerinde ve liselerin toplantı salonlarında dans ediliyor. Hem de ne danslar... Beguine, polka, vals, fox–trot, tarantella, jitterbug, samba, salsa, rumba, mambo, tango, bomba, cha cha, merenge, mazurka, konga, cakewalk, çarliston, two–step, jerk, swim, watusi, twist, frug, monkey, electric slide, harlem shake, shim sham shimmy, cabbage patch, fandango, garba, gourd dance, corn dance, hora, hopak...
    Büyük bir heves ve coşkuyla dans ediyoruz. Kederliyken, acımızı hafifletmek için, bazen de kendimizi tedavi etme çabasıyla dans ediyoruz. Davenport’ta (Iowa, ABD) bir dans stüdyosu işleten Lester Hillier, “Unutamadığım bir çift var,” diyor. Adam, emekli çiftçi; eşi, düz ayakkabılar ve çiçekli elbiseler giyen bir ev kadını. "Oğullarından biri öldürülmüştü," diye anımsıyor Hillier. "Bir aşk üçgenine karışmış ve bir kulüpte uğradığı silahlı saldırıda vurulmuştu. Perişan olan anne-baba, olaydan önce, yaşanan bu acının bir ertesi günü için bir dans dersi ayarlamıştı. Ve her şeye rağmen dersi kaçırmamaya karar verdiler."
    Rumba, fox–trot, swingin canlı, neşeli hareketleri üzerinde çalıştılar. Dans dersinin sonlarına doğru çift son bir dans ricasında bulundu. Vals yapmak istiyorlardı. Dans sona erdiğinde kadın başını eşinin göğsüne yaslamış, adam kadını kollarının arasına almıştı. Birbirlerine tutunup, hareketsiz kalakaldılar.
    Adam usulca şöyle dedi: "Evden çıkmasak halimiz ne olurdu?"
    Dans, güm güm atan bir kalbin ritmi gibi yaşamın kendisi aslında. Aynı zamanda da kalp atışlarının arasındaki o boşluk. Koreograf Alwin Nikolais'in dediği gibi, burasıyla orası arasında, başladığınız an ile bitirdiğiniz an arasında yaşanan şey.
    Dans insana özgü. Dans kutsal bir eylem...











    Hiç Kimsenin Yağmurun Bile...


    Lester Hillier bir dans stüdyosu işletmenin eğitimini aldığı elektrik mühendisliğiyle karşılaştırıldığında, insanlarla iletişime daha açık olduğunu düşünerek 1968'de Davenport'ta (Iowa) bir Arthur Murray şubesi açmış. O zamandan beri 130.000 saati aşkın bir süre ders vermiş ve dans etmiş; dans pistinde yüz binlerce kilometrelik yol kat etmiş. "Erkek kolunu kadının beline doladığında şunu söylemiş olur: ‘Seni koruyacağım.' Kadının söylediği ise şudur: 'Tamam, kendimi sana bırakıyorum.' İşte dansın esası budur: Güven."








    Stella Formunu Nasıl Koruyor?


    Austin Chronicle tarafından "En Heyecan Verici Garson", ayrıca Texas'taki iki güzellik yarışmasında Şirinlik Güzeli ve Neşe Güzeli seçilen Stella Boes, Austin'deki "Atlıkarınca Salonu"ndaki postalarında ele geçirdiği her fırsatta dans ediyor. Bu kulüpte 18 yıldır masalara hizmet veriyor, ama "beşik"ten beri dans ediyor. "Dans beni formda tutan, bana mutluluk veren, insanların yüzünde gülücükler açan bir şey." Orkestranın çaldığı müziğe bağlı olarak, müşteriler onun jitterbug, vals, mariachi, Ukrayna dansı ya da two-step hareketleri sergilerken izleyebiliyor. "Dans ettiğimde başka bir dünyaya giderim. Eğer dans pistinde ölürsem, hiç gam yemem; çünkü en mutlu haldeyken göçmüş olacağım."







    Doğu Batıya Taşınıyor


    Lily Cai Çin Dans Kumpanyası sanatçıları, "Si Ji" ("Dört Mevsim") parçasını icra eden viyolonsel eşliğinde dans ederken, vücutlarının birer uzantısı gibi kullandıkları çarşaflarla zarif ve büyüleyici görüntüler yaratıyor. Doğanın gizemini sergileyen bu dans sırasında çarşaflar her mevsimin rengini ve uyandırdığı duyguları yansıtıyor -soğuk mavi kış, sıcak kırmızı yaz, altın sarısı sonbahar ve uçuk yeşil ilkbahar. Sanat yönetmeni Cai, "Dansımız daha çok Çin kaligrafisi gibi," diyor. "Benim hayalim Amerikan dansına Çinli bir kişilik vermek."











    Tatil Yeri

    Panama City Beach'teki (Florida, ABD) Club La Vela'ya akın eden binlerce genç köpüklere bulanmış.













    Dans Dürtüsü


    Bir dansçı yaratmak istiyorsanız, dikkati esas alın, buna disiplini katın ve bol miktarda yetenekle güzelce karıştırın. Ailey Okulu'nun müdürü Denise Jefferson, "Disiplin ve dikkat en başta gelir," diyor. "Eğer bunlar yoksa, yeteneği geliştiremezsiniz." Okulun Fordham Üniversitesi'yle birlikte yürüttüğü güzel sanatlar lisans programına kayıtlı Lynorris Evans (ön planda) gibi öğrenciler, diğer derslerin yanı sıra haftada 14-17 dans dersi alıyor. Çok sıkı bir yarışma söz konusu: Program başvuran 300 kişiden ancak 35'ine giriş hakkı tanınıyor. Jefferson dansçılığın doğuştan geldiğini, sonradan edinilmediğini belirtiyor. "Dansçılar içten gelen bir dürtüyle bu işi yaparlar. Dans etmeden duramazlar."

    ____________flemenko_____________






    Flamenko Nedir?
    Flamenko, Güney İspanya'nın Endülüs bölgesine özgü ama bu bölgeyle sınırlı kalmamış bir müzik ve dans türüdür. 14.yy. sonrasında çingenelerin, Arapların, Yahudilerin ve toplumdışı bırakılmış Hristiyanların toplumun dış çevresinde kaynaşması sonucu meydana gelmiştir. Her ne kadar flamenko Endülüs bölgesine özgü olsa da sadece bu bölgeye veya İspanya'ya ait değildir. Flamenko flamenkocularındır. Dünyanın her yerinden gönül verenlere, flamenko için içten olarak bir şey yapanlara aittir.

    Halkların problemleri vardır. Kendilerini bir şekilde ifade etmek isterler. Bunu da müzik ve dans yoluyla yaparlar. Yıllarca zulüm gören, yoksulluk çeken, ezilen, toplumsal sorun ve güvenilmez olarak nitelendirilen, bütün tarihleri boyunca mal mülk edinemeyen, adi işlerde, tarım yada maden ocaklarında çalıştırılan çingeneler hırs, şefkat, özgürlük ruhu, isyan, sosyal kalıplaşmanın olmaması gibi etkenlerle flamenko'yu oluşturdu. Acılarını, mutsuzluklarını flamenko ile ifade ettiler. Flamenko'daki sert duruşlar, ifadeler hep bunların sonucudur.

    Bizler belki de, asırlardır süregelen bu gizemli müzik ve dansın içinde barındırdığı hüznün güzelliğine, içinde bulunduğu hüznü terk etmek istemeyen insanların halini anlatan ve flamenko sanatına ilham veren bu ruhani güç'e (İspanyolca'daki karşılığı duende'dir) kapılıyoruz ve flamenko sanatından bu kadar çok etkileniyoruzdur.

    Flamenko'nun özü şarkıdır. Çoğunlukla gitar ve doğaçlama dans şarkıya eşlik eder.

    3 sınıf flamenko vardır. En ağır başlısı "cante grande" (büyük şarkı) adıyla anılan ve ölüm, keder ve din konularını işleyen "cante jondo" dur (derin şarkı)

    Ara sınıfta "cante intermedio" (orta şarkı) bulunmaktadır. Gene dokunaklı ama daha az ağırbaşlı ve çoğunlukla doğu müziğinden esintiler taşıyan flamenko'lar yer alır.

    En hafif tarz olan "cante chico" (küçük şarkı) konuları ise aşk, kırsal yaşam ve eğlencedir. Her tarzın kendine özgü bir ritmi ve akor yapısı bulunmaktadır. Vurgu ve duygusal içerik farklarıyla da birbirlerinden ayrılmaktadır.

    Flamenko Terimi, tam olarak nereden çıktığı tesbit edilememiştir, elde edilen teoriler ise şunlardır;
    İspanyol Yahudiler dini şarkılarını, rahatsız edilmeden söyleyebilecekleri yerlere göç etmişler ve bu şarkılar İspanya'da kalan Yahudilerce "Flamenko" olarak adlandırılmıştır.
    Flamenko kelimesi, "fellah minküm" diye okunan "sizden olan çiftçi" anlamına gelen Arapça kelimelerden edinilmiştir.
    19. yy. başlarında kibirli, küstah insan anlamına gelen bir argo kelime olarak kullanılmıştır.

    Flamenko Tarihi
    Avrupa'nın en eski yerleşimi olarak bilinen Cadiz, M.Ö.1100'de Fenike'liler tarafından kurulmuştur. M.Ö.550'de eski Yunanlılar Güney İspanya'yı kontrol altına aldılar. M.Ö.201- M.S.206 Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. 711'de Mağribiler (Faslılar) olarak bilinen Araplar, Suriyeliler ve Berberiler İspanya'yı işgal ettiler. 800 sene burada hakimiyet kurdular.

    Arap kültürü İspanya'yı çok büyük ölçüde etkiledi. Kendi şiir, şarkı ve müzikal enstrümanlarını getirdiler. İspanya'nın müziğine duygusallık ve duyarlılık kazandırdılar.

    1492'de İspanya tekrar Hristiyan hakimiyetine girdi. En son Endülüs bölgesine ulaştılar. Arap işgalinde en uzun süre kalan bölge Endülüs bölgesi oldu. Hristiyan krallar çok fanatiklerdi ve bu bölge köylerine çok kötü davranıyorlardı. İnsanları zorla vaftiz edip Hristiyan dinine geçiriyorlardı. Böylelikle Müslüman kültürü dağıldı, krallar oraya yerleştiler. Bölgedekilerin varlıkları ellerinden alındı, halk fakirleşti. Bir şekilde yaşam mücadelesi verip kendi kendilerine ayakta durmaya çalıştılar. Yüzyıllar boyu süregelen hoşgörünün yerini baskılar ve yasaklar almaya başlamıştı.


    Flamenko'nun Doğuşu ve İspanya'ya Gelişi
    Kristof Kolmb'un Hindistan'a ulaşmak için batıda doğuya yola çıkarak Amerika'yı keşfetmesi ve çingenelerin İspanya'ya girişi aynı döneme rastlamaktadır. Katolik kralı ve kilise izni ile Endülüs dağlarında sığınma hakkını almışlardır. Genellikle çayırlık bölgelerde kendine has ve kötü şartlarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Göç halkı olan çingenelerin Endülüs'e yerleşmesiyle ilk artistik flamenko doğmuştur. Bu müzik kendi müzikleri ve Endülüs folklörünün birleşmesiyle meydana gelmiştir. Endülüs Müziği'ni Etkileyen Unsurlar
    1700'lerden beri İspanyol'ların Afrika'yı yoğun bir şekilde keşfetmeye başlamaları ve Sevilla şehrinin İspanya yarımadasının en büyük köle marketi haline gelmesi ve zenci müziğinin Endülüs müziği üzerindeki etkisi.
    İspanyolların Amerika'yı keşfetmeleri sırasında Akdeniz bölgesinden yapılan yolculuklarla Sevilla ve Cadiz limanları Amerika'nın en önemli limanları haline geldi. Ticaret buralarda yapıldı. Zenginlik içinde güneyden pek çok sanatçının gelmesiyle kültürler yayıldı. Güney Amerika'da oluşan Latin Amerikan müziği geri gelen İspanyollarla Endülüs'e taşınmış oldu.

    Flamenko'nun Tarihsel Aşamaları
    1780'den itibaren ilk canteor- La Edad de Oro'dan (şarkıcı) haberimiz oluyor.
    1840'dan itibaren flamenko'nun altın çağı başladı. Şarkı ve dansa daha çok önem verilmeye başlandı. Çingene cante'leri önceleri evlerde aile içinde oluşuyordu, sonra da küçük tavernalarda. Diğer yandan çok tanınmış şarkıcılar her yıl değişik ülkelerde fiesta'larda (parti, eğlence) şarkı söylüyorlardı (Cante de Payo - çingene olmayanların şarkısı- Fandango türü) İlk " Cafe Cante" (flamenko gece klübü) 1842'de Sevilla'da açıldı. "Cafe Cantante" olarak bilinen bu dönem için, bugünkü flamenkonun başlangıcıdır demek hiç de yalan olmaz.
    1850'de Silveria Francoletti- çok önemli bir şarkıcı- işadamı oluyor ve Cafes Cantantes gibi mekanları işletmeye başlıyor. Tüm seyircileri kendine çekmek için de her iki tür müziği birleştiriyor.
    Şimdiki flamenko bu iki türün birleşimi. Yani Cantes Gitanos (çingenelerin şarkıları) ve Cantes Payo (çingene olmayanların şarkıları) Flamenko'nun gelişmesinde, yani makamların oluşmasında çok büyük katkısı olan pek çok sanatçı bu dönemde yaşamıştır. Bu nedenle flamenko'nun büyük gelişme gösterdiği bu döneme "Altın Çağ" denilmektedir.
    1910 senesi flamenko'nun altın çağı ve cafe cantante'lerin sonudur. "Puro flamenko"nun (geleneksel) geleceğinden endişe duyan entelektüel kesim, bu sanatın, ticari bir araç olarak kullanılamayacağını, "kırsak kesimin" sanat dalı olarak kalması gerektiğini savunuyorlardı. Dönemin iki önemli sanatçısı, Manuel de Falla ve Lorca, 1922'de Granada'da El Primer Concurso de Cante Jondo adlı şarkı yarışmasını organize ettiler. Yarışma'dan sonra flamenko profesyonelleşti, gelişti ve geniş halk kitlelerine yayıldı.
    1936'daki iç savaş ile, birçok sanatçı ülkeyi terk etti. Böylece flamenko dünyaya açıldı.
    1950'lerde flamenko artık festivallerde icra edilen bir sanat dalına dönüştü. Cafe Cantante'lerin yerini bugünkü tablao'lar almaya başladı. Sevilla Bienali günümüzde düzenlenen festivaller arasında en önemlilerinden biridir.
    1954'de tüm flamenko ustaları Antologia del Cante Flamenko'ya kaydedildi.
    1956'da Cante Jondo'nun ulusal yarışması Cordoba'da başlatıldı.
    1958'de Jerez de la Frontera'da " Catedra de Flamencologia" (Flamenkoloji Kürsüsü) kuruldu. Amaçları flamenko'yu korumak ve bu konuda çalışmalar yapmaktı.
    1960'lardan itibaren flamenko rönesans yaşamıştır. Eski şarkılar gelecek nesillere aktarılmak üzere kayda alındı. Flamenko tarihini araştıran ve türlerini analiz eden kitaplar yazılmaya başlandı.
    1960'ların sonunda Paco de Lucia'nın ilk albümü çıktı, flamenko gitarının devrimi gerçek anlamda başlamış oldu. "Rumba" albümüyle İspanya'daki ulusal ilgiyi flamenko üzerine çekti.
    1970'lerde, Paco'nun birlikte çalıştığı "cante"lerin genç dehası Camaron, en etkili şarkıcıydı.
    Yine 1970'lerde festival olgusu ortaya çıktı. Flamenko'daki samimiyet ve doğaçlama yerini ustalığa ve ticarete bıraktı. Sanatçı içini saran isteği dindirmek için değil , sırası geldiği için dans etmeye başladı.
    1980'lerde ise sanatın her alanında teknik gelişmeler yaşandı. Beraberinde ticari patlamayı getirdi.
    Günümüzde ise flamenko esnek yapısıyla gelişmeye açık ve kontrol dışındadır

    moderndans

    M o d e r n d a n s n e d i r ?


    Bugünün Modern Dansı’nın kökleri Almanya ve Amerika’ya dayanmaktadır.Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki on yıllık dönemde Amerikalı ve Alman dansçılar birbirlerinden bağımsız olarak, öykülemeci ve gösterişli bale geleneğine karşı çıkan yeni dans biçimleri geliştirdiler.Ancak Amerikan ve Alman Modern Dans gelenekleri birbirini etkilemeseydi yeni biçimlerin geliştirilmesinden büyük olasılıkla söz edilmeyecekti . Amerika’da yaşayan Kızılderili’lerin geleneksel danslarının varoluşu ve Avrupalıların Salon dansları ve balelerinin bir araya gelmesi ile Amerika’nın Modern Dans anlayışı ortaya çıkmıştır.

    Almanya’da da otuzlu yıllarda birçok Alman dansçı Amerika’ya göç etmiş ve Amerikan modern dansının gelişimine katkıda bulunmuşlardır. İsadora Duncan, Ruth St Denis ,Ted Shawn, Martha Graham ,Merce Cunningham ,Paul Taylor gibi isimler de Modern Dansa yeni bir boyut getirmiştir.


    M o d e r n d a n s v e a n l a t ı m

    Hareketler ve jestler bir vücut dili geliştirerek, sözcüklerin anlatım yükünü üstlendikleri gibi, bu anlatımı, sözcükleri aratmayacak şekilde, hatta bazı durumlarda sözcüklerden daha da kuvvetli bir şekilde gerçekleştirmektedirler. Bunun en güzel örneği, dans dünyasında görülmektedir. İlkel insandan günümüze kadar insanlar, çeşitli nedenlerle her zaman dans etmişlerdir. Özellikle, sözcüklerle anlatımın henüz oluşmadığı ilkel zamanlarda, insanlar sevinçlerini, kaygılarını, korkularını, başarılarını ve yaşadıkları çeşitli olayları dans diliyle anlatmışlardır.

    Günümüz insanı, bir şeyleri belirli şekillerde görmeyi bekler durumdadır. Modern dansın amacı da bu şekillenmelerde yeni bakış açıları geliştirmektir. Bu durumda Modern dans, sadece belirli şekillerle ifade edebilme fikrinden yola çıkmayıp, özünde bale ve müzikten bir çok öğeyi içermekle birlikte sadece vücutla bir ifade yaratmaktadır. Örneğin; balede kullanılan mimikler, modern dansta çok nadir olarak kullanılmaktadır.

    Eski uygarlıklarda da rastlanılan bu yapı, özellikle maske takarak yapılan sahne gösterilerinde görülmesine rağmen, günümüz modern dansında yüz ifadesinin nötr konumu bu anlamda bu dans türünde bir çeşit maske olarak kabul edilebilir.

