Malzeme
Kullanılabilir cisimler yapmak amacı ile doğal ya da yapay olarak üretilmiş maddelere malzeme denir. Günümüzde birçok malzeme çeşidi bulunmaktadır, bunlar şöyle gruplandırılabilir.
Mıknatıssal veya manyetik alan, bir mıknatısın mıknatıssal özelliklerini gösterebildiği alandır. Mıknatısın çevresinde oluşan çizgilere de, mıknatısın o bölgede oluşturduğu manyetik alan çizgileri denir. Manyetik alan çizgilerinin yönü Kuzeyden ( L) Güneye doğrudur.
Manyetik Alan Yoğunluğu
Birim yüzeydeki manyetik alan miktarıdır. Buna göre, manyetik alan birimi Weber ise manyetik alan yoğunluğunun birimi de Weber / m² olmalıdır. Manyetik alan yoğunluğuna, manyetik indüksiyon adı da verilir.
Manyeto optik tuzak (kısaca MOT), yüksüz atomları yaklaşık mutlak sıfır noktasına kadar soğutan ve onları manyetik alan ve dairesel olarak kutuplanmış lazer ışınları ile kesin bir yerde tuzaklayan bir alettir. Yüklü parçacıklar için manyetik ve elektrik alanların kombinasyonu ile Penning tuzağı ya da Paul tuzağı kullanılır, ancak bu tuzaklar nötr atomlar için kullanılamaz. Manyeto optik tuzakta nötr atomlar (yüklenmemiş) soğutulabilir ve optik güç ya da lazer ışını kullanılarak depolanabilir. Sodyum atomları için tipik bir MOT atomları 300 μK ya da mutlak sıfırın 0.0003 derce yukarısına kadar soğutur.
Maxwell-Boltzmann dağılımı fizik ve kimya uygulamalarında geçerli bir olasılık dağılımıdır. En yaygın uygulamaları istatiksel mekanik alanında görülür. Isıyı herhangi bir (kütleli) fiziksel sistemde moleküllerin, atomların hareketleri oluşturur.
Metrekare bölü saniye, uzaklık ya da yer değiştirmenin karesinin saniyeye bölünmesiyle elde edilen ve açısal momentumu simgeleyen bir SI birimidir. Birim; m²/s, m²·s−1 ve m²s−1 olarak da yazılabilir. "Metre bölü saniye x metre" biçimindeki yazım, bir nesnenin belirli bir konuma göre momentumunu belirttiğinden daha anlaşıldı.
Michelson–Morley deneyi, fizik tarihinin en önemli ve ünlü deneylerinden biridir. 1887'de Albert Michelson ve Edward Morley tarafından Case Western Reserve University'de yapılan deney genel olarak eter teorisine karşı en büyük kanıt olarak düşünülür. Albert Michelson özellikle bu çalışması için 1907'de Nobel Fizik Ödülü'nü aldı.
Mikrodalga
Mikrodalga frekansları genel olarak 300-300.000 MHz frekans aralığını kapsar. Mikrodalgalar elektromanyetik dalga olarak yayılırlar, radarlarda, mikrodalga fırınlarında, cep telefonlarında, kablosuz Internet erişiminde, Bluetooth kulaklıklarda, mağaza güvenlik sistemlerinde, mikrodalga frekansları kullanılır. "Mikrodalga" sözü elektromanyetik dalganın dalga boyunun 1 metreden kısa olduğu frekansları tanımlar. Dalga boyunun 1 cm'den kısa olduğu frekanslara (30-300 GHz aralığı) "milimetrik" dalga ismi de verilir. Dalga boyunun 1 mm'den kısa olduğu frekanslara (300-3000 GHz) "submilimetrik" dalga ismi verilir.
Molekül kimyada genel olarak en az iki atomun değişik durumlarında beraber durmasıyla oluşan, bütün şekline denir. Genel olarak bir molekül, saf kimyasal maddenin kendi başına bütün kimyasal bileşimini ve özelliklerini taşiyan en küçük parçasıdır. Bazı katı ve sıvı kimyasal maddelerde (örneğin; metaller, eriyik durumundaki tuzlar, kristaller, vb) bu tanım her zaman geçerli değildir ve böyle kimyasal maddelerin farkedilebilir meleküllerden değil atomlardan oluştuğu söylenmelidir. Moleküler fizikte ise bir molekül, iki ya da daha fazla atomdan oluşan, yeterli düzeyde değişmez, elektriksel olarak nötr bir oluş biçimidir. Tekatomlu molekül genel düşüncesi, asal gazlardaki gibi tek atomlu moleküller, neredeyse tek başına gazların kinetik teorisinde açıklamada kullanılır. Çok atomlu iyonlar bazen işe yarar bir şekilde elektirksel olarak yüklenmiş moleküller şeklinde düşünülebilirler.
Hidrojen ve oksijen elementlerinde olduğu gibi atomların oluşturduğu atom kümesi molekül olarak adlandırılır. Atom ve molekül maddelerin özelliğini taşıyan en küçük birimdir. Yüzden fazla çeşit atom vardır. Bazı moleküller tek çeşit atomdan oluşurken,bazı moleküller farklı çeşit atomlar içerebilir.
Morötesi
Elektromenyetik ışınım, dalga boyuna göre çeşitli sınıflara ayrılır. Bunlar, en uzun dalga boyundan en kısasına doğru radyo, mikrodalga, kızılötesi, görünür, morötesi X-ışını ve gama ışınımlarıdır. Dalga boyu arttıkça, ışınımın enerjisi de artar.
Morötesi ışınım, dalga boyu 10 ile 400 nm arasındaki ışınıma denir. Gözümüz, 40 ile 70 nm dalga boyları arasına duyarlıdır ve bunun dışındaki ışınımı algılayamaz. Görebildiğimiz en küçük dalga boylu ışınımı mor olarak algıladığımızdan, bundan daha küçük dalgaboyuna sahip olan ışınıma "morötesi ışınım" adı verilir.
