Anımsadığım kadarıyla, 1970 li yılların başlarında Banazlı Öğretmen Gazi Torunun başkanlığında Banaz Turizm ve Tanıtma Derneği ismiyle bir dernek kurulmuştu. Sonrasında Gazi Hocanın başka ile tayin edilmesiyle başkanlığa rahmetli Haydar Aslan getirilmiş, dernek de daha aktif işlere yönelmişti. Siyaset rüzgarlarının oldukça sert estiği, faşist saldırıların da azgınlaştığı bir dönemdi. Derneğimiz toplumun bilinçlenmesi ve sorunlarına sahip çıkması konusunda daha çok sosyal çalışmalar yapıyordu. Bizler de Ankaradan derneğimize yardımcı olmak çabası içindeydik.

Yıl 1978 kış ayları. Ankara Resim Heykel Müzesi Onarımı işinin elektrik ve telefon işlerini yapıyorum. Kültür Bakanlığı adına işin kontrollüğünü yapan teknik heyetin hemen hemen tamamı çağdaş insanlardan oluşuyor. Bu duruma aşağıda açıklayacağım nedenlerle, bu ne güzel bir rastlantı ve ne büyük şans demekle yetiniyorum.

Kontrol amiri Y. Mimar Mustafa Akpolat dürüstlük örneği güzel bir insan. Y. Mimar Kemal Soyer, Kontrol Mühendisi Cihangir Canpolat, Ressam Cahit Koççoban, Gazi Üni. Resim Bölümü Öğrencisi Sadık Öztürk ve diğer dostlar...

Daha çok dinleyici durumunda olduğum sohbetler, tartışmalar...

Bu sohbetlerden biriydi. Cahit hoca nereli olduğumu sordu;

Banazlıyım dedim

Nee... Pir Sultanın köyü Banaz mı?

Evet;
İşte benim büyük bir sevgi ve hayranlıkla bağlandığım insan. Ben onu örnek aldım: Onun şiirlerinden ve yaş******* çok etkilendim diyerek bir de türkü tutturmaz mı?

Sivas ellerinde sazım çalınır

Çamlı beller bölük bölük bölünür.

Yardan ayrılmışım bağrım ezilir.

Güzelim ey, sevdiğim ey ...



Sohbetlerimizde saz da çalıyor, yanık yanık Pir Sultan türküleri-deyişleri okuyordu.

Gerçekten şaşkınlıkla Tokat-Zileli ve Çerkez kökenli olduğunu bildiğim Cahit Hocaya bakıyor, bir yandan hayranlık, biraz da kıskançlıkla onu izliyorum. Durdu: Pir Sultanı tutsak aldılar ve önce Sivas Toprakkale zindanına attılar. Piri, yarinden-yareninden ayırdılar. O acıyla söylediği türkülerden biriydi bu. Bir süre sonra da asarak tatlı canına kıydılar: Kıydılar ona... Bunu biliyor muydun dedi. Muhabbetin de etkisiyle sesi titriyor; Pirin asılma anını sanki yaşıyordu!..

Birkaç deyişi ve klasik söylencesi dışında Pire ait çok şey bildiğim söylenemezdi. Elin Çerkezi Pirin tüm yaşamını biliyor; Banazlı olan ben ise...

Mahcup olmuş, utanmıştım. Yine de; Evet, biraz dedim.

Başladı Pir Sultan Abdalı anlatmaya: Çalıp-çığırmaya...

Kul olayım kalem tutan ellere

Katip arzuhalim yare böyle yaz

Şekerler ezeyim şirin dillere

Katip arzuhalim yare böyle yaz...

Çok güzel anlatıyor; sohbeti Pirin şiir ve deyişleriyle süslüyordu. Sonra birden: Yav Murtaza biliyor musun, öğrenciliğimden bu yana hayalimde hep bir şey var: Var mısın, Banazda Pirin anıtını yapalım.Sonra Mustafa ve Cihangire dönerek; yahu ne dersiniz bunu yapabilir miyiz?

Öyle bir içtenlik ve ses tonuyla söylemişti ki, karşı koymak mümkün değildi. Kaldı ki, karşı koyan da yoktu. İrkilmiş, şaşırmış aynı zamanda çok da sevinmiştim.

Arkadaşlar teklifi heyecanla karşıladılar ve olur dediler.

Fakat ben; Anıt nasıl yapılırdı, ne işe yarayacaktı, Banazlılar ne derdi, nasıl finanse edilirdi? Hiçbirini bilmiyordum... Bu kaygılarla bir süre beklediğimi anımsıyorum.