    Sanatsal boyutu yoğun olarak ön planda tutulan bu dal, klasik baleden hareketle gelişen yeni pek çok açılımlarla balenin yapısına da önemli yaklaşımları katmıştır.


    D e r s y a p ı l a r ı

    Modern Dans, bir şeyleri kalıplar içinde görmek yerine, bu kalıpları kırarak, yaratıcılığı ön plana çıkaran ve sanatçının kendinden bir şeyler katabileceği kompozisyonlar haline getirmeyi amaçlar . Bu durumda Modern dans, sadece kalıpların kırılması fikriyle yola çıkmayıp , özüne yoğunlukla Baleden ,müzikten,tiyatrodan , kısacası sanatın her dalından her parçayı alarak yaratıcılığın enginliği içinde birbirine harmanlamaktadır


    Türkiyede Dansın Tarihçesi


    Osmanlı toplumu, kadın ve erkeğin birlikte müzik eşliğindeki modern dansları ile 19.yüzyılın son çeyreğinde gayrimüslim burjuvası, levanten ve yabancı misyonlar kanalıyla tanışmıştır.

    Şüphesiz dans, Osmanlıdan günümüze geçen en çarpıcı modernleşme sembollerinden birisidir. Çengi ve köçek oynatan bir toplumdan vals yapan bir topluma geçiş, eğlence kültürünün içeriğini büyük ölçüde değiştirmiştir. Osmanlı insanı başkaları tarafından eğlendirilen edilgen bir karaktere sahip iken, Cumhuriyet insanı kendisinin katılımına imkan veren modern eğlence anlayışını benimsemiş ve dans pistine çıkma cesaretini göstermiştir.

    Cumhuriyet, eğlence hayatımıza kadın ve erkeğin aynı ortamda birlikte eğlenmesi ve eğlencenin çeşitlenip, kitleleşmesi gibi iki önemli değişikliği getirmiş ve bu eğlence tarzı meşrutiyetini Cumhuriyet Baloları ile ispatlamıştır.

    Cumhuriyet döneminde dans, batılılaşmanın önemli ölçütlerinden biri olarak kabul edilmiş, Atatürk’ün özel isteği ile Türk kadınlarının da dansetmesi hedeflenmiş, dansa adeta "devlet teşviki" uygulanmıştır.

    İlk dönemlerde, gelişmelere ayak uydurmakta güçlük çeken yüksek kademeli memurlar, rütbeli askerler eğlenceli balo öykülerine konu olmuşlardır. Frak giyip baloya giderken yumuşacık meslerini beline sokup frağın kuyruklarıyla gizleyenler, ilk dansı heyecandan kaskatı olan türbanlı ama dekolte yakalı eşiyle açıp birkaç kez pistte döndükten sonra rugan ayakkabılarını kimselere göstermeden çıkarıp meslerini giyen kaymakamlar, her baloda mutlaka hastalanan ve baloya katılamayan vali, kaymakam ve eşleri….

    Bu dönemin ilk yıllarında tango, resmi baloların, düğünlerin ve eğlencelerin asri dansı olmuştur. Kendine güvenen “monden” genç hanım ve beyler gösteri mahiyetinde fokstrot yapsalar da, balolar vals veya tango ile, düğünler ise mutlaka "La Comparsita" ile açılmıştır.

    1930’lu yıllara doğru bütün dünyayı saran çarliston salgını Beyoğlu’na kadar uzanmış, çeviklik isteyen bu yeni dans, kısa sürede genç, yaşlı herkes tarafından benimsenmiştir.

    Son yıllarda unutulan eski danslar yeniden gündeme gelmiştir. 1991 yılında Swissotel’de Viyana Opera Balosu Orkestrası eşliğinde, Viyana Balosu düzenlenmiştir. Altı haftalık vals dersi alan çiftlerin katılımıyla gerçekleştirilen balo, 1996 yılına kadar her yıl düzenli olarak, daha sonraları ise aralıklarla gerçekleştirilmektedir. Tango Dostları Derneği’nin yaptığı dans gösterili konserlerle başlayan tango geceleri, yerini öncelikle 1994 yılından itibaren Armada Otel’de süregelen "Tangolu Pazar Geceleri" ne bırakmıştır.

    Günümüzde dansa yönelik ilgi yeniden canlanmıştır. Çok sayıda dans aktivite ve geceleri düzenli olarak gerçekleştirilirken, sıklıkla yurtdışından yabancı dans eğitmenleri atölye çalışmaları için gelmekte, çeşitli organizasyon, kurum ve kuruluşlar faaliyete geçmektedir.

    Cumhuriyet Baloları

    19. yüzyılın sonlarında, İstanbul, İzmir gibi levantenlerin yoğun yaşadıkları büyük merkezlerde düzenlenen balolar, Türk Ocağı�nın kültürel faaliyetleri ile ivme kazanmış, Cumhuriyetin ilanından sonra ise resmiyet kazanarak, sosyal yaşamın önemli bir parçası durumuna gelmiştir.

    Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk balo, Eylül 1925'te İzmir�de düzenlenmiştir. Atatürk�ün isteği ile sadece Müslüman erkek ve kadınların bulunduğu bu eğlence, aslında kadın ve erkeğin aynı ortamda bulunması ve eğlenmesi adına büyük bir devrimdir.

    29 Ekim 1925 tarihinde ise, ilk resmi Cumhuriyet Balosu, Ankara�-'da Türk Ocağı'nda, başta Cumhurbaşkanı Atatürk olmak üzere; başbakan, bakanlar, büyükelçiler, ordu komutanları ve basının ileri gelenlerinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren, Ankara�da düzenlenen Cumhuriyet balosuna katılmak üzere her yıl İstanbul, İzmir ve diğer büyük illerden birçok yerli ve yabancı konuk davet edilmiştir.

    "Türk Ocağı o zamanlar, Hamamönü semtindeki Şengül Hamamı'nın yanındaki eski Ermeni mektebinin binasında çalışmaktadır. Balo gecesi bu harap binanın salonunda, duvar diplerine sandalyeler dizilmiştir. Herkesin sus pus sıralanıp oturduğu, sessiz hareketsiz, hatta kadınsız; benzetme garip kaçmazsa adeta bir mevlit toplantısıdır bu. Süreyya Ağaoğlu bu ilk baloya katılan birkaç Türk kadınından biridir. Anılarında kısaca şunları aktarır: Büyük bir heyecanla hazırlanmış, yüzüme de pudra sürmüştüm. Girişteki aynada yüzümü görünce hiç beğenmeyip mendille sildim. O günlerde o küçücük bina bizim için sanki bir saraydı" (Unutma Beni - Gökhan Akçura, 2001)

    Cumhuriyet Baloları toplum için bir örnek oluşturmuş ve kısa zamanda müzikli, danslı eğlenceler sıklıkla düzenlenmeye başlamıştır. Başta çeşitli kurumlar yararına olmak üzere Türk Ocağı, Hilal-i Ahmer, Himaye-i Etfal ve buna benzer birçok kurum birbiri ardına balolar düzenlemişlerdir. Artan ilgi karşısında özel dans okulları kurulup, dans dersleri verilmeye başlanmıştır.

    Dans muallimi İsmail Ruhi Bey tarafından perşembe, cumartesi günleri gecesi, cuma pazar günleri gündüz istenilen saatte ders verebileceğinden heveskaranın şeraiti anlamak ve kaydını icra ettirmek üzere Karşıyaka Belediye bahçesine müracaatları�� (Hizmet, 3 Ağustos 1926)

    Cumhuriyetin ilk yıllarında, küçük bir taşra kasabası görüntüsü veren başkent Ankara'yı canlandırmak, siyaset, ticaret, kültür ve eğlence merkezi yapmak amacıyla özel balolar sıkça düzenlenmiştir. Örneğin, Şubat 1927�de Başbakan İsmet Paşa�nın ev sahipliğini yaptığı ve Bakanlar Kurulu, İstiklal Mahkemesi üyeleri, yabancı büyükelçiler ve işadamlarının katıldığı yaklaşık iki yüz kişilik bir balo düzenlenirken, iki gün sonra yine Ankara�da, Cumhurbaşkanı M. Kemal Paşa�nın katıldığı bir Himaye-i Etfal Balosu düzenlenmiş, baloya birçok seçkin yerli ve yabancı konuk katılmıştır.

    Şüphesiz Cumhuriyet baloları batılı yaşam tarzının topluma empoze edilmesinde etkin bir araç olması nedeniyle önem taşımaktadır.


    Bir Zamanlar Dans Dersleri

    "Dansing"ler

    İstanbul'da "dansing"lerin ortaya çıkışı, şüphesiz Beyaz Rus göçmenlerin savaş sonrası kente yerleşmeleri ile başlamıştır. 1920 yılında Rusya'dan gelen zenci Thomas, Şişli'de "Hospital de la Paix" Akıl Hastalıkları Hastanesi'nin hemen yanındaki Stella bahçesinde İstanbul'un ilk dansingini açmış ve daha çok subayların tercih ettiği seçkin bir mekan olmuştur. Kiev'li bir Yahudi olan Mösyö Weinbaum, Cercle d'Orient'in karşısındaki binanın zemin katında, "La Nose Noire (Siyah Gül)" adında başka bir Rus dansingini işletmiştir. M. Lehmann'ın işlettiği varyete tiyatrosu "Garden Bar" ise, zamanla bir Rus dansingi haline dönüşmüştür.

    Rus dansinglerinin yanısıra, Tokatlıyan, Pera Palas gibi dönemin rağbet gören otellerinin de dansingleri olup, pek çok danslı çay partisine ev sahipliği yapmış, pek çok gönül ilişkisinin başlamasına ya da bitmesine vesile olmuştur.

    Bu salonlarda kendine özgü disiplin ve nezaket hakim olup, herkes bu kurallara uymuştur. Örneğin, dansa kalkmayan dam zorlanmamış, "angajeyim" diyen dama karşı ısrar edilmemiştir.


    Dans Dersleri ve Eğitmenleri

    Araştırmacı yazar Gökhan Akçura, dönemin dans derslerini şu şekilde aktarmaktadır:

    "Üzerinde dans muallimi" yazılı kapıdan içeri girip merdivenleri çıkıyoruz. Sonunda, sandalyelerin duvar diplerine dizildiği büyük bir salona ulaşıyoruz. Biz vardığımızda galiba dans yeni bitmiş ki; herkes yerine oturuyor. Bu sırada yanımıza gelen kısa boylu adam cebinden bir fiş çıkarıp uzatıyor. Fişin üstünde dershane ile ilgili temel bilgiler yeralmakta. Bunların en önemlisi dans saatlerinin düzenlenişi ile ilgili olanı:

    Ders Saatleri;
    10:00 - 12:00
    13:00 - 17:00
    19:00 - 21:00
    22:00 - 24:00

    Gramofonun karşısındaki boş sandalyelere oturtuluyoruz. Hemen bir matmazel gelerek karşımıza dikiliyor. Acemi olduğumuzu anlayınca söz konusu fiş karşılığı, kişi başına 15 kuruş vereceğimizi söylüyor. Karşımızdaki gramofonun yanında beş altı kız oturuyor. Bunlar günde elli ila yetmiş kuruş yevmiye alan "muavinler". Sabahtan akşama kadar çalışıyor ve gelen erkeklerin damları olarak görev yapıyorlar. Bizim oturduğumuz tarafta da on onbeş kadar erkek var. Rum aksanıyla konuşan dans profesörü, önce danslar hakkında açıklamalar yapıyor. Sonra erkekler kızların önüne giderek kızları revaransla dansa kaldırıyorlar. Gramafona konan tango çalmaya başlıyor. Bunu daha sonra vals ve paso doble takip ediyor."

    Dans dershanelerine giriş (duhuliye) ücreti, Fener'de, İstanbul yakasının ilk dans salonunda 25 kuruş iken, Beyoğlu'nda başta Haçopulo Hanı'ndaki Mösyö Yani'nin salonu olmak üzere yalnız kavalyeden alınan giriş ücreti 30 kuruş ve üstüne çıkmaktadır.

    Bazı dans dershanelerinin hemen yanında "kafeşantan"lar yeralmakta olup, giriş ücreti erkekler için 25 kuruş, bayanları teşvik etmek için ise 10 kuruştur. Amaç dansetmek için gelen erkek ve kadınları biraraya getirmektir.
    Dönemin dans eğitmenlerinden ilk akla gelenler;

    * Yüksekkaldırım'da Madam Sari
    * Galatasaray'da Şahinyan
    * Tokatlıyan Oteli'nin arkasında Yorgo
    * İpek Sineması karşısında Hanımyan
    * Sakelaridis
    * Taksim'de Lukas
    * Fener'de Halid ve Halide Armanlı
    * Bahri Bey
    * Haçopulo Hanı'nda Mösyö Yani
    * Madam Salaha


    Mösyö Yani'nin dans salonunun kavalye müşterileri daha çok banka, büro ve büyük mağazalarda çalışıp, salona yakın semtlerden gelen öğrenci ve gençlerden oluşurken, damlar ağırlıklı olarak Fener, Balat, Hasköy, Cibali, Kuledibi, Tarlabaşı, Feriköy ve Beşiktaş'tan gelmektedirler
    Konu sEmih tarafından (11 Kasım 2009 Saat 15:13 ) değiştirilmiştir.

  2. #2
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart

    :: | Tap Dansı | ::

    Dansın kaynağı İrlanda dansının solo adımlarından, İngiltere’ nin Clog Dansı' ndan ve Afrika dansından gelmektedir. 19. yüzyılda Güney Amerika’ da köleler arasında bu dansların karışımı olmuştur. Seri olarak ayak ucu ile yere vuruşlar dansın temel özelliğidir.


    Mediaktif Dans

    Meditatif dans bilince açılan bir köprü. Amacımız öncelikle kendi doğamızı keşfetmek, kendi potansiyelimize ulaşmak.

    Şehir hayatında bize en yakın doğa parçası kendi vücudumuz. Meditatif dansta vücudumuzu nasıl kullanmamız, ona nasıl davranmamız gerektiği Yoga, Klasik Bale, Modern dans ve diğer tekniklerle sunuluyor. Böylece varlığını bile bilmediğimiz kasları kullanmayı öğreniyoruz. Yanlış baskılar veya sakatlanmaya yol açabilecek kullanımlardan uzaklaşıyoruz. Şehir hayatının doğal sonuçları olarak bizi bekleyen iç ve dış hastalıkları engellemek için doğal yöntemlerimiz olduğunu öğreniyoruz. Güçlenen sırtımızla düzgün duruşu yakalıyor, taban düşüklüğünden, menisküse, kireçlenmelere, fıtıklara, disk kaymalarına karşı önlemimizi alıyoruz.

    Endüstri devriminden itibaren hiç olmadığı kadar artan kalp, damar hastalıkları, sinir, tansiyon, şeker ve kansere karşı bir zırh kuşanıyoruz. İç organlarımızı hissetmeye başlıyor, onlara yardım ediyor ve üzerlerindeki baskıyı kaldırıyoruz. Nefes teknikleriyle gerçek ve doyumsuz bir nefese ulaşıyor, bu nefesle fiziksel ve ruhsal sağlığımızı korumayı, hücrelerimizi ve düşüncelerimizi yenilemeyi öğreniyoruz.

    Meditatif dans temelini bir his ve hareket konsantrasyonu olan Mevlevilerin dansından alıyor. Hareket konsantrasyonunu, bilinçli egzersizlerle birleştiriyor.

    Kasma ve gevşetme yaşam demektir. Vücudumuzu germeyi batı teknikleri Klasik Bale ve Modern Dansla, gevşetmeyi ise yoga ve diğer doğu teknikleriyle öğreniyoruz. Böylelikle hem güç kazanıyor, hem de bu gücü kontrol etmeyi öğreniyoruz. Kazandıklarımızı paylaşarak artırıyoruz.

    Meditatif dansla insan düşüncesinin ve vücudunun nasıl işlediğini, mükemmelliğini, karışıklığını ve düzenini bilinçli hareketlerimizle kavramaya başlıyoruz. Öncelikle dik duruşu kazanıyor ve sonra bu duruşla ve bilinçle harekete geçiyoruz. Bilincimizi durağanlıkta ve yavaşlıkta buluyor ve sonra hıza ve harekete yöneliyoruz.

    Meditatif dans doğadan ve onun parçası olan vücudumuzdan hislerimiz aracılığıyla bilgi kazanmamızı ve bu bilgileri geliştirmemizi sağlıyor. Doğa ile iletişimimiz ise bizi sağlıklı, bütüne yönelik ve doğru düşünmeye yöneltiyor. Böylelikle takıntılarımızdan, saplantılarımızdan uzaklaşırken, huzur ve güven gibi saf duygularla bütünleşiyoruz. Meditatif dansı spor ya da jimnastik gibi algılamamak gerekiyor. Çünkü yalnızca meditatif dansta, bedenimiz araç olarak değil amaç olarak öne çıkıyor. İlerleme için gerekli olan gücü rekabet ve hırs ile değil, uyum, bilinç, anlayış ve duygu ile kazanabileceğimizi öğretiyor.

    Meditatif dans, bilim dünyasının maddeci tavrına yine bilimin bulgularıyla yanıt veriyor, ve gözle görülmeyen enerjilerin gücünü hissedip keşfetmemizi sağlıyor. Beyin ve kalp gibi organların nasıl çalıştığını inceliyor, onları geliştirmemizi ve alanlarını keşfetmemizi sağlıyor. Bizi kuşatan dünya ile iletişimimizi kolaylaştıracak ve renklendirecek bilgi ve becerilerle kuşanırken, hey şeyi anlamlandıracak bir anlayışa ulaşıyoruz.

    İnsanın varlığına ve bedenine nasıl yaklaştığını, tarih boyunca insanlıkla tekrar öğreniyoruz. Doğa ile iletişimimizde bize en köklü ve derin bağı hissettiren yoga ve meditasyonla doğamızı ve bir varlık olarak kendimizi keşfediyoruz. İnsanların kendi aralarında kurduğu sistemi, insan olma gururunu ve tarihini, klasik bale kalıpları ve modern dans ile öğreniyoruz.

    Meditatif dans, insanlığın uzun ömürlü çelişkisi madde ve ruh ikiliğini sentezle çözümlüyor ve parçayı bütünle buluşturuyor. Bu ikiliğin çevremize ve düşünme biçimimize akıl ve duygu, doğu ve batı, erkek ve kadın, sol beyin ve sağ beyin olarak yansımalarını incelerken, ne maddenin, sol beynimizin zincirleme çalışma biçimini öne çıkarıyor, ne de ruhsal gelişim için aklı yadsımayı öneriyor.