Işıkta olduğu gibi, M.Ö. ışımada da, dalga boyu nanometre (nm) olarak tanımlanır. 1 metrenin bir milyarda biridir.
Mıknatıs, manyetik alan üreten nesne veya malzemedir. Demir, nikel, kobalt gibi bazı metalleri çeker, bakır ve alüminyum gibi bazı metallere ve metal olmayan malzemelere etki etmez.
Mıknatıslık etkisi, malzemelerde iki karşılıklı uçta toplanır. Bu iki uca mıknatısın kuzey ve güney kutubu ismi verilir. İki mıknatısın eş kutupları birbirini iterken, zıt kutupları birbirini çeker.
Nedensellik sebep ve sonuçlar arası ilişkileri açıklar, -özellikle fizik için- tüm pozitif bilimler için esansiyeldir. Aynı zamanda felsefe, bilgisayar bilimleri, ve istatistik perspektifleri açısından da bakılabilir.
Newton'un beşiği, adını Isaac Newton'tan alan, momentumun korunumunun incelendiği ve basit sarkaçların yanyana bağlanması ile oluşan çoklu sarkaçtır.
Animasyonlu resimde de göründüğü gibi, tipik bir Newton'un beşiği, basit bir fizik kanuna göre çalışmaktadır. Toplar, tek bir çizgide hareket ederler. Aynı hizada ve bir sarkaçta yer alan bir kaç toptan meydana geen beşikte, bir top kaldırıldığında topa bir enerji yüklenir. Kaldırılan top, diğer topa değeceği sırada bu enerji, kinetik enerjiye dönüşür. Birinci top, ikinci topa değdiğinde momentumu, bu topa geçer. Bu şekilde en son topa kadar geçer. Son top aldığı momentum transferi sonucu havaya kalkar ve aynı şekilde oluşan momentum transferi, bu defa sondan başlayarak ilk topa doğru gider.
Nobel Fizik Ödülü, fizik dalında alınabilecek en yüksek ödüllerden biri olup, her yıl Alfred Nobel'in ölüm günü olan 10 Aralık'ta verilir.
Nötron Işıması
Radyoaktif çekirdekten nötron yayılmasıdır.Bu yolla çekirdeğinde nötronu fazla olan çekirdek Nötron / Proton sayısını 1 ' e yaklaştırmaya çalışır.Böylece kararlı bir yapı kazanır.Bu ışımayla Atom Numarası (Proton) değişmez , Nötron Sayısı 1 azalır.
Nükleer izomer, nükleonlarından birinin veya daha fazlasının uyarılması sonucu yarı kararlı duruma geçen atom çekirdeğidir. Bir nükleer izomer uyarılmamış çekirdeğe göre daha yüksek enerji seviyesi işgal eder. Nükleer izomer sonunda sahip olduğu ekstra enerjiyi serbest bırakarak tekrar temel enerji seviyesine geri döner.
Yarı Nükleer İzomer, nükleer füzyon veya diğer nükleer reaksiyonlar sayesinde oluşurlar. Oluşan çekirdeğin varlığı uyarılmış durumda başlar, bir veya iki gama ışını yayarak uyarılmış durumdan çıkar. Bu olay bir pikosaniyeden daha kısa bir zamanda gerçekleşir.
Belirli izotopların yarı kararlı izomerleri genellikle "m" takısı ile gösterilirler (ya da birden fazla izomerli izotopun durumuna göre 2m, 3m... gösterimleri yapılır.)
Olasılık dalgası veya de Broglie dalgası, ne elektromanyetik ne de mekanik dalgadır. Parçacığın belirli bir anda, bir konumda bulunma olasılığını veren dalgadır. Parçacığa eşlik eden dalga paketleri olarak yayılırlar ve grup hızı ile hareket ederler. Vg=dW/dk (Grup Hızı)
Birinci derecede Broglie denklemi ile parçacık momentumu hesabı:
Parazit sürükleme, viskoz akış içerisinde yer alan ve akışa maruz kalan cisme kendi varlığından kaynaklanarak etkiyen sürükleme kuvvetine verilen isimdir.
Parazit sürükleme; akışkan elemanı ile cisim arasındaki sürtünmeden kaynaklanır. Sürtünmeli akışlarca cisim akım önünde bir set oluşturur. Akım; bu seti aşmak için cismin etrafından dolanır. Bu dolanma etrafında yüzeyde kayan akışkan ile cisim arasındaki sürtünme kuvveti cismi akım yönünde sürüklemeye çalışır. Ayrıca akışkanın ataletinin de cisme akış yönünde bir kuvvet uygulaması söz konusudur. Bu kuvvetlerin bileşkesi, cismi akış yönünde hareket etmeye zorlayacaktır.
Periyot iki sıkışma veya iki gevşeme bölgesi arasındaki zaman süresine ya da bir titreşim için geçen süreye denir. Birimi saniyedir. Frekansla ters orantılıdır. Eşit zaman aralıklarında yinelenen harekettir.
Planck Uzunluğu
Kuantum kuramının temel uzunluk birimi Planck uzunluğudur. 1900 yılında Max Planck enerjinin kuanta adını verdiği temel birimlerden oluştuğunu keşfetti ve bu kuantum kuramını başlattı. Buna göre zaman ve uzay, sonsuza kadar bölünemez. Bu uzunluk, Bir milimetrenin 10^-35 te biri kadardır ve ışığın bir Planck zamanında kat ettiği yola eşittir. Bir metre, 100.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000 tane planck uzunluğuna eşittir.
Plazma lambası Nikola Tesla tarafından yüksek voltaj olgusunu araştırmak amacıyla içi boşaltılmış cam tüplerde yaptığı yüksek frekans elektrik akımı deneyleri sonucunda icat edilmiştir. Tesla bu icadını "soy gaz deşarj tüpü" olarak adlandırmıştır.
Plummer modeli, dinamik sistemlerde parçaçıkların hız ve konumlarının dağılımını tanımlamakta kullanılan bir modeldir. İlk defa H.C. Plummer (1911) tarafından küresel kümelerin gözlemlerini açıklamak için kullanılmıştır. Bu nedenle onun ismiyle anılagelmektedir.
