Miladi 1220 (H.617) yılında Moğol istilası, Anadoluyu bir muacir akınına uğratmıştı. Hace Bektaş Veli de bu akına katılıp Amasya'ya giderek Türkmenlerce peygamber olarak tanınan Baba İlyas’a mürit oldu. Baba İlyas’ın halifesi Baba İshak, Türkmen kütleleri ile birlikte, vec içinde savaşarak, devlet kuvvetlerini üst-üste mağlup ettikten sonra merkezi Amasya olmak üzere Tokat, Malatya, Adıyaman Çorum ve Maraş’a kadar geniş bir bölgeye hakim oldular. Bu isyan ancak miladi 1240 (H.683) yılında bastırıldı. Ebü’L-Farac'in dediği gibi, Baba İshakla peygamberi Baba İlyas dahil erkek, kadın, çocuk, hayvan velhasıl hiçbir şey kılıçtan kurtulamadı. Hace Bektaş'ın kardeşi Menteş de Sivas'ta öldürüldü.

Baba İlyas’ın ikinci halifesi olan Hace Bektaş Veli, babalılar savaşından imhadan arta kalan Abdal Musa, Karaman beyliğini kuran Karaman’ın babası Nüre Sofi, Geyikli Baba, Karadonlu Can Baba, Karaca Ahmet, Ahi Evren, Güvenç Abdal, Saru Saltuk, Saru İsmail, Resul Baba Hacımlı Sultan gibi Türkmenleri, Kırşehire tabi Sulucakarahöyük (bugünkü Hacı Bektaş kazası)’te etrafına toplamağa muvaffak olmuş. Çok geçmeden yedi hanelik küçük bir köy olan Hacım Köy’üne giderek, orada Hatun anayı kendine kız edinip yerleşti.

Aşık paşazade'nin M.1478'de yazdığı Vekayinamesinden şöyle der: Hace Bektaş Veli kardeşi Menteş ile birlikte Horasan'dan Sıvas’a, Sivas’tan Baba İlyas’a (bugünkü Amasya) geldiler. Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseriye geldiler. Hace Bektaş kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı. Oraya varınca eceli yetişti onu şehit ettiler. Hace Bektaş Veli ise, Karaöyüke gelerek, orada Hatun Anayı kendine kız edinip yerleştiğini haber verme suretiyle bu bilgiyi tamamlamaktadır. Ayrıca Hace Bektaş Veli, ilmi yakin öğretisini Hatun Anaya emanet ettiğini; Hatun Ana'nın da bu ilmi Abdal Musa'ya aktardığını, Aşık paşazade'den öğreniyoruz. Hace Bektaş Veli, her şeyden önce ilim arıyor ve ilmi yakin yolunu şu süzlerle izah ediyor:


Ara bul
Kadınları okutunuz
İncinsen de incitme
Eline, diline, beline sahip ol
Arifler hem arıdır, hem arıtıcı
Her ne ararsan, kendinde ara
Marifet ehlinin ilk makamı edeptir
İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir
Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız
Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır
Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu
Nebiler ve veliler insanlığa Hak'ın hediyesidir.
Hararet nardadır, sacda değildir. Keramet hırkada, taçda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara. Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.


Abdülbaki Gölpınarlı'nın işaret ettiği gibi, Hace Bektaş Veli'nin hakkında en eski bilgiyi Ahmed Eflaki'nin hicri 718 (M.1318) hicri 754 (M.1353) yılları arasında yazdığı, Menakıbu'l-Arifin adlı kitabında, Hace Bektaş Veli’nin, Baba İlyas’ın en meşhur halifesi olduğunu ve ilmi yakin'e ermiş olduğunu, fakat İslam'ın kurallarına uymadığını ifade ederek, bu bilgiyi doğrulamaktadır. Kaynak: Türk Ansiklopedisi, mad.Bektaş, M.E.B.Y.

Bektaşi tarikatın kuruluşu her ne kadar Hace Bektaş Veli’ye nispet ediliyorsa da Hace Bektaş Veli’nin doğrudan doğruya tarikat kurucusu olduğunu gösterir kati bir hüccet yoktur. Bektaşiler, Bektaşi erkanının esas teşekkülü Balım Sultan (ölü.H.922 =M.1516) tarafından Vaz’edildiğini ve bu zatın ikinci pir olduğunu kabul ederler. Hace Bektaş Veli’ın Yeniçeri ocağının kuruluşunda manevi bir pir rolünü oynadığı hakkındaki menkıbeler ise, sonradan 15’ci asırda teşekkül etmiş olup tarihi bir hakikat sayılmaz. Aşık Paşazade’nin dediği gibi, Hace Bektaş Veli’nin halifesi Abdal Musa’nın bir müddet pirevinden kaldığını, onun nüfuziyle Hace Bektaş Veli sonradan Yeniçerilerce pir tanındığı doğruolabilir.