    Meditatif dans gerçeğe kurduğu köprüden, bu ikiliğin insanı oluşturan iki temel güç olduğunu görüp, her ikisini de geliştirip, uzlaştırmaya çalışıyor. Batı teknikleriyle koordinasyon yeteneklerimizi, doğu teknikleriyle ise konsantrasyon yeteneklerimizi artırıyor. Altyapıya ise kendi tarihimizden bir bakışı koyuyor; ve bu bakış gerçeği özünden yakalamış Tasavvuf felsefesine uzanıyor..Günlük hayatımızı, uzun süreli bakışımızı, andaki mutluluğumuzla birleştiren meditatif dans, bedenin, düşüncenin ve enerjinin limitlerini araştırıyor.

    Meditatif dans bir çocuk bakışı için çocukluğunuza, zindelik için gençliğinize, kökleriniz için tarihinize, saflık için benliğinize ulaşabileceğiniz bir köprü. Sağlığınız için yapabileceğiniz en bilinçli ve etkili çalışma. Gerçekte olduğunuz yeri bütünlüğüyle görmenizi sağlıyor ve geleceğe şekil vermek isteyenleri buluşturuyor.



    Meditatif dans sistemin olumsuz etkileriyle baş etmeniz ve şehir hayatında sağlığı yakalamanız için tek çare. Postmodernizmin sıkıntısını kaybolan vücut bilincine bağlıyor, duygular için mantık sistemlerinde yer açıyor ve çatışma yerine uyum koymayı amaçlıyor.

    Her şeyin değişmekte olduğu ve değişmeye devam edeceği dünyamızda yerini görmek isteyenlere ve onun dönüşüne eşlik edenlere duyurulur....




    Medİtatİf DansIn YararlarI

    · Bedenimizi tanımak ve bilinçli olarak kullanabilmek, bize hem eşsiz bir güç ve algılama yeteneği kazandıracak, hem de beynimizin vücudumuzla koordinasyonunu sağlayarak günlük hayatımızda bilinçli, doğru ve sağlıklı hareket etmemizi sağlayacaktır.

    · Her hareketimiz bir ritimdir. Hareketlerimizin doğal ritimlerini yakalamak bizde dışarıdan görünür bir uyum yaratacaktır.

    · Hareketlerimizin içimizden gelen akışını hissettiğimiz zaman, dokunduğumuz her şeyin varlığını duyumsayacağız ve bu bize mutluluk verecek. Gündelik hayatta yapmak zorunda olduğumuz her şeyde; yürürken, otururken, çalışırken, yaşadığımız dünyayı daha farklı algılayacak ve onu daha çok seveceğiz.

    · Meditatif Dansın daimi hedefi DURUŞLA ilgilidir. Duruşunuzu düzeltmek uzun süreli bir amaçtır. Bu teknikle kullandığınız her kasın onlarcasına sahip olacak; bazı kaslarınıza gereğinden fazla yüklenip sakatlanma olasılığınızı tamamen ortadan kaldıracaksınız. Meditatif Dans, vücudun akışkanlığını kullanarak sizi vücutla ilgili kısıtlı tutumunuzdan kurtararak, kendiliğinden hissi veren bir geniş kullanma ağında potansiyel gücünüzü kullanma yeteneği verecektir. Bu size hayatınızın sonuna kadar kullanabileceğiniz yepyeni güçler hediye edecektir.

    · Meditatif dans, insanların günlük hayatında eksik tuttuğu Sezgisel akıl ve doğal yaşam gibi tarihsel birleşenlerini, varlığının geçmişte oluşan sihirli mutluluk ve yeteneklerini, beynimizin altında, rahatça ulaşabileceğimiz yerlerde bulmanın anahtarlarını sunar. Bunların yokluğu,yirmili yaşlardan itibaren büyüme ve sürekli yenilenme becerilerinin üstünü kapatır. Bedenin isyanı ağrılar, ve sürekli tutulan yanlış alışkanlıklarla kendini gösterir. Devamını öngöremeyen beden, kendini kalıplaşmış hareketlere hapseder; bu da bazı kas ve hareketlerimizle beraber bazı duygularımızı da kaybetmemize neden olur.

    · Omuriliğin açılması ve dengesi kişisel esneklik ve yaratıcılıklarınızın dışavurumunda size destek olacaktır. Meditatif Dans, omuriliğin akordeonel yapısının bozulmasıyla onu hareketsizlikten kireçlenmeye götüren süreci durduracak ve ona çok eski ve yeni yeteneklerini sunacaktır. Bilinçli hareketleriniz, geçmişte ruhunuzda oluşmuş ve varlığını üstünüzde tutan tüm duygularınıza yeni bir yön ve size sonsuz bir güven verecektir.

    Medİtatİf DansIn Vücudunuza KazandIracaklarI

    · vücut bilgisi

    · duruş&çizgi

    · denge

    · esneklik

    · uzama

    · akıl-vücut koordinasyonu

    · rahatlama

    · performans ve güç

    · konsantrasyon



    NELER ÖĞRENECEĞİZ?



    · Fiziksel, duygusal ve sinirsel gerilimi azaltabilme yeteneği

    · Hareketle rahatlama bilgisi

    · Zihinsel odaklanma ve tüm vücut konsantrasyonunu geliştirme

    · Vücudunuzu dinleme

    · Nefesinizi tüm hareketlerinizin bilinçli ve tamamlayıcı bir parçası haline getirme

    · Zihninizi rahatlatmak ve sezgilerinizi açmak

    · Yeni tekniklerle vücut açmak

    · İnsanlarla ve doğayla kurduğumuz denge ve uyumu diğer insanlarla kuracağımız ilişkilerde, oluşturduğumuz yaratıcı kombinasyonlarda sunmak




    Meditatif dans doğu ve batı teknikleri senteziyle; vücut farkındalığı, nefes ustalığı, rahat ve akıcı hareket için tasarlanmıştır.

    Sıfır noktasından başlayarak bedenin potansiyel gücünü ortaya çıkarır. Modern hayatın ve şehir yaşamının beden ve zihin üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerden insanı kurtarırken, sağlık, bütünlük hissi, akıcılık, güç ve kondisyon verir.

    Meditatif dans, paralel gelişimi hedefler.

    Konsantrasyon yeteneklerini belirgin bir şekilde artırır.

    Zihin gücü ve motivasyon kabiliyetini somut ifadelerle yükseltir. Bütünsel gelişim için, katılımcıları, beden, zihin ve ruh ile barışık, grup enerjisiyle aktif, yaratım gücüyle zengin, sanatsal evren ile tatminli kılmayı hedefler.

    Meditatif dans, anı kendimizin kılmak için geçmişi biriktirir.

    İlkçağ ve ortaçağda oluşmuş teknik ve öğretilerle ~ Helen tekniği, Yoga, sufi dönüşleri, şamanik çemberler ~ yeni ve yakınçağda oluşan metot ve disiplinleri ~ Klasik bale, Modern teknikler, Alexander, Pilates, Risk, Contact ~ bir araya getirir. Beden ve zihin gücünü artırır, sınırları ve limitleri sorgular...

    Meditatif dans, ilhamını topraklarımızın karışımından alır.

    Meditatif dans, özümüzün dansıdır. Kollarını özgürce doğuya ve batıya açar. Derinliğini tasavvuf felsefesinin açıklığından, yüksek tahayyülünden ve eşitlik prensibinden alır. Hızını ve çevikliğini batıya, durağanlıktaki huzurunu doğuya borçludur. Tutarlı ve bütünsel gelişimi hedefler. Zamanı tersine çevirerek algıyı ve bedeni, her daim genç, diri, meraklı ve açık tutar. Bütünlük, kendi içindeki birleşenlerine, diğerlerine ve evrene dönüktür. Tüm basamakların ilkeleri farklı, fakat uyumludur. Doğruluğunun ispatı, eşsiz harmonisidir.

    Yaşamı, kaostan çıkararak fraktal organizasyona dönüştürür.



    Meditatif dansın doğal gelişimiyle ifade yetenekleri gelişir.

    Düşünceler, harekete dönüşür. Potansiyel, kullanılabilir hale gelir. Uyuyan kaslar, hayat bulur. Ölü kütleler canlanır. Endişeler dizginlenir. Beden çizgileri uzamaya ve düzelmeye başlar. Sırt, dikliğini bulur. Sembolik ifadesi hafıza olan sırt, meditatif dansın temel noktasıdır. Her yeni gelişim sonunda sırtta yeni bir diklik, benlikte yeni bir güven hissi ve ifadede cesaret oluşur. Sadece omurgada bulunan altı yüzü aşkın kas, bir seneye yayılan sürede canlanır ve güçlenir.

    Hafızamızda ve geçmişimizde saklı, bilinçaltında her zaman canlı pişmanlık, tutarsızlık ve suçlululuk hislerinden kaynaklanan korkular, yerini sonsuz bir güvene, sorumluluk hissine ve olgunluğa bırakır. Böylece kendi geçmişimizi bir kambur gibi taşımaktan vazgeçer, onun doğruluk ve saflıklarını ayırt ederek, vicdanımızı yok saymak yerine, onunla anlaşmaya başlarız.

    Ve hafızamızın üstünde, esnek bir çizgiye sahip oluruz. Tüm özelliklerimize ifade canlılığı ve birleşenlerimize uyum getiririz.



    Kişi ve Grup

    Meditatif dans, bireysel ve modern dünyada hareket yeteneği, estetik sunumlar, sağlık ve gelişim vurgusuyla ön plana çıkar. Meditatif dans ben içinde, zihine bağlı yaşamı açarak, doğayla bütünleşmişlik hissi, ve diğerleriyle kaygısız ve içten bir şekilde iletişime geçmek için bir fırsattır. Ben, sen ve o’yu keşfederken biz’den yardım alan meditatif dans öğrencileri, zihnini tutarlı bir biçimde sentezleyerek gelişimin, öğrenmenin formülünü çözüyor

    NEPHES TEKNİĞİ


    Meditatif dans gerçek bir keşiftir. Dünyada yeni yeni oluşmaya başlayan bu akımın Türkiye’de ilk defa gerçek yerini bularak ve genişletilerek sunulması Quote araştırma grubunun çalışmaları ve vücut eğitmeni NEPHES’in zengin altyapısı, üstün yeteneği ve yaratıcı ruhu ile geliştirdiği ders tekniği ile başlamıştır.

    Meditatif dans modern dünya sisteminin gelişimi ile birlikte insanlığın kaybettiği vücut bilinci, sezgisel akıl ve doğal yaşam gibi varlığının geçmişte oluşan sihirli mutluluk ve yeteneklerini, odaklanma ve meditasyon, ve özel olarak tasarlanmış vücut çalışmaları yoluyla sahiplerine geri kazandırır. Duruşu düzelterek ve omuriliğin akordeonal yapısını koruyup güçlendirerek insana hak ettiği güveni ve sağlığını verir. Aksi halde oluşacak yanlış alışkanlıklar, ağrılar, rahatsızlıklar ve hastalıklardan vücudu sonsuza dek korur.

    Vücut bilinciyle vücudunuzu baştan şekillendirebilirsiniz. Gerçek, güçlü bedene ulaşırsınız. Hastalıklarınızı, sakatlıklarınızı kontrol altına alırsınız. Bedeni dinler ve onu yönlendirirsiniz. O da sizi dinler ve kendinizi dilediğiniz gibi yansıtmanızı sağlar; kendinizle ve diğerleriyle kurduğunuz ilişkileri, oluşturduğunuz yaratıcı kombinasyonlarla ifade etmenize, yaşamınızla uyum içinde varolmanıza yardımcı olur..

    Beden üzerindeki binlerce yıllık insan düşüncesini ve deneyimini bu geniş yelpazede yepyeni ve ışıltılı bir zekayla yorumlayan Nephes tekniği; vücuda güç, form ve esneklik kazandırır. İnsan bilincini vücut üzerinde gerçekleyerek duygu ve beden dünyası arasındaki dengeyi sağlamak, katılımcılarda sınırsız bir yaratıcı enerji oluşturur. Grup enerjisinin iyileştirici gücü, hareketin ve dansın sonsuz varlığı, insanı köklerine, gizli dünyalarına ulaştırır ve onu geleceğe taşırken hak ettiği güveni ve saf neşeyi verir. Meditatif dans, Doğunun birikimini, duygusunu ve evrenle bütünleşme tarzını, Batının tekniğini ve hızını kendi saf gerçekliğimize yansıtarak, insana yeni açılımlar ve ihtiyacı olan anlayışı vaat eder. Bu çalışmadan varlığımızın tüm birleşenleri yararlanır:

    Bedenimiz güç, uzama, esneme; bilincimiz konsantrasyon; ruhumuz güven ve anlayış kazanır ve böylece aralarındaki sağlıklı dengeye ulaşılır.

    MEDİTATİF BİLİNÇ

    Meditatif Dans kendimizi keşfetmek için benzersiz bir sistemdir. Kendimizle, diğer insanlarla ve evrenle kurduğumuz ilişkilere yeni bir gözle bakmak için harika bir fırsattır. Yaşadığımız dünyanın karmaşasından, benliğimizde oluşan yabancılaşma duygusunundan kurtulmayı; kendimizi ve bedenimizi tanımayı, bilerek varolmanın sihrini tatmayı, ruhunuzu rahatlatmayı ve canlı tutmayı amaçlar. Meditatif Dans kendimizi denetlemek için varolan yeteneklerimizi besler; vücudumuz ve aklımız arasında bütünleşme sağlar, bilinçliliğimizi ve yaratıcılığımızı artırır.

    Meditatif dans tek bir sisteme veya tekniğe bağlı kalmadan, doğu ve batı disiplinlerini kendi amacı doğrultusunda sentezleyerek birçok teknik ve çalışma metodunu buluşturur.

    Klasik Bale, Yoga, Modern Dans, Alexander, Risk Teknik, Contact Improvisation, Pilates, Helen ve Horton gibi köklü vücut disiplinleri ve teknikleri meditatif dansın temelini oluşturur. Dünyanın dört bir yanında oluşan bu tekniklerle dengeye bakış açıları ve vücut formları buluşur. Katılımcılarda eşsiz bir form, enerji ve bilinç oluştururken, bedene gerçek gücünü iade eder.

    Bedeni gerçekten keşfetmek, tüm iç ve dış kas sistemlerini harekete geçirerek gerçekliği yakalamak; duruşu düzeltmek ve gerçek nefes teknikleriyle bedeni tüm potansiyeline ulaştırmak, birçok rahatsızlığa, hastalığa karşı koyar. Bedene tüm potansiyelini kazandırır, iç organlar üstündeki baskıyı kaldırır, ve katılımcılarda köklü bir değişim sağlar.

    Duruş&Çizgi
    İlk hedef duruşu düzeltmektir. Meditatif dans bu amaç için ilk önce duruş çizgisine odaklanır, omuriliğin akordeonel yapısını koruyup, güçlendirir, çizgisini doğrular.

    Türkiye’de sekiz kadından birinde oluşan disk kaymaları ve çağımız hastalığı bel fıtığı ve kireçlenme gibi rahatsızlıklar bu çalışma ile insanı sonsuza kadar rahat bırakır.

    Vücut Bilinci
    Çağımız insanının yaşam biçimi bedenin ve beyinin büyük ölçüde potansiyelini kullanmamasına, bu da zamanla çoğu özelliğini yitirmesine neden olmuştur. Zincirleme öğrenme becerilerini barındıran sol beyinin gelişimiyle sağ beyin ve ürünü olan sezgisel bilgi yitirilmeye başlamış, aralarındaki denge bozulmuştur. Sağ beyinin özellikleri, sezgisel akıl bu çalışmayla tekrar canlanmaya başlar, insana kaybettiği yarısını bulmasının mutluluğunu verir.

    Vücut Kondisyonu
    Kendi ağırlığımızı, dengemizi ve yerçekiminin yarattığı baskıyı kullanarak, vücut çizgilerini keşfedip düzelterek, bedenin potansiyelini ortaya çıkardıktan sonra, çeşitli tekniklerle limitlerimizi zorlamak bizi enerjik, sağlıklı ve güçlü bir bedene ve tatminli ve yaratıcı bir ruha ulaştıracaktır.

    Meditasyon ve odaklanma
    Bilimsel olarak alt-beyinin keşfi konusundaki çalışmalar artmıştır. Meditatif dans alt beyine ulaşmanın en etkili yolu olan meditasyon ve odaklanma metotlarını kullanır. Beyin ve beden arasındaki uyumu yakalar, akıl vücut koordinasyonunu geliştirir. İnsanı stresten, sıkıntıdan, seçeneksizlikten ve depresyondan uzaklaştırır.

    Grup enerjisi
    Sanayi devrimi ile birlikte rekabet ve iş bölümü insanı grubundan ve tarihinden ayırmıştır. Ancak insan tek başına bir birey olarak yaşayamaz ve duygusuna ve gücüne ulaşamaz. Meditatif dans hem kişi hem de grup üzerine yoğunlaşır. Grup, enerji birleşimi ve uyum için vardır. Grup enerjisinin bireye sağladığı olumlu duygular, insanı kendi egosundan uzaklaştırması, önüne uçsuz bucaksız bir yol açar.

    NEPHES derslerinde, grup enerjisini eşi bulunmaz bir motive edici güce dönüştürür, ortak bir amaç, sağlık ve mutluluk etrafında varolan grubun zekasını tüm arınmışlığıyla ortaya çıkarır. Katılımcıların bedensel farklılıklarına tek tek yaklaşır, her sorunu inceler ve çözümler oluşturur.

    Kişi, grup enerjisinin itici ve destekleyici gücüyle, açığa çıkan kendi gücüne, köklerine, bedenine, düşünce dünyasına ve oradan evrene yansıyan görüntüsünün gerçekliğine ve uyumuna ulaşacaktır.

    Meditatif dans insanı yalnız bir birey değil, enerjinin doğa ve dünya yüzündeki tüm canlılarla paylaştığı ortak gerçeği olarak görür. İnsana hafızasının hak ettiği güveni hediye eder. O hafızada hepimizin yerini ve rengini görmek elimizdedir.


    Ve dans...
    Gezegenimizin hareketi, bizi oluşturan tüm hücre ve atomların hareketleri bir ritim ve uyum oluşturur. Bu hareketin sihrini yakalamak, onunla uyum sağlamak, dansla mümkündür. İnsanlığın en eski ortak noktası dans ve ritimdir.

    Vücut kondisyonu, grup enerjisi ve binlerce yılda oluşmuş teknik ve duyguların birikimiyle çalışma başlar. Derste öğrenilenlerin uygulamaya dönüşü ve verimi yine derste açığa çıkar. İnsana güven ve güç duygusu ve eşi bulunmaz bir tatmin verir. Doğan enerji modern dans teknikleri ile kendini yaratıcı kombinasyonlarla ifade eder. Medeni cesaret, güven ve uyum duyguları gelişir.