Plummer modeli için yoğunluk dağılımı şu biçimdedir:
Bu ifadede M toplam kütleyi, b ise Plummer yarıçapını göstermektedir. Bu yoğunluk dağılımına, aşağıdaki potansiyel karşılık gelir
Bu ifadede de, G Newton'un yerçekimi sabitidir.
Poyting vektörü bir elektromanyetik alanın enerji akısını tanımlar. Adını, mucidi olan John Henry Poynting'den alır.
cgs birim sisteminde poynting vektörü şöyle tanımlanır:
Burda c ışık hızı, manyetik alan, ise elektrik alandır. MKS birim sisteminde ise:
Burda da μ0 uzay boşluğunun geçirgenliğidir.
Purkine Kayması
Güçlü bir ışık, mavi ve yeşil renklerin, kırmızıdan daha parlak algılanmasına neden olur. Bu etkiye Purkine Kayması denir.
Reaktans, kondansatör ve endüktans gibi matematiksel analizlerinde türev ifadesi içeren elemanların AC gerilime karşı gösterdikleri dirençtir.
Reaktans, saf omik direncin akım akışına karşı gösterdiği tepkiden daha farklıdır ve empedansın sanal kısmını oluşturur. Empedans aşağıdaki gibi yazılabilirken, empedansın iki kısmının ismi şöyledir.
Rezonans (Fizik)
Periyodik bir kuvvetin dürtüsü altındaki bir sistem, salınımlar sergiler ve eğer dürtü frekansı sistemin doğal frekansına eşit ise, bu salınımların genliği sınırsız artma eğilimine girer. Sonuç olarak sistem, belli bir genlikten sonra bütünlüğünü veya bulunduğu durumu koruyamaz ve dağılır veya bozunur. Buna rezonans denir.
Doğrusal sistemlerde rezonansa girme şartı, salınım genliğinin, uygulanan kuvvetle doğru orantılı olmasında yatar. Eğer uygulanan kuvvetin frekansı sistemin doğal frekansına eşitse rezonans gerçekleşir. Doğal frekansa bir örnek olarak yayı ele alalım. Bildiğiniz gibi bir yayın, uzama veya kısalmaya karşı uyguladığı kuvvet, denge konumundan uzaklaşma mesafesine bağlı olup bu uzaklaşmaya ters yöndedir: m(d2x/d2t)=-kx veya d2x/d2t=-(k/m)x. Burada (k/m) doğal frekansın karesidir. Yani doğal frekans yayın kütlesi ve esneklik katsayısı tarafından belirlenir. Doğal frekans genel olarak sistemin fiziksel özelliklerine bağlıdır.
Kum da rezonansa girebilir. Örneğin birbirinin üzerine oturmuş, araları su dolu kum taneciklerinden oluşmuş bir zemin düşünelim. Bir depremin yol açtığı periyodik kuvvetler altında bu kum tanecikleri, salınımları sırasında bir asamadan sonra birbirlerinin üzerinden kayarak, ara boşluklara yerleşebilir ve sonuç olarak, ara boşlukları daha az olan bir kum yığınına dönüşebilir. Bu durumda tabii, daha önceki boşlukları dolduran suyun bir kısmi yukarı çıkar ve kum yığınının üzerini kaplar. Böyle bir zemine oturtulmuş binalar, söz konusu depreme karsı dayanıklı yapılmış ve hiçbir hasar görmemiş olsalar dahi; oldukları gibi yanlara, öne veya arkaya doğru yatabilirler.
Ayrıca rezonans, moleküllerin alev veya elektrik düzenekleri ile serbest atomların ayrışması ve bu serbest atomların bir üst seviyeye çıkarak 10-8 saniye orada kalması ve kazandığı enerjiyi geri vererek temek haline dönmesi sırasında atomun kendine has yaydığı ışına rezonans ışın denir.
Elektriksel olarak rezonans:
iki çeşit enerji depo eden elemana sahip (genelde L ve C) frekans seçici özellikte devrelerdir. Bağlanış biçimine göre seri veya paralel rezonans devresi olabilirler. Bu devrelerde kapasite ve endüktans öyle değer almışlardır ki akım ve gerilim aynı fazdadır. Aynı anda sıfır olur aynı anda tepe noktasına ulaşır (hemen hemen). İşte bu kapasitenin akımı gerilimde öne götürmesi ve endüktansın akımı geri bırakması durumları L ve C değerleri ayarlanarak yok edilmiş akım ve gerilimin aynı fazda olduğu devrelere rezonans devresi denir. Bu devrelerdeki yük R L C 'den oluşur.
Sarkaç, bir ipin bir ucuna rahatlikla sallanabilecek sekilde baglanilan bir kutle ile olusturulan duzenektir. Duzenek yerçekim kuvveti yuzunden denge konumunu muhafaza etmeye meyillidir. Kutle denge konumundan alindiginda yercekimi kuvveti tarafindan denge noktasina getirilmek uzere hizlandirilacaktir ve bu da denge noktasi etrafinda bir salınıma yol acar.
Sağ El Kuralı
ki vektörün vektörel çarpımı sonucundaki sonuç vektörünün yönünü belirlemeye yarayan bir yöntemdir.
Örneğin böyle bir vektörel çarpımda, sağ elinizin dört parmağını vektörü yönünde tutup vektörüne doğru kıvırdığınızda baş parmağınız vektörünün yönünü verecektir.
Schumann Rezonansı
1952'de fizikçi Winfried Otto Schumann tarafından açıklanan, yeryüzü ile iyonosfer tabakası arasında meydana gelen doğal titreşime verilen isimdir. Küresel elektro manyetik bir alanın oluşması ve bu alan bünyesindeki titreşimsel veriye ilişkindir.