Karşımda bilgisini ve emeğini karşılıksız ortaya koymak isteyen içtenlikli ve özveriye hazır güzel insanlar vardı. İçimdeki sese kulak verdim ve evet, varım dedim. Diğer arkadaşlar da büyük bir içtenlik içinde; emeklerini esirgemeyeceklerini tekrar ettiler.



Proje ve Uygulama:

Teknik eleman olarak, Anıtın sağlamlığı, ayakta durması; yani statik açıdan kendini taşıması için Mühendise, estetik, ölçü, görüntü vb. bakımdan Mimara, projelendirme ve uygulama (yapım) içinde ressam-Heykeltraşa gereksinim vardı. Daha işin başında (sözle de olsa) teknik eleman gereksinimi çözülmüş gibi görünüyordu.

Finans konusunda birçok insan kıt-kanaat bütçelerinden özveride bulunarak destek oldular. Ankarada yaşayan Banazlılar olarak bizler de elimizden geleni yaptık, ancak yeterli görünmüyordu. Bu nedenle çevremizden yardım istemeye koyulduk. İlginç olması nedeniyle bir anımı anlatmak istiyorum.

Sn. Mustafa Timisinin lideri olduğu Birlik Partisinden de yardım istemeye karar verdik ve Cahit Hocayla birlikte Parti Merkezine gittik. Sn. Timisi projeyi çok olumlu buldu ve mutlu olduğunu söyledi. Ancak maddi yardım olanağı yoktu. Konuşmalar sırasında bizi dinleyen genç ve iyi giyimli bir arkadaş söze girerek ben size yardım ederim dedi. Sn. Timisi bizi tanıştırarak; bu bey CHPden ayrılarak partimize katılan Tunceli Milletvekili Sn. Ali Haydar Veziroğlu dedi. Veziroğlu o gün anıt projesine 25 bin lirayla en büyük katkıyı yaptı. İkimiz de çok sevindik. Önümüz açılmış projeyi başlatacak noktaya gelmiştik.

Cahit hoca ekibiyle birlikte Banaza gitti. Aldığımız haberlere göre, Anıt çalışması okul bahçesinde başlatılmıştı. 3 adet örnek maket yapılmış, sergilenmiş ve bunlardan en beğeni kazanan örneğin yapılması kararlaştırılmıştı.

Aldığım bilgilerden, köy muhtarı dahil herkesin büyük bir heyecan ve özveriyle çalışmalara katıldığı şeklindeydi. Banaza gitmeye ve ne olup bittiğini yerinde görmeye karar verdim.

Bir yandan okul bahçesine çamurlar taşınıyor, saman katılıyor, eğri büğrü ağaçlarla anıtın konstüriksiyonu yapılıyor, bir yandan kayalar üzerinde anıtın dikileceği yerin temeli için kazı yapılıyor, diğer yandan da Pir evinin (türbenin) onarımı ve duvar bezemeleri yapılıyordu. Özetle Banazlılar adeta seferber olmuş, Pir Sultanın asılmasından sonraki en büyük devinimi, bu kez de onun ölümsüzleşeceği anıt için yaşıyorlardı. Konuştuğum köylüler; valla çalışıyoruz ama bu kötü ağaçlar ve çamurla heykel olur mu? Diyerek kuşkularını ve bir anlamda da güvensizliklerini belirtiyorlar; buna karşın anıtı da heyecan ve merakla beklediklerini açığa vuruyorlardı.

Cahit hocaya güvenimi ve iyi şeyler olacağını söyleyerek, Banazlıları ikna etmeye çalıştım. Cahit hocanın sohbetlerini özlemiş, köye de hazırlıklı gelmiştim. Akşam sohbet dizildi; Cahitin Banazlı dostları tek tek gelmeye başladı. Muhtar, Arap Gozel, Zübükzade İbraam Efendi, Köy Öğretmeni, Sadık hoca,... Dem alınıyor, deyişler söyleniyor, Aşık Nuri ve Cahit Hoca türküler söylüyor, köyde yaşanan ilginç anektodlar anlatılıyordu.

Hoca; başlangıçta işimiz zor görünüyordu. Maketlerin ortaya çıkmasından ve Pir Sultan evinin yanında bulunan türbenin onarımı ile, giriş duvarının bezemesinden sonra güven kazandık ve işimiz kolaylaştı dedi.