    Etrafımızdaki her şeyin, gezegenimizin ve tüm evrenin ortak özelliği hareket ve değişimdir; bu sonsuz dansa uyarsak yaşamı ve onun sihrini, sağlığımızı ve geleceğimizi güven altına almış oluruz.

    Hafızanın ve bilincin sırlarını çözmek, tüm tarihle ve insanlıkla paylaştığımız ortak anahtarımız olan Bedenimizle ve onu güçlendirmekle mümkündür. Unutulmamalıdır ki düşünceyi üreten bedendir ve geleceği hazırlayan düşüncedir.

    Latin Dansları

    Latin Danslar 3 Kategori altında Toplanır...

    1-Salon Dansları
    2-Sosyal Danslar
    3-Serbest Stil( bu dans türü Latin danslarından ayrıdır)

    Bu 3 kategori altında farklı dans çeşitleri vardır

    1-Salon Dansları
    Amerikan Rhythm (cha cha, rumba, swing, mambo, bolero)
    Amerikan Smooth (vals, tango, viyana valsi, foxtrot)
    Uluslararası Latin (samba, cha cha, rumba, paso doble, jive)
    Uluslararası Standart (vals, tango, viyana valsi, foxtrot, quickstep)


    2-Sosyal DanslarArjantin Tango
    Flamenko
    Geleneksel Latin Dansları - Küba (salsa, son, mambo,cha cha, merenge,conga, bolero, rumba free, lambada, samba)
    Latin Klüp Dansları (salsa, merenge, cha cha, cumbia, bachata)

    3-Serbest Stil
    Rock'n roll, disco, sirtaki,oryantal vb.

    Cha Cha

    Küba familyası danslarının diğer bir üyesi olan Cha Cha Cha, aynı zamanda sosyal Latin-Amerikan danslarının en popüler olanıdır. Cha Cha Cha'nın birçok hareketinde bu sebeble Rumba Mambo hareketlerinden benzerlikler vardır. En temel farklılık "Cha Cha Cha" dadır. Bu terim adını müzikteki dördüncü vuruşun, kolay yakalanabilen Cha Cha Cha ritmini vermek için bölünmesiyle oluşmuştur.
    Bu dans başlangıçta Mambo ve Rumba'nın bir çeşidiydi ancak 1948'de Enrique Jorrin, Mambo'nun doğduğu danzon ritmiyle, montuno ritimlerini karıştırdı.


    Sonuç gözle görülür şekilde farklı ve heyecan vericiydi. Jorrin'in "aldatmaca" anlamına gelen bu yeni kompozisyonu "Enganadora" 1953'te kayıtlara geçti ve devasa ölçülerde popülarite kazandı. Dansçılar hep daha da fazlasını talep ettiler. Cha Cha Cha'nın anlaşılır ritmi küçük müzik topluluklarından büyük orkestralara kadar hemen hemen her şekilde yorumlandı ve kısa sürede neredeyse tüm müzisyenler Cha Cha Cha çalmaya başladı.

    Cha Cha Cha dansı, müziğinin de olduğu gibi; canlı, göz alıcı, alaycıdır ve coşkun ritmiyle dünyadaki tüm dansçıların rağbet edip zevk alacağı türden nadir bir eğlence sunar.

    Cha Cha Cha adı İspanyolca'da "Chacha" çocuk bakıcısı demektir. Aynı zamanda "chachar" kokain yaprağı çiğnemek anlamına da gelmektedir. Ama Cha Cha Cha hızlı bir Küba dansı olan Guaracha'dan geldiği düşünülmektedir.

    Müzik ve Ritim
    Cha Cha Cha'nın da ritmi Mambo ve Rumba'da olduğu gibi 4/4'tür. Cha Cha Cha ritmindeki 2, 3, 4 & 1 ritmini vermek için dördüncü vuruş ikiye bölünmüştür. Bu ritimde ilk vuruş vurgulanır. Cha Cha Cha ritminin temposu Rumba'nınkinden biraz daha hızlıdır. Yarışmalardaki sabitlenen ritim dakikada 30 bardır. Göze yavaş görünen bu tempo Cha Cha Cha'nın diğer danslara göre fazla olan adımlarıyla esasen hızlıdır.


    Cha Cha Cha Notları
    Karakter: Küstah, Hareketli, Tutkulu Hareketler: Sert ağır ve hızlı adımlar, düz bacak yapısı. Bar/dakika:30 bar. Zamanlama: 4/4 Yükselip alçalma:Yok

    Zamanlama
    Cha Cha Cha'nın bölünmüş dört vuruşu içersinde bir sonraki bara geçmeden dansçının Cha Cha Cha şasi adımları denilen adimlari vardır. Şasi adımları iki vuruşunda öne ve geri atılan temel adımlarla Cha Cha Cha'nın esas ritmine bağlanır. Birçok dansçı Cha Cha Cha'ya bir vuruşunda yana atılan bir adımla başlar. Bu adım bir sonraki 2 vurusunda atılan ön ve geri temel adımlarına yol açmış olur.

    Arjantin Tango

    Endülüs ve İtalyan folklorundan izler taşıyan tango, 19. yüzyılın sonlarında Arjantin’de ortaya çıkmıştır. Kasvetli ve tutkulu görüntüsüyle diğer danslardan ayrılır. Müziği ve kökeni Latin danslarından çok farklıdır. Arjantin'de doğmuş, çok uzun süre keşfedilememiş hakettiği yeri bütün dünyanın onu farketmesiyle almıştırHer zaman kaba, hırçın bir tarzda olup, hareketli ve canlı ritminin yanısıra, son derece hüzünlü ve mutsuzdur. Büyük kentte düş kırıklığına uğrayan göçmenlerin kırılan umutları, sıkıntıları, başkaldırıları bu dansla dışa vurulmuştur. O dönemde tango, kapalı küçük çevrelerin ayıplanan ve hor görülen dansıdır.


    Her ne kadar tango bugün ışıltılı dans salonlarında yapılsa da, aslen Buenos Aires'in kenar mahallelerinde ve genelevlerinde ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın sonunda Buenos Aires, Avrupa ve Afrika'dan gelen, bir çoğu bu yeni ülkede kendini yalnız hisseden göçmenlerle ve sürgünlerle dolmuştu. Bunlar geçici arkadaşlıklarda, içkide ve kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacak herhangi bir eğlencede avuntu buluyorlardı. Bu göçler sonunda aradıklarını bulamamışlar ve büyük bir ümitsizliğe düşmüşlerdir.Kendilerini bu ülkede yabancı gibi hissetmişler ve hiçbir yere ait olmama duygusundan kurtulmaya çalışmışlardır. Bu koşullar altında , bu baskı altındaki kültür yeni bir müziğin doğmasına yol açmıştır.. Sosyal baskılar nedeniyle duygularını ifade etmekten kaçınmışlar , bunun yerine kendilerini tangoyla özetlemişlerdir.

    Zamanla Buenos Aires’in eğlence ve kültür merkezi olan Calle Coriente’ye ulaşan tango, önemli değişimler geçirerek bir eğlence müziği ve salon dansına dönüşmüştür. 1907’lerde tangonun yıldızı hızla yükselmiş, Arjantin’li müzisyenler tarafından önce Paris’e, oradan da tüm Avrupa’ya ve hatta Uzakdoğu’ya kadar yayılmıştır. Arjantin Tangosu gerek müzik, gerekse dans olarak her ülkede o ülkenin ulusal kimliğine bürünmüştür.
    Dünyada 3 farklı şekilde yapılır (Arjantin stili, Amerikan stili ve uluslararası stil).


    Bugün Arjantin’de tangonun tarihsel gelişimini araştıran bir “Tango Akademisi” bulunmaktadır. Tangonun tarihsel sürecini beş dönemde özetlemek mümkündür.

    Tango çeşitli kültürlerin karışımıdır,; Afrika vuruşları, Kızılderili ritmi ve Latin etkisi Arjantin pampalarının müziğiyle birleşti. Tango adının Afrika tamtamlarının çıkardığı "tan-go" seslerinden, ya da Latince dokunmak anlamına gelen "tangere" fiilinden türediği sanılmaktadır. Tango adı nereden gelmişse olursa olsun, tango müziği tango dansına da can verdi. Hayal kırıklığına uğrayan milyonlarca insan duygularını müziğe de yansıtmıştır -ki bunlar öfke, hüzün, vatan hasreti ve düşkırıklığı olmuştur.


    Başlangiçta tango, kapalı ve küçük çevrelerin ayıplanan ve hor görülen müziğidir. ..aile babaları bu müziğe kuşku ile bakmakta ve bırakın dansetmeyi, sabah fabrikaya çalışmaya giden kız çocuklarının kulakları tango sözlerini ve bandeneo'nun baştan çıkarıcı ezgilerini duymamasi için pamukla tıkanmaktadır İlk tangolar Arjantin aristokrasisinin "aşağı" bulduğu bir davranış idi. Bunu nedeni şöyle açıklanabilir: Tango, daha çok genelev dünyasında rağbet görmekteydi. Muhabbet tellalları cafishio veya cafio'lar, çoğunlukla fakir Doğu Avrupa'dan gelen sermaye kadınlar ve kaçamak yapan maceraperestlerin bu yeni ve erotik dansı rahatlıkla yapabilecekleri yer ancak batakhanelerdi... O günlerdeki tangoların adları bu gerçeği yansıtır.


    Dönemin tangocu tipini temsil eden guapo veya compadre'ler özel giysiler giyen, kıskanç, kavgacı, bıçak taşıyan, sık sık da hapse giren yarı köylü, yarı şehirli kabadayılardır. Meslekleri çoğunlukla arabacılık, at bakıcılığı ve kasaplıktır. Kendi aralarında 'compadraje' adlı kurallar geçerlidir.

    1912'de Arjantin'de alt sınıfa seçme hakkı verilmesi,bu sınıfın kültürel özelliklerini daha üst sınıfların tanımasına olanak sağladı.Böylece tango halk arasına karıştı. Durum bir süre sonra değişti, "aile"nin gidebildiği açık hava eğlence gazinolarında "edepli" tangolar yapılmaya başlandı.

    Yüksek sosyeteye göre tango ,kabul edilemeyecek kadar kaba ve müstehcendi.Fakat birinci Dünya Savaşı'ndan çok kısa bir süre sonra tango Fransa'ya taşındı.Fransız sosyetesi tangoyu bağrına bastı.Fakat Avrupa'da yaygınlaşmaya başlayan tango biraz değime uğramıştı.Tangonun Fransız versiyonu orjinaline göre daha duygusal,daha melankolik ve daha az ihtiraslıdır.

    Tangonun Paris'teki bu büyük başarısından sonra Arjantin'de halka açık yerlerde tango yapılmaya başlandı.1940'lar tangonun altın çağı olarak ifade edilir.Fakat 1950'lerde çeşitli nedenlerden ötürü tango tekrar yeraltına dönmeye başladı.Rock'n Roll'un yayılması ile birlikte eşli danslar popülaritesini yitirdi.1950 1980 yılları arasında Arjantin birsürü diktatör tarafından yönetildi.Dansetmek yasaklandı. Şuanda özgürlükle birlikte tango bütün ihtişamıyla birlikte geri döndü

    Türkiye'nin tango ile tanışması Cumhuriyet'in kabulünden hemen sonraya rastlar.Medeni hayatta batıya yönelik yenilemelerin arasında dans da gelmektedir. Fakat Arjantin tango uzun yıllar Türk insanı tarafından benimsenmedi. Bunun en önemli nedeni dans stilinin fazla müstehcen bulunmasıydı.Avrupa'da değişime uğramış stili benimsenmeye başlandı ama yine de bay ve bayan hiçbirzaman gerektiği gibi yakın dansetmediler. Tango ve Türkiye ile ilgili asıl inanılmaz olan, Türkiye'nin dünyada tangonun ulusal bir marş gibi söylendiği tek ülke olması.Ama yine de Türkiye Avrupa Dans Federasyonuna üye olmayan tek Avrupa ülkesi.Ulusal marş gibi söylenen şarkı , ' La Cumparsita ' Türkiye'de her düğünün açılış şarkısıdır. Tango sadece bir dans değildir. Tango bir yaşam stilidir.Tango çoğu şairin şu kelimelerle belitmeye çalıştığı direkt, duyguların dışa vurumudur: " bir kavganın, kutlamaya dönüşebilme inancı"..


    Arjantin Tangosu;Son yüzyılda Arjantin' in Buenos Aires şehrinde ortaya cıkmış, halkın sosyal yaşantısını tam olarak yansıtan bir danstır. Gerçek bir yönlendirme ve yönelme dansıdır. Dramatik bir müziğe sahip olan Arjantin Tangosu keskin ayak ve bacak oyunlarına sahiptir.

    Swing

    East Coast Swing ve West Coast Swing olarak ikiye ayrılır. Cazın bir türü olan Swing müziği üzerine yaratılan bir danstır. Amerika kökenli sosyal bir danstır.

    Bolero
    ,
    Bolero 1930'ların ortalarında ortaya çıkmış, "Amerikan Style" bir dansdır. O zamanlar bolero klasik formda dans ediliyordu. Bolero'nun orjinali 3/4 lük ritm ile İspanyol bir dansdır. Bolero Küba'da önce 2/4'lük ritm, sonunda ise 4/4'lük ritme değişti. Şu anda Rumba ritminin çok yavaş bir versiyonu olarak dans edilir. Müzik sık sık İspanyol vokalleri ile ve ince perküsyon efektleri ile düzenlenir, ve 20 ile 25 mpm (measures per minute) ile çalınır. Bolero Fandango'nun istenmeyen kısımları çıkarılarak yapılmış bir modifikasyondur. Ama bütün zerafeti aynen karunmuştur. Bolero kilisede dans edilse, rahipler bile kendilerini bu dansın çekiciliğinden alamayıp dans edeceklerdir.


    Bolero'da "slip pivot" ve sola dönüşler olan bir dansdır. ( slip pivot bir daire içinde, ayakların bir eksen üzerinde ileri ve geri hareketleri ile yapılan vucudun dönüşüdür.) Bolero'da sadece vucut yükselişi vardır. (ayaklardan bir yükselme olmaz.) Slip pivot ile dans eden bir çift ve yavaş harika müziği Bolero'ya çok yavaş, düzgün, güçlü ve romantik hava verir. Bolero'nun ayak hareketler Rumba'ya benzer fakat çok farklı bir havası vardır. Bolero genellikle, yavaş ve harika temposu ve güzel melodilerinden dolayı "aşkın dansı" olarak bilinir.Rumba müziği duyduğunuzda onu Bolero sanabilirsiniz ama aslında tempo bakımından çok farklıdır


    Vals

    Valsin çıkış kaynağı, 16. yüzyıl ortalarında Fransa’nın Provence bölgesinde ortaya çıkan ve “Volta” olarak adlandırılan folklorik bir danstır. Hatta, İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in Leicester Kontu ile bu dansı yaptığı tablo, büyük ün kazanmıştır.
    Vals, 19. yüzyıl başlarında, Avusturya ve Almanya’da dansedilen bölgenin yerel farklılıklarını bünyesinde barındırarak gelişim göstermiştir.

    Özellikle Kuzey Avusturya’nın “Landl ob der Enns” bölgesinde uygulanan dans stili “Landler” adını alarak çok popüler olmuştur.

    Vals kısa sürede, Johann Strauss’un müziğinin etkisiyle Viyana’da ve 1812 yılından itibaren de İngiltere’de geniş kitlelere ulaşmış, aristokrasinin beğenisini kazanarak baloların vazgeçilmez eğlencesi olmuştur.


    Günümüzde vals; "Viyana Valsi" ve "Modern Vals" olmak üzere iki farklı ritm ve kategoride dünya dans literatüründe yerini almaktadır.


    foxtrot


    Bu dansın ilk kez 1913 yılında Florenz Ziegfeld Revüsü komedyenlerinden Harry Fox tarafından New York’taki “Ziegfeld Follies” adlı gösteride yapıldığı kabul edilmektedir. Kısa sürede New York ve daha sonra başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’da popüler olmuştur. 1927 yılında slow fokstrot ve quickstep olarak iki farklı ritm ve dans kategorisi olarak ayrılmıştır. Quickstep aynı zamanda çarliston, shimmy ve black bottom danslarının hızlı bir versiyonu olarak kabul edilmektedir.


    Caz ve Blues müzikleri eşliğinde doğan fokstrot için sonradan özel besteler yapılmış ve 1930’lu, 1940’lı yıllarda tango kadar sevilip benimsenmiştir.

    O dönemlerde ülkemizde de, Türk musikisi bestecileri tarafından bestelenmiş ve taş plaklara kaydedilmiş pek çok Türkçe sözlü fokstrot bulunmaktadır.


    Merengue

    Merengue Dominik Cumhuriyetinin ulusal dansı, komşuları haiti ve etrafındaki adalarda yapılan danstır. Merengue'nin nasıl doğduğuna dair 2 rivayet vardır. İlki, Afrika'dan gelen köleler zincire vurularak şeker tarlalarında çalıştırılıyordu. Davulla vuruşlarıyla beraber ilerliyorlardı. Zincire vuruldukları için her adımda bir bacakalarını sürüklemek zorunda kalıyorlardı. Merengue'nin bu hareketten çıktığı sanılır. Diğer rivayet ise, Dominik cumhuriyetinin bir çok savaşında bulunmuş bir kahraman vardı. Bu kahraman bir savaşta ayağından yaralanmıştı. Bu insan halkı tarafından çok seviliyordu.


    Her gittiği şehirde ona "hoşgeldin" eğlenceleri ve danslar yapılıyordu. Bütün insanlar onu sevdikleri için bir ayaklarını gevşek bırakıp sürükleyerek dansediyorlardı. Sanki bir ayakları sakat gibi ve böylece Merengue Çıkmıştır. Merengue Dominik Cumhuriyetinin başlangıç yıllarından beri var olmuş bir danstır.
    Haiti'de benzer bir dansa da Merengue denir. Merengue adını şeker ve yumurtanın beyazından yapılan bir şekerlemeden almıştır. Merengue parlak ve köpüklü karakteriyle, kısa ve eşsiz ritimleriyle bu şekerlemeye benzetilmiştir. 19. yy'da Merengue Dominik Cumhuriyetinde çok popüler oldu. Sadece, ülkede yapılan her kutlamada dans edildiği için değil, Karayipler ve Güney Amerika'da da popüler ve latin Amerikan danslarından biri olduğu içindir. Merengue müziğinin bir çok çeşidi vardır.