Güneşten gelen ışınlar, yıldırım ve buna benzer elektrik akımları ile yeryüzüne aktarılan, atmosfer içerisinde bulunan elektiriksel güç ile tetiklenen enerjiye bağlı titreşim. Schumann rezonans alanının frekansı 7.83, 14.3, 20.8, 27.3, 33.8 hertz aralıklarına sahiptir. Yani yeryüzü ile iyonosfer tabakası arasındaki boşluk, 7.8, 14.3, 20.8, 27.3 ve 33.8 Hz aralıklarında titreşen elektro manyetik alanlar halindedir.
Schwarzschild yarıçapı, her kütle ile ilişkilendirilen karakteristik bir yarıçaptır. Verilen bir kütle bu yarıçapa kadar sıkıştırılırsa bilinen hiçbir kuvvet onun uzay zaman tekilliğine çökmesini engelleyemez. Schwarzschild yarıçapı terimi fizikte ve astronomide özellikle de kütleçekim ve genel görelilik teorilerinde kullanılır.
Cisimlerin Schwarzschild yarıçapları kütleleriyle doğru orantılıdır. Buna göre Dünya'nın Schwarzschild yarıçapı sadece 9mm iken Güneş'inki yaklaşık olarak 3km'dir.
Bir cisim Schwarzschild yarıçapından daha küçükse kara delik olarak isimlendirilir. Dönmeyen bir cisim için Schwarzschild yarıçapında bulunan yüzey olay ufku işlevini görür. Ne ışık ne de diğer parçacıklar bu yüzey içerisindeki bölgeden kaçamaz bu yüzden bu cisimler karadelik olarak isimlendirilmiştir.
burada;
rs Schwarzschild yarıçapı, G gravitasyon sabiti, m cismin kütlesi, ve c ışık hızıdır. Güneş kütlesine sahip bir kara delik için Schwarzschild yarıçapı 2.96 km'dir ve herhangi bir kara delik için Schwarzschild yarıçapı km. ile hesaplanır
Serap, Atmosferde ışık ışınlarının kırılmasından doğan ve çöllerde kolaylıkla gözlemi yapılabilen optik yanılma, uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yüzeyinden yansıyormuş gibi, cisimle birlikte ters görüntünün oluşumu, ılgım, yalgın, pusarık. Atmosferin homojen olmayan seviyelerinden geçen ışığın kırılmasından kaynaklanan optik illüzyonlardır.
Serbest Elektron Modeli
Katı hal fiziğinde serbest elektron modeli katı metalin kristal yapısındaki değerlik elektronların davranışının temel modelidir. Özellikle Arnold Sommerfeld tarafından geliştirildi
Ses, atmosferde kulağımız tarafından algılanabilen periyodik basınç değişimleridir. Fiziksel boyutta ses, hava katı sıvı veya gaz ortamlarda oluşan basit bir mekanik düzensizliktir. Bir maddedeki moleküllerin titreşmesi sonucunda oluşur.
Ses veren her madde bir ses kaynağıdır. Ses kaynaktan aldığı enerjilerle titreşerek yayılırlar. Titreşen cisimler esnek olup sesi oluşturur. Esnek olan cisimler ses dalgaları meydana getirebilir ve ses dalgalarını iletebilir. Ses mekanik dalga olduğu için yayılması için bir ortama ihtiyaç duymaktadır. Ses dalgaları ortamlarda sıkışma ve genleşme şeklinde boyuna ilerleyen dalgalardır. Ses dalgalarının basıncı olup girişim sunucu vuru oluştururlar.
Sesin bir frekansı, boyu, periyodu ve hızı bulunmaktadır. Bir saniye içerisindeki titreşim sayısına sesin frekansı denir. Birimi ise Hertz (Hz)dir. Dalga boyu, bir ses dalgasının oluşması için sesin aldığı yoldur. Sesin hızı normal koşullarda; havada 340, tahtada 4000-6000, suda 3000-5000, çelikte ise 8000 m/s dir.Ses boşlukta yayılmaz.Çünkü:titreşen bir cismin sıkışıp genleşmesine yol açabilecek atom ya da molekül gibi tanecikler yoktur. Ancak uzay boşuk değildir.
Sicim Kuramı, fiziğin temel modellerinden biridir. Yapı taşı olarak Standart modelde kullanılan boyutsuz noktalar yerine tek boyutlu uzanıma sahip sicimler kullanılmaktadır. Bu temel yaklaşım farklılığı, parçacıkları noktalar olarak tasvir eden modellerde karşılaşılan bazı problemlerden sakınılmasını sağlamaktadır.
Kuramdaki temel fikir, gerçekliğin esas bileşenlerinin rezonans frekanslarında titreşen ve Planck uzunluğunda olan (10-35 mm civarı) sicimler olduğudur.
Sicim denilen yapı taşlarını gözlemlememiz neredeyse imkânsız olduğu ve dolayısıyla bu teori büyük ihtimalle hiçbir zaman test edilemeyeceği için şu an fizikçilerin en çok tartıştıkları konulardan biri de, bu kuramın, fiziksel bir kuram mı yoksa yalnızca felsefi bir teori mi olduğudur.
Sicim teoremi 6 yeni boyut daha önerirler fakat bu boyutları standart anlamdaki mekan ve zaman boyutları değil bunlara bağlı alt boyutlar gibi tanımlarlar mesela çok ince bir tel düşünelim 2 mm kalınlığında bu tel uzaktan bakılınca bizim için tek boyutlu bir doğrudur diğer boyutları bizim için yok gibidir fakat bu telin üzerinde hareket eden bir karınca için telin üzerinde sağa ve sola gidip tur atılabilir ve o yönlerde de boyut vardır.İşte o boyutlar ancak o seviyeye inince anlam kazanır ve her zaman gözükmezler.Membranların oluşturduğu parçacıklarında çok küçük yüzeyler olduğu ve onların seviyesine inince anlaşılabileceği düşünülüyor.Bu yüzeyler farklı titreşimlerle farklı atom altı parçacıkları oluştururlar ve bu atomaltı parçacıklarda birleşerek atomları oluşturuyor.