Hace Bektaş Veli Türbesinden gelen ve bugün Ankara kütüphanesindeki kitaplar arasında 563 numarada kayıtlı bulunan Esrar-i Hurufname adlı eserin sonundaki kayıtta, Hazineden gelen tomar-ı kebirde Hace Bektaş Veli’nin hicri 606 (M.1209-1210)’da doğduğu, 63 yıl yaşayıp, hicri 669 (M.1270)’da öldüğünü ve Hacım Köyünden defn edildiğini açıkça belirtilmektedir.

Bugün elimizde Hace Bektaş Veli tarafından yazıldığı muhakkak hiç bir eser mevcut değildir. Ona isnad edilen bazı sözler ve bir takım olağanüstü menkıbeler, Hace Bektaş Veli'nin şahsiyeti hakkında bize tam ve doğru bir fikir verebilmekten çok uzaktır. Çünkü eserin içeriğinden hicri 1034 (M.1624)’te sonra, Ali Çelebi tarafından yazıldığı anlaşılmaktadır. Kaynak: Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), sa.165, A.Y.

Velayetname’nin yazarı Ali Çelebi, hiç bir delil ve kaynak göstermeden Hace Bektaş Veli'nin soy seceresi hakkında şu bilgiyi verir:

1. Velayetname’nin yazarı Ali Çelebi’ye göre: «Hace Bektaş Veli, İbrahim Sani diye anılan Seyit Muhammed'in oğludur. Seyit Muhammed b. Seyit Musa Sani b. İbrahim Mükerrem Mucap b. İmam Musa Kazım'in nesline bağlar.» Kaynak: Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), sa.12, A.Y.

Tetkik: İmam Musa el-Kazım’ın tornu Seyyid Muhammed, oğluna Bektaş gibi Türkçe kökenden bir adı nasıl koyar?. İmam Musa el-Kazım miladi 749 doğumlu ve miladi 799 yılında ölmüştür. Hace Bektaş Veli, miladi 1210 doğumludur ve miladi 1270 yılında ölmüştür. İmam Musa el-Kazım ile Hace Bektaş Veli arasında 410 yıl var. Hace Bektaş Veli hakkındaki bu iddia, matematiksel olarak mümkün değil.

2. Vilayetname’de, Hace Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişi şöyle aktarılmaktadır: Ahmet Yesevi: Ya Bektaş git, seni Rum'a saldık, Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik; hemen yürü. Hace Bektaş Veli ertesi günü, Ahmet Yesevi'den izin alıp yola düştü. Hace Bektaş Veli, Rum sınırına yaklaşınca yolun tutulmuş olduğunu gördü; Hünkar bir güvercin donuna girdi ve oradan uçarak doğruca Sulucakarahöyük'e indi. Kaynak: Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), sa.32-40, A.Y.

Tetkik: Ahmet Yesevi, garbi Türkistan'da şimdiki Çimkent şehrinin biraz şarkından Sayram kasabasında doğdu. İbrahim oğlu olan Ahmet Yesevi, yedi yaşında babasını kaybetti ve ablası ile beraber sonradan Türkistan adını almış olan Yesi şehrine giderek, orada yerleşti. Ahmet Yesevi, ilk tahsil yıllarını burada geçirdikten sonra, Maveraünnehr’in islam merkezi olan Buhara'ya geldi. Ahmet Yesevi, Buhara'da, Nakşbend tarikatinin şeyhi olan Yüsuf el-Hemdani (ölü.H.535=M.1140)'ye ihtisap ederek onun nufuzu altında kaldı ve Yüsuf el-Hemdani'nin büyük teveccühünü kazanarak, onun ilk iki halifeden sonra, hicri 555 (M.1160)'te Buhara'da şeyhin postuna geçti. Ahmet Yesevi, tekrar Yesi'ye döndü ve hicri 562 (M.1166) de ölümüne kadar bu şehirde kuvvetli bir Nakşbend tarikatinin propagandası yaptı. Kaynak: İslam ansiklopedisi, Leyden tabı, ma. Ahmet Yesevi M.E.B.Y.

Miladi 1166'da ölen Ahmet Yesevi, nasıl olurda miladi 1210 doğduğu Hace Bektaş Veli'ye, Bektaş git, seni Rum'a saldık, Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik? der. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, Ali Çelebi’nin bu rivayeti, tamamiyle uydurma olduğunu söylemek lazımdır. Çünkü yukarıdan beri verilen izahattan anlaşılmıştır ki, Hace Bektaş Veli’nin Ahmet Yesevi ile görüşmesine maddeten imkan yoktur.