    Figürler
    Merengue Basic to The Side
    Back Rock
    Side Breaks
    Arm Slide
    Back to Back
    Swivels, Straight and Turning
    Conga Breaks, Simple and crossing
    Merengue Glide
    Forward Spot Turn
    Back Spot Turn
    Roll In & Out
    Man's Circle Wrap
    Progressive Congo(4 directions)
    Face Loops
    Man's Duck Wrap
    Crossbody Leads
    Crossbody Cradle Wheel
    Alternating Underarm Turns
    Hip Circle
    Crossbody with checked Rock
    Man's Wrap and Shoulder Wrap
    Around The Back Roll Out Spins
    Pretzel
    Coffee Grinder
    Back Spot Underarm and Check with Twists


    Paso Doble

    Pasodoble latin daslarının içinde "Afrika" kültüründen gelmeyen tek danstır. Pasodoble İspanya kökenlidir."Paso Doble" terimi dansın kültürünü pek de çağrıştırmayarak "iki adım" anlamına gelir. Tıpkı İspanyolların boğa güreşlerindeki gibi erkeğin bir matadoru ve kadının da pelerinini temsil ettiği bu dans sadece anayurdu İspanya ve Fransa da değil, tüm dünya çapında etkisi yok olmayacak bir tutku silsilesi yaratmıştır.Bu dansdaki hareketlerde, matadorların boğa güreşi sırasında yaptığı hareketler temel alınmıştır. Bu dansda erkek, diğer latin danslarına nazaran bayandan daha ön plandadır. Pasodoble'de bayan, matodorun kırmızı pelerini rolünü oynar. Pasodoble 1920'lerin ortalrında çıkmıştır, fakat 1926^dan sonra popüleritesini kazanmıştır. Ve 2. Dünya savaşından sonra müsabaka dansı olarak kabul görmüştür. Pasodoble, dans dersi alanların en son öğreneceği danstır. Çünkü, dans önceden kararlaştırılmış bir kareografi üzerinde ( yani müziğe göre hazırlanmış) yapılır. Dans ederken akıcı olmaz ve o an bir şeyler uydurmak yani doğaçlama dans etmek çok zordur.


    Bu dansda vurgu, vücudun 3 boyutlu şekillerinde ve flamenko ile tatlandırılmış kol, dirsek, bilek ve parmakların kullanımındadır. Ayaklar özellikle topuklar, doğru ritmik yorumu yaratmak için kullanılır. Pasodoblenin karakterinde İspanyol çizgisi, flamenko ritimleri ve yüceltme vardır.


    Karakter: Gösterişli, kesik ve kuvvetli, ispanyol ve flamenko karışımı
    Hareketler: Spotsal ve ilerleyen pelerin hareketleri ve burgu
    Zamanlama: 2/4
    Bars/dk: 62 IDSF kurallarına göre
    Accent: Her barın 1. vuruşunda keskin bir hareketle
    Competition: 1,5 - 2 dakika
    Yükselip alçalma: Bazı figürler için geçerlidir
    Dynamic: Sert ve doğrusal yürüyüşler

    Müzik ve Ritim Paso Doble'nin müziği ilk defa dans eden birinin kolayca takip edebileceği 1-2-1-2 marş ritmindedir. Adımlar arasında çok az ritim değişiklikleri vardır ve herkes bu danstan zevk alabilir. Dansın temposu biraz hızlı olmasına rağmen zor değildir ve dakikada 60 barı geçmez.


    Jive

    Lindy Hop'tan Rock'n'Roll'a
    Dans tarzları daima müzikal akımları takip ederek gelişmişlerdir. Bunlardan en popüleri kuşkusuz Rock'n'Roll dur. Bu dansın genelde 1950lerde ortaya çıktığı düşünülse de, aslında Rock'n'Roll bundan 20 sene evvel Amerika'da filizlenmişti. 1920lerin başlarında, hayvan dansları olarak nitelendirilen türde danslar çok yaygındı. Bunlardan en bilineni "hindi koşuşu"ydu. Charliston veya Black Bottom gibi diğer dans çılgınlıklarında ise müzik hızlandıkça vahşi figürler daha da vahşileşiyordu. Bu danslardan diğer danslar, stiller türedi ve 1920lerde çiftin ayrılıp birleştiği Teksas Tommy ya da "Breakaway" ortaya çıktı.


    Lindy Hop ve Jitterburg 1920'nin sonunda bu dans oldukça popülerdi. 1927'de Spirit of St. Louis adlı uçağıyla Charles Lindbergh Atlantik'i tek başına geçmeyi başarınca, bu olayı lanse eden gazete manşetleri, Lindy Hop dansının yeni ismi olarak adapte edildi. Bu dans 1930larda gelişmeye devam ettikçe, Harlem Savoy balo salonunda zamanın meşhur Swing müziği çalan toplulukları sayesinde ev edindi. Savoy salonunda bu orkestralarda çalan kişiler Swing'in ustalarıydı; Cab Calloway, Tommy Dorsey, Louis Armstrong, Count Basie ve Duke Ellington. Dansçılar, müzik gruplarını; müzik grupları da dansçıları karşılıklı etkileyerek müzikal yorumu ve dansı yeni boyutlara taşıdılar.

    1937'de Benny Goodman New York Paramount Tiyatrosunda konser verdiği zaman gençler deliye dönüp, koridorlara akın etmişler ve gazetelerin dansı adlandırdığı üzere, "Jitterburg" yapmışlardır. Bu çılgınlık Amerika'yı kavurmuştur. Teknikteki çeşitlilikler Boogie-woogie ve Swing Boogie gibi stillerin gelişmesine sebeb olurken; Lindy Hop, Jitterburg ve Boogie-woogie danslarının tümünü kapsayan "Jive" terimi bu sıralarda oluşmaya başlamıştır. Ancak dansın adı ne denirse densin, çalınan müzik hep Swing olmuştur.


    Dans Stilleri - Lindy Hop'tan Rock'n'Roll'a
    İkinci Dünya Savaşından sonra müzik grupları küçüldü ve müzik değişime uğradı. 1950lerin müziği artık Swing kadar yumuşak ve akıcı değil ama daha kitlelere hitap ediciydi. Bu müzik Rock'n'Roll idi. Doğal olarak müzik değişince, dansçının müziği yorumlaması da farklılık kazandı. Daha sert olan bu yeni ritim ortaya ani hareketleri olan iki boyutlu bir Jive türü çıkardı. 1950lerin sonunda Jive daha değişik bir stille tüm dans okullarında ve salonlarında yaygınlaştı.

    Lindy Hop, Boogie-woogie ve Rock'n'Roll' danslarının temeli esasen aynıdır: altı vuruşlu bir ritim (Lindy Hop'ta sekizlik ritim de kullanılır). Bu danslarda temel adım olarak dansçılar rock ya da swing tarzında iki adım yana, sonra bir adım geriye ve en son da yerinde olmak üzere dans ederler. Son iki hamle bu dansların ritmini temsil ettikleri için standartlaşmışlardır. Ancak yana atılan adımlar bir çok stil değişikliklerine maruz kalmışlardır.

    Boogie-woogie de "tap" denilen yere ayak ucuyla vuruş, bu dansın serisini oluşturmak için eklenmiştir: tap, adım, tap, adım, geriye bir adım ve temel adım. Bu adımlar dizler içeriye çekilerek atılırlar.

    Rock'n'Roll yarışmalarında ise Boogie "tap"leri, "flick" denilen adımlara dönüşmüştür: flick, adım, flick, adım, geriye adım ve temel adım. Bu tarz dans özellikle yarışmalarda standart hareketlerle kaynaştırılarak abartılır ve ortaya etkileyici akrobatik hareketler çıkar. Bu yüzdendir ki bu stil, bir erkek ve kadının beraber dans etmesinin ötesinde akrobatik çevikliği irdeler ve özelliğini buna borçludur.

    Bugün Jive hızlı şasi adımları ile geri ve öne adımlardan oluşur. Şasi adımlarında ilk hareket eden ayak bilek ucunda, takip eden ayak ise düz basar. Aynı zamanda dansçı ağırlıksız izlenimi verecek bir şekilde yükseklik değiştirir.


    Müzik ve Ritim
    Cha Cha Cha'nın da ritmi Mambo ve Rumba'da olduğu gibi 4/4'tür. Cha Cha Cha ritmindeki 2, 3, 4 & 1 ritmini vermek için dördüncü vuruş ikiye bölünmüştür. Bu ritimde ilk vuruş vurgulanır. Cha Cha Cha ritminin temposu Rumba'nınkinden biraz daha hızlıdır. Yarışmalardaki sabitlenen ritim dakikada 30 bardır. Göze yavaş görünen bu tempo Cha Cha Cha'nın diğer danslara göre fazla olan adımlarıyla esasen hızlıdır.


    Jive Notları
    Karakter: Ritmik, küçük tekme ve fiskeler
    Hareketler: Ani hareketler, kesin ve direk kol ve bacak hareketleri
    Bar/dakika:44 bar
    Zamanlama: 4/4
    Yükselip alçalma: Moonwalker hareketi


    Salsa

    Salsa, Karayipler kaynaklı, bütün Latin dansları gibi kıpır kıpır bir dans. Salsa müzikle yapılıyor, aynı isimli bir sos da var biliyorsunuz. Güney Amerika’nın farklı farklı müziklerinin karışımı olduğu için bu isim verilmiş, bu işi de 1950’lerde bir radyo DJ’i yapmış. 1980’lere kadar sadece Güney Amerikalıların yüz verdiği bu dans, son yirmi yıldır tüm dünyanın iştirak ettiği bir çılgınlık.

    Her dört vuruşta üç adım atıldığı için alışmak için biraz zaman gerekiyor, neyse ki atlanan vuruş başka bir hareketle tamamlanıyor da tamamen kulağa ve dengeye aykırı bir dans haline gelmiyor. Dakikada 180 vuruşun üzerinde epey hızlı bir müzik olduğundan Salsa’ya bir nevi spor demek hiç de saçma değil. Diğer Latin danslarının aksine pistte fink atmak yerine daha çok olduğunuz yerde kalıyorsunuz

    Hip Hop

    Hiphop, 1970' li yıların sonunda Amerika' da gettolardan çıkan zencilerin oluşturduğu bir kültürdür. Bu kültür Rap müziği, Graffiti sanatı, Break Dance ve Dj' liği içerir. Yani en geniş tanımıyla Hiphop' u bir ağaca benzetirsek, Rap, graffiti, break dance ve dj' lik bu ağacın dallarını oluşturmaktadır. Hiphop bir müzik tarzı değil bir kültür, bir yaşam biçimidir. Bu yüzden piyasada duyulan "Hiphop müzik", "Hardcore Hiphop" gibi terimler yanlıştır. Yine aynı şekilde "Türkçe Hiphop" terimi yanlış, "Türk Hiphop" terimi doğrudur.


    70’ Lerin Sonunda Altyapisini Tamamlayan Ve Bir Sosyo-kültürel Kimlik Olarak Ortaya Çiktiginda Amerika’ Yi Bastan Asagi Kasip Kavuran Hiphop, Kelime Olarak ‘kalça Atmak - Kalça Sektirmek’ Anlamina Geliyor (1). Kelime Olarak Bu Kadar Basit Bir Anlami Olan Hiphop’ İn Amerika’ Yi Asip Bütün Bir Dünyayi Etkisi Altina Almasinin Altinda Yatan Neden Kelime Anlami Degil; Yasama Karsi Takindigi Tavirdan Kaynaklaniyor.
    yüzlerce Yildir Amerika’ Da Bir Hayvan Gibi Kölelestirilen; Alinip Satilan Siyahlarin Beyazlara Karsi Elde Ettigi Kimi Yasal Haklar, 2000’ E 20 Kala, Yasamda Hiçbir Sey İfade Etmiyordu Gerçekte. Siyahlar Halen Ekonomik Ve Sosyal Olarak Ezilmeye; Siyasal Ve Toplumsal Yasamin Disinda Tutulmaya Devam Ediliyorlardi. Bütün Bu Dislanmisliklar Karsisinda Verilen Yanit, Çesitli Yollardan Akip Gelmeye Basladi. Özelikle Reagan Döneminde Bütün Dünyada Yasanan Ekonomik Darbogaz Nedeniyle, Amerika’ Nin Bir Çikis Olarak Buldugu Ve ‘üfürükçü Ekonomi’ Olarak Adlandirilan, Emegin Hiçbir Degerinin Olmadigi, Paranin Para Getirdigi Dönemde Yüz Binlerce İnsanin İsten Atilmasi, Beyaz Alt-orta Siniftan Çok, Gettolarda Yasayan Siyahlari Vurdu. Iste Tam Da Bu Anda Siyah Gettolarda Hiphop Kültürünün Tasiyici Unsurlari Bir Kurtulus Reçetesi Gibi Belirmeye Basladi: Grafiti, Break Dans, Dj Ve Mc’ Lik Çok Kisa Bir Zaman Diliminde Bütün Amerika’ Da Toplumsal Muhalefet Araci Olarak Gelisti. Böylece Siyahlar, Yarattiklari Bu Yeni Müzik Araciligiyla Günlük Yasamda Karsilastiklari Çeliski Ve Sorunlari Birinci Elden Anlatma İmkani Buldular.
    Konu sEmih tarafından (11 Kasım 2009 Saat 15:14 ) değiştirilmiştir.

  3. #3
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    Rumba

    Rumbanın yavaş, kalp atışını andıran ritmi ve romantik müziği onun sonsuz ve evrensel çekiciliğinin ana etkenidir. Dansın kendisi, tutkusuyla partnerini ritmin yoğunluğunda baştan çıkarmaya çalışan duygulu ve kışkırtıcı Latin aşığının özgüvenini ve gücünü simgeler. Ancak Rumba'da bayan kolay boyun eğmez. Dişi cilveli ve nazlı edasıyla erkeğini önce cezbedip, sonra onun yakınlaşma isteğini reddederek kendi yaptırımını ortaya koyar. Şayet Tango tutkunun dansıysa, Rumba da hiç kuşkusuz aşkın dansıdır. Tutuş pozisyonu alıp Rumbanın temel adımındaki katıksız duygu yoğunluğunu hissetmek ancak birkaç derin an dans ederken yaşanabilir: Doğal ritimle, Guajira'ya geri yankılanan romantik ama sade nağmelerle ve kaderleriyle bu dansta yüzleşen bir kadın ve erkeğin zaman tanımayan hisleriyle birlikte hareket etmek...

    Uluslararası rumba dansı, adının da taşrayı çağrıştırdığı üzere, eski bir folklorik dans olan Küba kökenli "Guajira"ya çok şey borçludur. En popüler Guajira müziği bir Rumba klasiği haline gelmiş olan Joseito Fernandez'in dünyaca ünlü parçası "Guantanamera"dır. Küba geleneğinde "rumbiar" fiili dans etmek anlamına gelir ve "Rumba" da bu terime bağlı olarak çok çeşitli dansları hatta "dans partisi"ni çağrıştırır. İspanyolca'nın yaygın olduğu günümüzde, bizim tanımladığımız Rumba aslında "Bolero-Rumba" olarak bilinir.

    "Square Rumba" denilen ve normalinden daha sıkı bir tutuş stili olan rumba ilk kez 1930ların başında dikkat çekti. Bu stil Avrupa ve Amerikada daha da geliştikçe, belki de yanlış tanımlanarak 1940ların sonunda "Cuban Rumba" olarak bilinmeye başlandı. "Cuban Rumba"da dansta akıcılık ve dinamik bir tarz gerektiren açık tutuşlar daha fazlaydı.

    990larda ise muhteşem varisleri Alman Hans Galke ve Bianca Schreiber gibi emsalsiz shovlar sunan ve onüç defa Dünya Profesyonel Latin-Amerikan Dans Şampiyonasını kazanan İngiliz Donnie Burns ve Gaynor Fairweather sayesinde "Uluslararası Rumba" stili yeni boyutlara ulaştı. İlginçtir ki günümüzde Havana barlarında ve Küba taşralarında dans ederek yaşayan yerliler için kendi kültürel danslarında tanıdık buldukları tek şey bu dansın ismidir. Ancak Kübayı ve Karaipleri gün geçtikçe daha çok insan ziyaret etmekte ve Latin-Amerikan dansının özündeki sadelikten etkilenmektedirler- bir kadın; bir erkek; müzik ve dansın doğallığı.
    Müzik ve Ritim

    Rumbanın temposu dakikada 26-27 bar olan yavaş bir ritimdir. Geleneksel Rumba, belki de güftenin havasını yansıtabilmek için genelde dakikada 23-24 bar olan bir hızda çalınır. 4/4 olan zaman cetveli her "bar"ın dört adet eşit ağırlıklı vuruşa sahip olduğunu gösterir. Latin perküsyonistin vurgulayacağı dördüncü vuruştur.
    Zamanlama

    İleri ve geri Rumba hareketlerinde deneyimli dansçı, vuruşun ilk yarısını bir yandan hareketsiz beklerken diğer yandan ayak pozisyonunu alarak harcar. Vuruşun ikinci yarısını ise vücut ağırlığını diğer tarafa aktararak kullanır. İki vuruşluk yana adımlarda ise, dansçı ilk yarı vuruşu gene ayak pozisyonu almak için harcarken diğer yarım ve tam vuruşu daha yavaş ve keskin bir vucüt ağırlığı transferinde kullanır.
    Birçok yeni Rumba dansçısı, ikinci vuruşta dans etmeleri söylendiklerinde başlangıçta zamanlamada zorlanırlar. Bu durum genelde dansın başlatıldığı ileri ve geri Rumba adımlarının ikinci vuruşta atılması gerektiğine bağlıdır. Nitekim bazı eğitmenler, ayak pozisyonunu alarak dördüncü vurgulu vuruşta başlanmasını ve bu vuruşun kalanıyla, birinci vuruşun tamamının vücut ağırlığı transferine harcanmasını tavsiye ederler.
    Bu dansı yeni öğrenenler, ikinci vuruştaki ileri ve geri adımları kolaylaştırması açısından alternatif olarak birinci vuruşta bir yan adım atmayı tercih ederler. Hareketlerin metodunu öğrenirken, zamanlamanın ileri ve geri adımlar için "hızlı, hızlı"; yan adımlar içinse "yavaş" olarak benimsenmesi kolaylık sağlar. İlginçtir ki uluslararası dans komitesi Rumba ritminin açıklandığı üzere doğru yorumlanması konusunda titizlik gösterirken; bir çok Latin, Rumba dansına daha kolay olan birinci adımla başlayarak dans etmekten memnuniyet duyarlar

  4. #4
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    Paso Doble

    "Paso Doble" terimi dansın kültürünü pek de çağrıştırmayarak "iki adım" anlamına gelir. Tıpkı İspanyolların boğa güreşlerindeki gibi erkeğin bir matadoru ve kadının da pelerinini temsil ettiği bu dans sadece anayurdu İspanya ve Fransa da değil, tüm dünya çapında etkisi yok olmayacak bir tutku silsilesi yaratmıştır.