Atomun temel yapıtaşları olan proton ve elektron aslında kendsini oluşturan alt parçacıklardan oluşmaktadır.Bu parcacıklar hızlandırıcı ve çarpıştırıcı labaratuarlarda yapılan deneylerle bulunmuşlardır fakat bu parçacıkların altında hangi parçacıklar bulunmaktadır bunların yapı taşı nedir sorusuna cevap verilememktedir.İşte bu parçacıkları birbirinden farklı kılan sicim teorisine göre 6 farklı boyut içeren ve değişik titreşimleriyle sicimsi parçacıklardır.Bu sicimler bir frekans ta titreşip protonu başka frekansta titreşip elektronu oluştuturlar.
Şu anda evreni açıklayan iki fizik teorisi var diyebiliriz: Birincisi, yıldızlar, galaksiler gibi çok büyük boyutlu maddeleri açıklayabilen, Einstein'ın görelilik teorisi, ikincisi ise atomlar gibi çok küçük boyuttaki maddeleri açıklayabilen kuantum mekaniği. Bu iki teorinin ikisi de aynı evreni açıkladığına göre, ikisini bir teoride birleştirmek ve evreni bütünüyle anlamak mümkün olmalı. Ancak bu bugüne kadar başarılabilmiş değil. Eğer sicim kuramı doğru ise bu iki teori birleştirilmiş olacak ve bu birleşim, şimdiden bilim tarihinin en büyük adımı olarak kabul ediliyor.
Sicim teoremi aslında son gelişmeler ışığında membran teoremi olarak anılıyor, parçacıkların sicim değilde bir membran gibi olduğu ve farklı boyutlarda büzüştüğü düşünülüyor.Membran-M diye de adlandırlıyor.
Birçok fizikçi ispatlanabilir bir teori olmadığı için bu teoriyi benimsemiyorlar.Çünkü bahsedilen sicim membran parçacıkları ışığın en küçük dalga boyundan bile küçük olduğundan görüntülenmesi mümkün değil ve başka bir ispat yoluda henüz bulunabilmiş değil.
Solucandeliği aslında uzayzamanın temelde uzay ve zamanda bir kısayol olan kuramsal topolojik bir vasfıdır. Genel olarak beyaz delikler ve kara delikler arasındaki bağlantıya solucan deliği denmektedir. Bir solucandeliğinin bir boğaza bağlı en az iki ağzı vardır. Eğer solucandeliği geçilebilir ise madde solucandeliğinde bir ağızdan diğerine boğazdan geçerek ulaşabilir.
Solucandeliği ismi fenomeni açıklamakta kullanılan bir analojiden gelir. Eğer bir solucan bir elmanın üzerinde seyahat ediyorsa, tüm elmanın etrafını dolaşmak yerine içinden geçerek bir kestirme yol bulmuş olur.
Su buharı suyun gaz halidir.
Su her sıcaklıkta buharlaşabildiği için havada her zaman su buharı bulunur. Buharlaşma su yüzeyinden meydana gelir. Suyun su buharı haline gelmesine buharlaşma, su buharının tekrar su haline gelmesine de yoğunlaşma denir. Atmosferde bulunan su buharı ani yoğunlaşmalar yaşarsa yağmur yağar, yoğunlaşma ortamı aniden ve aşırı soğursa su buharı direkt yoğunlaşma olmadan katı hale geçer.
Su döngüsü, erkenin korunumu yasası gibi, yeryüzündeki su kaynaklarının artmaz veya eksilmezliğini ifade eden bir terimdir. yeryüzündeki su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller ve yer altı suları oluşturur. Dünya'daki su hareket eder, biçim değiştirir, bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılır, fakat gerçekte asla yok olmaz ve buna su döngüsü (hidroloji döngüsü) denir.
Su Döngüsü
Su, yaşam kaynağıdır. Bütün canlıların ağırlıklarının önemli bir kısmını su oluşturur. Yeryüzündeki su miktarının yaklaşık % 5’ i tatlı sulardır. Güneş enerjisinin ısıtmasıyla, çeşitli kaynaklardan atmosfere çıkan su buharı; yağmur, kar, dolu gibi yağış biçimleriyle yeniden yer yüzüne döner. Bu suyun bir miktarı yer altı sularına karışırken, daha büyük kısmı, göl ve deniz gibi kaynaklarda birikir. Su döngüsü de, öteki tüm döngüler gibi süreklidir. Bitkiler terleme ile su döngüsüne katılır. Yer yeryüzündeki bütün sular katılmaktadır. Söz gelimi, denizlerden buharlaşan su, yağış olarak yer yüzüne dönmekte, bir kısmı yüzeysel sularda birikip, bir kısmı da yer altı sularına karışmaktadır.Yer altı sularının son toplanma yeri ise deniz ve okyanuslardır. Burada toplanan sular, su döngüsüne devam eder ( uzun su devri ). Deniz ve okyanuslardan buharlaşan suyun karalara geçmeden tekrar yağmur, kar, dolu biçiminde deniz ve okyanuslara geçmesine ise kısa su devri denir.
Süper İletken
1986'da George Bednorz, kayıp olmaksızın enerjiyi transfer edebilen bir madde geliştirdi. Böylece süper iletken kavramı hayatımıza girmiş oldu. Süper iletkenler, bilgi çağı açısından çok önemli bir gelişmedir. Sıradan bir bakır telden iletildiğinde enerjinin yaklaşık % 40'ı kaybolmaktadır. İşte bu yüzden süper iletkenler insanlığın enerjiyi doğru ve verimli kullanabilmesi açısından çok önemlidir. Süper iletken bir fen konusudur. Elektrikte, direnç üstü bir kavramdır.
Süpersicim kuramı parçacıkları ve temel kuvvetleri çok küçük süpersimetrik sicimlerin titreşimleri şeklinde modelleyerek onları tek bir kuramda anlatmayı amaçlayan bir denemedir. Kuram, kuantum kütleçekim kuramları arasında en umut verici olanlardan biri olarak düşünülür. Süpersicim kuramı, süpersimetrik sicim kuramı için bir stenodur çünkü bozonik sicim kur******* farklı olarak o sicim kuramının fermiyonları ve süpersimetriyi birleştiren bir versiyonudur.