Hoca ve arkadaşları okul lojmanında kalıyorlardı. Sohbeti de burada sürdürüyorduk. Duvarda kocaman ve rengarenk kınalı bir çörek tam ortasından yine koca bir çiviyle duvara çakılmıştı. Bunu anlayamamış; biraz da saygısızlık olarak görmüştüm. Hoca bu ne? dedim. Hoca gayet sakin; o bir tablo Murtaza dedi. Burada çörekler bile sanatsal...

Ankaraya mutlu döndüm. Birkaç ay sonra tekrar gitmem gerekiyordu. Köye erken varayım: Hocayı, anıtın yapıldığı Ziyaret tepesinde bulayım diyerek, erken hareket ettim. Akşamüzeri saat 16.00 suları, Anıtın altındaki yoldan çalışan ekip görünüyordu. Arabayı oraya bırakıp, tırmandım. Hoca ve arkadaşları görünce çok sevindiler. Anıt aşağı yukarı ortaya çıkmıştı. Normalde sapsarı olan Hoca kapkara olmuş, saç-sakal biribirine karışmıştı. Müthiş bir rüzgar esiyor, derme çatma iskele üzerinde çalışmak, üstelikte sanatsal bir çalışma yapmak oldukça güç görünüyordu. Buna karşın kronik mide ağrısı çeken ve sürekli süte mahkum olan Hoca, süt içmeyi azaltmış, demi arttırmıştı.

Hoş-beş sonrası, kayanın dibine çilingir sofrası kurup, dem almaya başlanmıştık. Meze almayı ihmal etmiştim. Çok üzüldüm: biraz da utandım. Hoşgörülü Hoca durumu fark ederek, yahu dün şuraya biraz soğanla ekmek saklamıştım, tilkiler bulup yemedilerse çıkarayım diyerek, taşları kaldırmaya başladı. Soğan ekmek oradaydı. Ekmek kurumuş, sanki taş olmuştu. Hoca, elimizle kıramadığımız ekmeği taşlarla kırıp herkese eşit bir biçimde dağıttı. Türküleri de katık yapıp, yoksulluğa meydan okuyarak sohbeti sürdürdük. Pir Sultan, Anıtta simgeleşmiş ve yeniden ete-kemiğe bürünmüştü. Ne güzel, ne yiğit insandı Pir Sultan!.. Ve biz Onu ne kadar da çok seviyorduk...

Bunları konuştuk.

Burada sözü Cahit Koççobana bırakalım... (*)

... Anıt için yer saptayımına geçtik. Orası uzak, köye yakın olmalı, buradan pek görünmez, şurada olabilir,gibi eleştiriler sonunda köyün ortak dağı ziyaret tepesi (Çiçek Dağı) nın dört yerinden birine yapılmasını uygun gördük.

Bir ay süren tasarı çalışmaları sonunda üç önerinin maketini hazırlayıp önce Sivasta sonra Banazda halkın beğenisine sundum. Sivasta üç gün sergilendi. Şimdi uygulaması yapılan beğenildi. Daha sonra Banazda köylülerin tümü aynı tasarıyı seçtiler. Bu tasarıda Pir Sultan Abdalın başını göğe kaldırıp, ilenişi yazgısına isyanı, koyup gittiklerine yakınışı, ölüme direnişi simgeleşmiştir. Diğer tasarılarda sazı kucağında oturmuş, uzaklara bakan bir Türkmen kocası elinde bir gül tutuyordu. İkincisi sazını dizlerine tutmuş, başını göğe kaldırmıştı. Tüm köylülerle birinci tasarıda karar kıldık. Ertesi gün çalışmalara karar verdik. Ertesi gün çalışmalara başlamak üzere iş bölümü yaptık.

Sıcak ve rüzgarlı bir gün işe başladık. İlk iş olarak ilkokul bahçesini temizleyip, çamur hazırladık. Çamur mayalanmaya bırakılıp, 1/1 oranında yapılacak anıtın konstrüksiyonu için, ağaç, dal parçaları gibi ortak maddeler toplanıp, çatılmasına başlandı. Ağaç dal parçaları çamuru tutacak şekilde yatay olarak çivilendi. Saman karıştırılıp bu ilkel konstrüksiyona sıvanmaya başlandı. Köylüler su getiriyor çamur taşıyorlardı. Türkülü, sohbetli, şenlikli bir çalışma başladı. Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencilerinden Sadık Öztürk, Erhan Bilget ve bunun gibi genç kentli öğrenciler hep birlikte çalışmaya başladılar. Bu arada köylülerden sırası gelen anıt çevresinde önerdiğim açık haya şenlik alanı (açıkhava tiyatrosu) için taş, kum, kaya ve bunun gibi malzemeleri anıt çevresine taşımaya başladılar. Köyde yoğun bir canlılık, sevimli bir devinim sürüp gidiyordu.