    İspanya'yla daha çok bağdaştırılmasına rağmen, Paso Doble Fransızların standart danslarından biri olduğu için bir çok popüler figürün Fransızca ismi vardır. Tıpkı Viyana Valtz'i gibi, Paso Doble de yüksek seviyede teknik kabiliyet gerektiriyormuş gibi bir imaj yaratır. Bunun en büyük sebebi, insanların bu her iki dansı daha çok televizyonda yayınlanan dans yarışmalarından takip ediyor olmalarıdır. Buna karşın Paso Doble'nin kolaylaştırılmış sosyal versiyonu, yaş veya kabiliyet sınırı tanımaksızın dünyadaki dans klüplerinde ve İspanya, Fransa, Latin-Amerika ülkelerinde daha yaygındır.

    Müzik ve Ritim

    Paso Doble'nin müziği ilk defa dans eden birinin kolayca takip edebileceği 1-2-1-2 marş ritmindedir. Adımlar arasında çok az ritim değişiklikleri vardır ve herkes bu danstan zevk alabilir. Dansın temposu biraz hızlı olmasına rağmen zor değildir ve dakikada 60 barı geçmez.

    Paso Doble Notları



    Karakter: Gurur ve Ağırbaşlılık, İspanya ve Flamenko esintileri, Marş ritmi
    Hareketler: Vucut gergin, Pelerin hareketleri, Yuvarlak hareketler, Sert yürüyüşler.
    Bar/dakika:27 bar.
    Zamanlama: 2/4
    Yükselip alçalma: Bazı figürlerde

  5. #5
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    Dans asırlardır insanların yaşamlarını dile getirmekte araç olarak kullanılıyor. Hayatın ifadesi, kah tango, kah samba, bale, çiftetelli oluyor, vücudun dili dans, her yıl 29 Nisan’da bir kez daha taçlanıyor. 29 Nisan dansın günü... Dans dünyasının ufuklarını genişleterek, büyük katkıda bulunan Fransız dansçı ve koreograf Jean Georges Noverre’in doğum gününde tüm insanlığı kucaklayan Dünya Dans Günü, tüm dünyada 27 yıldır kutlanıyor.

    İlkçağlarda kabilelerin yaptığı dans, kısa zamanda belirli kural ve düzene bağlanarak, ayin, büyü ve din işlerinde kullanıldı. Ritmi ve hareketleri destekleyen ilk araçlar, el çırpma, şarkı, vurma çalgıları, kaval ve flüt oldu.

    Çok eskiden bir savaşın kazanılması, ilkbaharın gelişi, bayram coşkusu, başarıyla sonuçlanan zorlu av partileri, sağanak yağmur, insanların dans etmesi için yeterli nedenlerdi. Yüzyıllar geçtikçe dans nedenleri de değişerek, yeni nitelikler kazanmaya başladı. Mısırlı, İbrani, Romalı, Bizanslı ve Yunanlılar, adımlarını ve beden hareketlerini belirli kurallara bağladılar. Hindistan ve Japonya’da ise dans, sanatların en yücesi sayıldı. Ortaçağ boyunca gelişmesini sürdüren dans, sonuçta dinsel nitelikten sıyrılarak, başlıca sahne gösterisi haline geldi.

    16. yüzyılda Fransa ve İtalya’da besteciler, yalnız dans için yapıtlar bestelemeye başladı. Tüm dünyada yaygınlaşan dans, sınırlarını öylesine genişletti ki, cüretkar havaya kaldırma figürlerini içeren volta dansını çok seven İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth, bu tavrıyla çevresindeki din adamlarını dehşete düşürdü. Eski dans tarzlarından 19. yüzyılda uzaklaşıldı ve repertuarlar baştan başa yenilendi. Etnografiye merak sarılması ve aristokratların ülkeden ülkeye geziler yapması sonucunda başka milletlerin danslarına yer verildi.

    Bale doğuyor

    Parmak ucunda dans, 1818’e doğru ortaya çıktı. Bu dönemde Carlo Blasis, dans öğretim ve tekniğinin günümüzde de yürürlükte olan kurallarını belirledi. Rusya’ya çağrılan büyük ustanın Ceccehetti ile verdiği derslerle dünyanın en büyük bale yıldızları doğdu. Dansın gelişmesini daha sonraki yıllarda Fokin, Diaghilev, Massine, Robbins ve Balanchine gibi üstatlar sürdürdü. Akademik dansın katı ilkelerinden sıyrılan modern dans, 20. yüzyılın başında ortaya çıkmaya başladı. Isadora Duncan, eski Yunan’dan esinlenerek yeni bir anlatım tarzına yöneldi ve bu biçim, Mihail Fokin’in dans anlayışını etkiledi. Zengin bir dil kullanarak her türlü hareket biçimine yer veren modern dans, çağımızın en önemli anlatım araçlarından biri olarak yaşıyor.

    Eski Türklerde ‘’büdik’’ adı verilen dans, bugün Kazan ve Başkurt lehçelerinde ‘’biyüv’’ olarak geçiyor. Dansa çok önem veren bu boyların ayinlerinde dans ederken, Doğu Türkistan’da şamanın elinde kılıcıyla dansı yönettiği, etnograflar tarafından belirtiliyor. Dünya Dans Günü bildirisini bu yıl Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Meriç Sümen hazırladı.

    Bildiride dünyanın ilk sanat dalı dansın çağlar boyu duyguları, düşünceleri ve coşkuları ifade etmenin en estetik yolu olduğunu belirten Sümen, şunları kaydetti: “Söz henüz yoktu bir başka deyişle önce dans vardı. Zamanla dini danslar, sosyal danslar da doğdu. Eğlence dansları da oluştu. Dans insanın kendisini en doğal şekilde anlatma aracıdır. İnsanın varolmasıyla birlikte dans da varolmuştur. Dans insanların ortak dilidir ve onların barış ve dostluk içinde kaynaşmalarını sağlar. Dans da duyup düşündüğümüz tüm hayallerimizi sembolleştirme imkanını buluruz. Uygarlık ilerledikçe dans anlayışları değişti duygu ve

    düşüncelerin belirtilmesi için bir araç olmaktan çıkıp, başlı başına bir sanat oldu. Zaman içinde de insanlar dans edenlerle, bu güzel hareketleri seyredenler şeklinde ikiye ayrıldılar. Bir doğa mucizesi olan insan vücudu dansın estetik ölçüleri ile birleşince büyülü bir güzelliğe erişir. Dans sanatı doğal olarak diğer sanat dallarının gelişmesine katkıda bulundu. Resim, heykel, müzik, tiyatro, opera gibi çeşitli sanat kollarına da büyük ilham kaynağı oldu.”

    Sümen, bildirisine şöyle devam ediyor: “Dans sanatının vardığı son gizemli aşama da baledir. Balenin en büyük özelliği edebiyatı, şiiri ve müziği sahne de görsel estetik boyutlara yansıtması ve duygu ile düşünceyi hareket diliyle ileten ilk ve tek sanat dalı olmasıdır.

  6. #6
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    Flamenkodaki biçimler (makamlar):
    Alboreas
    Alegrias
    Bamberas
    Bulerias
    Caleseras
    Campanilleras
    Cantinas
    Cana
    Caracoles
    Carseleras
    Cartageneras
    Chuflas
    Colombianas
    Danza Mora
    Debla
    Fandangos Grandes
    Fandangos de Huelva Fandanguillos
    Farruca
    Garotin
    Granainas
    Guajiras
    Jaberas
    Jaleos
    Livianas
    Malaguenas
    Marianas
    Martinetes
    Media Granaina
    Milongas
    Mineras
    Mirabras
    Murcianas
    Nanas Palmares
    Peteneras
    Playeras
    Policana
    Polo
    Roas
    Romeras
    Rondena(Toque)
    Rondenas
    Rosas
    Rumba Gitana
    Soetas
    Serranas
    Sevillanas
    Siguiriyas
    Solea
    Solea Corta Soleares
    Soleariya
    Tangos
    Tanguillo
    Tarantas
    Taranto
    Temporeras
    Tientos
    Tientos Canesteros
    Tiranas
    Tonas
    Trilleras
    Verdiales
    Vito
    Zambra
    Zapateado
    Zorongo Gitano
    Kaynak: The Art Of Flamenco, Yazar D.E. Pohren, Madrid,Spain,1990
    Flamenkodaki Popüler Biçimler (Makamlar)

    Aslında bu hangi kitleden bahsettiğimize bağlıdır. Flamenko alt kültüründe, toplantılarda en çok bulerias duyarsınız. Fakat flamenko en önemlileri olarak, siguiriyas ve solea'yı sayar. Sahne gösterilerinde ise vurgu dansta olduğu için, uzun bir solea, alegrias ya da ikisi birden ve bulerias, ara sıra da yabancı izleyiciler için farruca göreceğinizden emin olabilirsiniz. Sinema ya da tiyatro gibi dramatik yapısı olan gösterilerde de, bir perde içinde birkaç biçimden oluşan bir düzenleme görebiliriz. Gece klüplerinin tipik tablao gösterilerin de ise; seyircinin kastanyet beklentilerini tatmin etmek için, sevillanas ve fandangos, belki bir "ciddi" numara olarak solea ya da tientos, yüksek enerji için bulerias,seyirciyi neşelendirmek için rumbas vardır.

    Dünya pazarı için veya gençlere yönelik hazırlanmış enstrümantel CD'lerde piyasaya hakim olan, bulerias ilave edilmiş, 4/4'lük rumbas'dır. Bu tür müziklere örnek olarak, Fransa'dan Gypsy Kings'i verebiliriz ki bu grup Flamenko-rumba'sını, tüm dünyaya tanıtmış ve sevdirmiştir. Gelenekçiler ise bunları flamenkodan çok, "world beat" tarzına dahil eder.

    ALEGRİAS: Flamenkoda renk, zariflik en önemlisi ritim çok önemli unsurlardır. Neşe, sevinç anlamına gelen Alegria kelimesi de alegrias biçimini belirler. Flamenkonun "cante chico" (küçük şarkı) grubuna giren Alegrias'ın ritmi, tonalitesi Soleares'ten daha hızlı daha parlaktır.12 zamanlı bir biçimdir ve 3/4, 6/8 kompas ailesine girer. Gitar sololarının yanısıra, dansı ve şarkısı da olan bu biçim Jota'dan türemiştir. Jota, Aragon'un geleneksel dansıdır. 19.yüzyılın ilk yarısında bağımsızlık savaşı sırasında askerler tarafından Cadiz Bölgesi'ne getirilmiş olduğunu söylenmektedir.

    Bu biçimde dansçı kullandığı figürlerle neşeli, hayat dolu bir atmosfer yaratır.

    BULERİAS: Şaka ve aldatma anlamına gelen buleria flamenkonun en hızlı en oynak biçimidir.Doğduğu yer Cadiz'e yakın olan şaraplarıyla ünlü Jerez'dir. 12 zamanlıdır (vuruşludur). Solistlere tüm virtüözlüğünü gösterme olanağı sağlayan Bulerias, Soleares'ten doğmuştur. Bulerias'ı hayat bulma şekli olarak üç bölüme ayırabiliriz:
    Şarkı olarak: Soleares'e benzer bir ritmik yapısı vardır.
    Dans için: Canlı bir ritme sahiptir. Kurguyu dansçı yapar ve bu şekilde vurgulanılır.
    Gitar için: Gitaristin zevkine ve tekniğine göre hızlı veya yavaş olabilir. Gitarist yaratıcılığına bağlı olarak çeşitli varyasyonlar yapar. Genelde 3/4'lük yazılır Ancak flamenko geleneklerine uygun olması açısından kompas 12 vuruşludur. Yani 3/4'lük 4 ölçünün birleşimidir.

    FANDANGOS DE HUELVA: Endülüs'ün Huelva şehrinden doğmuş ritmik bir biçimdir.Eski bir biçim olan fandango'nun temelleri Araplar'a dayanmaktadır.Gerçi Fandangos, fandangos de Huelva'dan farklı olarak daha çok cante içindir. Fandangos daha yavaş ve özgür bir biçime sahiptir ve ifade gücü yüksektir.Fandango de Huelva'da ise hem dans edilip hem şarkı söylenebilir.

    12 vuruşluk kompası vardır. Genellikle 3/4'lük olarak vurgulanır.Müziği dinlediğinizde vurgulu vuruşlardan oluşan tekrarlı bir örgüsü olduğunu görürsünüz.

    Dansın sonunda -uzunluğu isteğe bağlı olarak- bir hızlanma bölümü vardır. Bu dans kastanyetlerle de oynanır.

    FARRUCA: İspanya'nın kuzeyinden doğmuş bir biçimdir. 2/4, 4/4'lük kompas ailesine girer. Galiçya göçmenleri kendi birikimlerini flamenko ile birleştirmiş ve bu bileşimden de Farruca doğmuştur. Galiçyalılar farrucos olarak adlandırıldıklarından (Endülüs Bölgesi'nde) bu biçime Farruca denmiştir. Farruca'da çok nadir şarkı söylenir. Prensip olarak bir erkek dansıdır. Melankolik bir yapıya ve dramatik gitar sololarına sahiptir.

    RUMBA: Rumba gidiş-geliş müziği olarak da bilinir.Çünkü İspanya'dan Güney Amerika'ya giden İspanyollar elbette buraya müziklerini de götürmüşlerdir. Rumba ise kök olarak Bir Küba dansıdır ve içinde çok fazla Afrikalı zencilerin tavırlarını barındırır. Bu şekliyle biçimlenen rumba İspanya'ya gelir ve 1960'lı yıllardan itibaren Flamenkoyu çok iyi tanımayan seyirci kitlesinde Fandango'nun yerini alır.

    Rumba 2 zamanlı ölçülerle ifade edilir.

    SEVİLLANAS: Sevillanas Endülüs'te popüler bir dans biçimidir. İsmine rağmen Sevilla'da çıkmadığı, Eski bir Castillia dansı olan Seguidilla'dan türediği söylenilmektedir. Çift olarak dans edilen neşeli bir yapısı vardır ve özellikle festival dansı olarak da bilinir. 3/4'lük bir zamanla ifade edilir. Genellikle 4 bölümden oluşur. Her bölümün içinde 3 copla(geleneksel şiir formu) vardır. Coplalar melodiktir ve ton olarak değiştirilebilir. Ancak ritmi ve oluşumu sabit kalır. İlk önce gitar, ritmi kısa bir rasguedo kısmıyla oluşturur. Sonra kısa bir melodik bölüm vardır.Ve şarkıcı şarkıyı bu bölümde söylemeye başlar. Ardından dansçı (lar) giriş yaparlar. Bu her bölümde(4) aynı şekilde tekrarlanır.

    SOLEARES: Flamenko'da şarkının anası olarak tanımlanır. Sevilla'nın Triana mahallesinde Cana ve Polo türlerinden oluşan ve Endülüs'e yayılan Soleares'in anlamı "soledad"tan (yalnızlık) doğmuş: Solea ya da Soleares adıyla çingene dili olan 'calo'ya geçmiştir. Gerçi bazı kaynaklar bu biçimin Cadiz şehrinin eski bir dansı olan "Jaleo"dan türediğini söylemektedir.

    Soleares'te çingene aşkının özlemi, tutkusu, yalnızlığın hüznü gururlu ve törensel bir havada yansıtılır. Ve benim de gerçekten çok sevdiğim bir biçimdir.

    Mi minör tonunda natürel ya da E firijyen modunda (Bazı durumlarda A firijyen modu kullanılır bu duruma bazı gitaristler solea por buleria olarak bakmaktadırlar ama bu iki biçimin birbirinden ayrılma sebebi asıl letralarındadır) yorumlanan Soleares'in 3/4'lük ölçüdeki notalanmasında, 12 vuruşlu ritim bölmesinde: 3. 6. 8. 10. ve 12. vuruşlar aksanlıdır. Ancak 6/8'lik, 3/4'lük kompası oldukça yavaş oynanır ki bu da onun 6/4'lük , 3/2'lik olarak algılanması anlamına gelir. Genelde ayak solosu 3/4'lük vuruş soru-cevap şeklindedir.

    SİGUİRİYAS: Cante Jondo adı ile anılan Flamenko'nun derin şarkısının en karakteristik biçimidir Siguiriyas. Ritmik motiflerin umutsuzluğu, çingene ırkının acılarını dile getirir. Garcia Lorca'nın söylediği gibi, "Bir kilise de bile, herhangi bir hürmetsizlik yaratmadan çalınabilir, söylenilebilir ya da dans edilebilir".

    Bu biçimde en çok işlenen temalar, karşılıksız aşk, aşktan soğuma, ölüm, üzüntü ve yalnızlıktır. Kompası ise 6/8'lik, 3/4'lük katı ardışık ölçülerdedir ve genellikle A firijyen olarak yorumlanır. Ancak kompas devri, dizideki 3/4'lük ölçünün 2. vuruşunda başlar ve diğer 3/4'lük ölçünün 1. vuruşunda sona erer. Çözüm düzenlemesi 6/8'lik ölçünün 3. vuruşunda başlar.

    TANGOS: Canlı,hızlı algılanması kolay bir ritme sahip olan Tangos fiestalarda da karşımıza sıkça çıkar. 4/4'lük bir kompası vardır. Genellikle kadınlar dans eder ve hatta söylerler. Neşeli bir ritme sahip olmasına karşın genelde aşk acısı dile getirilir.

    TARANTO: İspanya'nın güneydoğusundaki Levanten kıyısındaki Almeria, Cartegena, Murcia ve civarındaki maden ocaklarının derinliklerinde, karanlığında çalışmak durumunda kalmış olan çingenelerin melankolik, sert ve güçlü protestolarının bazen de umutlarının parlayan sesidir Taranto. Tarantolar'da 2/4'lük ve 4/4'lük ölçülerde yazılmış güçlü, vurgulu ve ritmik yapı vardır.

  7. #7
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    Hem rahatlamak, hem de zinde kalmak, üstelik eğlenmek istiyorsanız dans etmek tam size göre...

    BIRAKIN BEDENİNİZ KONUŞSUN...

    İnsanların iletişim kurmasını sağlayan yollardan biri de jestlerdir, yani beden hareketleri... Farkında olalım ya da olmayalım bedenimiz sürekli jestlerle konuşur. Çok uzak iki kültürden olan iki insan birbirlerinin dillerini bilmedikleri halde beden dilleriyle anlaşabilirler.

    İşte dans da bu nedenle, varoluşundan bu yana insan için kendini ifade etmenin en etkili yollarından biri olmuştur. İnsan doğanın ritmine kulak verip kendini bırakarak, bedenini konuşturmaya hep ihtiyaç duymuştur.

    İnsan dans ederek sevincini, hüznünü, korkularını ve hatta kızgınlığını bile dile getirebilir. Salt bir eğlence olmanın ötesinde paylaşmak ve böylece çoğalmak demektir.

    Dans ritim duygunuzu geliştirerek, hareketlerinize estetik katar. Bu da kendinize olan güveninizi geliştirir. Kendini seven ve kendine güvenen insan hem sosyal hem de iş hayatında başarılı olur.