Temel Yük, herhangi bir atom içerisinde tek bir proton veya elektron tarafından taşınan elektrik yükünü ifade eden sabittir. Simgesi küçük e harfidir. CODATA tarafından hesaplanan değeri coulomb cinsinden 1.602 176 487 × 10-19 C, statcoulomb cinsinden ise 4.803 204 273 × 10-10 statC'dur. Burada 1 statC = 0.1 **/c ≈ 3.33564×10−10 C'ye eşittir.
Fizikte terhertz ışınımı 300 gigahertz ile 3 terahertz arasında dalgaboyuna sahip elektromanyetik ışınımı tanımlamak için kullanılır.
Tersinmezlik
Termodinamikte, geri döndürülemez olan işlemlere tersinmez denir. Bu termodinamik perspektifinden tüm doğal işlemler tersinmezdir. Bu olgu termodinamik sistemde etkilenen moleküller başka bir termodinamik sisteme aktarılsa bile atom ve moleküllerin diziliş ve düzenlerinin mutlaka birbirinden farklı olması nedeniyle oluşmaktadır. Belirli bir miktarda "dönüşüm enerjisi","çalışan cisim" molekülleri bir halden başka bir hale geçerken birbirleri üzerinde iş yaptıkları için harcanmalıdır. Bu dönüşüm esnasında belirli bir miktar ısı enerjisi molekül-içi sürtünme ve çarpışmalar nedeniyle kaybedilecek veya dağılacaktır. Bu enerji işlem ters çevirildiğinde geri kazanılabilir olmayacaktır.
Tokamak, plazmanın kapalı manyetik alan bölgesi içinde hapsedilmeye çalışıldığı bir plazma tutucu sistemdir. Plazma çok sıcak bir madde olduğundan plazmanın tutulabilmesi için manyetik alandan faydalanılır. Tokamak da bu sistemlerden biridir.
Tokamak, Rusça'da "тороидальная камера в магнитных катушках" (toroidal odadaki manyetik sarmallar) söz öbeğinin kısaltılmış halidir. 1950lerde Sovyet fizikçiler Igor Yevgenyevich Tamm ve Andrei Sakharov tarafından bulunmuştur.
Tokamak plazmayı hapsetmek için toroidal manyetik alan üreten bir makinedir. Manyetik hapsetme yapan cihaz türlerinden bir tanesi olup füzyon enerjisi üretmeye güçlü bir adaydır.
Uzayzaman, uzay ile zamanı "uzay-zaman sürekliliği" adı verilen yapıda birleştiren matematik modeli. Öklitçi yaklaşıma göre evren uzayın üç boyutu ve dördüncü boyutu oluşturan zamandan oluşur. Fizikçiler, uzay ve zaman kavramlarını tek bir çatı altında birleştirmek yoluyla, karmaşık fizik teorilerini önemli ölçüde basitleştirmeyi ve evrenin işleyişini süpergalaktik (Fiziksel Kozmoloji) ve altatomik (atom altı, bkz. Kuantum Fiziği) seviyelerde daha basit ve ortak bir dilde açıklamayı başarmışlardır.
Klasik mekanikte, Öklid uzayı kullanımı, uzay-zamanı kendine mal etmek yerine, "zaman"ı gözlemcinin hareket durumundan bağımsız olarak evrensel ve değişmez gibi kabul edip ele alır. Göreliliğe dayalı bağlamda ise "zaman", uzayın üç boyutundan ayrı olarak düşünülemez; çünkü bir objenin vektörel hızı, ışığın hızı ve bir de güçlü yerçekimsel alanların gücü ile ilişkilidir. Bu yerçekimsel alanlar zamanın ilerleyişini yavaşlatabilir, ve bir o kadar da bağımlıdır gözlemcinin hareket durumuna. Bu nedenle de evrensel değildir.
Evrensel dediğimiz, bir olgunun evrenin her köşesinde doğru ve değişmez olmasıdır. Ancak Albert Einstein'ın kurduğu "Görecelik Kuramı"na göre zaman evrenin her köşesinde aynı değildir ve gözlemciye göre değişir, görecelidir. Örneğin, kütle uzay-zamanda eğrilikler yaratır. Burada zaman bükülür ve bu eğride bulunan bir gözlemciye göre, dışarıda duran bir başka gözlemciden zaman daha yavaş akar. İşte "zaman" burada evrensel değildir.
Bu bükülmeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Düz bir yatak düşünün. Bu yatağın üzerine gergin bir çarşaf serin, hiç kırışıklık olmasın. İşte bu dümdüz çarşaf iki boyutla tanımladığımız uzay-zaman düzlemi olsun. Şimdi bu düzleme bir gezegeni simgeleyen demir bir bilye koyun. Bilye yatağa biraz gömülüp bir göçük yaratarak çarşafı da bükecektir. İşte zaman da bu şekilde demir bilye ile simgelediğimiz kütle yardımıyla bükülebilir. Kütlenin artışı, uzay-zaman düzlemini büküşünü arttırır. Kütle arttıkça göçük de artar. Eğer kütle ölçülemeyecek boyutlarda aşırı yüksek olursa uzay-zaman düzlemi ışığı bile hapsedecek kadar göçecektir. İşte bu göçük karadelik olarak adlandırılır. Eğim çok olduğu için ışık karadelikten girer ama geri çıkmaz. Bazı teorilere göre bu içeri giren ışık evrenin başka bir noktasından geri çıkar. Bu teorilerde karadelikler dipsiz kuyular değillerdir, iki ucu açık bir boru gibi düşünülebilir.