1/5 oranında küçük bir anıt örneği yaptık. Bu ölçü almaya yarayacaktı. Hazırlıklar bitmiş, sürekli ve planlı bir çalışma iki ay sonra soğukların başlamasıyla aksamaya başlamıştı. Bir zaman sonra kar serpiştirmeye başladı. Kasım ayının ilk günleriydi köyden ayrıldık. Ertesi yıl Mayıs ayında yine işe başladık. Bu yıl yardıma gelenler daha fazla oldu. Uzun ve yorucu çalışmadan sonra Temmuz ayı ortalarında anıt bitti. 8 m. Boyunda siyah bir kütle kayaların arasından göklere doğru yükseliyordu. İskeleyi yıktık. Tüm dağda olan insanlar birbirlerine sarıldı, kutladı. Göz yaşartıcı gönendirici bir andı. Duygulanmamak olası değildi. Köydekiler sevinçten aşağıda evin damına çıkmış anıtın oraya bize selam gönderiyorlardı. Tek tek gruplar alinde genç yaşlı köylüler dağa doğru tırmanıyorlardı. Onları, karşıladık, birlikte yaptığımız bu güzel işe aşağıdan yukarıdan her bir yandan sevgi ve saygı ile baktık. Köyün hocası yıldırım çarpmasın, yıkılmasın diye içtenlikli bir dua okudu. Yaşlı kadınlar yüzünü merak ediyorlardı. Yüzü görünmeyecekti. Öyle tasarlamıştım. Ozanın sureti herkesin imgesinde nasılsa öyle kalsın istedimdi. Bana hak verdiler. O gece anıtın yanında ateş yaktık, tüm çalışan köylüler ateşin başında uzun zaman özlemini çektiğimiz taze etleri kızartıp yedik, herkes birbirine birşeyler sundu. Ekmek, soğan, yoğurt, bol bereketli bir ödüllenme, iş bitimi şöleni çektik. Türkülerimiz dağdan köy içine yayıldı. Ertesi gün köylülerle vedalaştım. Y. S. E.nin yaptığı yoldan yürüyerek ayrıldım, aklım köyde ve anıtta kaldı.

İşte Pir Sultan Abdal Anıtı oluşumunun özet serüveni bu...

Sonraki yıllarda görüldü ki, Pir Sultan Abdal anıtı, Onun yaşadığı topraklardan koparılarak Osmanlı engizisyonu tarafından canının alınmasından sonra, Çiçek Dağındaki kayalar arasından fışkırarak ayağa kalkması ve yağmacı-haksız düzene yeniden isyan etmesidir.

Banazlı canların onca yoksulluk içinde güle-oynaya; deyiş ve türküleriyle anıtın dikilmesini gerçekleştirmelerinin ardında yatan temel güdü budur. Pir Sultan dirilecek; onların yoksulluklarını, itilmişliklerini, gördükleri baskıları, eşitsizlikleri, sazı ve sözüyle dile getirecek; Banazlılara ve Alevi-Sünni tüm yoksul halka öncülük edecekti...

Gelin canlar bir olalım

Özü öze bağlayalım

Münkire kılıç çalalım

Sular gibi çağlayalım

Hüseynin kanın alalım

Bir yürüyüş eyleyelim

Tevekkeltü taalallah

Tevekkeltü taalallah

Pir Sultan Abdal bugün de sazı ve sözüyle Banaz illerinden ayağa kalkmış; bozuk düzene isyanını ve direnişini sürdürüyor.

Burada başta Sn. Cahit Koççoban olmak üzere; Banaz Turizm ve Tanıtma Derneği Kurucu Başkanı Gazi Torun, tüm aşamalarda büyük katkısı olan II. Başkan Rahmetli Haydar Aslan, Çevre düzeni ve Amfi yapımında büyük emeği geçen Y. Mimar Kemal Soyer, Sadık Öztürk, Sivas Kültür Müd. Turhan Bilget, Ankara Kültür Müdürü Halil Gündoğdu, bizleri özendiren ve teknik elemanları Banazda görevlendiren zamanın Kültür Bakanı rahmetli A. Taner Kışlalı, rahmetli aşık Nuri, (Devrani) tüm Banaz halkı ve Banazlı bacılara sonsuz şükranlarımı sunarım. 11.07.2002


(*) Cahit Koççoban. Alıntı, Demokrat Gazetesi, 5 Temmuz 1980.

Murtaza DEMİR

Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Bşk.