    İster vücudun müzik ritmine rahat ve özgür uyumuna dayalı bir dans tür olan Modern dans, ister çiftlerin tutkulu dansı olan tango, ister çoşkulu ve neşeli salsa, ister kıvrak ve çarpıcı oryantal... Hangisini seçerseniz seçin doğru bir eğitim programı ve düzenli çalışma ile dans etmeyi kısa sürede öğrenebilirsiniz. Yeter ki kararlı olun ve yeteneğin öğrenmeyle ilişkili olduğunu unutmayın

  8. #8
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    KADINLARLA DANS…

    Tanışmak istediğiniz bir kadın varsa, dansa kaldırmak bunun için iyi fırsat olabilir. Bunun için kuşkusuz dans etmeyi bilmeniz
    gerekir. Ama dans bilmek yetmez. Asla yetmez. Çünkü iyi dans bilseniz de, önce dansa kaldırmanız gerekir. Zorluklar bu aşamada başlar.

    En klasik cümle “benime dans eder misiniz” şeklindedir. Ama adı üstünde çok klasik olduğu için genellikle kabûl görmez. Sizden yaratıcılık beklenir. Dilediğiniz kadar yaratıcı olun, yine de beğenilmez.

    Bazıları dans etmeyi bilmez ve bunu siz onu dansa dâvet ettiğinizde küstahlıkla telâfi etmeye çalışır. Bazıları ise arkadaşlarına
    fiyaka olsun diye sizi refüze eder. Kimisi için reddetmek, dansetmekten daha keyiflidir.

    En iyisi emrivaki ile dansa kaldırmaktır. Bunun için sert bir yüz ifâdesi, boru gibi bir ses ve sağ kaşı biraz kaldırmak gerekir.

    Örneğin bütün gece onu dansa kaldırmak için kendinizi hazırladığınızı, üç ay ömrünüz kaldığını ve dans sırasında çok
    önemli bir şey konuşmak istediğinizi söyleyebilirsiniz.

    Bir de kadınlar nedense dansa kalkmayı size yapılan bir iyilik, bir lütuf olarak görürler. Sanki sizin bir derdinize çözüm
    buluyorlarmış gibi.

    Kadınlar için yavaş müzikte dans; ayakların omuz genişliğinde açılıp, vücudun merkezî ağırlığının, sıra ile sağ ve sol ayak
    üzerine kaydırılarak serbest salınma hareketinin başlatılmasıdır. Bâzen ayakların sıra ile bir ileri ve bir geri alınması da figür
    çeşitliliğini sağlar. Ama hepsi bunu yapamaz.

    Kadınlar için hızlı müzikte dans ise hepsinin daha hızlı yapılmasıdır. Hızlı dansı yavaş danstan ayıran tek fark, bâzen
    müziği de yakalayacak şekilde elle tempo tutulması ve kafa sallanmasıdır.

    Dansın temel amacı kadını etkilemektir.
    Onun için pratik bir yöntemle hareket edebilirsiniz; onu ekseni çevresinde
    sersemletinceye kadar çevirin. En azından başının dönmesini sağlayın.

    Kadınlar dansa kaldırıldıklarında, oturuncaya kadar konuşurlar. Yüksek müziğe rağmen sürekli bir şey anlatırlar. Boş bulunup, ne derse evet demeyin. Ne dediğini bilmediğiniz için, başınıza iş alırsınız. Ama ekseninde çevirme konusunda rekor denerseniz, bir süre sonra konuşmazlar. O zaman huzur içinde dansa devâm edebilirsiniz. Yine konuşmaya başlarsa, sakın şeytana uyup, figür deniyordum numarası ile havaya fırlatıp kenara çekilmeyin.

    Bir de kadınların çoğu dansı -nedense- bir şarkı süresi ile sınırlı zannederler. O da mühim değil, ama şarkı bittiği anda dönüp
    gittiklerinde ya pistte kalakalırsınız ya da arkasından gitmek zorunda kalırsınız. Her iki durum da keyifsizdir. Çünkü çevrede
    bulunanlar size tuhaf tuhaf bakmaya başlarlar.

    Danstan sonrası biraz daha keyifsizdir. Ona oturduğu yere kadar refâkat edersiniz ve ardından nazikçe size oturacağınız yeri işâret etmesini beklersiniz. Çünkü onun ani masaya dönüş manevrası size tek kelime etme fırsatı bile vermemiştir.

    Seslenseniz de bir şey fark etmez. O bu arada çoktan arkadaşları ile -dans ederken de aklının olduğu yer ile- sohbete dalmıştır bile. Çoğunlukla beş-on dakika bekledikten sonra, gidip kendi yerinize oturursunuz…

    Kimi, siz onu dansa kaldırdığınız da kibarca utanır da, danstan sonra sizi ortalıkla bırakınca, bundan hiç utanmaz! Neden utansın ki, siz utanın.

    Bir kadınla dans etmek ve bu sayede onunla yakınlaşabilmek için; iyi dans bilmenizin, iyi giyinmenizin, gerçek bir kavalye olmanızın ve yol-yordamdan anlamanızın hiç, ama hiç önemi yoktur.

    Kadınlar dans etmeye utanır, dans ederken susmayı unutur, ne eğlenir ne eğlendirir. Ama yerine dönünce elinde peçeteler,
    yemeniler ile zaptı gayrî kâbil bir hâlde çalar, söyler. Nadiren oturur, nadiren durulur. En çok da çalan romantik şarkılara elini
    bir o yana, bir bu yana sallaya sallaya eşlik eder. Her kadın romantiktir ya, o bakımdan.

    O nedenle kadınları dansa kaldırmak iyi bir şey değildir. Bir kere işin içine ülser başlangıcı ve baş ağrısı giriyor. En iyisi “ağır
    delikanlı” gibi davranmak. Bir masada oturup, müziği dinlemek ve yemeğin tadını çıkarmak en güzeli.

    Ne balık durmadan konuşur ne de peynir size durmadan poz yapar. Ne patlıcan salatası kaprislidir ne de yaprak sarması aniden dönüp gider. Hem ezmenin naz yaptığı da hiç görülmemiştir. Dahası Rus salatası hiçbir zaman önce “he” deyip, sonra “yok” demez. Hiçbir çupra çatalınızı uzattığınızda, gidip konuyu diğer çupralar ile müzakere etmez.

    Yine hiçbir çupra tabakta yattığı yerden teskere dişlerini oynata oynata, manalı gözler ile baka baka; “tamam ama, ben çok lezzetli değilimdir. Aslında pek de bu işten anlamam. Arkadaşlar ısrar ettiği için geldim. Çok iyi yüzdüğümü söylemiş miydim? Arkadaşlar ısrar etmese gelmeyecektim. Fazla da kalmayı düşünmüyorum. Fazla kalmayı düşünmüyorum dedim de aklıma geldi, biliyor musun, bütün kutup ayıları solakmış. Dediğim gibi ben yemekten pek anlamam. Ama sen daha iyisini istiyorsan, ben bunu anlarım. İstersen ben çiftliğe döneyim. Hem ben zâten deniz çuprası değilim, çiftlik çuprasıyım. Bir de bak ne diyeceğim; Sen şimdi önce biraz salata ye. Salata dedim de, salata çok sağlıklıdır. Sonra da biraz peynir. Bir yerde duydum da, peynir genelde süt tozundan yapılıyormuş. Sonra, sonra, aaa müzik bitti, haydi ben mutfağa döneyim” demez.
    Çupralar iyidir. Peynirler iyidir. Salata bile daha iyidir.

  9. #9
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    :: Balede Koreograf Ve Notasyon ::


    Bilindigi gibi, balenin birincil görevi ya bir öykü anlatmak, bir bakis açisini ortaya koymak ya da bir duyguyu veya ruhsal durumu ifade etmektir. Bu faktörlerden bir kaçinin veya tamaminin bir bilesimi de söz konusu olabilir. Geleneksel bir bale eserinde öykü, belirlenmis sonuna dogru gelisirken bir noktada balenin dramatik `developmani`na (gelisimine) hiç bir sekilde katkisi olmayan bir veya bir dizi dans tarafindan geciktirilebilir. `Coppelia` ve `Findikkiran` ile `Uyuyan Güzel`in son sahneleri de bu tür `divertisman` veya `diversiyon`lari içermektedir.
    Modern koreografinin babasi Fokine`in yirminci yüzyil baslarinda ortaya çikisiyla birlikte, balede konu giderek önem kazandi. `Petruska`, `Sehrazad` ve `Ates Kusu`nda divertisman yer almamaktadir. Bir Fokine balesinde dans montaji senaryodan ayri ele alinamaz.
    `Glen Tetley` gibi daha çagdas bir koreografin yarattigi bir balede -özellikle `Tristan` ve `Field Figures`de- hareket dili, gerisinde kisisel heyecan ve duyarlilik tabakalarinin yayildigi bir ayine benzer: Bu, `Petipa ve Kugu Gölü`nden çok farkli bir dildir.
    Petipa, Fokine ve Tetley, bale`de son bir yüzyilda üç kesin evreyi simgelerler ve tüm koreograflarin birer temsilcisidirler. Dans sanatçilari ve meslekten kisiler disinda, koreografin tam görevi hakkinda sasirtici bir düsünsel karmasa hüküm sürmektedir. Insanlar bale eserlerinde çogu dansin dogaçlama oldugunu ve dansçilarin improvizasyon yaptiklarini düsünürler. Her ne kadar bazi çok modern dans çalismalarinda bu tür dogaçlama kesitler varsa da, -zamanin veya müzigin iki noktasi arasinda böyle bir improvize öge ye izin verilmistir ve hatta tesvik edilmistir- o kadar ender yer alir ki bizi konumuzda çok fazla ilgilendirmemektedir. Balelerin büyük bir çogunlugunda, adimlarin sirasi ve hareketlerin ardilligi genellikle dikkatle hesaplanir ve önceden çalisilir. Koreografi çok kesin bir sanattir. Ingiliz bale elestirmeni A. V. Coton bir yazisinda bunu söyle açikliyor: `Koreografi, tensel ve entellektüel açidan doyurucu bir gösteri olan dans ve mimik sanatinin düzenlenmis bir modeli veya yapisidir; bir öyküyü aktarmak için, yasamin bir evresini yorumlamak amaciyla veya sadece hareketin bir gösterisini sunmak üzere -ki bu balenin en yüksek formudur- orkestranin zaman bölümlenmesiyle bagintili bir zaman ölçegi üzerinde düzenlenen ve kadin veya erkek sahne üzerindeki her kisi tarafindan her an kullanilan hareketlerin ve jestlerin eylemsel ardilligidir.`
    Koreografi sanati hakkinda çok anlamli olan bu tanimlama, `Coton`un `A Prejudice for Ballet/Bale için Bir Önyargi` (1938) isimli ünlü kitabindan alinmistir. Koreografi kelimesi iki
    Yunanca sözcügün bir bileskesidir: `Khoros`, dans anlamina gelir ve `graphia` da yazi yazmak demektir. Bu nedenle koreografi gerçek karsiligiyla bir dansin veya dans dizisinin yazilmasi, yani kaydedilmesidir. Koreograf ise danslarin yazaridir, yaraticisidir; hareketin heykeltrasidir. O`nun sanatinin özü dansçinin vücududur. Koreograf, heykeltrasin çamurda yaptigi çalismanin tamamen aynisini dansçinin vücudunda yapar. Bir hareketi su veya bu sekilde denedikten sonra, eger sonuçtan tatmin olmazsa, o fikri kafasindan atar ve yeni bir deneme yapar.
    Dansçi, haftalar boyu (ve bazan da aylarca) koreografin yaratici denemelerine itaat eder. Ortaya konacak yeni balede O`nun kisiligi kadar icra yetenegi de dogrudan dogruya yöntemi etkiler. Tüm kusurlari ve sinirliliklari kadar meziyetleri de yaratici eylem sürecinde kendilerini açiga vurur. Böylece, kisa zamanda, koreografin bale hakkindaki nihai düsüncelerine de tesir eder. Bunun nedeni dansçinin tam bir enstrüman olmayisidir. O, ayni zamanda bir insandir ve sonuçta hiç biri de tem anlamiyla mükemmel degildir. Bu canli, çok yönlü enstrüman yeni bir bale üzerinde çalismaya baslayan koreografa sunulur; seçimi koreograf yapar.
    Danslar ve dogrusu tüm baleler, imitasyonun daha az animal bir yöntemiyle elde edilir. Dansta yaraticiligin ciddiye alinabilecek baska bir yöntemini henüz hiç kimse gelistiremedi. Sarkici veya aktörün tersine dansçiya, provalarina baslamasindan önce ögrenmesi için bir metin veya partitur verilemez. Tüm yapabilecegi koreografça ondan istenen her talimati, direktifi yeteneginin en yüksek verimiyle yerine getirmesi ve kopya etmesidir.
    Gelin, simdi kendimizi bir prova stüdyosunda var sayalim: göz alabildigine genis ve yüksek tavanli olan odanin her duvari boydan boya ayna ile kaplidir. Yeni sahneye konacak bale eseri için koreografça seçilen dansçilar burada toplu halde çalisirlar. Koreograf, belirli bir hareket veya adimi, bu figürlerin o dans veya baleyle bagintisini belirterek açiklar. Buradan yola çikarak, verilen bilgiler üzerinde dansçi ayrintilara girer ve koreografin görmekten hoslanacagini düsündügü sekilde bir icra yapar. Adimi, kendisinin `en iyi` oldugunu sandigi sekilde yorumlar. Bu arada düzeltmeler veya ek adimlar için öneriler ortaya konmakta veya tamamiyla yeni bir yaklasim yapilmaktadir. Eger koreograf uygun bulursa, dansçinin o adimla ilgili düsüncesi sonuçta baleye dahil edilir.
    Özellikle balede sonucu etkiliyorsa, dansçi ve koreograf arasindaki iliski çok yakindir ve her birinin sonuca katkisi çogu kez birbirinden ayirt edilemez. Diger taraftan, bazi koreograflar bir balenin yaratilisi sirasinda bir dansçinin yapmasini veya yapmamasini istedikleri seyler konusunda çok kuralcidirlar ve bazi zamanlar son derece otokratik (müstebit) `tirler.
    Antony Tudor, bale`nin büyülü dünyasina gerçek karakterleri gerçek problemleri ile takdim etmeye cüret etmis bir kisi olarak, yeni bir balede ne istedigine oranla ne istemedigini daha fazla bilen koreograflar kategorisine girer. O; agir, ancak dikkatli bir çalistiricidir ve bir perfeksiyonisttir. Her seyin mükemmel olmasini asiri derecede isteyen bir kisi olarak acemice bir is görecegine, o baleyi daha elbise provasi sirasinda birakmayi tercih eder. Bir zamanlar `Genellikle bir heykeltras gibi bale yaratirim` diye açiklamisti, `disari attiklarim içine koyduklarimdan fazladir. Hemen hemen provalara baslayana dek ne yapacagimi bilemem ki bu dansçilari çilgina çevirir. Fakat, çalismalara basladigimda ne istemedigimi bilirim.`
    Bir koreograf, provalar esnasinda genellikle neyin ifade edilmesinden hoslanacagini belirten çok kabataslak bir tarif verir ve sonra dansçidan, vücudundan dogal bir sekilde akan mimik, jest ve adimlari kullanmasi yoluyla bunu denemesini ve seçecegi herhangi bir yoldan yorumlamasini ister. Hatta, eger balerinin hareketleri sonuçta koreografça kullanilmazsa en azindan ise yarayacak bir `baslangiç noktasi` sart kosulur. Bundan dogabilecek bir fikir kivilcimi genisletilerek güzel ve olumlu seylere dönüsebilir. Bu yöntemi benimseyen koreograflarin sayisi sasirticidir ve süphesiz dansçilar arasinda daha çok ilgi toplar; çünkü bu yöntemde dansçilar koreografla hemen hemen es deger iliskiler içindedir. Yorumlayici olarak karsilastirildiklarinda yaratici olmakta ve isbirligi yapmaktadirlar.
    Alti çok farkli koreograf -üçü Amerika`li (Eliot Feld, Paul Taylor, Lar Lubovitch) ve üçü Ingiliz (Jack Carter, Peter Darrell, Kenneth MacMillan) - nasil yeni bir bale yaratmaya hazirlandiklarini söyle açikliyorlar:
    Eliot Feld: `Dansçilarla prova odasina gitmeye kalkismazdan önce balenin elle tutulabilir fikri aklimda tamamlanmistir. En azindan simdiye kadar bu böyle olmustur. Fakat, provaya gitmezden önce adimlari zihnimde canlandirmam. Bununla beraber, bazi zamanlar provadan önceki ilk gün, bir veya iki adim hazirlarim ki, bütün baski üzerimdeyken açikta kalmayayim. Bundan sonra yaraticiligin yükünü ve sorumlulugunu daha esit bir sekilde bölüsürüz.`
    Paul Taylor: `Provalara baslama olasiligimdan daha önce bir fikir için beklemek zorunda kalsaydim, hiç bir zaman basariya ulasamazdim. Fikirsel hazirligi yönünde çok bir sey yapmam. Yalnizca dansçilarla stüdyoya gider ve onlardan bir seyler yapmalarini rica ederim ki bu, en azindan dansçilari benim `bir fikrim oldugunu` düsünmeye yöneltir. Benim fikirlerim her nasilsa, ne istedigime gelisim içinde karar vermekten çok, tam çalisma süreci içinde olusur. Dansçilarin yapmalari gerekeni tasarimlamaktan çok, dansçilarin rehberlik yaptigi, her öneriye açik bir zihnin gerekliligine inanirim. Her ne kadar onlar oyuncak veya alet degillerse de bana hamur gibi gelirler. Bireyler düzeyinde onlara son derece vakifim ve `servisi` onlar için üzerime alirim. Çalisma esnasinda huysuz ve inatçiyimdir; provalarda bir çok degisiklik talep eder ve hatirlama gücü isterim. Her bale, zaman içinde denedigimiz ve iskartaya çikardigimiz tüm mümkün fikirler ve permütasyonlarla, bir yirminci bale gibidir.`
    Lar Lubovitch: `Genellikle stüdyoya gitmezden önce defalarca müzigi dinlerim ve çogu kez evimde kendim dans ederim. Kendimi tam anlamiyla dogaçlamaya terk eder, o anda bana dogru gelen her seyi yaparim. Bu fikirlerin neler oldugunu asla bilemem. Hatta bu fikirler hakkinda düsünmem bile... Müzikle bagintili olarak kendimi degisime birakirim. Stüdyoya gittigimde hiç bir sey hazirlamamisimdir, ancak istisnasiz yaptiklarim bir çok ihtiyacimi karsilar, beni destekler. Dansçilari koreografiyi yapan kisinin üzerinde düsünmek isterim; onlara hürriyet vermeyi severim ki bu dansi gerçek bir noktaya ulastirir ve koreografinin yönünü büyük miktarda degistirir.`
    Jack Carter: `Ben koreografimin stilinin müzigin stilinden geldigine dair kendimi en bastan sinirlarim. Bir baleye baslamazdan önce kendi üzerimde çalismayi severim. Hollanda`da `Witch Boy`u çalistigimiz günleri hatirliyorum. Kendimi sabah saat dokuzdan gece yarisina dek stüdyoya kapatiyordum. Sunu söylemeliyim: Büyük bir gösterisle yola koyuluyorsunuz, elinizden geleni yapiyor ve `sevimli, sevimli` diye düsünüyorsunuz ve her sey birdenbire manen ve maddeten paramparça oluyor. Her balede bu asagi yukari böyledir. Her sey yanlis gidiyor ve siz bakakaliyorsunuz. `Nasil yapabildim? Nasil sorumlu olabilirim bu döküntünün dehset verici yükünden? ...` Tüm gün bunlari düsünerek basimi duvarlara vururken sonra hiç beklenmedik bir sekilde her sey yeniden toparlaniyordu. Ben daima bastan sona karma**** sarsinti doguran ve kendinden kuskulandiran bu yoldan giderim.`
    Peter Darrell: `Ben kukla bir koreograf degilim. Küçük çöpten adamlar yönetmiyorum ve balelerimi gelisim sürecinde beyaz bir kagit üzerinde çalismiyorum. Dansçilari stüdyoda çevreme alana dek adimlar üzerinde çalisamam. Benim çalisma seklim daha çok dansçilara dayanir. Provalara her seyi not ederek gidenlerden süphelenirim. Bu, rahat hareket etmeye olanak birakmaz. Ve bana `hiçbir sey vermeyen, hiçbir katkida bulunmayan` dansçilarla çalismaktan nefret etmisimdir. Bu kuklalarla çalismaya benzer.`
    Kenneth MacMillan: `Çok söylemisimdir, dansçilarin isbirligi yapmalari gerektigini hissederim. Dansçilar tam bir çamur öbegi halinde olmamalilar; onlarin baleye katkilarinin hemen hemen bir ressam, müzikçi veya koreograf kadar önemli oldugunu düsünürüm. Gerçekte, baleye baslarken açiklama yapmamaktan hoslanirim ve dansçilarin hareketi hissetmeleri, algilamalari için rahat birakirim. Sonra, niçin bunlari böyle yaptiklari konusunda, yari yolda çok genis detaylara girerim.`
    Diger bir deyisle, dansçilar ilk olarak hareketi yapmalilar ve bu hareketten netice olarak bale insa edilmeli ve gelistirilmeli... Ancak eylemsel süreçte, yukaridaki koreograflarin bazilarinin açikladigi gibi, hareketlerin çogu seçilerek atilacak ve yerlerine yeni adimlar konulacaktir. Belki de ertesi gün yirmidört saat önce yaratilan her sey bir kez daha atilacak ve tümüyle farkli fikirlerle yer degistirecektir. Simdiye dek balenin ebedi eserleri, birbirinden bagimsiz parçalarin bu tür insa yolu ile, tabaka tabaka eklenmesiyle evrim geçirdi.
    Bale, müzik gibi yaratici, iyi planlanmis ve simgesel bir sanat dalidir. O, gerçekligin dogasi kadar realist degildir; biçimin gerisindeki fikirleri resmeder. Baleden, gerçek yasamin harfiyen bir tasvirini vermesini bekleyemezsiniz; bununla beraber realiteyle baglari da olmalidir. Bu baglar olmadan o, tamamen renksiz, sönük ve cansiz kalacaktir. Bu yüzyilin baslarinda bale dünyasi, prensesleriyle, perileriyle ve sihirbazlariyla, çevresindeki yasamin düzensiz ve kuralsiz durumundan sert darbeler yedi. Halk ona, etki ve gücünü kaybetmis gözüyle bakmaya basladi. Zaman, gözü dönmüs ve öfkeli yeniligin zamaniydi. Bilinen formlar, tam anlamiyla eglence için, çocuklarin oyuncaklari gibi, paramparça oldu. Bu nedenle son birkaç on yilda, bale daha az dekoratif ve sevimli, fakat daha fazla canli duruma dönüstü. Çünkü bu, insanlarin talebiydi. Daha da önemlisi bu, genç ve gözü ileride koreograflarin da bir istegiydi. Koreograf ve nihayet bagdar, desinatör ve dansçi `biçemi` olustururlar.
    Koreograf denge, kontrast, rol ve kompozisyon için bir ressamin gözüne sahip olmalidir. Sahnede çok sayida dansçi varken çok sayida olay ya ayni zamanda olmakta veya kontrapunt olusturmaktadir. Koreograf, izleyici tarafindan degerlendirilecek olan görüntü etkisini göz önünde tutmalidir. Bir noktada, balerin ve partnerinin bir `pas de deux`sü olabilir, sonradan üç veya dört, her biri ayni zamanda ve bir arada kendi danslarini icra eden çiftlerle birlesebilirler. Toplulukla birleserek bir `ensemble` anlayisina ulasabilirler ve tekrar bir çok gruba ayrilarak kontrapuntik dans tarzina yönelebilirler. Bu tür tasavvur edilebilir karmasik sorunlar bir balede koreografi kusatmaktadir.
    Zamana karsi durabilen usta ve mükemmel koreografi üç önemli faktörü içerir: hosa giden görsel bir güzellik, uyarici rolü olan duygulu bir içerik ve bir izleyici toplulugunu büyüleme yetenegi. Ilk iki maddeye ulasabilmek yeterince zordur, ancak ortalama bir dansçi ve koreografin yeteneklerinin çok ötesinde degildir. Ayrica, bu yönde sürekli olarak üstün olmak ta farkli bir meseledir. Her nasilsa, bir izleyici toplulugunu tutabilmek daha rizikolu ve istikrarsizdir. Ayrica tümüyle iki yan faktörün destegi gerekir: Birinci planda koreografinin kalitesi ve ikinci olarak dansçilarin onu nasil yorumladiklari... Bu ikisi süphesiz birbirleriyle alakalidirlar, fakat eger o dansin dogasi dansçilara onu yorumlamak için çekici gelmeyen bir üslubu içermekte ise, bu sempati noksanligi sonuçta izleyici ilgisiyle baglanti kuracaktir.
    Bu nedenle, dogrudan dogruya ve etkili bir sekilde izleyiciyle bag kurmak, koreografa öncelikle gereken önemli bir yetenektir. Drama (öykü) `yi, onun dans ve mimik bütünlügünün sinirlandirilmis çerçevesi içinde yaratici ve planlayici güçte olmasi yalnizca makul olmakla kalmaz; ayni zamanda görüntüsel açidan da etkilidir. Bu kolay degildir; çünkü koreograf oyun yazarindan, bagdardan ve sanatçidan farkli olarak sanatinin dört basi mamur bir üstadi degildir, olamaz da...
    Yeni bir bale yaratmaya karar veren bir koreografin göz önüne almasi gereken bir çok sey vardir; çok sayida büyük balenin varligi ve hatta bazilarinin saheser olarak nitelendirilmesi düsündürücüdür. Süphe yok ki, Marie Rambert`in ne zaman bir bale eserini uygulamaya koydursa asagidaki sorulari sirayla kendisine sormasinin nedeni de budur.