X-ışınları ya da Röntgen ışınları, dalgaboyu 10 ile 0,01 nm olan elektromanyetik dalgalardır. 30 ile 30.000 PHz (1015 hertz) aralığındaki titreşim sayısı aralığına eşdeğerdir. X ışınları özellikle tıpta tanısal amaçlarla kullanılmaktadırlar. Yükünleştirici ışınım sınıfına dahil olduklarından zararlı olabilirler. 1895'de Wilhelm Röntgen tarafından bulunduğundan sıkça Röntgen ışınlarından söz edilir. Röntgen ışınları opak maddelerden geçebilir. Buna insan örnek olabilir.Wilhem Röntgen X ışınlarını tesadüfen bir deney yaparken bulmuştur.
Röntgen Işınları Işığa benzeyen fakat gözle görülmeyen, oldukça delici özellikli bir radyasyon (şua). Röntgen ışınlarına X ışını da denir. X ışını tabirini ilk olarak bu ışınları keşfeden fakat özelliklerini tam bulamayan Wilhelm Conrad Röntgen, “bilinmeyen” manasında kullanmıştır. Röntgen ışınlarının elektromanyetik radyasyon spektrumunun bir kısmı olduğu, bugün artık bilinmektedir. Bu ışınların dalga boyu 10-7 ile 10-11 cm arasındadır. Dalga boyu gözle görülen ışığınkinden kısadır.
Yansıma, homojen bir ortam içerisinde ışık ışınlarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön ve doğrultu değiştirip geldiği ortama geri dönmesi olayına denir. Yansımanın genel örnekleri ışık, ses ve su dalgalarıdır. Düzlem aynalarda yansıma, saydam ortamda hareket eden ışığın herhangi bir yüzeye çarpıp geri dönmesi olayıdır. Yansıma olayında ışığın hızı, frekansı, rengi yani hiçbir özelliği değişmez. Sadece hareket yönü değişir.
Yarı kararlılık, hassas denge durumunu tanımlayan genel bilimsel bir kavramdır. Dengede (zamanla değişmeyen durumda) olupta zayıf bir etkileşimle daha düşük bir enerji seviyesine geçmeye yatkın olan sistem yarı kararlı durumdadır. Örneğin oda sıcaklığında elmas yarı kararlıdır, çünkü elmasın kararlı durumu grafite dönüşüm son derece yavaştır. Daha yüksek sıcaklıklarda elmasların grafite dönüşüm oranı artar.
Neredeyse her sistem yarı kararlılık gösterebilir, ancak bu zayıf etkileşme gösteren parçacıklarda daha yaygındır.
Yer değiştirme, hareket eden bir parçacığın konumundaki değişmesidirdir. Parçacığın harekete başladığı konum ile, belirli bir zaman sonra bulunduğu konum arasında, son konum yönünde, doğrusal bir vektördür.
Yer değiştirme = Son Konum - Başlangıç Konumu
Alınan başlangıç noktasına göre yerdeğiştirme artı (+) veya eksi (-) olabilir.
Yerdeğiştirme, alınan yol ile karıştırılmamalıdır. Dünyanın etrafında bir tur attıktan sonra başlangıç konumuna geri dönen bir parçacığın aldığı yol binlerce kilometre olmasına rağmen, yerdeğiştirmesi sıfırdır.
Young katsayısı , katı fiziğinde bir katının sertliğini ölçmede kullanılan bir birimdir. Aynı zamanda elastikiyet katsayısı,gerilme katsayısı (hacim katsayısı ve kopma katsayıları farklı elastik katsayılarıdır) olarak da bilinir.Farklı zorlanmalara bağlı olarak değişen farklı gerilmelerin oranı olarak tanımlanır. Bu maddenin bir örneği üzerinde yapılan gerilme testleri sonucunda çıkarılan gerilme-zorlanma grafiğine baz alınarak karar verilen bir olgudur.
Yoğunlaşma Bulutu
Nispeten nemli bir atmosferdeki nükleer (veya atomik) patlamayı takiben ateş topunu geçişi olarak çevreleyen çok ince su damlacıklarından duman veya sis. Patlamanın negatif safhasındaki hava genişlemesi ısının azaldığı patlama sonuçlarında dalgalanmakta, bu nedenle havadaki mevcut su buharının yoğunlaşması oluşmakta ve bir bulut teşkil etmektedir. Bulut, basıncın normale döndüğü ve hava sıcaklığının tekrar yükseldiği zaman hemen ortadan kalkmaktadır. Bu olgu, Wilson bulut kümesinde Fizikçiler tarafından kullanılana benzerdir ve bazen bulut küme etkisi olarak anılmaktadır.
Yüklü Parçacıklar
Pozitif ve negatif elektrik yük miktarının dengede olmadığı parçacıklara denir. Eğer pozitif yükler daha fazlaysa parçacık artı yüklü, negatif yükler daha fazlaysa parçacık eksi yüklüdür. Bu iki yükün birbirine eşit olması durumunda parçacık yüksüz veya nötrdür.
Aslında doğada bütün parçacıklar (atom ve moleküller) eşit sayıda proton (artı yüklü temel parçacık) ve elektron (eksi yüklü temel parçacık) içerirler. Bu nedenle doğal olan, parçacıkların yüksüz olmasıdır. Sürtünme gibi çeşitli nedenlerle parçacıklar elektron alabilir veya kaybedebilir. Proton sayısı ise (nükleer değişimler dışında) sabittir, değişmez. Elektron alan parçacık eksi yüklenirken, elektron kaybeden parçacık artı yüklenir. Dolayısıyla parçacıkların yükleri sahip oldukları elektron sayısıyla doğrudan ilişkilidir.
Bir başka deyişle; protonlar atom çekirdeğinde çok güçlü nükleer kuvvetlerle birbirine bağlı tutulmaktadır. Bir atomun proton kaybetmesi veya kazanması çok zordur. Atom çekirdeğinin etrafında kümelenen elektronlar ise atomlar tarafından kolaylıkla kaybedilebilir veya kazanılabilir. Örneğin masanızın yüzeyindeki atomların dış yörüngelerinde gezinen (yüksek enerji seviyesindeki) elektronları elinizle süpürebilirsiniz. Bu durumda ya masanız elektron kaybederken eliniz elektron kazanacak, ya da tam tersi olacaktır. İki durumda da bir taraf pozitif yüklenirken, diğer taraf negatif yüklenecektir.