3. Hace Bektaş, Seyit Gazi’nin mezarını ziyaret etmeyi düşündü. Eskiden Seyit Gazi’nin mezarının nerede olduğ bilinmiyordu. Sonradan Sultan Alaettin’in anası, ruyasıda gördü; gördüğü yere büyük bir türbe yaptırdı; böylece bayındır (imar edilmiş) oldu. Hünkar, mezara gelince, orada bulunan erenlerin anlatıklarına gör, "essalamü aleyküm soyum başı", dedi. O anda Seyit’in kutlu mezarından, "Aleykümselam ilim şehrim" diye bir cevap geldi. Derken Hünkar, kıyısı ucu bucağı olmayan bir deniz oldu; Seyit’in mezarı da o denizin içinde bir kabak gibi yüzmeye başladı. Sonra Hünkar da, Seyit’in mezarı da eski durumu ald. Kaynak: Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), sa.133-134, A.Y.

Tetkik: Battal (ölü.M.740), Emevilerin Bizans (Rum)'a karşı açtıkları seferlerde ün almış arap kumandanı; arap ve türk destani halk romanlarının hahramanı. Türkler arasında Seyid Battal Gazi, Seyid Battal ve Battal Gazi isimleri ile maruftur.

Tarihi şahsiyeti. Adının „Abdullah“ olduğunda mevsuk kaynaklardan bir çoğu, birleşiyorlar. Battal („kahraman“) sıfatı, tarihi kaynakların hepsinde, onun lakabı olarak, görülmektedir. Künyesi, İbnü’l-Esir’e göre, Abdullah Ebü’l-Hüseyin olup aslen Antakyalı. Sibt’e göre, Şam’lıdır. İbn Asakir’e göre, Emevilerin azatlı bir kölesi idi ve arap aslından değildi. Nasıl olurda Hace Bektaş Veli, aslı beli olmayan bir köleye soyumun başı der?. Kaynak: Taberi (M.839-923), Tarih-i Taberi, c.3, sa.496-498 E.O.Y. İbnü’l-Esir (M.1160-1234), El-Kamil, c.5, sa.206-207 B.Y. İslam ansiklopedisi, Leyden tabı, ma.Battal M.E.B.Y. Büyük osmanlı tarihi, c.1, sa.224 İ.O.Y.

4. Hünkar zamanında Gazi Murat (II.Murat) padişahtı; Edirne’yi almış, çok savaşlar etmişti. Bursa kentinden otururdu; atası Otman, Hünkar'ın kisvesini giydiği için o da Hünkar'a çok düşkündü. Tam ziyaret etmeyi düşünürken Hünkar'ın ahirete göç ettiğini duydu. Çok ağladı; sonunda türbesini yaptırmayı akıl etti. Mimar istedi; birçok mimarlar geldi, ancak hiçbirini beğenmedi; en sonunda kaplıca mimarı geldi; bu mimarın adı Yanko Medyan idi. Padişah mimara, „kubbesi sağlam olsun; fakat sekizinci imam aşkına kubbeyi sekiz köşe yap“, diye emretti. Aynı zamanda Hızır Lale'yi çağırdı, ona niyaz etti, onun himmetini aldı, haracını verdi ve yolladı. Mimar, Sulucakarahöyük’e geldi; gerekli hazırlıklar yapıldı, türbe kuruldu; kubbe yükseldi, tamamlandı. Kaynak: Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), sa.163, A.Y.

Tetkik: Hace Bektaş Veli, miladi 1270 yılında ölmüştür. İkinci Murat, miladi 1421-1444+1445+1446-1451 yıları arası padişah olmuştur. Nasıl olurda Hace Bektaş Veli zamanında Gazi Murat padişah oluyor?. Mimar Yanko’ya, „kubbesi sağlam olsun; fakat sekizinci imam aşkına kubbeyi sekiz köşe yap“, diye emrediyor?.

İşaret edilmesi gereken ünemli bir husus da, eski adıyle Hacım Köyünde kurulmuş olan tekkenin mimari tarihi hicri 925 (M.1519) ile hicri 968 (M.1560) yıllar arasında tamamlanmış. Bu noktayi dikkate aldığımızda türbenin, İkinci Murat tarafından inşası mümkün görünmemektedir. Neticei kelam ben şu düşüncedeyim ki, anlaşılan içinde Hace Bektaş Veli’nin soyu ve kerametleri bulunan Velayetname, hicri 1034 (M.1624)’te Ali Çelebi tarafından yazılmış ve ona izafe edilmiş bir risale olup, tarihi bir hakikat sayılmadığını söylemek yanlış olmaz.