  10. #10
    UYARI:
    Kullanıcıların Profil Bilgileri Misafirlere Kapatılmıştır. Görmek için KAYIT olmalısınız.~
    dυѕLєяfσяυм üує

    Standart ---> Dans Hakkında Bilgi, Dans İçin Gerekli Yetenekler ?, Türkiyede Dansın Tarihçesi

    Balede Koreograf Ve Notasyon Devam...!


    1. Konu nedir?
    2. Hangi üslup kullanilacak? Bazi hareketlerin gösterilmesi...
    3. Hangi müzik, nasil kullanilacak?
    4. Ne kadar elemana gereksinim var?
    5. Hangi desinatör kullanilacak?
    6. Hangi dansçilara görev verilecek?

    Dikkat ederseniz, balenin kadrosu hakkindaki soru listenin altinda, hareket örnekleri ve stil üzerine verilecek bir karar hemen hemen tüm diger düsüncelerin üzerinde yer almaktadir. Eger Mme Rambert gösterime sunulan adimlarin örnekleriyle tatmin olmasaydi, tartismalar kesilecek ve tasarim iskartaya çikacakti. Frederick Ashton, Andree Howard, Antony Tudor, hiç biri Mme Rambert`; in yönetim ve kararlarindan, yargisindan kaçamadi; hepsi de örnekler sunmak ve üslubu sergilemek zorundaydi. `Marie Rambert Tiyatrosu`nu ve olanaklarini yalnizca dans materyalinin hizmetine sundu; isimlerin O`nun için hiç bir anlami ve önemi yoktu.
    Koreograf, dansçilara kendi fikirlerini aktaran kisi olarak tamamiyla izleyicilerin insaf ve lütfuna kalmis kisidir. Oyun yazarinin elinde metin vardir, bagdarin elinde partitur bulunur, ressamin tablosu mevcuttur; koreografin ise hiç bir seyi yoktur. Yazar, bagdar ve ressamin kendi ilhamlarini kaydedebilecekleri araçlara hükmetmek gibi bir avantajlari vardir. Oysa koreograf son zamanlara dek böyle bir olanaga sahip degildi. Bu nedenle koreograf, yaratma ve yorum düzlemleri arasinda yer almaktadir.
    Bununla beraber bu durum koreografin kendi balelerini kaydetmek için deneme yapmadigi anlamina gelmez. Koreograflar, bu konuda devamli gelisme kaydetmeye çalismislardir. 1463 yilinda Pesaro`lu Guglielmo Ebreo`nun bazi kisa danslari (basse danses) harfler ve süslü semboller kullanarak kaydetmesinden bu yana, insanlar basit ve güvenilir bir dans notasyonu metodu için devamli arastirma yaptilar. Bu notasyonlarin bir çogu yalnizca yazan kisilerce kullanilabiliyordu, herhangi bir baska kisi tarafindan kesinlikle anlasilamazdi. 1588 yilinda yayinlanan Thoinot Arbeau`nun `Toplumsal Danslar` el kitabindan (Orchesographie) onbesinci ve onaltinci yüzyillarda mevcudiyet gösteren danslar hakkinda fikir sahibi oluyoruz. Daha ileri çalismalar Beauchamp, Raol Feuillet (1701 yilinda basilan kitabi `Choreographie ou l`Art de Decrire la Danse` `kivrimli-çizgi` notasyon tipini içermektedir ki bu hemen hemen stenografiyi andirir) , Carlo Blasis, August Bournonville, Arthur Saint-Leon, Georges Poli, Antonio Cluesa ve Pierre Conte tarafindan yapildi.
    En basarili yöntemlerin üçü Rus Vladimir Stepanoff, Macar Rudolf von Laban ve Ingiliz kari-koca Rudolf ve Joan Benesh tarafindan icat edilmis sistemlerdir. Ilk adi geçen yöntemle Nicholas Sergueeff, `Royal Ballet`e (sonralari `Sadler`s Wells Ballet`) bir çok Rus klasigini sunma olanagini elde etmisti. Dans notasyonu bürosunda Ann Hutchinson tarafindan popülarize edilen `Laban Sistemi` 1928 yilinda yaratildi, Amerika`da çok uzun yillar kullanildi. 1953 yilindan bu yana `Labanotasyon` olarak isimlendirilen bu sistem sayesinde bir çok `Broadway` gösterisi, Balanchine ve Doris Humphrey çalismalari, klasik ve modern eserler kayda geçirildi. Bu yöntem kullanilarak, Humphrey`nin `Shakes` ve `Partita`si 1975 yilinda `Wels Dans Tiyatrosu` için canlandirildi.
    `Benesh Sistemi` 1955 yilinda Ingiltere`de telif hakkini aldi; bu sistem geleneksel bes çizgili müzik dizegini kullanir. Her dizek bir dansçiya veya dansçilar grubuna ayrilmistir. Ashton, de Valois, Cranko veya MacMillan`in balelerinin dünyanin dört bir yanindaki uygulamalarinda `Benesh Partituru`nun yardimiyla basariya ulasildi. Bir çok topluluk kendi balelerini kaydetmek için bu sistemi kullanir; bunlar arasinda `Royal Ballet`, `Türk Devlet Balesi`, `Avustralya Balesi`, `Stuttgart Balesi`, `Iskoç Balesi`, `The Ballet Rambert` ve `Münih Balesi` de vardir.
    `Benesh Hareket Notasyonu`, 1965 yilinda kurulan `Londra Koreoloji Enstitüsü`nde ögretilir. `Benesh Hareket Notasyonu` sayesinde koreoloji, hareketin bilimsel ve estetik çalismasi olarak tanimlandi. Enstitüde klasik bale, modern dans, Hint klasik dansi, tarihi danslar, folklor danslari, karakter dansi, mim, drama, pas de deux ve grup çalismasi birimlerini kapsayan siniflar mevcuttur. Bu konularin her biri, teori siniflarinin yerini tutan teknik siniflarin eslik etmesiyle bütünleyici bir yoldan ögretilir; ögrenciler icra ettiklerini yazmayi ve çözümlemeyi ögrenirler. Teatrikal dansin tarihi, müzik, sanat, anatomi siniflari yani sira ögreticilik uygulamasi da önemli yer tutar. Ögrenciler farkli çalisma yöntemlerini, bale topluluklari ve dans gruplari içerisinde koreografik çalismalarin kaydini ve reprodüksiyonunu ögrenerek zamanla mezuniyete hazir hale gelirler.
    Arastirma `koreoloji`nin bagimsiz bir sekilde yardim yapabilecegi bir diger önemli alandir ve devrimci yeni fikirlerin denenmeye baslanmasindan bu yana egitimsel dansa büyük etkisi vardir. `Londra Koreoloji Enstitüsü` ve `New York Dans Notasyon Bürosu`nun kurulusu ile, aynen edebiyat, drama ve müzikal kompozisyonda oldugu gibi, zamanla tüm balelere `telif hakki` güvencesi verilmesi mümkün olmustur ya da olacaktir.
    1588`den bu yana hayli yol alindi; Arbeau, `Orchesographie` isimli eserinde, zamaninda söyle bir not düsmüs: `Çok eski dans konusunda yalniz sunu söyleyebilirim ki ya zamanin geçisi veya insanin tembelligi veyahutta bunlari tanimanin zorlugu, ortadan kaybolmalari sonucuna yol açti. Böylece, sizin onlarla ilgili tasaniz kalmadi, modada dansin bu gibi gelenekleri çok uzun sürmez.` Sansa bakiniz ki, günümüzde her ne kadar dans kayit yöntemlerinin büyük kismi çok bir sey ifade etmese de, insanlar dans kaydi için kendilerini zorlamislardir. Hatirlarsaniz müzigin basarili bir kayit sistemi bulunana dek yüzlerce yil geçti, yönetkenin partituru bugünkü durumuna erisene dek bir bes yüzyil harcandi. Karsilastiracak olursak, dans notasyonu daha çocukluk çagindadir. Zamanla eserleri kaydetmenin harikulade yöntemlerine sahip oluyoruz; sinematograf film ve video teyp gibi araçlar, koreograflar ve dansçilar için esdegerli kullanima sahiptirler.
    `Hollanda Dans Tiyatrosu` video kayit cihazi, baleleri kaydetmek için bir araç olarak kullanan ilk kuruluslardan birisidir. Çok uzun yillar boyu bu toplulugun yöneticiligini yapmis olan Hans van Manen video kayit cihazinin kendisine ne denli yararli oldugunu söyle açikliyor: `Paha biçilmez bir araç` diyor Manen, `hele bir baleyi yaratirken... Siz bir kesit yapar; sonra onu video kayit cihazi araciligi ile tekrar izleme olanagi bulursunuz. Dansçilardan ayni seyi tekrarlamalarini istemeden ne yaptiginizi tam anlamiyla görürsünüz.`
    Topluluk, ayni zamanda video kayit cihazini notasyonun bir biçimi olarak ta kullaniyor, ancak Hans van Manen eger büyük bir bale söz konusu ise, bunun pek de kolay olmadigini söylüyor. `Eminim ki,` diye devam ediyor Manen: `video kayit cihazina ek olarak bir sistem tarafindan kaydedilmis bir partitura sahip olmak daha iyidir. Her nasilsa, hiç bir sekilde kaydedilemeyecek bazi seyler de vardir; örnegin bir dansçinin yorumunun kisisel üslubu... Iste, burada film çok yararli olabilir. Bu tür kisisel olaylar, film disinda, yazili notasyona alinamayacak seylerdir.`
    Notasyonun bu çesitli yöntemlerine karsin, hala mevcut olan bir yöntem daha vardir ki, dans tarihi boyunca çok sik kullanilmistir: `Bellek.` Koreograflarin pek az bir bölümü, balelerindeki adimlari kesin olarak hatirlama gücündedir; buna karsin ayrintili plan akilda kalabilir. Koreograflarin eserlerini yorumlayanlar olarak dansçilarin kendileri bir baleye iliskin genis nüanslari hatirlarlar ve eski bir çalismanin tekrar canlandirilmasi gerektiginde degismez bir sekilde çagirilirlar. Bu konuda en sasirtici örneklerden birisi de Rus rejisör Serge Grigorieff`tir. Hakkini teslim etmek gerekirse, çagri üzerine altmisi askin baleden her hangi birini aninda uygulamaya koyabilme yetenegindedir. Bunun için bellek ve imitasyon, dansçidan dansçiya, zamanlar boyu balenin gelenegini tasimaktadir. Nesilden nesile kesinlikle ayni yoldan, yüzlerce yil boyunca, bu ayni sekilde olagelmistir.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Sistem Bilgileri

Bu sistem vBulletin® alt yapısına sahiptir!
Telif hakları, Jelsoft Enterprises Ltd'e aittir. Copyright © 2024

Uyarı

5651 Sayılı Kanun'un 4.cü maddesine göre üyeler yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Yer sağlayıcı olarak hizmet veren sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler ile ilgili iletişime geçilmesi halinde size dönüş yapacaktır.

gaziantep escort bayan gaziantep escort deneme bonusu veren siteler bahissitelerivip.com deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler mjsanaokulu.com Maltepe Escort deneme bonusu deneme bonusu veren siteler maltepe escort kartal escort ataşehir escort pendik escort ankara escort sincan escort eryaman escort bayan ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort eryaman escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort yetişkin sohbet kameralı sohbet aresbet casino siteleri Grandpashabet moldebet efesbet efesbet giriş getirbet efesbet deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2021 grandpashabet bahis siteleri bahis siteleri bonus veren siteler bahis siteleri canlı casino siteleri deneme bonusu En güvenilir bahis siteleri ankara olgun escort mimarsinanokullari.com