Yüklü parçacıkların davranışları Coulomb Kanunu ile incelenir.
Yüzey Kütleçekimi
Bir gökcisminin (gezegen, yıldız vb) yüzeysel kütleçekimi, yüzeyinde etkili olan kütleçekim hızlandırmasıdır. Yüzeysel kütleçekim söz konusu nesnenin kütle ve çapına bağlıdır. Sıkça Yer'inkine oranla belirtilmektedir.
Yüzey Sertleştirme
Endüksiyonla yüzey sertleştirme parçanın tamamında sertlik istenmediği durumlarda kullanılan bir ısıl işlem türüdür. İndüksiyon yüzey sertleştirmede, parça teknik resmine göre sertlik istenen bölgeler elektriksel manyetik alan ile hızlı bir şekilde sertleştirme sıcaklığına çıkarılır ve ani olarak soğutulurlar. Soğutma ortamı olarak genellikle su kullanılır. Bu sayede parçaların istenen bölgeleri sertleştirilirken diğer bölgeler ise yumuşak kalır.
Zaman, ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan bir kontinyum.[1] Zaman kavramı, tarih boyunca felsefenin ilgi alanlarından biri olmasının yanısıra matematik ve bilimsel araştırmaların da önemli malzemelerinden biridir.Tarih boyunca çok tartışılmış bir konudur. Son olarak Albert Einstein'in tarifiyle son bulmuş ifade şu an için en geçerli teoremdir. İçinde olduğumuz 3 mekan ve 1 zaman boyutlu uzay-zamanın, soyut olan boyutu olarak da kabul edilir. Zaman olgusu fizikte 't'(yani ingilizce time) harfiyle tanımlanır. Zamanın objektif olarak var olup olmadığı, fiziğin en önemli ve çözülemeyen konularının başında gelir. Planck zamanı denilen saniyenin 10 üzeri 43'de birinden daha kısa olan süre, fizikçilerce içinde bulunduğumuz 3+1 boyutlu uzayın sınırı ve kara delik ortamının başlangıcı olarak kabul edilir. Tıpkı ışık gibi bükülebileceği varsayılmaktadır. Bu yüzden zaman içi yolculuğun mümkün olup olmadığı birçok bilim adamı tarafından düşünülmektedir. Zamanın akıp akmadığı veya hangi yönde aktığı da aynı şekilde fiziğin en tartışmalı konulardandır.
Zayıflatılmış Uranyum, yapısındaki radyoaktif Uranyum-235 izotoplarının büyük kısmını kaybetmiş uranyuma denir. Zayıflatılmış Uranyum, atom silahı veya atom enerjisi santrali için yakıt üretmek amacıyla uranyum zenginleştirilmesi sırasında ortaya çıkan bir yan üründür. Özkütlesi ve dayanıklılığı çok yüksek olduğundan silah sanayiide, özellikle mermi ve zırh yapımında, kullanılmaktadır.
Çekirdek fiziği veya nükleer fizik fiziğin atomun çekirdeğini inceleyen dalıdır. Başlıca 3 amacı vardır, temel parçacıkları (proton ve nötron) ve etkileşimlerini incelemek, çekirdek özelliklerini sınıflandırmak, değerlendirmektir ve teknolojik gelişmeler sağlamaktır.
Özhacim, birim kütlenin hacmidir. Maddenin ayırt edici özelliklerindendir. Özhacim aynı zamanda özkütle ile ters orantılıdır.
Özkütle veya yoğunluk (Eski Dil: Kesafet); fizikte, belirli sıcaklık ve basınç altında birim hacimdeki madde miktarıdır.
Özkütle, maddenin karakteristik özelliği olmasına rağmen yalnız öz kütlesi bilinen bir maddenin hangi madde olduğu anlaşılamayabilir. Bir maddenin hangi madde olduğunun anlaşılabilmesi için birden fazla ayırt edici özelliğinin incelenmesi gerekir.
Sabit basınç ve sıcaklık altında; Kütlesi artan bir maddenin hacmi de artar dolayısıyla, hacimle kütle doğru orantılı değiştiği için öz kütle değişmez.
İyonosfer
Atmosferin elektromanyetik dalgaları yansıtacak miktarda iyonların ve serbest elektronların bulunduğu 70 km ile 500 km lik kısmı. 2. Arz atmosferinin dış bir kuşağı. Güneşten veya yıldızlararası uzaydan gelen ışımalar, burada atmosfer gazlarının atom ve moleküllerini iyonlar veya elektrikle harekete getirir. İyonosferin yüksekliği zamana ve mevsime göre değişir fakat sınırının 25 ila 50 mil arasında olduğu kabul edilir. Işıma ve yansıtma özelliklerine göre çeşitli tabakalara ayrılır. Karakteristik bir olay, bazı radyo dalgalarını yansıtmasıdır. Bu katmanda gazlar iyon halinde bulunur. Bu yüzden radyo dalgaları çok iyi iletilir. Sıcaklık yüksektir, ancak gazlar çok seyrek olduğu için sıradan bir termometreyle ölçülen sıcaklık düşüktür.
Şamandıra, genellikle suyun kaldırma kuvveti ve üzerinde yüzerlik yeteneği olan bir cismin kullanılması prensibine dayanır. Kaynaktan gelen suyu durdurma ve harekete geçirme düzeneğidir.
Şamandıra sistemi, mekanik sistemlerin günlük hayatta kullanılan belki en pratiği olup, su deposu, rezervuar gibi sıvı depolamaya ve akışını yönetmeye yarayan her yerde sıklıkla kullanılan bir mekanizmadır.
Şekil Değiştirme
Mühendislik mekaniğinde cisimlerin uygulanan kuvvetler neticesinde şekillerinin değişmesi anlamına gelir.
Vikipedi